Son Dakika :
Ak parti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ak parti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

'Fatih', Türkiye'yi iki adım öne taşıdı

Gönderen: Unknown on 1 Mart 2012 Perşembe | 09:51



Bakan Dinçer, Isparta Anadolu Öğretmen Lisesi'nin açılışında yaptığı konuşmada, son yıllarda eğitimde oldukça ciddi bir mesafe katettiklerini söyledi.

AK Parti'nin 9 yıllık iktidarı boyunca yaklaşık 169 bin derslik yaptırdıklarını belirten Dinçer, ''2002 yılına kadar toplam yapılan derslik sayısının 334 bin olduğunu düşünürsek, 169 bin dersliğinde 8-9 yılda yapılmış olmasının ne anlama geldiğini siz daha iyi fark edeceksiniz'' dedi.

Yeni hedeflerinin, okul öncesi eğitimde yüzde 100 performans sağlamak olduğunu belirten Dinçer, ''Okullaşma oranlarında 5 yaş grubunda yüzde 100'e ulaşmayı düşünüyoruz. İlköğretimde de yüzde 100'e ulaşmayı hedefliyoruz. Yine ortaöğretimde şimdiki hedefimiz yüzde 90'ın üzerine çıkmak ama eğer Meclis'te tartışılmakta olan teklif yasalaşırsa o zaman ortaöğretimde de yüzde 100'lük bir hedefe çıkmak durumunda olacağız'' diye konuştu.

Bu durumda 160 bin civarında dersliğe ihtiyaçlarının olacağının belirten Dinçer, yaklaşık 32 bin dersliğin hayırseverler tarafından yaptırıldığını söyledi.

Özellikle okul öncesi eğitimle ilgili dersliklere ihtiyaçlarının olduğunu ifade eden Bakan Dinçer, Ispartalı hayırseverlerin desteğini beklediklerini vurguladı.

Ömer Dinçer, 2002 yılına kadar neredeyse parmakla gösterilecek kadar bilgisayar laboratuvarı ve bilişim teknolojileri sınıfı varken, iktidarları döneminde yaklaşık 29 bin 500 civarında bilişim teknolojileri sınıfı kurduklarını kaydetti.

Yaklaşık 900 bin bilgisayarı da okullara kazandırdıklarını aktaran Dinçer, Isparta'da ise yaklaşık 276 okulda bilişim teknolojileri sınıfı kurduklarını ve 9 bin bilgisayar gönderdiklerini vurguladı.

Dinçer, 2002 ile 2011 yılları arasında da yaklaşık 850 dersliği Isparta'ya hediye ettiklerini bildirdi.

-Fatih Projesi-

Fatih Projesi ile özellikle bilişim teknolojisinde çok ciddi bir mesafeyi kat etmeye başladıklarını ifade eden Dinçer, şöyle konuştu:

''Bunu heyecan duyarak söylüyorum. Türkiye'nin dünya ülkelerinin bir iki adım önüne çıktığı bir proje olarak bize müthiş bir heyecan veriyor. Fatih Projemizde 5 ana bileşen bulunuyor. Onlardan en önemlisi akıllı tahtalar ve tablet bilgisayarlar. Belki vatandaşlarımızın ve öğrencilerimizin akıllarında daha çok tablet bilgisayarlar kaldı ama projemizin odağında akıllı tahtalarımız yer alıyor. Akıllı tahtalar normalde dünyanın kullandığı bilgisayara eklendiği projeksiyon makineleri değil. Akıllı tahtalarımızın kendisi bilgisayar. Tüm dünya projeksiyonlu tahtaları kullanıyorken ve bilgisayarda önceden hazırlık yaparak hazırlanmış sunumlarla çocukların eğitimine katkı sağlamaya çalışıyorken, biz normal kara tahtanın yanına kara tahta büyüklüğünde bir bilgisayar ilave ettik. Bu bilgisayar aynı zamanda bütün sınıflara fiber kablo döşenerek internet hizmetinin geldiği bir alt yapı ile tamamlandı. Bu yapı içerisinde öğretmenlerimiz yine tahtalarda ve bizim Milli Eğitim Bakanlığının merkezinde yer alan her türlü eğitim malzemesine anında ulaşabilecek bir noktada bulunacak.''

Fatih Projesi ile teknolojik alt yapı oluşturulurken dünyanın tereddüt ettiği veya sıkıntı çektiği bir takım sorunları göz önüne alarak çözümler ürettiklerini belirten Dinçer, yapılan bilimsel çalışmaların, modern teknolojinin eğitime katkısını olumlu yönde etkilediğini gösteren sonuçlar verebildiği gibi, olumsuz yönde etkilediğini gösteren sonuçları da gösterdiğini kaydetti.

Bakan Dinçer, ''Biz bu yüzden akıllı tahtaların yanında kara tahtaları ve kalemle yazdığımız tahtaları da koruyarak aslında hem öğretmenlerimizin kendi kabiliyetleriyle kendi geliştirdikleri yöntemlerle çocuklara ulaşabilecekleri, hem geleneksel eğitimin ve pedagojik yöntemlerin kullanılabildiği ama aynı zamanda modern teknolojinin de destekleyici bir unsur olarak katkı sağladığı bir yapı oluşturmaya çalıştık'' diye konuştu.

-Okullarda düzenleme-

Hayatın her alanında öğrenmeyi sağlayan bir alt yapı kurmak için çaba sarf ettiklerini vurgulayan Dinçer, bu kapsamda okulları ve okul bahçelerini yeniden tasarlamaya dair bir uygulama başlattıklarını söyledi.

Bakan Dinçer, uygulamayla daha önceden kurulan bilişim teknolojileri sınıflarını ve okul kütüphanelerini birleştireceklerini söyledi.

Kütüphanelerin çocuklar tarafından daha etkin kullanılmasına ihtiyaçlarının olduğunu ifade eden Dinçer, ''Bilişim teknolojileri laboratuvarlarını da sadece ders için kullanıyoruz. Dersin dışında bilgisayarlardan çok uzun ömürlü yararlanamıyoruz. Halbuki fiziki mekanlar ne kadar çok kullanılırsa o kadar çok fayda yaratmış olacaktır. Bu yüzden kütüphaneler ile bilişim teknolojileri sınıflarını birleştiriyoruz'' dedi.

Amaçlarının, öğrenciler ve velilerin kolayca kitap ve bilgisayar hizmetlerinden faydalanabilmelerini sağlamak olduğunu belirten Bakan Dinçer, şunları söyledi:

''Böylece çocuklarımızı bir taraftan ödev hazırlama ve kendilerini geliştirme konusunda yeni imkanlara kavuştururken, öbür taraftan internet kafelerden kurtarabileceğimiz bir fırsat oluşturacağız. Kütüphaneler sadece okul zamanı değil mevsim şartlarına göre akşam 8-9'a kadar ve hafta sonları da açık olacak. Bütün çabamız, çocuklarımız ve velilerimizin aidiyetini arttırmak üzeredir. Okulu sahiplenir ve aidiyet duyguları gelişirse o zaman okullarımızın sorunlarını paylaşmak ve çözmek daha kolay hale gelecek.''

Konuşmasının ardından Bakan Dinçer, sınıfları gezerek, öğrencilerle bir süre sohbet etti. Bakan Dinçer, daha sonra okul önünde öğretmenlerle hatıra fotoğrafı çektirdi.

AA

Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na Hakaret Davası



TBMM'de 21 Şubat'ta yapılan partisinin grup toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ye hakarette bulunduğu gerekçesiyle, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aleyhinde toplam 100 bin TL'lik manevi tazminat davası açıldı.

Başbakan Erdoğan'ın avukatı Muammer Cemaloğlu'nun açtığı davanın dilekçesinde, Kılıçdaroğlu'nun, 21 Şubat'taki grup toplantısında AK Parti ve Başbakan Erdoğan'ın şahsiyet haklarına ağır hakaretlerde bulunduğu, onur ve saygınlığına yönelik ifadeler kullandığı iddia edildi.

Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısındaki konuşmalarından bazı bölümlere yer verilen dilekçede, Kılıçdaroğlu'nun, Hükümeti ve Başbakan Erdoğan'ı ''hırsızlıkla'' suçladığı kaydedildi.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarının, halkın yanlış bilgilendirilmesine ve demagoji yapmaya yönelik olduğu ifade edilen dilekçede, şu ifadelere yer verildi:

''Kişi siyasi de olsa 'çete kurucusu, ruh sağlığı bozuk, tipik bölücü, ahlaksız, akılsız' demek açıkça ona hakarettir. Bu sözlerin eleştiri olmadığı, düşünce açıklaması düzeyinde bulunmadığı açıkça hakaret ve aşağılama, küçük düşürme amacı taşıdığı görülmektedir. Bu dil, siyasi eleştiri sınırını da aşacak bir düzeydedir. Eleştiri yanlışı gündeme getirip, doğruyu önermektir. Doğru ve somut kanıtlara dayanmaktır. Eleştiride, topluma verilen pozitif mesajlar olmalıdır.''

Dava konusu konuşmada kamu yararı bulunmadığı savunulan dilekçede, ''Davalı, müvekkilimizi eleştirirken kamu yararının gereğini göz önüne almamış, bu haksız ve hukuka aykırı ifadelerden başka ifadelerle eleştiri yapması mümkünken, eleştiri sınırlarını aşarak müvekkilimizin kişilik haklarına saldırıda bulunmuştur'' denildi.

Dilekçede, Kılıçdaroğlu'nun, AK Parti tüzel kişiliği ve Başbakan Erdoğan hakkındaki konuşmalarından dolayı ayrı ayrı 50'şer bin liralık olmak üzere, toplam 100 bin lira manevi tazminat ödemesi talep edildi.

Erbakan'ın Adı Üniversiteye Veriliyor



AK Parti Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Konya Üniversitesinin adının, “Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi” olarak değiştirilmesini öngören kanun teklifi verdi.

Kapusuz ve milletvekili arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifiyle, “Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması” amaçlanıyor.

Kanun teklifinin gerekçesinde, Türkiye için büyük hizmetlerde bulunan ve halk tarafından sevilen devlet büyüklerinin adlarının eğitim müesseselerine verilmek suretiyle gönüllerde canlı tutulmasına yönelik uygulamalar yapıldığı anımsatıldı.

BDDK ve TMSF başkanları için yasa teklifi

AK Parti Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve arkadaşlarının TBMM Başkanlığı'na sundukları kanun teklifi görev süreleri dolan BDDK, TMSF ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu başkan ve üyelerinin bir defa daha atanabilmesini sağlayacak.

Şahin'nin TBMM Başkanlığı'na verdiği Bankacılık Kanunu ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifine göre, TMSF ve BDDK Başkanı ve üyelerinin görev süresi 6 yıldan 5 yıla düşürülecek.

Kurul Başkanı ve üyeler bir defalığına yeniden atanabilecek. Kanunun yürürlüğe girmesiyle beraber görevde bulunan kurul ile fon kurulu başkan ve üyeleri görev sürelerinin bitimine kadar görev yapacak.

Teklif ile ayrıca Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de de değişiklik yapılacak.

Teklife göre, Kurul başkanı ve kurul üyelerinin 6 yıl olan görev süresi, 5 yıla indirilecek ve bunlardan 2 yıl veya daha az süreyle görev yapanlar bir defalığına tekrar atanabileceği hükmü de kaldırılacak. Halen bu görevi yürütenler ise bundan etkilenmeyecek. (hürriyet)

Erdoğan'dan TÜSİAD'a: İşinize Bakın

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 21:07



İşte Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:

Soğuğa rağmen Ankara’da Esenboğa Havaalanı’nda coşku dolu karşılamalarına şahit olduk. Havaalanından şehir merkezine kadar kuyruk oluşturan taksici, minibüsçü ve otobüsçülerimize, gençlerimize teşekkür ediyorum.

Gençlerimiz hep bir ağızdan “Dik dur eğilme, bu gençlik seninle” dediler. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, tereddüdü olmasın. Bu kalp Allah sıhhat verdikçe, önce Rabbim, sonra aziz milletim için çarpmaya devam edecektir.

KAZANDIĞIMIZ GÖNÜLLERDE MUTLUYUZ

Azim ve kararlılık her türlü tezgahı boşa çıkarır. AK Parti hükümeti Türkiye’deki 74 milyon vatandaşın, herkesin ve her kesimin hükümetidir. Biz aldığımız oyla değil, kazandığımız gönüllerle mutlu olan bir hareketiz.

HOCALI KATLİAMI

O PANKART MARJİNAL

Pazar günü son derece anlamlı ve kederli bir yıl dönümünü hep birlikte idrak ettik. Bundan 20 yıl önce, 26 Şubat 1992’de Hocalı’da 82’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’ten fazlası yaşlı olmak üzere toplam 613 insan hunharca katledildi. Buradan Azerbaycan’a Türkiye’nin dayanışma mesajlarını iletiyorum. Bir çok şehrimizde katliam anıldı. İstanbul’daki mitingde marjinal ve münferit birkaç pankartın olması, katliama dair acımızı gölgelemeye yetmez.

Türkiye her platformda, çok güçlü şekilde savunduğu hukukun gereği olarak her vatandaşına eşit mesafededir. Etnik kökenine dinine, diline, inancına bakılmaksızın, bu ülkenin her bir vatandaşı birinci sınıf vatandaştır. Biz Hocalı katliamını unutmayacağız, unutturmayacağız, orada katledilen kardeşlerimizin yasını tutmaya devam edeceğiz.

UNUTMAYACAĞIZ

Geçtiğimiz yıl 27 Şubat’ta hakka uğradığımız değerli hocamız değerli Necmettin Erbakan’ı rahmetle anıyor, mekanı cennet olsun diyoruz.

Türkiye’nin demokrasi tarihinde maalesef hatırlamak istemediğimiz bazı dönüm noktaları, karanlık tarihler var. 27 Mayıs bunlardan bir tanesi 12 Eylül karanlık tarihlerden bir tanesi. Bugün de işte böyle karanlık bir tarihin yıl dönümünde grup toplantımızı gerçekleştiriyoruz. 15 yıl önce yaşanan 28 Şubat olayı kara bir leke olarak yazılmış post modern bir müdahale olarak zihinlere kazınmıştır.

28 ŞUBAT MÜDAHALESİ

Altını çizmek istiyorum, 28 Şubat müdahalesi, 12 Eylül’ün, 27 Mayıs’ın devamı niteliğinde, aynı ideolojinin eseri bir müdahaledir. 28 Şubat’ta farklı yöntemler kullanılmıştır. Ama nihayetinde, tıpkı öncekilerde olduğu gibi, milletin iradesi ve milletin kendisi hedef alınmıştır. Seçimle gelmiş bir hükümet, kirli senaryolar bazı medya ve STK’ların içinde yer aldığı tertiplerle görevden uzaklaştırılmış, siyaset adeta dizayn edilmek istenmiştir.

28 ŞUBAT MAĞDURLARI OLARAK BURADASINIZ

Biz 28 Şubat'ın mağduru olarak bugün gururla ayaktayız, buradayız. Sizler 28 Şubat'ın mağdurları olarak bugün büyük bir gururla ayaktasınız ve buradasınız.

TBMM, 28 Şubat'ın bir mağduru olarak bugün burada ve millet iradesini gururla, onurla temsil ediyor. 28 Şubat'ta hakkı yenen, mağdur edilen nice kardeşimiz haklarına kavuştu, haklarına kavuşuyor.

28 Şubat’ın arkasında büyük bir enkaz bıraktığını hatırlatmak zorundayım. Yüzlerce insan inançlarından, görüşlerinden, görünüşlerinden dolayı bu süreçte mağdur edilmiştir. Bürokraside cadı avı başlatılmış, fişlemeler fişlemeler gerçekleşmiş, TV ekranlarından ve gazete sayfalarından inançlı kimseler saldırıya maruz kalmıştır.

Belediyelerin hizmet üretmesinin önüne geçilmiştir. 28 Şubat sadece siyaseti değil, toplumu da dizayn etmeyi amaçlamıştır. Üniversite kapılarında nice kız öğrenci, kılık kıyafetinden dolayı eğitimden soğutulmuş, eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır. 28 Şubat mağdurları olarak buradasınız.

AVI VAHI YERDE KALIR MI?

Hastayım. Ben de bugünkü bezmi alemde yatıyorum. İki tane kız yanıma geldi ve hayırdır nedir rahatsızlığınız diye sordum. O zaman belediye başkanıyım. Ne olacak başkanım dedi, kafayı üşüttük dediler. Niye dedim, eğitim öğretim hakkımız elimden alındı da onun için dedi. Meğerse bezmi alemin o dönemde, psikolojik tedavi olmak üzere gelmişler orada yatıyorlar. O sadece iki taneydi, bu sayılar aslında, yüzlerce binlerce kızımız için geçerliydi. Bunların ahı, bunların vahı yerde kalır mı?

Bu kardeşiniz, AK Parti Gençlik Kongresi’nde kullandığımız, üstad Necip Fazıl’a ait sözler yüzünden günlerdir fırtına koparmaya çalışılıyor.

O DA ZİNDANLARDA ÇOK ÇEKTİ

"Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik” diyor. Bu sözün sahibinin Necip Fazıl olduğunu bilemeyen cahiller hemen yorum yapmaya başladılar. Çünkü o da zindanlarda çok çekti.

Bazı CHP’liler nasıl olduysa Yunus Emre’yi hatırlamış, bize Yunus’la cevap veriyor. Biz kime karşı Yunus’un, kime karşı Dadaloğlu’nun diliyle konuşacağımızı çok iyi biliriz.

Mazlumun, mağdurun, masumun, yolda kalmışın, ihtiyaç sahibinin, insanın karşısında bizim dilimiz Yunus’un, Mevlana’nın dilidir.

HİÇBİRİNDEN İBRET ALINMAMIŞTIR

Ama zalime karşı, diktatörlere karşı, dikta heveslilerine, onların taşeronlarına karşı dilimiz Köroğlu dilidir, Dadaloğlu’nun, Necip Fazıl üstadın dilidir.

Merhum Mehmet Akif’i de konuştu. Şaşırdım, hayret. Mehmet Akif’in şu çok bilinen dizelerini bir kez daha hatırlatıyorum.

“Geçmişten adam hisse kaparmış, ne masal şey. 5 bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi? 'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi”

27 Mayıs’tan ibret alınmadığı için 12 Mart yaşanmıştır, 12 Mart’tan ibret alınmadığı için 12 Eylül yaşanmıştır, hiçbirinden ibret alınmadığı için 28 Şubat yaşanmıştır.

AK Parti’yle bu kırılmıştır. Millet iradesi bu dönemde anlam kazanmıştır.

Vesayetçi sistemin, özellikle bu ülkede millet iradesine musallat olmasına hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz. Demokrasilerde karar da yetki de milletindir. Demokrasi dışı kurumların, yasama, yürütme ve yargıya hükmetmesi de aynı şekilde kabul etmeyiz. Şunu herkes bilsin ki, milleti vesayete velayete muhtaç görüp, kendi şahsi hırslarını öne çıkaranlar bugün artık karşılarında milleti bulurlar.

Bizim babalarımız 27 Mayıs’ın gölgesinde yaşadılar, bizler 12 Eylül’ün gölgesinde yaşadık. Ama bugün vesayetçi sisteme izin vermeyiz.

CHP'YE ELEŞTİRİ

Bugün burada, tekrar ifade ediyorum. 27 Mayıs’ta 12 Eylül’de 28 Şubat’ta, kendisini milletin üstünde gören bu ukala zihniyet, millet iradesini çiğnemiştir. Ne yazık ki başta CHP olmak üzere, bu zihniyetin taşıyıcılığını yapmıştır. 27 Mayıs’a zemin hazırlayan, çanak ve alkış tutan CHP olmuştur, 12 Eylül müdahalesine zemin hazırlayan CHP olmuştur 28 Şubat’a sessiz kalan, kenarda ellerini avuşturan yine CHP olmuştur. Bunlar demokrasiyi sadece işlerine geldiği için kurultayda hatırlarlar.

27 Nisan’da Ergenekonla mücadelede hatırlamadıkları demokrasiyi, bunlar sadece kurultay kürsülerinde hatırlarlar. Kurultay demiyorum dikkat edin, kurultayda demokrasinin olmadığını gördük.

NEREDEYDİNİZ?

Demokrasiye bu kadar aşıktınız da 28 Şubat’ta neredeydiniz?

Hatta o kadar ileri gittiniz ki, “Ankara’da da savcılar var” dediniz. Bunların demokrasi aşkı platoniktir. Bunlar demokrasiyi ancak uzaktan severler. Yapacak bir şey yok. CHP’nin jetonu çok geç düşüyor.

Genel başkanları da geçen hafta itiraf etti. 40 milletvekili oylamaya katılmayınca ne dedi? Hatırlayın.

“Bu kadar sık meyhane gitmeyin. Gidecekseniz de bari hepiniz aynı meyhaneye gitmeyin”

BİZE GÜNAYDIN DEMEK DÜŞECEK

Oğuz Atay’ın çok enteresan bir sözü var. “Türk solu geç kalkar, çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir.”

İnşallah mahmurlukları geçtiğinde Ergenekon konusunda da uyanacaklar. Bize de bugün olduğu gibi günaydın demek düşecek.

Şimdi yeni kurultaylarında kadın ve gençlik kollarını MYK’ya almakla övünüyorlar. Türkiye’nin ilk partisi diyorlar. Kendilerine orada da günaydın diyorum. AK Parti’yi izlemeye devam edin diyorum.

Lütfedip tüzüklerimizi incelemiş olsaydılar, bu kadar büyük gaf yapmazlardı. Kendi partisi içinde muhalif seslere baskı uygulayan bir genel başkandan biz açıkçası demokratik bir duruş beklemiyorum. Biz de kadın kolları ve gençlik kolları başkanımız, MYK’nın da MKYK’nın da tabii üyesidir. Tabi bunların bundan haberi yok.

BİZ SAMİMİYET DE BEKLEMİYORUZ

Kendi ülkesini dünyaya şikayet eden, sonra da kendi partisi içinde Dersim konusunda doğruları söyleyen kadroları görevden alan genel başkandan biz samimiyet de beklemiyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu kurultay konuşmasında, CHP’nin tek parti dönemine sahip çıkıyor.

Dersim katliamından dolayı da geçmişinizden gurur duyuyor musunuz? Yasaklarınızdan, zulmünüzden bu ülkeye fitil fitil ödettiğiniz ağır bedellerden dolayı da gurur duyuyor musunuz?

CHP’den bir enkaz devrelan, Türkiye’nin her alanda çevresini değişen 27 Mayıs darbesinden dolayı da gurur duyuyor musunuz?

Siz İstiklal Mahkemesi yargıcı Kel Ali ile, Kılıç Ali ile Necip Ali ile gurur duymaya, isimlerini parklara vermeye devam edin.

Biz bu ülkenin şehitleriyle, gazileriyle, büyük siyaset adamlarıyla gurur duyacağız, onların isimlerini yaşatmaya devam edeceğiz.

MİLLET KEYİFLE SENİ SEYREDİYOR

Şimdi çıkmış “Başbakan 46 dakika konuştu, 45 dakikasını CHP’ye ayırdı. Başbakan CHP’den çekiniyor.” Millet dizi seyretmeyi bıraktı, sabah akşam keyifle seni seyrediyor. Ben de biraz, baktım. Bir de baktım ki Erdoğan kurultayıymış. Böyle bir kongre olur mu?

BİZ GENEL BAŞKANDAN MEMNUNUZ

CHP’den bu haliyle fazlasıyla memnunuz. Günde on yalan söyleyen, hakareti politika zanneden, millet nezdinde tüm itibarını yitiren bir genel başkandan biz memnunuz. CHP’nin böyle bir genel başkanı olduğu sürece, AK Parti gücüne güç katmaya devam edecektir.

Ama biz Türkiye’de ana muhalefetin böyle olmasından rahatsızız. Biz CHP seçmeninin böyle bir genel başkana mahkum edilmesinden rahatsızız.

Kurultayda, konuştuğu kürsünün önünde, kendi milletvekili var. Neredeyse orada.

Sayın Kılıçdaroğlu engel olması gerekirken, hala bize hakaret ediyor. Bir taraftan da enteresan.

Yahu dayağı yiyen CHP’li milletvekili. Sadece bir dosyayı verecek. Seni milletvekili dövüyorlar orada. Sen hala diyorsun ki beni CHP’lilerden korumayın. Bu kadar mantığın iflas ettiği an.

İstediğiniz kadar hakaret edin, seviyeyi ayaklar altına alın Kılıçdaroğlu onların hepsini biz kâr hanemize yazıyoruz.

28 Şubat süreci imam hatiplerle birlikte, aslında Anadolu çocukları zeki çocukları hedef almıştır. Anadolu’nun yoksul çocuklarının elinden fırsatı almıştır. Merhum Adnan Menderes ile Turgut Özal ile Anadolu’nun fakir çocukları okuma hakkını alırken, 28 Şubat zihniyeti bu çocukların önünü kapatmış ve istikbalini kapatmıştır.

28 Şubat Anadolu’nun bu şahlanışına karşı yapılmış bir müdahaledir. AK Parti iktidarları kendi dönemlerinde, bu seçkinci yapıyı kırmak için de yoğun bir mücadele vermiştir.

Eğitim altyapısını modern bir yapıya kavuşturduk. Okumanın önündeki tüm engelleri kaldırdık, kaldırıyoruz.

YENİ EĞİTİM SİSTEMİ

Şimdi bakın AK Parti grubumuz, zorunlu eğitimin kademeli olarak 12 yıla çıkarılması için yasa teklifini TBMM’ye sundu. 4+4+4.

Dünyada özellikle de gelişmiş ülkelerde zorunlu eğitim 9 ila 13 yıl arasında. Bir çok gelişmiş ülke, öğrencilerin yaş grubuna göre kademeli sistem uyguluyor. İlk ve ortaöğretimin 12 yıla çıkmasını en başından beri savunduk.

Bu üç kademeli bir eğitim. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu sağlıklı ve en modern sistem. Bu sistemle 8 yıllık eğitim sisteminin Türkiye’ye verdiği ağır hasarı düzelteceğiz. Türkiye’nin ekonominin ihtiyaç duyduğu eğitim bu sistemle karşılanacak. Batı’da meslek liselerine giden öğrenci sayısı yüzde 65’tir. Biz de tam tersidir düz liseler yüzde 65’tir.

4+4+4 sistemine karşı başta CHP ve TÜSİAD olmak üzere malum çevrelerin verdiği tepki tamamen bayat, çağdışı ve Türkiye gerçeklerinden uzak tepkilerdir.

Demek ki, CHP’nin taraf olduğunu biliyoruz, yani TÜSİAD’da taraf olabiliyormuş. Bu TÜSİAD daha önce yine imam hatiplerle ilgili olarak yine 1982 veya 92’ydi sanırım, o zaman da bir zat’a bir imam hatip raporu hazırlattı ve o raporla imam hatiplerin orta kısmı kapatıldı. Bunların kininin neler olduğunu biliriz. Bunu bildiğimiz için de bu yanlışı düzeltmek bizim görevimizdir. Şu an da yapılan budur.

KUSURA BAKMA TÜSİAD

Kusura bakma TÜSİAD. Senin arzun olmayacak, milletin arzusu olacak. Daha önce de kendilerine söyledim. Dedim ki siz işinize bakın, biz de işimize bakalım. Sanayi de ticarette ne söyleyecekseniz bunları söyleyin. Ama bu ülkenin eğitim sisteminde, Anadolu’nun çocuklarının okumasına yönelik yolları kapatmaya gelip de bariyer oluşturmayın.

Sıkılmadan şunu söylüyorlar. Kızların okumasının önü kesilecekmiş. El insaf. Şöyle bir raporlara bakar insan. Şecaat arz ederken sirkat söylüyorsunuz.

TÜSİAD 28 Şubat’taki rolünü sorgulasın. TÜSİAD, 8 yıllık eğitimle ekonomiye vurduğu darbeyi sorgulasın.

Ben de TÜSİAD’a aniden değişmesini, kör ideolojiden arınmasını tavsiye ediyorum.

Bu yeni sistemle kız çocuklarının okul dışında kalacağını ifade etmenin hiçbir nedeni yoktur. Kesintili diyoruz, 4 okuyacak, 4 daha okuyacak, burada hiçbir ayrım söz konusu değil. İkinci dörtte tercih meselesi var. Kız çocuklarının okuldan koparılacağı yalandır.

Okullaşma oranı özellikle kız çocuklarının okullaşma oranı AK Parti döneminde rekor düzeyde armıştır. 2002’de Ey TÜSİAD yüzde 11, bugün yüzde 43. Bu mu geriye gidiş? 2002’de ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 91, bugün yüzde 98. Ortaöğretimde okullaşma oranı 2002’de yüzde 51, bugün yüzde 69. Türkiye’de kız çocuklarının okullaşma hızı, erkek çocuklardan çok daha fazla.

4+4+4 Sisteminde Yeni Formül



AK Parti 12 yılık zorunlu eğitim yasa teklifini revize etme kararı aldı. Kız çocuklarının okullaşma oranını olumsuz etkiler eleştirilerine neden olan ilk 4 yılın ardından açıköğretim seçeneğinden vazgeçildi. Açıköğretim ikinci 4 yılın ardından devreye sokulacak.

Hem sivil toplum, hem muhalefet itiraz etti; AK Parti Grup Başkanvekilerinin imzası ile verilen 12 yıllık zorunlu eğitim yasa teklifine.

En çok da ilk dört yılın ardından açıköğretim seçeneğinin yer almasına.

Teklifin Mili Eğitim Komisyonu görüşmelerinde de gerginlik vardı. Nitekim alt komisyona gönderildi ve alt komisyon çalışmaya başlamadan AK Parti grubu kendi içinde değerlendirme yaptı; teklifte revizyona gitme kararı aldı.

ilk 4 yılın ardından açıköğretimden yani evden eğitim seçeneğinden vazgeçildi. Kız çocuklarının okullaşma oranı olumsuz etkilenir endişeleri üzerine.

Çünkü bu endişeyi dile getiren sadece muhalefet olmadı. Emine Erdoğan'ın da "kız çocukları olumsuz etkilenmesin" mesajını ilgililere ilettiği belirtildi.

Alınan karar gereği, açıköğretim ikinci 4 yılın sonunda devreye girecek. Ama 8 yıllık kesintisiz eğitime geri dönüş de olmayacak.

Yani kesintili eğitim kararından vazgeçilmedi. 4+4+4 formülü geçerli. İlk 4 yılın ardından bazı teknik meslek liseleri ile imam hatiplerin orta bölümlerinin açılması ve isteyen öğrencilerin bu okullarda eğitime devam etmesi sağlanacak.

Muhalefetin itiraz ettiği bir başka maddede de düzenlemeye gidilecek.


Bahçeli: 'Olan Erbakan'a Oldu...'



MHP lideri Bahçeli, “AKP’nin bir 28 Şubat yapımı, klasiği, sürümü ve imalatı olduğunu şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve berraktır” dedi.

Türkiye’de belirli periyotlarla demokrasi dışı müdahalelerin sancılarına ve tahribatlarına maruz kaldığını, silahların gölgesi altında demokrasinin farklı tarihlerde askıya alındığını ve millet iradesinin tarumar edilip hırpalandığını anlatan Bahçeli, doğrudan veya dolaylı tüm müdahale veya ara rejimlerin ülkeyi biraz daha geriye götürüp enerji ve gücünü israf ettiğini söyledi. Demokrasinin ikamesiz ve yeri dolmaz bir değer olduğunu söyleyen Bahçeli, “Yetersiz ve eksik yönleri olsa da kavga ve anlaşmazlıklara kapı aralasa da sivil yönetimlerin meşruiyeti hiçbir şeyle mukayese edilemez. Kendilerine görev vehmederek durumdan vazife çıkaranlar, ne demokrasiye katkı vermişlerdir ne de ülke yönetimine fayda sağlamışlardır. Aziz milletimiz ne diyorsa doğru ve geçerli olan odur. Kimi tercih ediyorsa kimden yana tavır koyuyorsa siyasi sorumluluk mührü onun elindedir” dedi.

“28 ŞUBAT’TA OLAN ERBAKAN VE ARKADAŞLARINA OLDU”


Siyaseti dışarıdan tanzim etmeye, demokrasiyi etkisizleştirmeye ve alanını daraltmaya tevessül edenlerin açıkça millet kararı ve iradesine kast ettiklerini söyleyen Bahçeli, 28 Şubat post modern müdahalesinin 15’inci yılında bu gerçekler üzerinde dürüstçe yeniden muhasebe yapılması gerektiğini söyledi. 28 Şubat sürecinin diğerlerinden ayrı ve kıyaslanamaz bir özelliği olduğunu belirten Bahçeli şöyle devam etti:

“AKP zihniyeti bu karanlık dönemde yeşermiş ve bin yıl süreceği iddia olunan bu süreçten siyasetin kundağına düşmüştür. Olan Maalesef rahmetle andığımız merhum Necmettin Erbakan Bey ve arkadaşlarına olmuştur. Sıkıntıyı onlar çekmiş, siyaseten onlar yasaklanmış, hükümetten onlar uzaklaştırılmıştır. Ve elbette AKP’ye gün doğmuş, başta Başbakan olmak üzere, Milli Görüş gömleğini çıkartanlar sözde mazlum görüntüleriyle demokrasi dışı temas ve dayatmalardan ziyadesiyle kazançlı çıkmışlardır. Zira Başbakan Erdoğan’ın düştüğü kısa süreli cezaevi şartlarını kast ederek; ‘O günler sayesinde geleceği kazandık, yeni dönemin adımlarını attık’ sözleri görüş ve düşüncelerimizi fazlasıyla doğrulamaktadır. Artık AKP’nin bir 28 Şubat yapımı, klasiği, sürümü ve imalatı olduğu şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve berraktır.”

“AKP, SİVİL VESAYETİN UYGULAYICISI”

Askeri vesayet şartları altında filizlenen bu zihniyetin bugünkü zaman diliminde otoriter ve baskıcı bir yönetimin tüm çirkin ve katlanılmaz yöntemlerine başvurduğunu ileri süren Bahçeli, “AKP, Cumhuriyet’in ara dönemi, sivil vesayetin uygulayıcısı, sömürgecilerin figüranı, bizdenmiş gibi görünen siyaset misyoneri olarak bugün Türkiye’yi musibetlerle dolu korku tüneline sürüklemektedir. Müslümanların canıyla, kanıyla, malıyla beslenen küresel güç merkezlerinin yanaşması olan AKP; bu niteliğini gizlemek için ise her türlü milli ve manevi kıymeti istismar etmekten uzak durmamıştır” dedi.

“EĞİTİM SİSTEMİ YAPBOZ TAHTASINA ÇEVRİLDİ”

MHP lideri Devlet Bahçeli, grup konuşmasında eğitim sistemini değiştirecek AKP’nin yeni teklifini de değerlendirdi. Eğitim sisteminin stratejik bir öneme sahip olduğuna dikkat çeken Bahçeli, AKP döneminde eğitimle ilgili önemli bir gelişmenin kaydedilemediğini ileri sürdü. AKP’yle birlikte eğitimde bilimsel yöntemler değil, deneme-yanılma yöntemleri uygulandığını iktidar partisinin, sorun çözmek yerine attığı her adımla yeni problem alanları oluşturduğunu savunan Bahçeli, bugüne kadar alkışlayacakları ve takdir edecekleri bir projenin henüz hayata geçirilemediğini söyledi. Bahçeli, “Hükümet, günü kurtarmaya dönük çelişkileriyle, polemik dozu had safhada olan yaklaşımlarıyla ve istimara prim veren siyasi tutumuyla eğitim sistemimizi adeta yap boz tahtasına çevirmiştir” dedi.
MHP’nin okul öncesi eğitimin 6 yaş grubu dâhil edilmek suretiyle, zorunlu temel eğitimin iki kademeli olarak 9 yıla çıkarılmasını öngördüğünü anlatan Bahçeli, uzun vadede de 12 yıllık zorunlu temel eğitimin tesis edilebilmesi için gerekli alt yapı çalışmasının yapılmasını savunduklarını söyledi.

“HER BAKANIN KENDİ EĞİTİM POLİTİKASI VAR”

Milli eğitim sistemini yozlaştırarak her bakan değişikliğiyle yeni bir maceraya atılmanın gelecek nesillere büyük maliyetler yükleyeceğini ifade eden Bahçeli, “Buna da hiç kimsenin, hele hele Milli Eğitim Bakanlığı görevini yürüten şahısların hiç hakkı yoktur. AKP hükümetlerinde, bugüne kadar eğitim konusunda dört bakan görev almıştır. Şu çarpıklığa bakınız ki, her bakanın kendine ait bir politikası olmuş, gelen gidenin uygulamalarını reddedercesine kendi zihniyetindekileri hayata geçirmenin çare ve arayışı içinde olmuştur. Zannedersiniz ki, AKP’nin bir eğitim politikası ve gelecekle ilgili bir hedefi bulunmamaktadır. Hadiselerin görünen yüzü böyledir, ortaya çıkan gerçekler buna işaret etmektedir. Sorarım sizlere, her bakanla birlikte eğitim sisteminin bütünüyle değişmesine, yeni bir kulvara girmesine acaba dünyanın neresinde tesadüf edilmektedir?” dedi.
AKP’nin zorunlu eğitimi 12 yıla çıkartacağı iddiasıyla getirdiği teklifin iddiasının aksine zorunlu eğitimin bazı hallerde 4 yıllık ilköğretim birinci kademeyle sınırlandırılacağını gösterdiğini ileri süren Bahçeli şöyle devam etti:

“Birçok mahsuru içinde barındıran bu sözde hazırlığın, geleceğimize katkı sağlaması ve evlatlarımızın ihtiyaçlarını karşılaması söz konusu bile olmayacaktır. Ancak, dün itibariyle teklifte eleştirilere neden olan ilk 4 yılın ardından açıköğretim seçeneğinden geri adım atıldığı ve açıköğretim uygulamasının ikinci 4 yılın ardından devreye sokulacağı kamuoyuna yansımıştır. Böyle olsa bile, zorunlu eğitimin kesintisiz 12 yıla çıkması söz konusu olmayacaktır.”

“YENİ İSTİSMAR ALANLARI AÇILMASIN”


Tartışmaların meslek liseleri, özelde imam hatip liseleri ekseninde yürütülmesinin yeni bir kutuplaşmaya davetiye çıkardığını ileri süren Bahçeli, “Bu ülkede meslek veya imam hatip lisesinde okuyan evlatlarımızın hiç kimseden eksik kalır yanı ya da herhangi bir yetersizlikleri bulunmamaktadır. Ve geçmişte yaşanan haksızlıkların, adaletsizliklerin bizim açımızdan meşru hiçbir tarafı da görülmemektedir. Düz liselerde okuyanlar neyse, imam hatiplerde okuyan evlatlarımızda aynı değer ve takdire layıktır” dedi.

Bahçeli, “Bu nedenle yeni istismar alanları açmadan, AKP’nin eğitim politikasını ve gündeme taşıdığı önerilerini gözden geçirmesinde ve yeniden değerlendirmeye tabi tutmasında sayısız yararlar ve hayırlar olacağı aşikârdır” değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan 4+4+4'ü savundu, TÜSİAD'a sert çıktı



Başbakan Tayyip Erdoğan, AK Parti Grup Toplantısında partililere seslendi. Başbakan, ikinci ameliyatı sonrasında pazar akşamı Ankara'ya gelmişti. Ameliyat sonrası ise ilk kez grup toplantısına katıldı.

Konuşmasına ameliyatı sonrasında kendisine geçmiş olsun dileklerini ileten herkese teşekkür ederek başlayan Başbakan Erdoğan, 28 Şubat, yeni eğitim sistemi, CHP'nin kurultayları ve terörle mücadele konularına değindi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve TÜSİAD'a çok sert eleştiriler yöneltti.

Başbakan Erdoğan, bin yıl sürecek denilen 28 Şubat sürecinin mimarlarının 15 yılda tarihten silindiğini ancak kendilerinin, dönemin mağdurlarının ve TBMM'nin "dimdik ve onurlu bir şekilde" ayakta olduklarını belirtti. 28 Şubat'ın, Türkiye'nin hem demokrasisinde hem de ekonomisinde büyük tahribata yol açtığını belirten Başbakan, 28 Şubat'ın demokrasi tarihimizdeki kara bir leke olduğunu söyledi.

CHP'nin pazar ve pazartesi günleri gerçekleştirdiği kurultaylara da değinen Erdoğan, 'Demokrasi şöleni' sloganıyla yapılan kurultaylarda bile demokrasi olmadığını iddia etti. CHP milletvekili İsa Gök'ün kürsü önünde tartaklandığını ancak Kılıçdaroğlu'nun bir müdahalede bulunmadığını söyleyen Erdoğan, "Millet dizi izlemeyi bıraktı CHP'yi izliyor. Entirika, kumpas ne ararsanız var" dedi.

Eğitim sistemindeki 4+4+4 sistemine getirilen eleştirilere ise çok sert cevaplar veren Başbakan Tayyip Erdoğan, "Kız çocukları okula gidemeyecek" eleştirisi yapan TÜSİAD'a ise "Kusura bakma TÜSİAD senin değil milletin arzusu gerçekleşecek" dedi. Erdoğan ayrıca TÜSİAD'ı 28 Şubat sürecindeki ve ekomik krizdeki rolünü sorgulamaya çağırdı.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde;

"DİK DURDUK DİKLEŞMEDİK"

Ameliyatımdan sonra geçmiş olsun dileklerini ileten, sevgi mesajlarını gönderen herkese kalpten muhabbetlerimi gönderiyorum.

Gençlerimiz Ankara'ya gelişimde bir mesaj verdiler sloganlarıyla, 'Dik dur eğilme bu gençlik seninle' Milletimin bu güveni boşa çıkmayacak, hepsinin içi ferah olsun. Bugüne kadar hep dik durduk, dikleşmedik. Bu can bu bedende olduğu sürece hizmete devam edeceğiz.

Biz aldığımız oyla değil kazandığımız gönüllerle hareket eden bir partiyiz.

HOCALI MİTİNGİNDEKİ IRKÇI PANKARTVE SLOGANLAR

Pazar günü Hocalı katliamını tekrar protesto ettik. Hocalı'da katledilen kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyoruz. Burdan bir kez daha Azeri kardeşlerimize desteğimizi iletiyoruz. İstanbul'daki mitingde marjinal bazı slogan ve pankartların olması Hocalı'ya dair görüşlerimizi değiştirmez. O acıyı anmamızı engellemez.

Türkiye'nin bütün vatandaşları etnik kimliğine, dinine ve kökenine bakılmadan eşittir. Taksim'deki mitingde marjinal fikirlerini öne çıkarmak isteyenlere karşı da tetikte olmaya devam edeceğiz.

Merhum Hocamız Necmettin Erbakın'ı da seneyi devriyesinde rahmetle anıyor, mekanı cennet olsun diyorum.

DIŞ POLİTİKA

Haftaiçi birçok dış politika görüşmesi yaptık. Türkiye'nin yoğun çalışmaları neticesinde Somali dünya gündemindeki yerini koruyor. Bizim öncülüğümüzde Londra'da konferans toplandı. Yine haftaiçinde Tunus'ta 60'dan fazla ülkenin katılımıyla Suriye'nin Dostları grubu toplandı. Burada da aktif rol oynadık. Mart ayı içerisinde de İstanbul'da bir toplantı düzenlenecek.

"28 ŞUBAT DEMOKRASİ TARİHİMİZDEKİ KARA BİR LEKEDİR"

Ülkemizin yakın tarihinde maalesef milletçe hatırlamak istemediğimiz tarihler var. 27 Mayıs, 12 Eylül gibi bugün de bir demokrasi faciasının yıldönümünde grup toplantımızı gerçekleştiriyoruz. 28 Şubat demokrasi tarimize bir kara leke olarak yazılmıştır.

28 Şubat müdahalesi 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'ün devamı niteliğinde, aynı ideolojinin yaptığı bir müdahaledir. Milletin iradesi ve milletin kendisi hedef alınmıştır.

"28 ŞUBAT'IN MAĞDURLARI DİMDİK AYAKTA MİMARLARI TOPLUM İÇİNE ÇIKAMIYOR"

28 Şubat ardından çok büyük bir enkaz bırakmıştır. En başta demokrasi ve ekonomi çok büyük yara almıştır. Türkiye yoksulluğa, yoksunluğa ve yokluğa mahkum edilmiştir. Yüzlerce insan görüşleri, inançları, kıyafetleri nendeniyle suçlu ilan edilmiştir. Binlerce insan fişlenmiştir. Bürokraside cadı avı başlatılmıştır. Toplum mühendisliği yapılmıştır. Üniversite kapılarında milletin evlatları rencide edilmiştir. Kılık kıyafettinden dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır.

Bizler bugün 28 Şubat'ın mağdurları olarak ayaktayız; onurla ve gururla ayaktayız. TBMM 28 Şubat'ın mağduru olarak burada onurlu bir şekilde ayakta. Ama inanın 28 Şubat'ın mimarları toplum karşısına çıkmaktan utanıyorlar.

Tarih 28 Şubat'ın sadece mimarlarını değil onların taşeronu STK yöneticilerini, medya üyelerini ve yazarlarını bin yıl boyunca unutmayacaktır. Onları bin yıl geçse de affetmeyecektir. 12 Eylül'ün yargılanması için yol açılmıştır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın 28 Şubat'la da hesaplaşılacaktır.

'KİNDAR GENÇLİK' POLEMİĞİ

AK Parti Gençlik Kongresi'nde kullandığım üstad Necip Fazıl'ın ifadeleri üzerinden bir kısım fırtına kopartıyor. Ne diyor üstad, "Dilinin, dininin, ırzının, kininin davacısı bir nesil" diyor. Bazı CHP'liler nasıl olduysa Yunus Emre'yi hatırlatmış bize. Biz kime karşı Yunus Emre ile kime karşı Köroğlu ve Dadaloğlu ile cevap vereceğimizi iyi biliriz. Biz mazluma karşı Yunus Emre ile zalime karşı Dadaloğlu ve Köroğlu ile konuşuruz.

"DEMOKRASİ DIŞI KURUMLARIN YASAMA YÜRÜTME YARGIYA MÜDAHALE ETME HAKKI YOK"

Vesayetçi sistemin, özellikle millet iradesine musallat olmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Demokrasilerde karar da yetki de milletindir. Demokrasi dışı kurumların yasama, yürütme, yargıya müdahale etmeye hakkı yoktur. Vesayetçi anlayışa müsaade etmeyiz. Genç nesillerin istikbalinin gölgelenmesine izin vermeyiz. Kendisini milletin üzerinde gören seçkinci, ukala zihniyet millet iradesini zedelemekten çekinmedi.

"TÜRK SOLU GEÇ UYANIR ÇÜNKÜ BİR GECE ÖNCE ÇOK İÇMİŞTİR"

Kurultaylarında bile demokrasi yok. Ama peki, demokrasiye bu kadar aşıktınız da 28 Şubat'ta neredeydiniz? 27 Mayıs'ta ne yaptınız? Bunların demokrasi anlayışı platonik. CHP'nin jetonu geç düşüyor.

Yazar merhum Oğuz Atay'ın bir lafı var: "Türk solu geç uyanır çünkü bir gece önce çok içmiştir." Bakın ben demiyorum Oğuz Atay diyor. Bunlar 28 Şubat'a da geç uyandılar. Ergenekon konusunda da geç uyanacaklar. O zaman biz de onlara günaydın diyeceğiz.

Kaset operasyonundan sonra iktidara gelen bir genel başkanının vesayete karşı duruşunu zaten hiç beklemedik. Kılıçdaroğlu, geçmişleriyle gurur duyduklarını söyleyerek tek parti dönemine sahip çıktı. Dersim katliamından dolayı da, İstiklal Mahkemeleri konusunda da gurur duyuyor musunuz? CHP'den aldığı enkaz ülkeyi 10 yılda ayağa kaldıran Demokrat Parti'ye yaptığınız 27 Mayıs darbesiyle de gurur duyuyor musunuz?

"MİLLET DİZİ İZLEMEKTEN BIKTI SİZİ İZLİYOR"

'Başbakan CHP'den korkuyor, bütün konuşmalarını bize ayırıyor' diyorlar. Yahu aynaya bakın aynaya, millet dizi izlemeyi bıraktı sizi izliyor. Entirika, kumpas ne ararsanız var. Tekrar söylüyorum biz Kılıçdaroğlu'dan ziyadesiyle memnunuz. CHP'den çok memnunuz. CHP'nin başında böyle bir genel başkan olduğu sürece biz gücümüze güç katacağız.

Kurultayda çok ilginç bir şekilde kürsünün önünde kendi vekillerinden biri linç ediliyor. Kılıçdaroğlu şirazesinden çıkmış bir şekilde korumalara "Beni CHP'lilerden korumayın" diyor. Yahu orada linç edilen senin kendi milletvekilin. Konuştuğu kürsünün önünde kendi milletvekili tartaklanıyor, Kılıçdaroğlu engel olacağı yerde konuşmasında bize hakaret ediyor.

"YENİ SİSTEM 28 ŞUBAT'IN EĞİTİME VERDİĞİ TAHRİBATI ONARACAK"

Menderes döneminde, Özal döneminde milletin genç, fakir, zeki çocukları iyi üniversitelerde okuyarak bir yerlere geldiler. İşte 28 Şubat bu duruma da müdahale etmiştir. Bu ülkenin, bu milletin çocukları okumasın, iyi yerlere gelmesin diyen elitist, seçkinci bir anlayışın ürünüdür 28 Şubat. 4+4+4 sistemi 28 Şubat'ın eğitime verdiği tahribatı onaracaktır.

"TÜSİAD ÖNCE 28 ŞUBAT'TAKİ EKONOMİK KRİZDEKİ ROLÜNÜ SORGULASIN"

Üç kademeli eğitim Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu en modern eğitimdir. 4+4+4'e malum çevrelerin tepkisi Türkiye gerçeklerinden uzak. Yapılan bir reform karşısında CHP'nin statükoyu savunmasına alışmış durumdayız. Ama 8 yıllık kesintisiz eğitimin mimarlarından TÜSİAD'ın bu reforma karşı çıkması ilginç.

Kusura bakma TÜSİAD senin istediğin olmayacak. Milletin dediği olacak. Sıkılmadan 'kız çocukları okula gidemeyecek' diyorlar, el insaf. 9 yıllık raporlara bir bakar insan. Secaat eylerken sirkatin söylüyorsunuz. TÜSİAD önce 28 Şubat'taki rolünü sorgulasın. TÜSİAD önce 28 Şubat'taki ekonomik krizdeki payını sorgulasın. Bu yeni sistemde kız çocuklarının dışarıda kalmasını savunmak saçmalıktır.

"KIZ ÇOCUKLARININ OKULLAŞMASI REKOR SEVİYEDE"

Dertleri başka, dertleri ideoloji. Okullaşma oranı özellikle de kız çocuklarındaki okullaşma oranı AK Parti döneminde rekor seviyelere ulaşmıştır. Bunları biliyor musun TÜSİAD? Türkiye'de kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocuklarının okullaşma oranından daha fazla. En fazla yatırımı eğitime yaptık. Bu şekilde saldırmak bakar kör olmaktır.

TERÖRLE MÜCADELE

Terörle mücadele konusunda, güvenlik kurumları arasında bir çatışma varmış gibi göstermek Türkiye'ye bir yarar sağlamaz. Uludere'deki kardeşlerimizi unutmadığımızı da belritmek isterim. En az onlar kadar acı hadisenin aydınlatılmasını bekliyoruz. Uludere'deki ve bölgedeki kardeşlerimiz merak etmesin. Bu süreç, hukuk süreci netleşecektir.

Komisyondaki toplantının ardından muhalefet milletvekilleri dezenformasyon yaptı. CHP ve BDP'nin her zamanki tutumu.Habertürk

Adil Gür'den CHP ve seçmen analizi



CHP'nin dün ve bugün yaptığı kurultaylar, her ne kadar tüzük ve demokratikleşme kurultayları olarak görülse de partinin Türkiye siyasetinde kendisini konumlayacağı yer açısından oldukça tarihi öneme sahip. Dün sözlerine yer verdiğimiz CHP'nin eski genel başkanlarından, tecrübeli siyasetçi Altan Öymen CHP'yi kapağı açılmakta olan düdüklü tencereye benzetmişti. Muhaliflerin kurultayının toplanacağı bugün belki de tencerenin patlayarak mı, patlamadan mı açıldığını anlayacağız. Partiden kopmalar olur mu, yeni bir parti doğar mı gibi soruların yanıtları biraz bugün yaşanacaklara da bağlı. Tüm bunları zaman zaman CHP için de kamuoyu araştırmaları yapan A&G Araştırma Şirketi'nin sahibi Adil Gür ile konuştuk. Gür, Türkiye seçmeninin profilini son derece iyi bilen ve çarpıcı siyasi analizleriyle tanınan bir isim.

CHP'de bugün yapılacak muhaliflerin kurultayı öncesinde Adil Gür'den seçmen analizi: Eski sağın kalelerinde CHP, eski solun kalelerinde de AK Parti iktidardır. CHP seçmeni sol değil. Türkiye'de ideolojik değil, ekonomik kutuplaşma var. CHP'nin iktidara gelebilmesi için tuzu kurulardan oy alan bir partiden, sosyal demokrat bir partiye dönüşmesi gerekiyor'

Araştırmacı Adil Gür seçmen profili üzerinden CHP'yi AKŞAM'a analiz etti.

- CHP'de Baykal'ın gidişi, Kılıçdaroğlu'nun gelişi, Sav'ın çıkışları gibi pek gibi çok çalkantılı süreç yaşanıyor. Siz bunları nasıl okuyorsunuz?

2010 yılındaki kaset skandalından daha önce aslında CHP tabanında bir değişim talebi vardı. Daha sonra Kemal Bey'in isminin zikredilmesiyle beraber toplumda bir heyecan başladı. Aslında toplumu heyecanlandıran Baykal'ın gitmesi veya Kılıçdaroğlu'nun gelmesinden çok CHP'deki bu değişim rüzgarıydı. CHP'nin vizyonunda, söyleminde ve politikalarında bir değişim olacağı algısı nedeniyle partinin oyları bir anda yüzde 30'ların üzerine çıktı.

DEĞİŞİM RÜZGARI BİTTİ

- Peki, sonra niye azaldı?

Sonra çok kısa süreler içerisinde CHP'de parti yönetimleri değişti. Küçük bazı kongreler, kurultaylar oldu. Kılıçdaroğlu'nun tüzüğün verdiği yetkiye dayanarak MYK üyelerini değiştirmesi, Önder Sav ve ekibinin tasfiyesi derken CHP sık yapılan kurultaylarla hatırlanmaya başladı. Halbuki Türkiye'nin 2010'da yapılan anayasa değişikliği referandumu, 12 Haziran Seçimleri gibi önemli gündem maddeleri vardı. Kemal Bey ve yeni CHP'nin ilk zamanlardaki değişim rüzgarı bugün artık yok. Dilerim ki tüzük kurultayı yelkenleri yeniden dolduracak değişim rüzgarı almalarına vesile olur.

- ANAR'ın sahibi İbrahim Uslu kendisiyle yaptığımız röportajda 'CHP'nin seçmeninin ideolojik seçmen' olduğunu söyledi. Siz de aynı kanaatte misiniz?

Geçen haftaki röportajınızı okudum, İbrahim Bey'in dediklerini biliyorum. AK Parti'nin hizmetten dolayı oy aldığını ve muhalefet partilerindeki ideolojik seçmen sayısının daha fazla olduğunu ben de araştırmalarında görenlerdenim. Ama CHP'ye oy veren herkesi ideolojik seçmen olarak tarif etmenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Elbette, ideolojik oy veren seçmenlerin etkisi var. Ama Türkiye'de sağ sol kavramı zaten eskisi gibi değil. CHP'nin bugün yüksek oranda oy aldığı İstanbul'da Kadıköy, Bakırköy, Beşiktaş... Ankara'da Çankaya ve CHP'nin kalesi dediğimiz Ege, Akdeniz... eskiden solun kaleleri miydi? Hayır. Solun kalelerinde bugün AK Parti, sağın kalelerinde ise CHP iktidardadır. Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy'de eskiden CHP değil; ANAP, DYP gibi merkez sağ partiler güçlüydü.

İDEOLOJİK DEĞİL; EKONOMİK

- Nasıl izah ediyorsunuz bu durumu peki?

Araştırmalarda gördüğüm şey şudur: Türkiye'de ideolojik bir kamplaşmadan daha çok insanların gelir düzeylerine ve eğitim düzeylerine göre ekonomik bir kamplaşma ve kutuplaşma vardır. Bunun nedeni de partilerin politikalarıdır. Bunu, siyasi partilerin oy aldığı yerlere ve seçmen tabanlarına bakarak görmek mümkün. 1980'den önce 'sol' diye kabul edilen, 'sağcıyım' diyen insanların giremediği kurtarılmış mahalleler bugün AK Parti'nin kaleleridir. Ne olmuştur? İnsanlar ibadete, oruca, namaza-niyaza mı başlamıştır? Buradan yola çıkarak Türkiye'de bir ekonomik kamplaşma, kutuplaşma daha fazla hissediliyor. O nedenle 'CHP politikaları eskisi kadar solcu değil' gibi eleştirilerin bir gerçekliği yok.

- Ne kastediyorsunuz? Biraz açar mısınız?

Refah Partisi ile başlayan ve Fazilet, Saadet Partisi, sonra da AK Parti ile devam edilen söylem ve politikaların başlangıçta hedef kitlesi daha çok orta ve alt gelir ile orta ve alt eğitim gruplarıydı. Onların oylarını aldılar. CHP ise 2000'li yıllarda ANAP ve DYP gibi partilerin tarihi misyonunu tamamlayıp, siyaset mezarlığında yerini almasıyla birlikte kendisini oraya konumlandırmış gibi görünüyor. Yüksek gelirli ve eğitimli insanların anlayabileceği söylemler, politikalar geliştirerek daha çok oralardan oy aldılar. Az sayıda da olsa, elbette ki ideolojik oylar da var. Daha önce ANAP'a, DYP'ye oy veren insanlar kendilerini AK Parti karşıtı hissettiklerinde başka bir alternatif göremedikleri için de CHP'de birleşmiş olabilirler.

- CHP zaman içinde sağa kaydı mı peki?

Türkiye'deki seçmenin büyük bir bölümü kendisini 'sağcı', 'solcu' diye tarif etmiyor. O nedenle 'CHP sağa kaydı', 'Bu partinin ekseni kayıyor' gibi söylemlerin parti içerisindeki o malum muhalif çevrelerin dile getirdiği bir söylem olduğunu düşünüyorum. CHP'nin tabanı zaten solcu değil.

- CHP'nin seçmenini siz nasıl tanımlıyorsunuz?

Yaptığımız araştırmaya göre 12 Haziran seçimlerinde oyunu CHP'ye verenlerin %57'si kendisini sağ-sol skalasında sola koyuyor. Ancak bunların büyük bölümü merkezin hemen soluna yani merkeze yakın, çok küçük bir azınlık ise kendini daha sola koyuyor. CHP seçmeninin %35 merkezde, %8 ise sağda olduğunu söylüyor. 'CHP sol bir partidir. Sadece solculardan oy alıyor' diyebilmek için Türkiye'de 1970'li yıllardan bu yana devam eden sağ-sol geleneğine ve oy tabanlarına bakmak lazım. CHP'nin oy aldığı dinamikler, taban... Eski solun yerleri değildir, sağ-muhafazakar partilerin yeridir. Sonuç olarak politikalar açısından bakınca CHP, 12 Haziran seçimlerine kadar doğru yoldadır.

- Neden?

Çünkü 12 Haziran seçimlerine kadar CHP aş, iş, yoksulluk gibi söylemler dile getirmiştir. Ve bu nedenle de yüzde 26 oy almıştır. Son kamuoyu araştırmaları CHP'nin oyunu 12 Haziran'da aldığı oyun daha altında gösteriyor. Çünkü o CHP gitti, farklı bir CHP geldi. 'Türkiye'deki çaresizlerin çaresiz olacağım' CHP'si gitti, ideolojik tartışmaların ortasında bir CHP geldi. Bu da CHP'ye oy kaybettiriyor. CHP ne zaman ideolojik tartışmalara girdi, oy kaybetti.

GERÇEK SOSYAL DEMOKRASİ

- CHP iktidar olmak için ideolojik açıdan rotayı nereye çevirmeli?

Yine araştırmalardan yola çıkarak şunu söyleyebilirim; Türkiye'de toplam seçmenin %18-19'u kendini merkezin solunda görüyor. Bunların yarıdan biraz fazlası 'Tercihim CHP' derken, BDP seçmeni de kendini ağırlıklı olarak solcu diye tarif ediyor. Az oranda da olsa AK Parti'ye - MHP'ye oy veren ve kendini solda gören seçmenler de var. Özetle toplam pazarın %18-19, hadi hata payı ile birlikte azami %20 olduğunu varsaydığımız, bir kitlenin oyuna talip bir parti nasıl iktidar olabilir? Kaldı ki kendini solda görenlerin bir bölümü CHP seçmeni bile değil! Bu nedenle CHP rotasını daha sola kaydıran bir parti değil, AB standartlarında gerçek bir sosyal demokrat parti olmalıdır.

Kurultaylar sonrasında Kılıçdaroğlu güçlenecek

- Sizin kurultaylardan beklentiniz nedir?

Araştırmalarıma göre çok net olarak söyleyebilirim ki, pek çok yanlışına rağmen Kemal Kılıçdaroğlu partisinin oylarına kıyasla halen daha popüler. Herkes çok iyi biliyor ki Baykal ve Önder Sav'ın delegeleriyle son CHP kurultayı yapılıyor. Haziranda genel başkan seçimli bir kurultay olacaksa, bu yeni delegelerle yapılacak ve Kılıçdaroğlu daha da güçlenmiş olacak.

Kılıçdaroğlu ve ekibinin kantara çıkıp tartılacağı ilk seçim 2014 yerel seçimlerdir. Eğer Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi partiyi daha ileriye götürürse, arkasındaki rüzgar artarak devam edecektir. Ama kantarda zayıfladığı görüldüğü an değiştirilmeye çalışılacaktır.

- Muhaliflerin kurultayı nasıl olacak sizce?

Pazar günü yeni tüzük değişikliği yapıldıktan sonra, pazartesi günü aç-kapa şeklinde, yani kağıt üzerinde bir kurultay bekliyorum. Dileriz buradan daha demokratik bir CHP doğar. Ama doğması yetmez. Ondan sonra da yeni CHP'ye uygun politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Yoksa bir siyasi partide MYK üyelerini dört kez değiştirerek veya başka birtakım değişiklikler yaparak o partinin oyu artmaz. İyi işlemeyen bir mağazada patron değişse de zarar devam eder çünkü. Mağazanın karlı olabilmesi için işletme mantığının da, vitrininin de, tezgahtarlarının da, satış ve halkla ilişkiler politikasının da değiştirilmesi lazım. CHP o zaman başarılı olur.

- CHP'nin kemikleşmiş ulusalcı kitlesi ne oranda?

Bakın kemikleşmiş CHP kitlesi yüzde 20-23 civarında. Son araştırmalara göre yüzde 28 deniliyor ve bunların daha ulusalcı, Atatürkçü, laik hassasiyetleri olan bir seçmen kitlesi olduğu söyleniyor. Ben buna katılmıyorum. Elbette ki CHP içerisinde bu kitleler var. Ama tamamı böyle değil. CHP oy verenlerin tümü 'Türkiye'de bir şeriat tehlikesi var', 'laiklik ve rejim elden gidiyor' kaygısıyla hareket eden insanlar değil.

- CHP Genel Merkezi'nde de böyle bir algı var ki Kürt meselesinde çok ürkek davrandılar o kitleyi kaybetmemek için, değil mi?

CHP bir şeye karar vermelidir bana göre. Parti içinde herkesi memnun edeceği, herkesi kucaklayacağı mantığı ve yönetim anlayışıyla değişim olmaz. Olamaz! Değişim radikal olur. Bu değişim sancılı olur. Bu değişim süresi içerisinde ayrılanlar, kopanlar, ayrı parti kuranlar olabilir.

- Kurultaylardan sonra CHP'nin bölünmesi ve ayrı bir parti kurulması tezlerine nasıl bakıyorsunuz?

CHP gerçekten Batılı anlamda bir sosyal demokrat parti olacaksa bu ülkede dindarların da, Kürtlerin de, Alevilerin de tamamının özgürlüklerini savunan bir parti olmalıdır. Ekonomik birtakım söylemlerin yanında bunları yaparken elbette ki birilerini rahatsız edecektir. Çok doğaldır, kopuşlar mutlaka olacaktır. Bir lider ve parti yönetimi gerçekten böyle bir değişim istiyorsa bunu göze almalıdır zaten. Ama Meclis'teki milletvekillerinin neredeyse yüzde yüzüne yakını yeni yönetim tarafından belirlenmiş isimler. Dolayısıyla Meclis grubunda ciddi bir bölünmenin asla olamayacağını düşünüyorum. 'Tabanda bölünme olur mu?' sorusu daha önemli.

- Olur mu?

CHP şayet dindarların, Kürtlerin, Alevilerin haklarını daha yüksek sesle savunan bir sosyal demokrat parti haline gelirse, bundan rahatsız olan birtakım insanlar parti kurabilir. Bu çok doğaldır ama ben CHP'nin ana gövdesinden çok fazla bir şey götüreceğini sanmıyorum. Çünkü kamuoyundaki algının aksine tabanda böyle düşünen seçmenin çok fazla olduğunu zannetmiyorum.

Tuzu kurulardan oy alıyorlar

- Seçmen profili açısından bakınca, CHP sosyal demokrat bir parti mi?

CHP sosyal demokrat iddiasında olan ama bir türlü olamayan bir parti. Dünyanın her tarafında sosyal demokrat partiler yoksullardan, işsizlerden oy alır. Türkiye'deyse CHP tuzu kurulardan oy alıyor. CHP'nin iktidara gelebilmesi için tuzu kurulardan oy alan bir partiden, sosyal demokrat bir partiye dönüşmesi gerekiyor. Bunu sağlayamazsa Önder, Deniz Bey gider başka muhalifler çıkar. CHP ne zaman ki parti içindeki farklı görüşlere tahammül ederse sosyal demokrat bir parti olur. CHP'de bir parti disiplinsizliği var.

DİSİPLİN EKSİK

- Parti için disiplin biraz karizma da gerektiriyor. Sizce Kemal Bey bu anlamda karizmatik bir lider mi?

Türkiye'de karizmatik lider denince kimi hatırlıyoruz? Başbakan Erdoğan'ı. Delikanlı, masaya yumruğunu vuran, sert, karizmatik bir lider. Hakikaten doğru. Kasımpaşalı tavrı ona yakışmaktadır ve onun tarzıdır. Şimdi Kemal Bey'den de böyle bir liderlik beklenmektedir. Halbuki Kılıçdaroğlu kamuoyunda tanınmaya başlandığında 'sakin, beyefendi, bin düşünüp bir konuşan' şeklinde bir imajı vardı. Onun karizması da oydu. Yani 'sakin güç'. Ne zaman ki seçim sürecinden sonra Kemal Bey daha karizmatik olmak için 'astığım astık, kestiğim kestik'söylemlere geçti, işler değişti. Bu CHP'ye ve Kemal Bey'e zarar veriyor. CHP içerisinde bir disiplinsizlik varsa onun için bağırmaya çağırmaya, masaya vurmaya gerek yok. Sadece o disiplinsizliğe neden olan olayları kamuoyu önünde konuşmak yerine önce parti içinde konuşmak gerek.

AKŞAM

Bozdağ'a göre Ak Parti'nin namus borcu



Hükümetin yeni anayasa konusunda da kararlı olduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "AK Parti olarak hedefimiz Türkiye'yi 21. Yüzyıl'a taşıyacak bir anayasa" dedi.

Bozdağ yeni anayasada asıl sürecin Mayıs'ta partilerin önerilerini komisyona sunması ile hızlanacağını söyledi.

MİT krizi dinmiş görünüyor. MİT krizinin odağında Kürt sorunu olduğu açık. Peki Kürt sorununda ne oldu, ne olacak? Yeni müzakere süreci başlayacak mı? Yeni anayasa ne aşamada? Bütün bu soruları Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ile konuştuk.

Bozdağ, hükümetin Kürt sorununu çözme konusunda kararlı olduğunu söyledi. Devletin sorunu çözmek için her türlü görüşmeyi yapabileceğini söyleyen Bozdağ, yeni anayasa sürecinin de Mayıs ayında partilerin önerilerini komisyona sunmasıyla canlanacağını söyledi.

MİT krizi hükümet politikalarının sorgulanması mıdır?

Hayır. Türkiye demokratik bir ülke. Yasama, yürütme ve yargının yetkileri ve sınırları bellidir. Hükümet seçimle işbaşına gelir. Hükümet programını Meclis'in güvenoyuna sunar ve Meclis'in güvenini aldıktan sonra uygular. Hükümet politikalarının uygulanmasını, Meclis denetler. Ayrıca siyaset, STK'lar, medya, bilim insanları, kanaat önderleri ve hasılı doğrudan millet denetler, bu denetim sonucunda halk gerekirse sandıkta desteğini artırır veya desteğini azaltarak hesap sorar.

Yargı hükümetin politikalarının yerindeliğini değil, yürütme olarak gerçekleştirdiği idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunu denetler. Anayasa'nın 125'inci maddesi, yargı denetiminin sınırını ve yasak alanını açıkça ortaya koyar. Denetimin sınırı; hukuka uygunluk, denetimin yasak alanı ise; yerindelik denetimi diğer bir anlatımla hükümet politikalarının sorgulanması yasağıdır. Hükümet politikalarını demokrasiler de kimlerin denetleyeceği bellidir ve bunun arasında yargı yoktur.

Olursa...

Eğer yargı hükümet politikalarını denetlerse veya sorgularsa, orada demokrasiden, orada hukuk devletinden bahsedilemez. Bu sınırın aşılması ve yasağın çiğnenmesi, Anayasa ve yasalara aykırılık oluşturur, ayrıca açık bir yetki gaspı olur. Ülkenin demokratik niteliğini bozar, jüristokratik bir yapıya dönüşmesine yol açar. Buna da hiçbir demokrasi ve demokrasiye bağlı hiç bir hükümet, siyasi partiler ve parlamentolar rıza da göstermez ve izin de vermez. Anayasa ve bu açık gerçekliğe rağmen yargının hükümetin politikalarını veya bu politikaların yerindeliğini sorgulaması, denetlemeye kalkması açık bir yetki gaspıdır.

ÇÖZÜM İÇİN HER YOLU DENEYECEĞİZ

MİT krizinin odağında Kürt sorunu var. Ne olacak, güvenlikçi politikalar devam mı edecek yoksa demokratik adımlar da gelecek mi?

Kürt meselesi bizim iktidarımızdan önce de Türkiye'nin en önemli sorunu idi. Ama biz parti olarak kuruluştan itibaren bu sorunun farkında olduk. Parti programımızdan, hükümet programına kadar bu meselenin çözümünün önemine inandık ve çözüm arayışı içinde olduk. 2009'da demokratik açılım başlattık. 2009'a kadar da pekçok demokratik adım attık. Bunlardan en önemlilerinden biri de 24 saat yayın yapan TRT Şeş'tir. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, daha işin başında sorunun adını koyarak sorunu sahiplendi. Biz Kürt sorununu çözmeyi hiçbir zaman ertelemedik. Çözüme bir süreç olarak bakıyoruz ve siyasi olarak adımlar atıyoruz. Burada bir ayrımı da yapmak gerek.

Nedir?

Kürt sorunu, ayrı terör sorunu ayrıdır. Terör ile güvenlik boyutu dahil her tür mücadele kararlılıkla sürdürülüyor, sürdürülecektir. Kürt sorunu, terörün istismar ettiği alanlardır. Bu sorun alanlarını çözmek, terörün istismar zeminini ortadan kaldırmaktır. Bu anlamda çok önemli adımlar atıldı. Bundan sonra da atılmaya devam edecektir. Tabii olarak bu bir süreçtir. Süreç içinde yaptıklarımız, bizim çözüm endeksli soruna yaklaştığımızın kanıtıdır. Açılımı başlatmış bir partiye, sorunu güvenlik politikalarına havale ettiler suçlaması haklı değildir.

AK Parti hükümeti bir yandan terörle güvenlik boyutuyla mücadeleye devam ederken, öte yandan terörün istismar ettiği Kürt meselesini çözmek için de gereken adımları atmaya devam edeceğiz.

SORUNUN ADINI KOYDUK ÇÖZÜMÜ DE GERÇEKLEŞTİRMEK İSTİYORUZ

Hangi adımlar?

Ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal vb. alanlarda. Mesela biz ekonomik ve sosyal olarak bölgeye pekçok yatırım yaptık. Yapmaya devam edeceğiz. Köye dönüşlerden, toplu konuta, Kürtçe özel dershanelerden, hapishanelerde Kürtçe konuşulmasının önündeki engelin kaldırılmasına kadar pekçok adımı attık. Elbette bunların yeterli olduğunu söylemiyoruz. Atmamız gereken adımlar var ve atmaya devam edeceğiz. Milletimiz bu sorunun çözümünü istiyor. Biz de sorunu çözmek için çözüm eksenli samimi çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları, daha fazla hak ve daha fazla özgürlük ve hukukun üstünlüğünün tam anlamda tesisi sorunun çözümüne önemli katkılar sağlayacaktır. Bu anlamda önemli mesafeler aldık, ama alacağımız mesafeler de var.

Adalet Bakanı "Gerekirse Oslo süreci gene olabilir" dedi. Olabilir mi?

Değişik zamanlarda, terör örgütü elebaşısı ile devlet görevlilerinin görüştüğü herkesin malumudur. Bunu gizlemenin bir manası yoktur. Esasında bu, herkesin bildiği bir sırdır. DSP-ANAP-MHP koalisyonu döneminde de devlet görevlilerin teröristbaşı ile görüştüğü herkesin bildiği bir sırdır. Nasıl sırsa herkes biliyor. En son MİT Yasası'nın görüşmelerinde BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan bunu açıkladı ve görüşmelerin şahidi olduğunu söyledi. İhtiyaç duyulduğunda, sorunun çözümüne ve ülkenin yararına olduğuna kanaat getirildiğinde devlet adına bazı görevliler, geçmişte olduğu gibi yine terör örgütü elebaşı ile görüşebilir.

Yargının sınırı yasalarda bellidir

MİT krizinin hükümete karşı bir hareket, bir darbe girişimi olduğuna dair görüşler var. Siz bu görüşlere katılıyor musunuz?

Bu konuda çok değişik rivayetler, çeşitli komplo teorileri var. Ortalık rivayetten ve komplo teorisinden geçilmiyor. Hükümet, rivayetler veya komplo teorileri üzerinden politika üretmez. Hükümet, politikalarını gerçek ve doğru bilgilerden hareketle oluşturur. Ak Parti Hükümeti de politikalarını gerçek ve doğru bilgilerden hareketle ve milletimiz yararına olacak şekilde oluşturuyor ve uyguluyor. Soruşturma, yargının yetki ve görevi dahilindedir. Ama yargı görevini yaparken la yüs'el olmadığı gibi yetkileri de sınırsız değildir. Yargının yetki ve görevi Anayasa ve yasalarla çizilmiştir. Uyması gereken kurallar vardır. Bu somut olayda, MİT Kanunu yeterince açık. Ki özel kanundur. Orada izlenmesi gereken yol bellidir. Son olayda bu prosedür işletilmemiştir. Bu prosedürün işletilmemesi kamuoyunda pekçok komplo teorilerinin üretilmesine yol açmıştır. Bu da onlardan birisidir.

Neden ek düzenleme?

Ben MİT Kanunu'nun özel kanun, CMK'nın genel kanun olduğunu ve öncelikle Mit Kanunu'nun uygulanması gerektiğini söyledim. Başka hukukçular, önceki kanun sonraki kanun ve MİT Kanunu özel ama CMK 250-251 daha özel kanun değerlendirmelerinde bulundu. Hukukçuların bile bu kadar farklı değerlendirme yaptığı bir konu da belli ki yorum farklılıklarına yol açan bazı durumlar var. İşte bu genel kanun özel kanun, önceki kanun sonraki kanun tartışmasını sonlandırmak ve bu konudaki tereddütleri gidermek için düzenleme yapıldı. Bu aynı zamanda Ceza Muhakemesi Kanunu bakımından da bir uyum düzenlemesidir. Dünyadaki bütün istihbarat mensupları için de ilgili ülkelerin kanunlarında benzer istisnai hükümler vardır. Burada yapılan düzenlemede ilk defa Başbakan'a izin sistemi getirilmiyor. Başbakan'ın izin vermesi zaten yasada var. Bunu kimi medya organları ile Meclis'teki muhalefet partileri sanki ilk defa getiriliyormuş, ilk defa yetki veriliyormuş gibi maalesef siyasi hesaplarla çarpıttılar. Başbakan'ın izni vermesi, MİT Yasası yürürlüğe girdiğinden beri, yani 1983'ten beri var.

BİZİM KİMSE İLE KAVGAMIZ YOK

MİT Yasası'yla ilgili cemaatle AK Parti arasında gerilim olduğunu düşünüyor musunuz?

Bakın biz iktidara geldiğimizden beri, bazı çevreler bizi birileri ile kavga ettirmeye çalıştılar, kavga ettirmeyi başaramayınca hiç olmazsa kavgalı gösterelim gayreti içine girdiler. Bunların kim olduğunu milletimiz biliyor. Askerle, yargıyla, devletin kurumlarıyla, Cumhurbaşkanı'yla, partilerle, vb. daha birçok kesimle kavga ettirmek veya kavgalı göstermek için uğraştılar. Ama başaramadılar. Biz, 75 milyona hitap eden, her rengin, her düşüncenin, her STK'nın ve hasılı herkesin ve her kesimin oyuna talip bir partiyiz. Politikalarımızla ve uygulamalarımızla milletimizin huzurundayız. Yaptığımız icraatlar, ortaya koyduğumuz verimli ve yararlı çalışmalar, milletimizin tümünü kucaklamamız nedeniyle milletimiz % 34'le başlattığı desteği son seçimde % 50'ye taşımıştır. Bu, sonuçlar, bizim kimseyle kavga etmediğimizin ve de kimseyle kavga derdinde olmadığımızın, tek derdimizin milletimize hizmet olduğunun göstergesidir. Kavga isteyenler, bunun için çalışanlar, bunun için ellerini ovuşturanlar, bunun için dua edenler olabilir. Ama boşuna yoruluyorlar, boşuna enerji harcıyorlar. Bugüne kadar kavga isteyenler hep kaybetti, bundan sonra da kaybedecektir.

Yeni anayasa Türkiye'ye namus borcumuzdur

Yeni anayasadan önce demokrasi paketi olabilir açıklamanız vardı 2011 sonunda. Ne oldu o çalışmalar?

Yasalarımızdaki anti demokratik olan ve de hukuk devletiyle bağdaşmayan hükümlerin tespiti ve mevzuatımızdan çıkarılması, hükümetimizin programında olan bir husustur. Daha demokratik bir Türkiye istiyorsa, demokrasimiz için kara leke olan mevzuat hükümlerinin ayıklanması lazımdır. Adalet Bakanlığımız'ın hazırladığı 88. maddelik paket içinde kısmi düzenlemeler var. Elbette bu, yeterli değil. Yapılması gereken çok şey var ve biz bunları yapmak için çalışıyoruz. Çalışmalar bittiğinde kamuoyu ile paylaşılacaktır.

Peki anayasa çalışmalarında durum nedir? Umutsuzluk var sanki...

Anayasa çalışmaları ayrı ve önemli bir süreç. Hedefimiz yol temizliği yaparak anayasa yapmak değil. AK Parti olarak hedefimiz Türkiye'yi 21. Yüzyıl'a taşıyacak bir anayasa. Bunun içi biz çalışmalarımıza devam ediyoruz. Şu anda kurulan uzlaşma komisyonu, Meclis dışında kalan ve sözü olan herkesi dinliyor, önerilerini alıyor. Bu süreç Nisan sonunda bitecek.

Sonra...

Asıl anayasa tartışması bundan sonra başlayacak. Siyasi partiler görüşlerini komisyonla paylaşacaklar. Esas anayasa tartışması siyasi partilerin anayasa önerilerinden sonra başlayacak. Yani daha esas tartışma başlamadı. Diğer taraftan bu süreci de biz çok önemsiyoruz. Çünkü biz toplumda sözü olan herkesin komisyona görüşlerini iletmesinin önemli olduğunu ve bunların hepsinden yararlanmamız gerektiğini düşünüyoruz.
YENİ ŞAFAK

Akdağ'dan internet bağımlılığı uyarısı

Gönderen: Maykıl on 27 Şubat 2012 Pazartesi | 03:16



TBMM Genel Kurulunda, AK Parti, CHP ve MHP'nin, internet kullanımı ve çocukların internetin zararlarından korunmasına ilişkin araştırma önergeleri birleştirilerek görüşüldü.

Önergeler konusunda Hükümet adına konuşan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hayatı kolaylaştıran internetin yanlış ve kötü kullanımından doğan riski de bulunduğunu belirtti. ''Bize düşen bu konudaki mevzuatı geliştirmek, toplumun internete erişimini kolaylaştırırken zararlarından korumaktır'' diyen Akdağ, konunun farklı boyutları bulunduğunu vurguladı.

İnternetin ''güvenlik'' boyutu bulunduğuna işaret eden Akdağ, kişisel verilerin kötüye kullanılabildiğini kaydetti. Akdağ, ''İnternet üzerinden istenmeyen mesajlara maruz kalmak, siber zorbalıkla karşılaşılması konusunda hem mevzuatı geliştirmeli hem de gerekli tedbirleri almalıyız'' dedi.

Konunun ''internet bağımlılığı'' olarak adlandırılan sağlık boyutunun da olduğuna dikkati çeken Akdağ, bilim dünyasında henüz yerine tam oturmuş bir tanımı olmamakla birlikte çocuk, ergin ve yetişkinler açısından internetin bağımlılığa dönebildiği, hayatı olumsuz etkileyebildiğinden söz edildiğini belirtti.

İnternet alanının uygunsuz içeriklere karşı da çok iyi düzenlenmesi gereğine dikkati çeken Akdağ, ''Sadece müstehcenlik değil, şiddet içeren bilgi ve görüntüler çocukların ve gençlerin ruhunu ve zihnini olumsuz etkileyebiliyor. Özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin yerine göre bir müptela şeklinde bağlanabileceği bilgisayar oyunlarının vasfı çok önemlidir. Çocukları bu hususta korumalıyız'' dedi.

BTK tarafından yapılan bir araştırmada ebeveynlerin yüzde 90'nın çocuklarının ''müstehcen ve şiddet içeren görüntülere maruz kalabileceği, internet bağımlısı olabileceği, kişisel bilgilerin yabancıların eline geçebileceği, istismara maruz kalabilecekleri ve kötü niyetli kişilerle tanışabileceği'' endişesini dile getirirken, çocuklarına güvendikleri ve sorun yaşamadıklarını düşündüklerini anlatan Akdağ, ailelerin çocuklarına göre interneti daha iyi kullanamadığı için riskleri konusunda bilgi sahibi olmadığını kaydetti.

Ailelerin çocukların günlük yaşam ile sanal dünyadaki tavır ve davranışlarındaki farklılığı göremediklerini ifade eden Akdağ, konuyla ilgili olarak toplumda farkındalığın artırılması gerektiğini vurguladı. Akdağ, internette zararlı içeriklerle karşılayan çocukların bunu aileleriyle paylaşmadığını belirtti.

Vatandaşlara her türlü zarardan arınmış, güvenli internet ortamı sunmak için yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Akdağ, Ulaştırma, Sağlık, Aile ve Sosyal Politikalar bakanlıklarının konu üzerinde çalıştıklarını bildirdi.

Akdağ, ''Belki hastalık olarak net şekilde psikiyatri kitaplarında belirlenmiş değil ama yapılan araştırmalar, konunun bağımlılık şekilinde ele alınmasının zamanı geldiğini gösteriyor. Biz de çalışmalarımızı sürdürüyoruz'' dedi.

Hükümet olarak TBMM'de konuyla ilgili Komisyon kurulmasını olumlu karşıladıklarını belirten Akdağ, ''İnternetin komplikasyonlarıyla, özgürlükleri kısıtlamadan akılcı şekilde mücadele ederken, bilgi teknolojilerinin geliştirilmesini teşvik etmek ve toplumda çok daha yaygın kullanılmasını sağlamak zorundayız'' diye konuştu.

-''Bilişim Bakanlığı kurulmalı''-

CHP Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, çocuğu 8 yaşına gelinceye kadar eve bilgisayar sokmadığını belirterek, ''Çünkü bilgisayar komut veriyor. Sosyallikten kopan çocuk, dışarıya çıktığında da komut veriyor'' dedi.

Konuyla ilgili olarak Eylem Planı hazırlanması ve ''Bilişim Bakanlığı'' kurulması gerektiğini savunan Aksünger, ''2011 yılında 50 milyon tablet satıldı, 2012'de 80 milyon satılacak. Biz 17 milyon tablet alacağız. Bunları çocuklara verdiğinizde Türkiye'yi çöplüğe atma ihtamali var. 17 milyon tablette, uluslararası şirketin yazılım programını kullanacaksınız. Çocuklar bu yazılımların müptelası olacak'' görüşünü ifade etti.

İnternetin güvenlik boyutunun önemine işaret eden Aksünger, bilişim ve internet hukukunun hayata geçirilmesi gerektiğini, ama bu konuda önemli çalışmalar görmediğini söyledi. Aksünger, ''Üniversiteler bu işe dahil edilmeli'' dedi.

-''Diğer bağımlılıklar gibi hastalıktır''

MHP Grubu adına konuşan Tokat Milletvekili Reşat Doğru, internetin de diğer bağımlılıklar gibi bir hastalık olduğunu anlatarak, ''Sadece çocuğun kendisini değil ailesini, akraba ve yakınlarını da ilgilendiren bir hastalıktır. Ailelerin boşanmasında da internet etkili olmaktadır'' dedi.

Meclisin konuyla ilgili Araştırma Komisyonu kurmasının önemli olduğunu, ancak geç kalındığını savunan Doğru, güvenli internet konusunda aile ve okullara görev düştüğünü, internet bağımlısı çocuk ve gençlerin sayısının artacağını vurguladı. 72 saat bilgisayar karşısında kaldığını söyleyen insanların olduğuna işaret eden Doğru, bunun başta damar hastalıkları olmak üzere çeşitli hastalıklara neden olabileceğini vurguladı.

Doğru, ''İnternet yoluyla partimize haince saldırılar olmuştur ama bunları yapanlar ortaya çıkarılmamıştır. Bu başkalarının da başına gelebilir. Bu konuda ciddi çalışmalar yapılmalı'' şeklinde konuştu.

-''Bilgisayar 'modern dadı' değil''-

AK Parti Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl, internet bağımlılığının ''yeni bir bağımlılık türü olduğunu'' belirterek, Meclisin, geçmişte bağımlılıkla mücadele konusunda olduğu gibi bu konuda da üzerine düşeni yapacağını söyledi.

Erdöl, ''Sigara, alkol, uyuşturucuya bir nebze de olsa kısıtlama koyabilirsiniz, yasaklayabilirsiniz ama sanal aleme yasaklama getirmek söz konusu olamaz. Bunlar olmazsa olmazlardır, çağımızın gerekleridir. Mutlaka kullanacağız ama en uygun şekilde kullanacağız'' dedi.

İnternetin obezite başta olmak üzere bazı hastalıklara davetiye çıkardığını anlatan Erdöl, ''Bilgisayar, modern dadı değil. Çocuğunuzu bilgisayarıyla odasına göndermek doğru değil. Çocuklarımızı böyle bir bağımlılıktan sevgiyle ve bilgiyle kurtarabiliriz, yasaklarla koruyamayız'' diye konuştu.AA

Demirtaş: Hükümet Elini Taşın Altına Koysun

Gönderen: Maykıl on 26 Şubat 2012 Pazar | 08:18



BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Gelinen noktada Kürt halkı duygu düzeyinde devletten kopmuş durumda. Kürt halkı bu devleti artık kendi devleti olarak görmüyor. En azından Kürt halkının büyük bir kısmı görmüyor" iddiasında bulundu.

Selahattin Demirtaş, yardımcısı Gültan Kışanak ile Mardin Cezaevi’nde 23 BDP’li tutukluyla açlık grevinde bulunan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ı ziyaret etti. Demirtaş ve Kışanak, daha sonra Diyarbakır’ın merkez Kayapınar İlçesi’ndeki parti binasında açlık grevlerini sürdüren partililerin yanına geldi. Demirtaş, açlık grevindeki arkadaşlarının morallerinin iyi olduğunu, ancak grevin 10 günü olması nedeniyle zayıflamaya başladıklarını söyledi. Demirtaş şöyle konuştu:

"Sağlık durumları bundan sonra kötüye gidecektir. Tutuklanmış olmaları mücadele etmelerini engellemiyor. Açlık grevindeki milletvekillerinin sağlıkları ve yaşamları bu saatten sonra risk altındadır. Seçildiler, aylar geçti tahliye edilmediler. Kürt halkının onuru ile oynamak istiyorlar. Kürt halkı varlığını 90’lı yıllarda verdiği mücadele ile bütün dünyaya göstermiştir. Yaygın adalet terörü ve siyasi soykırım operasyonları vardır. Kürtleri kabul ediyorlar ama haklarını kabul etmiyorlar. Ana diline ve siyasi iradesine hakaret ediliyor. Ana, çocuk ve torun aynı cezaevine atılıyor. Bütün bir halkı hedefe almış durumdalar. Bunun adına da kanun ve terörle mücadele diyorlar."

’KÜRT HALKI BİR REALİTEDİR’

Demirtaş, 10 yaşındaki çocuğun da, 75 yaşındaki ninenin de yürüyüş yaptı, slogan attı ve zafer işareti yaptı diye cezaevine atıldığını öne sürerek şöyle dedi:

"Bu halkın gerçeğidir. Savcılar bilmiyor olabilir, savcıların dünyadan haberi olmayabilir. Savcıların Kürt halkının gerçeğinden haberi olmayabilir. AKP’nin haberi olmayabilir. Ama, Kürt halkı bütün değerleri ile artık bir realitedir. Bunları her yerde savunuyor, sloganını atıyor, pankartını açıyorlar."

’HALK ÖCALAN’I ÖNDERİ OLARAK GÖRÜYOR, SUÇ OLSA NE OLUR’


Abdullah Öcalan’ın Kürt halkı tarafından Kürt halk önderi olarak kabul edildiğini savunan Selahattin Demirtaş şunları söyledi:

"Sayın Öcalan’ı halk Kürt halk önderi olarak görüyor. Kanun bunu suç saysa ne olur, suç saymasa ne olur. Milyonlarca insan söyledikten sonra o artık kanunun sorunudur. İnsanlar ’Öcalan’ diye slogan atıyorsa, o artık o kanunun sorunudur. Değişmesi gereken insanlar değil, kanundur. Sırf o slogandan dolayı 7- 8 yıl hapis cezası veren bir kanun sistemi gayri meşrudur. O kanunun değişmesi gerekiyor ama, onlar bu halkı değiştirmek istiyor. Bunlar şiddete çağrı değil, çözüme atılan sloganlardır."

’KÜRT HALKI DUYGU DÜZEYİNDE DEVLETTEN KOPMUŞ’


BDP Genel Başkanı Demirtaş, gelinen noktada devleti yönetenlerin iyi bilmeleri gereken şeyler olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kürt halkı duygu düzeyinde devletten kopmuş durumda. Kürt halkı bu devleti artık kendi devleti olarak görmüyor. En azından Kürt halkının büyük bir kısmı görmüyor. Bu devletten beslenenler, ihalesini alanlar, rantını yiyen bazı çevreler devlete sıkı sıkı sarılmış olabilir. Ama, bu Roboski (Uludere Ortasu Köyü) katliamı sonrası devletin tutumu, bütün siyasi tutuklamalar, bütün çağdışı, hukuk dışı, ahlak dışı yargılamalar, ana dilimize yönelik bu hakaretler artık Kürtleri duygu düzeyinden devletten koparmıştır. Bunu yapan biz değiliz, devletin kendisidir. Devlet bunu yapa yapa, bu halkı duygu düzeyinde kendinden koparmıştır. Eğer şimdi gerçekten eşit bir hukuk ile bu halk ile bir bağ kurmak isteniliyorsa yaptığı yanlışları düzeltmesi lazımdır."

’AK PARTİ- BDP ELE ELE VERİP SORUNU ÇÖZELİM’

Kendilerinin iki tarafa da ’savaşı durdurun’ diye açık çağrı yaptıklarını söyleyen Selahattin Demirtaş şunları kaydetti:

"Savaş ve çatışma çözüm değil diyoruz. Karşılıklı silahları susturun diyoruz. Ama bir tane AK Parti’li çıkıp bunu söyleyemiyor. O zaman savaştan ve kandan onlar besleniyor demek ki. Hükümetin dayattığı savaş gümbür gümbür geliyor, hükümet bu konuda tek söz söylemiyor. AK Parti’lilere sesleniyoruz. Barış için artık siz de elinizi taşın altına koyun. Bugün söz söyleme günüdür. Ya bugün konuşun, ya da bir daha konuşmayın. Gelin AK PARTİ-BDP el ele verelim bu sorunu çözelim. 20 yaşındaki polisin, askerin ve gerillanın canı bizim için çok kutsaldır. Anaların eli yüreğinde bizim çalışmalarımızı izliyor. Onlar bize güveniyor."

’KÜRT KONFERANSI BU YAZ YAPILACAK’


Kuzey Irak’a yaptıkları ziyareti de değerlendiren Demirtaş, Kürt Ulusal Konferansı’nın bu yaz yapılacağını, ancak tarihinin kesin olmadığını söyledi. Demirtaş, konferansa PKK dahil bütün Kürt partilerinin katılımı konusunda bir kısıtlamanın söz konusu olmadığını kaydetti.

’YENİ ANAYASA KONUSUNDA UMUTLU DEĞİLİZ’

TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından açıklanan yeni anayasa takvimi ile ilgili bir soruyu da Demirtaş, şöyle yanıtladı:

"Anayasa takvimi belirlenmişti. Ama, bir yol temizliği yapılması gerekiyordu. Bu konuda hiç bir şey yapılmadı. Halen ’ana dilde eğitim ve demokratik özerklik haktır’ dediği için insanlar tutuklanıyor. Bu durumda nasıl anayasa yapacağız. Nasıl görüşlerimizi söyleyeceğiz. İşin esasına geçmeden bu düzenlemelerin yapılması gerekir. Anayasa çalışması elbette önemlidir ama, 8 üyesi tutuklu olan Meclis Başkanı çıkıp niye tek kelime etmiyor. Yeni anayasa konusunda diğer partilerin çok istekli olduklarını ve samimi olduklarını düşünmüyoruz. Yeni anayasa konusunda ısrarlıyIz, talepkarız ama diğer partilerin tavrına baktığımızda çok umutlu değiliz."

Gürsel Tekin: Herkes Haddini Bilecek



CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, yarın başlayacak "kurultaylar süreci" öncesi Vatan'dan Deniz Güçer'e konuştu;

DAHA FAZLA KURULTAY YAPMALIYIZ

"Örgütler kurultay yorgunu" demiştiniz ama galiba yeni dönemde de değişen bir şey yok...

"Kurultay olmaz" diye bir kaide yok. Tam tersine, önümüzdeki süreçte daha fazla kurultay yapmalıyız. Ama işsizlik, tarım, özgürlük kurultayı düzenlemeliyiz. Sosyal demokrat partilerin temel görevleri budur. 12 Eylül sürecinden sonra bunları yapmak için yola çıkmıştık. Ama ne yazık ki olmadı. İnşallah yeni süreçte hepsi olacak. Yine de önümüzde ilk kez beni heyecanlandıran bir kurultay var.

Neden?

Çünkü klasik bir kurultay değil. Gerçekten demokratik, özgürlükçü bir anayasa, yani tüzük yapacağız. CHP bu tüzük kurultayıyla tüm siyasi partilere örnek olacak. Kendimizi kandırmayalım, Türkiye'de bütün anti demokratik uygulamalar ne yazık ki siyasi partilerde var. "12 Eylül'le hesaplaşacağız" diyenler, o dönemin yarattığı Siyasi Partiler Yasası'nın üzerine oturuyorlar. Sonra dönüp, "Evren'i yargılayacağım" diyorlar. Evren'i yargılamanın yolu, onun getirdiği yasaları değiştirmekle mümkün olur. Onun getirdiği sistemin üzerine oturacaksın, sonra millete dönüp, "Millet iradesi" diyeceksin. Millet kendi vekilini seçebildi mi, hayır. Türkiye'de sadece muhtarlar milletin iradesiyle seçiliyor. Onların dışında hiçbir isim millet iradesini temsil etmiyor. İşte CHP bu nedenle örnek bir tüzük kurultayı yapacak. Hepimiz heyecanlıyız. Muhteşem bir demokrasi şöleni olacak.

Bir kurultayı "demokrasi şöleni" olarak ifade etmek biraz abartılı değil mi?

Son 15 yıldır iktidar ve iktidar yanlısı belli güçler CHP'den rahatsız. Kendilerini iyi anlıyorum. Rahatsızlar çünkü Türkiye'de muhalif olabilecek bütün kurumlar teslim alındı. Sendikalar, STK'lar yok, medya esaret altında. Bunların dışında milleti temsil eden, ezilmişlerin, horlanmışların tek adresi CHP. "CHP'yi nasıl itibarsızlaştırabilir, nasıl iç kavga nasıl yaratırız" uğraşları olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Ama kimse CHP'den yel bile koparamaz. Türkiye'de iki tip siyasi parti var; İlki iktidardan beslenen siyasi yapılar. Mesela halen AK Parti'de olan birçok insan ANAP, DYP, SHP döneminde de vardı. Ama CHP'nin yapısı, örgütü iktidarla değil, inançlarıyla besleniyor. Onun içindir ki, 90 yıldır kimse çökertemedi. Mevcut iktidarın da iktidarı bitirdiği gün misyonunu bitirecek, ama CHP var olacak.

İktidara yükleniyorsunuz ama Sav, Kılıçdaroğlu'na "Acemi" diyor, delegelere "Kurultaya gitmeyin" diye mesaj gönderiliyor. Sonuçta da parça parça bir CHP görünüyor...

Parça parça görmek doğru değil. Ne yazık ki böyle bir algı yaratılmış. "CHP hiçbir şey üretmiyor, sürekli iç kavgayla meşgul" algısı, biraz bizim arkadaşlarımızın katkıları, biraz da medyanın abartısıdır. Son dönem Türkiye'de çok ciddi sorunlar varken, hangi televizyonu açsanız, CHP konuşuluyor. CHP'yi ne kadar seviyorlar inanılır gibi değil!

MEDYAYA ELEŞTİRİ

Ama Önder Sav gibi bir isim CHP Genel Başkanı'nı eleştiriyorsa, bunu yazmak medyanın suçu olmaz...

Elbette değil. Ama medya dünyanın her yerinde aynadır, vicdanı temsil eder. Türkiye'de ise bunu görmek mümkün değil. Tüm siyasi partileri eleştireceksiniz, itirazımız olmaz. Bir de gazeteciler için CHP'yi eleştirmenin bir başka avantajı var: Başbakan'ın gözüne daha iyi gireriz diyorlar. Çok iyi bildiğim soldan gelen, CHP'de siyaset yapmış arkadaşlarım var. Bakıyorum acımasızca CHP'yi eleştiriyorlar. Eğer eleştirmezse ekranlarda yer bulma imkanları olmuyor. Fakat bu etik de değil, insani de. Ben CHP eleştirilmesin, sorgulanmasın demiyorum. Biz tabu değiliz. Ama dünyadaki ülkelere bakın, muhalefet değil, iktidar sorgulanır. Demokrasinin olmadığı ülkelerde bile öyledir. Bugün Türkiye'de iktidarı eleştirmek bedel ödemektir. Muhalefeti dövmenin, eleştirmenin ise hiçbir bedeli yok. Ama bundan sonra bedeli olacaktır.

HERKES HADDİNİ BİLECEK

Nasıl bir bedelden söz ediyorsunuz?

Sayın Genel Başkanımız da, bizler de bugüne kadar çok hoş görülü davrandık. Siyasi partilerde eleştiri olabilir, buna tahammül ederiz. Ama hiç kimse genel başkanımıza, parti yöneticilerimizin kişiliklerine hakareti kendilerine hak saymasın. Bunun bedeli çok ağır olur. Hukuki tüm zeminlerde haklarımızı arayacağız. Örgütlerimiz çok duyarlı. Bizi, "Cevap vermiyorsunuz, tepki göstermiyorsunuz" diye sıkıştırıyorlar. Bunu herkesin iyi bilmesi gerekiyor. Eski tas eski hamam olmayacak. Herkes haddini ve hududunu bilecek. Bektaşi'ye demişler ki, "İslamın şartı kaç". Demiş ki, "6". "Bektaşi 5'i anladık da 6'ncısı ne?' diye sormuşlar. İşte altıncısı da, gazetecisi, siyasetçisi, partilileri herkes haddini hududunu bilecek. Hadlerini aşarak, genel başkanımıza hakaret etmeyi alışkanlık olmaktan çıkaracaklar.

Yeni bir disiplin anlayışı mı geliyor?
Elbette olacaktır.

Biraz daha sert mi olacaksınız?


Yeni tüzükle her türlü demokratik hakkınızı rahatlıkla arayabilirsiniz. Hukuksuzluğun olduğu yerde önce Genel Başkanımıza hesap sorabilirler. Ama, "Ben hukuk tanımam, burada hakkımı aramayacağım. Şu yandaş medyaya, şu televizyona gideceğim, partiye, partinin kurumsal kimliğine, genel başkana hakaret edeceğim" demek, artık tarihe gömülmüştür. Böyle bir özgürlük yok. Hem genel başkan hem demokratik hakkını arayan herkesin yanında olacağız. Bunda tereddüt yok. Ama bütün bu mekanizmayı kullanmayıp, "Yandaş medyaya gidelim, bize böyle bir olanak yarattı. Partinin kurumsal kimliğini zedeleyelim" dönemi bitmiştir.

HİÇBİRİNİ MUHALİF SAYMIYORUM


Bu alışkanlıktan 'muhalifler' vazgeçebilecekler mi?

Muhalif diye bir şey. 362 arkadaşımın hepsi çok kıymetli. 1999'da bu parti barajın altında kalırken, birlikte gözyaşı döktük. Hiçbirini muhalif kabul etmiyorum. Demokratik haklarını aramışlardır, saygı duyuyoruz. Onları kim ötekileştirirse, karşısında önce Genel Başkanımızı, sonra beni bulur.

Yeni dönemde en büyük fark parti içi disiplin olacak diyebilir miyiz?

Sadece parti değil, evinizde, işyerinizde kural, disiplin yok mu? Mesala Vatan gazetesinde çalışırken başka bir gazeteye demeç verip, "Vatan Gazetesi almayın" dediğinizde size ne derler?

"Güle güle" herhalde...

O zaman! Parti yetkilileri, "Şu yandaş kamuoyu yoklaması şöyle dedi" diye, bunu övünerek anlatıyorsa, o partililiğini bitirmiştir. Bunu kabul etmek mümkün değil.

İsim vermiyorsunuz ama Sayın Sav, CHP oyları yüzde 20'nin altına indi diye bir anket gösterdi...

DEVLET KRİZİNİ CHP Mİ YARATTI

Çok enteresan. Bir akıl tutulması yaşıyoruz. 33 il dolaşıp geldim. Devlet krizini CHP mi yarattı, işsizliği, yoksulluğu, atanmayan öğretmenleri CHP mi yarattı? Yapılan insafsızlıktan başka bir şey değil. Bayram değil seyran değil kamuoyu yoklamaları yapılıyor. Tüzük kurultayı dönemi şirketler çıkıp kendilerine vazife ediniyorlar. Bunlar ayıptır. Kamuoyu yoklamasında "şu şöyleydi, böyle oldu" diyerek, bunu baz alarak CHP'yi eleştirmek de hiç doğru bir davranış değil ve hiçbir CHP'liye de yakışmaz.

Sayın Baykal'ın kurultaya gelmeyecek olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Deniz Bey bizleri var eden liderimizdir. Her zaman saygı duyduğumuz önemli bir isimdir. Deniz Bey'e hepimizin vefa borcu var. Sayın Sav da çok kıymetlidir, partiye büyük emekleri olmuştur. Bu parti parçalanmamış, bölünmemişse, bu iki önemli ismin çok büyük katkıları var. Şimdi Türkiye'nin CHP'ye, bizim de başta Sayın Baykal ve Sayın Sav olmak üzere tüm arkadaşlarımıza ihtiyacımız var. Gün birlik günüdür.

27 Şubat'tan sonra çok şey değişir mi?

Çok şey değişir. Genel Başkanımız ve bizler enerjimizi Ankara'da değil Anadolu'da harcayacağız. Köy, köy gezeceğiz. Üzerimizde çok haksız algılar var. 40 yıldır Türkiye'yi AKP yönetiyor ama hesabını bize soruyorlar. Demek ki kendimizi ifade etmekte eksikliğimiz var. Enerjimizi içe harcarsak dışarıya ne konuşacağız? İç kavgaya son. 27 Şubat'tan sonra yeni bir anlayış, yeni bir CHP göreceksiniz. İç kargaşayı ben de yaratsam kendimi mekanizmanın dışında bulurum ve bu kadar açık söylüyorum.

Biraz gözdağı veriyorsunuz sanki...

Gözdağı olur mu? Bu herkes için geçerli, benim için de geçerli, MYK üyeleri için de geçerli diyorum. Türkiye zor bir dönemden geçiyor ve CHP'nin yapması gereken işler var.

İhraçlar gündeme gelebilir mi?

İhraç söz konusu değil. Eğer örgüt yapınızı dışı dönük çalıştırırsanız, zaten ihraca gerek yok. Örgüt otomatik olarak dışlar. Yeter ki siz doğru yapın.

AK PARTİ'DE HER AN HER ŞEY OLABİLİR


Tüzük sonrası CHP'nin ajandasındaki ilk madde nedir?

Yerel Yönetimler Yasası ilk gündem maddemiz. Orada ciddi sıkıntılar var. Türkiye'de 3 bin belediye var. Bunların 1600'ü soruşturma geçiriyor, 150 belediye başkanı tutuklu. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem olamaz. Bir arıza var ve giderilmeli. Kent Yasası olan yeni bir Belediye Yasası yapacağız. İkincisi, ciddi bir özgürlük sorunu var. İktidarların güvencesi yasa değil, bireylerin güvencesi yasa olur. Bakın bin küsur polis bir gece yarısı sürgün edildi. Böyle bir zulüm olamaz. Tüm bu kavramların yerine oturması için ciddi yasal düzenlemeler hazırlıyoruz. İktidarı bu konuda zorlayacağız. Aksi halde işte bir savcı çıkar düzeninizi bozar, feleğinizi şaşırtır, gece yarısı kanun çıkarmak zorunda kalırsınız.

Burhan Kuzu, "Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını doğru bulmuyoruz" dedi. "Darbecilerle hesaplaşmak için önemli" yorumları da var...

İktidara muhalif olanları darbeci olarak görürseniz, sizin özel yetkili mahkemeleriniz daha 50 yıl devam eder. Özel yetkili mahkemeler olmasa bunlardan hesap sorulmaz mı? Şimdi onlarla kendiniz kavga ediyorsunuz. Sayın Kuzu bir anayasa profesörü. Son çıkan MİT Yasası vicdanen onu rahatsız ediyordur.

MİT KAVGASI

Devlette MİT'le başlayan kavga bitti mi sizce?

Bitmez. Son dönemde yaşadığımız soruna sadece cemaat - iktidar ilişkisi dersek, olayı basitleştiririz. Tersine; devlette "barışalım" diyenlerle, "vuruşalım" diyenlerin kavgası var. Uzun süre sulh olmaz bana göre. Bakın CHP'de kopma olmaz ama AKP'de her an her şey olabilir.

NUR SERTER'E DEĞİL, CHP'YE SALDIRI


Nur Serter'e yapılan ağır hakaretle ilgili ne yapacaksınız?

Ağır değil alçakça bir saldırı. CHP olarak gereği yapılmazsa hukuksal olarak her şeyi yapacağız. Yapılanı Nur Hanım'a değil, CHP'ye yapılmış bir saldırı olarak kabul ediyoruz. Ben Fatma Şahin'den bir tepki beklerdim açıkçası. Bırakın kadından sorumlu bakanı, parlamentoda bir milletvekiline böyle bir hakaret varsa, tüm kadın milletvekillerinin aynı tepkiyi göstermesini beklerdim. Bunu göremedik ne yazık ki.

ADAYIM DEMEDİM


İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı için Sayın Kılıçdaroğlu ile görüşebildiniz mi?

Benim böyle bir beyanım olmadı. Siyasetin içinden gelen bir insanım. Önümüzde iki yıl var, o günün kararını bugünden vermek doğru olmaz. O iddiayı bir internet sitesi yazmış, gazeteler aldı. Bunlar kişisel taleplerle olacak şeyler de değil. Örgüt isterse, İstanbul halkı isterse, o zaman ne olacak görmek gerekiyor.

İçinizden geçmiyor mu?

Her siyasetçinin içinden geçebilir. Ben İstanbulluyum. Belediye Başkanvekilliği, İl Başkanlığı yaptım. İstanbul'u ve sorunlarını çok iyi bilirim. Son seçimde çok az oyla kaybettik. Ama önümüzdeki dönemde inşallah İstanbul'u da, Ankara'yı da alacağız.

Ahmet Hakan'dan CHP'ye: Bölünün Belki Büyürsünüz



Ahmet Hakan'ın köşe yazısının bir bölümü...

Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından iki ayrı partinin doğma ihtimali, tarafları inceden tedirgin etmişti.

“Bölünüyoruz, küçüleceğiz” endişesiydi bu...

Fakat çok geçmeden anlaşıldı ki: Yersiz bir endişe imiş bu...

Çünkü:

Bölünen parçalardan biri küçüldükçe küçüldü, diğer parça ise büyüdükçe büyüdü.

Bakınız: Saadet Partisi... Bakınız: AK Parti...
* * *
Bir partinin içinde iki ayrı “dünya görüşü”, iki ayrı “yöntem anlayışı”, iki ayrı “duyarlılık” varsa...

Ve bu ikisi birbiriyle “uzlaşmaz” durumdaysa...

İlle de “bölünmeyelim” diye tutturmaktansa...

“Bölünelim, siz de kurtulun biz de” denilmesi daha evladır.
* * *
“Bölünmeye övgü” başlığı altında söyleyecek çok sözüm var.

Ama en başta iki temel faydayı hemen söyleyeyim:

BİR: Parti içindeki iki ayrı duyarlılıktan ortak bir duyarlılık çıkarmaya çalışmak için enerji harcamaya gerek kalmaz, enerji tasarrufu sağlanır.

İKİ: Parti, iki ayrı duyarlılığı da incitmemek adına kamuoyuna muğlâk bir bildiri sunmak durumundan kurtulur, bildirisini netleştirir.
* * *
Bugünün CHP’sine baktığımızda iki temel sorun görüyoruz:

BİR: Enerjisinin önemli bir bölümünü parti içi çekişmelere ayırmak zorunda kalıyor.

İKİ: Parti içindeki iki farklı duyarlılığı idare etmek adına ortaya doğru dürüst bir “bildiri” sunamıyor.
* * *
“İki ayrı duyarlılık” nedir mi?

Açıklayayım:

BİRİNCİ DUYARLILIK: Çağdaş sosyal demokrat bir parti olma özlemi içindeler... “Özgürlükler” diye tutturalım diyorlar. İktidarı “özgürlükler” açısından sorgulamak istiyorlar.

“Türbana özgürlük isteyelim” diyorlar. Şehirlerin lüks semtlerinin dışına çıkmak istiyorlar. Kürt sorununun çözümünde demokratik yöntemleri benimsiyorlar. Günümüzde ortaya çıkan “adalet” ihtiyacını dile getiriyorlar. Türkiye’nin yeni statükosuyla mücadele etmek istiyorlar. Avrupa normlarına sarılıyorlar. Ulusalcı çizgiyle araya mesafe koymak istiyorlar.

Umudu seslendirmek istiyorlar.

İKİNCİ DUYARLILIK: “Ulusalcılık yapalım” diyorlar. “İrtica tehlikesinden söz edelim” diyorlar. “İmam-hatiplerin önünü açtırmayalım” diyorlar. “Türban, ille de türban diye tutturalım” diyorlar. “Kürt sorununda ödün vermeyelim” diyorlar. “Cumhuriyet’in ilk dönem uygulamalarına yanlış da olsa sahip çıkalım” diyorlar. Yeni statükoyla mücadele etmek yerine eski statüko özlemiyle yanıp tutuşuyorlar. Avrupa’ya kuşkuyla yaklaşıyorlar. Umut yerine umutsuzluğu, iyimserlik yerine karamsarlığı aşılamak istiyorlar.
* * *
Bu “iki duyarlılık” arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen mücadele şunlara yol açıyor:

- Partiyi yiyip bitiriyor.

- Enerjisini tüketiyor.

- Cesur çıkışların önünü kesiyor.

- Açık konuşmaya engel oluyor.

Böylece ortaya iki duyarlılığı da tatmin etmeyen bir parti çıkıyor.

Ulusalcının da, sosyal demokratın da şikâyetçi olduğu bir parti...

Oysa bölünseler...

Her iki duyarlılık da şöyle aslanlar gibi bildirilerini topluma açıklama imkânına kavuşsa...

Biz de görsek: Ulusalcılar mı yaman, sosyal demokratlar mı?

Tayyar'dan Ilıcak'a: Kemal Bey Niye Öldü?



Nazlı Ilıcak'ın Samanyolu Haber'de gündeme getirdiği DSP iddiası, Tayyar'ı çileden çıkardı. Ilıcak Samanyolu Haber'de, Tayyar'ın DSP kapısını aşındırdığını iddia eden Ilıcak, Tayyar'ın 28 Şubat sürecinde MİT'le ortak çalıştığını ileri sürdü.

TAYYAR'DAN ILICAK'A ŞOK SORU

Tayyar, bu iddialar üzerine twitterdan Ilıcak'a adeta bombaladı.

Tayyar, "Ilıcak ispatlamazsa namussuzdur, şerefsizdir, ahlaksızdır. Nazlı müfterisine son sorum: Emin Şirin'le ilişkiniz başladığında Kemal Ilıcak sağ mıydı? Kemal bey niye öldü?" diye twitterdan sordu. Bu tweti ile sosyal medyayı sallayan Tayyar'a, takipçilerinden ve sosyal medya kullanıcılarından tepki yağıyor.

"Arap baharı aslında Hamas'la başladı"

Gönderen: Maykıl on 25 Şubat 2012 Cumartesi | 07:15



AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Basın Kulübü programında Belkıs Kılıçkaya, Nihal Bengisu Karaca, Selçuk Tepeli ve Sardar Turgut'un sorularını yanıtladı.Suriye'deki gelişmeleri değerlendiren Çelik, "Türkiye Suriye için ne bir savaş planı yapıyor ne de sorunun savaşla çözülebileceğine inanıyor. Fransa'nın tampon bölge planına da iyi bakmıyoruz." dedi."Arap baharı"nın Suriye'deki ezberleri bozduğunu kaydeden Çelik, "Bir savaş durumunda aslında Esad'ın buna dönük bir hazırlığı da var. Geriye çekilip bir Nusayri devleti kurup iç savaşı tetiklemek..." dedi.Suriye için dört aşamalı bi plan uyguladıklarını kaydeden Çelik, "İlk aşamada Sayın Başbakanımız Esad'a Baas rejiminin tekelinin sona erdirilmesi için telkinde bulundu.Seçime gidilmesi çağrısı yapıldı. Olağanüstü halin kaldırılması ve tutukuların serbest bırakılması talep edildi" dedi."Arap baharı"nı çok önce öngördüklerini söyleyen Çelik, "Biz Arap baharının Hamas'ın seçimle işbaşına gelmesiyle başladığını düşünüyoruz. Silahlı bir örgüt kendi meşruiyetine güvendi ve seçimle işbaşına geldi. Bu da batının ezberini bozdu" dedi.Ömer Çelik, şöyle devam etti:"Bizim yaptığımız uyarıları net bir şekilde ortaya koymak. Birinci aşamada Esad'a reformlar için telkinlerde bulunduk, belli bir aşamaya da gelindi. Ama bu katliamlar başlayınca ilişkiler gerildi. İkinci aşama bölgesel işbirliği aşaması. Esad bunu da reddetti. Bütün bu gelişmeler rejimin meşruiyetsizliğini gösteren gelişmeler. Bölgesel inisiyatif aşamasından küresel inisiyatif aşamasına geçtik. BM 'de birtakım görüşmeler yaptık. Dünyada uluslararası inisiyatif geliştirmesi gereken kurumlar etkisizliğini göstermekte. Çin bir veto kararı alıyor. Ama benim sınırımdaki ülkenin kaderini etkiliyor. Suriyede rejim rejim olmaktan, devlet devlet olmaktan çıktı. Bir katliam rejimi var. Esad reform sözlerini ve diğer sözlerini elinde imkanlar varken gerçekleştirmedi. Suriye'de sokak sokak ne olduğunu bizim hükümetimiz biliyor. Bu bölgede bu kadar büyük bir olay karşısında meseleyi basından izleyerek karar verme durumunda değiliz. Kendi kaynaklarımızdan haber alıyoruz. Rejimin sürekli zaman kazanarak daha büyük katliamlara hazırlandığını değerlendiriyoruz. "Batı ve İran'ın Suriye üzerinden hesaplaşmaya çalıştığını kaydeden Çelik, "Çok basit askeri müdahale ile bu iş çözülür demek başka sıkıntıları tetikler" dedi.


"SÜNNİ DİKTASI DA İSTEMEYİZ"

Bölgedeki hassas dengelerin de gözetilmesi ve çalışmaların Arap Birliği inisiyatifinde yürütülmesi gerektiğini kaydeden Çelik, "Türkiye'nin bölgedeki gelişmeler konusunda akıl veren ülke konumunda olduğunu, Obama'nın da Türkiye'ye danıştığını" söyledi. Suriye'deki azınlık rejiminin gitmesini isterken bir çoğunluk, Sünni diktasını da tercih etmeyeceklerini söyledi.

"ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER İHTİYAÇTIR"

MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılmasıyla başlayan krize ilişkin soruları da yanıtlayan Çelik, meselenin "iktidar-cemaat kavgası", "müzakereciler ile güvenlikçilerin çatışması" gibi sunulduğunu ancak bu teorileri geçerli olmadığını söyledi.Krizle birlikte özel yetkili mahkemelerin de tartışılmaya başlanmasını da değerlendiren Çelik, "Özel yetkili mahkemler Türkiye'de bir ihtiyaçtır. Türkiye'nin geçmişi güllük gülistanlık değil. Bu ülkede bürokrasi bir başbakanı asmıştır. Bu çok büyük bir ayıptır. Bu büyük günah anlık bir refleks değil kurumsallaştırılmaya çalışılmıştır. Bu kurumsallaşmış, vatandaşı tehdit unsuru haline getirmiş unsurlarla mücadele etmek için devlet içindeki çeteleşmeyi bilen mahkemelere ihtiyaç vardır. Cunta ve darbe mekanizmasına karşı Türkiye'nin bu tip mekanizmaya ihtiyacı vardır. Yürütmenin ve yasamanın alanına girdiği zaman yeni bir düzenleme yaparsınız. MİT Müsteşarı'nı savcının önüne çıkardığınız zaman, hele şu zamanda, MİT Müsteşarı başka ülkelerdeki muhataplarıyla görüşüyor. Müsteşar muhatabının karşısında kendi devletinde de sorgulanan birisi izlenimi verecek" şeklinde konuştu.

"ÖTEKİ TÜRKİYE" YARATILMAMALI"

Devlet içinde eskiye benzer bir çatışma görüntüsü vermenin yanlış olduğunu kaydeden Çelik, "cemaat-iktidar" kavramsallaştırmasına da itibar etmediğini söyledi.Çelik, "Cemaat diyerek bir camiayı zan altında bırakacak şekilde analiz yaparsanız Türkiye'de devlet içinde iki hükümet var anlayışı ortaya çıkar, birtakım insanların hedef gösterilmesine, dışlanmasına yol açılır. Türkiye bugün öteki Türkiye ile resmi Türkiye'nin barıştığı bir ortamı yaşamaktadır. Yeniden 'öteki Türkiye' yaratacak duruma izin verilmemeli" şeklinde konuştu.Çelik, MİT Kanunu'ndaki düzenlemeyle uygulamadaki sorunun düzeltildiğini, "savcılık makamının aşırı tasarufunun dengeye oturtulduğunu" söyledi.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor