Son Dakika :
28 Şubat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Şubat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Amokachi, Erbakan'a ne dersi vermişti?

Gönderen: Unknown on 2 Mart 2012 Cuma | 05:44




Ersin Çelik'in haberiBeşiktaş'a gelmiş önemli yıldızlardan birisi Amokachi. Özellikle derbi maçlarda attığı gollerle Beşiktaş taraftarının sevgilisi olmuştu. Valencia ile oynanan UEFA Kupası maçında, kaleye bir metreden topu üstten auta atmasıyla da hatırlarız onu.Nijeryalı'ydı Amokachi. Müslüman'dı. Maçlara çıkarken ya da sonradan oyuna dahil olurken, ellerini açıp dua etmesi de bunun göstergesiydi. Sempatikti. Çok güçlü bir fiziği vardı ve hızlıydı da. Bu yüzden "Karaboğa" lakabını almıştı. Sağ kanattan söküp aldığı topla kaleye inmesi bir olurdu. Beşiktaş taraftarı onun için tezahürat bile bestelemişti.Amakachi'nin bir 28 Şubat günü bu habere konu olmasının sebebi ise 15 yıl öncesinin bugünüyle alakalı. Refahyol'u iktidardan indiren 28 Şubat postmodern darbe sürecine medya eliyle alet edilmişti çünkü...

"AMOKACHİ'DEN ERBAKAN'A DERS"

Hürriyet Gazetesi, 23 Şubat 1997 tarihli sayısında manşetine taşıdığı Amokachi ile Başbakan Erbakan’a ders vermeye kalkmıştı.İsmail Er imzalı spor sayfası söyleşisini çok önemseyen Hürriyet, 9 sütuna “Amokachi’den ders” manşetini atmıştı. Haberin spotundaki aklı başında her insanı güldürecek satırlar ise şöyleydi: “Beşiktaş’ın Nijeryalı yıldızı Amokachi, “İslam en güzel ama en istismar edilen din” diyerek Türkiye’deki din simsarlarına çok büyük bir ders verdi.” Hürriyet’in haberde, Amokachi’nin “Türkiye’ye gelen her Avrupa’lı ülkenin laik olduğunu görecektir. İsteyen istediği gibi giyiniyor” sözlerini ön plana çıkarması da dikkat çeken başka bir ayrıntı. Laikliği sadece kılık kıyafet serbestliği olarak algıladığı anlaşılan Amokachi'nin, sözlerini siyasilerine değerlendirten Hürriyet, aldığı görüşleri de hemen manşetin altından yayınlamıştı.İlginç olan bir başka ayrıntı ise; ANAP, DYP ve CHP'nin parti temsilcilerinin Amokachi'nin sözlerini önemseyip Erbakan ve Refah Partisi'nin bunlardan ders çıkarmasını istemesi. İşte o değerlendirmeler:

REFAHLILAR DERS ALSIN

Amokachi'nin sözlerine siyasi parti temsilcilerinden olumlu mesajlar geldi:Yaşar Okuyan (ANAP Genel Sekreteri)Amokachi, Türkiye gerçeğini Erbakan ve RP'lilerden daha iyi görüyor.Cihan Paçacı (DYP Genel Başkan Yardımcısı)Amokachi'nin görüşlerine katılıyorum.Eşref Erdem (CHP Genel Sekreter Yardımcısı)Umarım, RP ve temsilcileri gerekli dersi alırlar!2011 yılında bile, eyaletlerde kadın vali (belediye başkanı) seçilip seçilmemesini tartışan Afrika ülkesi Nijerya’dan 1996'da ülkemize gelen Amokachi’den, Erbakan’a “din ve laiklik dersi” verdiren Hürriyet’in, 28 Şubat sürecinde, darbeye giden yolda nelere sarıldığı da gözler önüne serilmiş oluyor.Haber 7

Ümit Boyner :TÜSİAD 28 Şubata Destek Vermedi

Gönderen: Unknown on 1 Mart 2012 Perşembe | 07:31



TÜSİAD ve hükümet arasında başlayan 4+4+4 tartışması tam gaz devam ediyor! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın grup toplantısında 'İşinize bakın' diyerek eleştirdiği TÜSİAD'dan, o sözlere bu kez de canlı yayında yanıt geldi. Sky Türk'te yayınlanan 'Ekonomi Manşeti' programına konuk olan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, 'Görüş bildirmek saldırı olarak nitelendirilmemeli' görüşünün bir kez daha arkasında durdu.

28 Şubat döneminde TÜSİAD'ın tavrına dikkat çekildiğini belirten Ümit Boyner, eskiye geri dönüş yaparak o dönemi araştırdığını ve TÜSİAD'ın 28 Şubat'a bir desteği olmadığını açıkladı. Ancak Boyner, Başbakan Erdoğan'ın çıkışının 28 Şubat'ta yapılması ve '28 Şubat tarihine vurgu yapıyor' olmasının kendisini rencide ettiğini de sözlerine ekledi.

Başbakan Erdoğan'ın sert sözlerinin içinde yer alan 'İmam Hatip' çıkışına da değinen Boyner, 'Bizim 4+4+4 sistemi için önerilerimizi sunduğumuz açıklamanın içinde ne din vardı, ne de İmam Hatip ' dedi. İşte Boyner'in konuşmasından satırbaşları;

- Eğitim konusuna değinmek TÜSİAD'ın işi mi?

TÜSİAD'ın işi iki türlü. TÜSİAD aşağı yukarı 20 senedir eğitim konusunda ciddi anlamda yol katetmiş bir kurumdur. Bu sene ilk ziyaret ettiğimiz bakanlardan birisi Milli Eğitim Bakanı'ydı. 2012 çalışma raporumuzda da öncelikle gündem konusunun eğitim olduğunu söyledik.

Bunun da sebebi şudur;

1'ncisi Türkiye'nin önünde bir büyüme hedefi var.
2'nci konu ise Türkiye daha çok rekabet eden bir ülke olsun dediğimiz zaman bunu yapacak insan kaynağına ihtiyacımız var.

O açıdan TÜSAD'ın bu konuda çalışma yapması ve fikir beyan etmesi çok geçerlidir.

BAŞBAKAN'IN TEPKİSİ BİZİ ŞAŞIRTTI

- Başbakan Erdoğan TÜSAD'ın durduğu noktayı dinsel açıdan irdeliyor gibiydi...

Biz açıkçası buna şaşırdık. Kanun teklifinin Meclis'e sevk edileceği noktada görüş bildirmek zorunda kaldık. Biz burada aslında üç konu üzerinde durduk.

1 - Kesintisiz eğitim önemli. 12 yıla çıkması önemli. Takvim belirlenmesi çok önemli

2 - 4+4+4 dediğimiz zaman bu açıköğretime ilk 4'ten sonra geçersek, Türkiye'de zaten okullaşma oranlarında sıkıntı var. Kızların katılımında sorun var.

3 - Mesleki eğitimle ilgili 10 yaşında yönlendirmenin erken olacağı konusunda kaygımız var.

Bu açıklamanın içinde ne din var, ne İmam Hatip var. O açıdan aldığımız tepki bizi çok şaşırttı.

TÜSİAD'A VURMAK CAZİBE HALİNE GELDİ

TÜSİAD'a vurmanın dayanılmaz bir cazibesi var haralde. Sadece bu hükümet için söylemiyorum. TÜSİAD tarihine baktığımız zaman 40 sene içinde siyasetçiler bunu yapıyor.

TÜSİAD 28 ŞUBAT'A DESTEK OLMADI

Erdoğan'ın çıkışı 28 Şubat günü yapılıyor ve 28 Şubat'a bağlanıyor. Şunu altını çizmek istiyorum. Şöyle bir efsane var. TÜSİAD'ın 28 Şubat'taki rolü... Bunu çok değerlendirdik, geriye gittik, arşivlere baktım. 28 şubat sürecinde bazı STK'lar tarafından süreci destekleyenler olmuş. TÜSİAD'ın buralarda bir katkısı katılımı olmadığı gibi, hiç bir Genelkurmay Başkanı ile TÜSİAD başkanının görüşmesi olamaz. Burada bir yaftalama var. Bunun bu şekilde kullanılmasına da rencide oldum.

ERDOĞAN'IN ÇIKIŞI TÜSİAD'IN KORKUTUYOR MU?

Bu hiç birimizin arzu ettiği bir durum değil. Bir fikir beyan ederken tabiki, net olmak, şeffaf olmak zorundasınız, saygı ölçüleri içinde olmak zorundasınız. Ama bu tüm taraflar için geçerli. Demokrasilerde böyle bir eşitlik, karşışılıklı diyolog ortamı bulmak lazım yoksa demokrasi olamayız.

Korku... Ben pek korku kelimesini sevmiyorum çünkü korkarsanız bir şey yapamazsınız. Benim lügatımda öyle bir sözcük yok açıkçası.

Aydın Doğan: 28 Şubatta MİT ve Emniyet Bizi Kullanmış Olabilir



Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, 28 Şubat sürecinde ki yayın politikalarını savundu. Siyasi iradenin üzerine düşen görevi yapmadığını kaydeden Aydın Doğan'dan ilginç bir 28 Şubat itirafı da geldi: ' Bizi kullanmış olabilirler. '

Zeybek: TSK İçinde İki Cunta Vardı



28 Şubat sürecinde Refahyol koalisyon hükümetinde Devlet Bakanı olan, Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, 28 Şubat sürecine ilişkin VATAN’a çarpıcı açıklamalarda bulundu:

HÜKÜMET BAŞARILIYDI


54. hükümet bence çok başarılı bir hükümettir. Bilhassa ekonomi alanında çok ciddi başarılar gerçekleştirdi o dönemde. Özel bankalarla ilgili kamu maliyesi yeniden düzenlendi. Buna da “havuz sistemi” denildi. İşin esası şuydu; hükümet icraata başladığı zaman bir milli kaynak paketi hazırlığı oldu. Dışarıdan borç almadan, kendi kaynaklarımızı harekete geçirerek, ekonomiyi yönetebiliriz çalışmasını yaptık.

DÜĞMEYE BASILDI

D8 ülkeleri, 8 büyük halkı Müslüman olan devletin birliği meydana getirildi. Dışarıdan borç alınmadı. Bütün bunlar sonucunda uluslararası finans sistemiyle ilişkiler bir anda bağımlılık ilişkisi olmaktan çıktı. Bu bir rahatsızlık meydana getirdi. Bunun yanında özel bankalar, sahipleri bu işten rahatsız oldular. Ve netice itibariyle o hükümetin gitmesi kararı verildi ve düğmeye basıldı.

YUMUŞAK KARIN

Hükümetin yumuşak karnı olarak irtica görüldü. Ve toplumun birtakım duyarlı kesimlerinin harekete geçirilmesi gereken konu bir kampanya şeklinde ortaya atıldı. O dönemin basın yayın kuruluşlarına servis edildi.

DUYUMLAR ALIYORDUM

O süreçte ben Devlet Bakanı ve hükümet sözcüsü olarak istihbarat birimleri dışından da çeşitli duyumlar alıyordum. Aldığımız duyumlar şuydu; ‘Ordu içinde iki cunta hareketlendi’. Bakın bir değil, iki cunta. 28 Şubat’ta gözden kaçan budur. “Bir cunta var” deniliyor, iki cunta hareketlendi. Bunlardan birisi Çevik Bir’in şahsında sembolleşen “müdahaleci” cunta, diğeri ise Org. Doğu Aktulga’nın başını çektiği “darbeci” cunta. Müdahaleci cunta, 54. hükümetin iş başından uzaklaşmasını istiyordu. Yani hükümet işbaşından uzaklaşırsa, problem ve irtica kalmayacak dolayısıyla her şey yolunca girecek. Onların anlayışı oydu ve kampanyaları yürütüyorlardı, brifingler gibi...

DOĞU AKTULGA
Sincan’daki tiyatro, asıl büyük tiyatroyu örttü. Marmaris’e Kenan Evren’in yanına gitmemin sebebi müdahaleci cunta değildir. Onlarla zaten mücadele ediyorduk. “Bu bir oyundur, işin içinde başka şeyler var” diyorduk. Ama ikinci bir konu var, o da şu: Ordu içinde çok evvelki yıllara dayalı bir kümeleşme vardı. Bunun başında da Orgeneral Doğu Aktulga vardı. Çok okuyan, dünyayı takip eden, aydın bir general. Birtakım liderlik vasıfları var. Kendisiyle birlikte birtakım insanların yükselmesinde de etkili bir insan. Ve etrafında onu lider sayan subayların toplandığı bir insan. Bir özelliği var, İslam düşmanı ve ateist olarak tanımlanıyor. Ve Türkiye’nin kurtuluşunu yeni bir darbede, devrimde görüyorlar. Bu kadro Atatürk’ün yaptıklarını yeterli bulmuyor. Ordunun diğer çevrelerinde bunlara karşı bir dikkat var. Fakat bu ateizm, bir özellikleri de bunlar aynı zamanda anti kapitalist ve anti emperyalist ABD ile bir ilişkileri yok. Öyle kendilerine has bir kadro fakat demokrasiye inanmayan bir kadro. Bunlar aslında 28 Şubat’a kadar hiçbir zaman ordu içinde darbe yapacak kadar güçlenemediler. Fakat 28 Şubat’taki propaganda bunlara yaradı. Birçok subay da ya bunlar da haklıymış düşüncesiyle o tarafa yönelme oldu ve bunlar darbe için gün saymaya başladılar. Aralarındaki konuşmalardan ‘Aktulga neden harekete geçmiyor’ denildiğini duyuyorduk. Bu büyük bir tehlikeydi.

ÇİLLER OLUR

Sayın Erbakan gider, Sayın Çiller Başbakan olursa bahaneleri kalmaz, artık irtica propagandasını yürütemezler diye düşündük. Fakat bu aynı zamanda darbeci cunta girişimini kaldırabilir diye düşündük. Ama bir taraftan da darbeciler tehdit oluşturuyorlardı. Demirel’e tüm bildiklerimi anlattım, dinledi. Doğu Aktulga’nın daha sonra Ege Ordu Komutanlığı’na kaydırılması Demirel’in bir tedbiri olabilir diye düşünüyorum.

SULANDIRIYOR

Müdahaleci ve darbeci cunta birbirlerini sevmiyordu. Çevik Bir’i, ‘Bu adam hareketimizi sulandırıyor’ diye eleştirdiklerini biliyorum. Bunlar birbirine rakipti. Netice itibariyle bu müdahale ilk başta iki kuş vurdu. 28 Şubat müdahalesi. Zaten geçmişteki darbelerde bu tür ilginç benzerlikler görebilirsiniz.

EVREN’E GİTTİM

Marmaris’e gittim. Sayın Evren’e bu darbeci cunta konusunda eğer bir etkisi varsa generalleri uyarmasını istedim. Bana “artık kendisini dinlemediklerini” söyledi. Genelkurmay Başkanı ile görüşmemin iyi olacağını söyledi. Genelkurmay Başkanı’ndan randevu istedim. Randevu saatine 15 dakika kala yetişmem mümkün olmayan bir saate bana bildirimde bulundular.. Böylece gidememiş oldum. Acaba görüşmem neden istenmedi, bunu kim engelledi bilmiyorum.

‘ISKARTAYA ÇIKTI’
Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜR-DER) üyesi bir grup Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi önünde bir eylem yaparak 28 Şubat müdahalesini protesto etti. Grup adına açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay, 28 Şubat sürecine ilişkin suç duyurusunda bulunmak için toplandıklarını söyledi. Bu suç duyurusuyla yetkileri göreve çağırdıklarını ifade eden Alpay, ”Suç duyurusuna rağmen savcılar harekete geçmiyor ve 28 Şubat sürecini gerçekleştirenlerden hesap sorulmuyorsa, bu 28 Şubat sürecinin tam olarak bittiği anlamına da gelmeyecektir” dedi. Kenan Alpay, savcıların yapılan suç duyurusuna kayıtsız kalmalarının hem hukuki, hem de ahlaki anlamda kabul edilemez olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti: ”15. yıl dönümünde bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat süreci açıkça ıskartaya çıkmış ve iflas etmiştir. Bu ’Sel gider kum kalır’ sözünün gerçek bir tecellisidir. Onlar yolcuydu, biz hancıyız. Dolayısıyla kimsenin bu topluma tankla, silahla, psikolojik harekatla terbiye verme gibi bir ödevi yoktur. Bu süreçte gazeteler atmış oldukları manşetlerle önemli bir suç ortaklığı yapmıştır. Bunlara da mutlaka hesap sorulmalıdır. Darbeye yardakçılık yapan, yaltaklanan, onlar adına eylemler yapan insanların da hesap vermesi gerekir.”

Merve Kavakçı Yıllar Sonra İlk Kez Konuştu



Programın moderatörlerinden Sevilay Yükselir, eski milletvekili Merve Kavakçı'ya "Hem Recai Kutan hem de Masum Türker diyorlarki biz aslında Merve Kavakçı'nın meclise getiriliş saatinde anlaşmıştık ve herşey tamamdı. Geliş saati değişince ister istemez bir gümbürtü koptu mecliste. Sizce gerçekten bir anlaşma var mıydı?" sorusunu yöneltti.

O ZİHNİYET SORGULANMALIDIR

Söylenenlerin biraz ilginç olduğunu ifade eden Kavakçı; Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Söylediklerinizde ilginç gelen diğer milletvekillerinin hakkına sahip olan ve hukuk çerçevesinde seçilen bir insan yemin edemiyor. Sayın Türker'in söylediği aslında Kemalizmin geldiği noktadır. Öncelikle o gece beni oraya gelmeye mecbur bırakan zihniyeti sorgulamalyız.

RECAİ KUTAN YANLIŞ HATIRLIYOR


Recai Kutan yanlış hatırlıyor o zaman hiçbir strateji belirlenmedi ve bana ulaşan böyle bir bilgi olmadı. Fazilet Partisi'ni beni o gece suçlu gibi sokmak zorunda bırakan zihniyeti sorgulamalıyız. Diğerleri seçiliyor fakat iyi bir backgroundu olan Merve Kavakçı başörtüsü var diye protesto ediliyor.

BENİ ODAYA KİLİTLEDİLER

2 mayıs gecesi Meclis'te hazır bulundum adım 2 kere okunduktan sonra beni odaya kilitlediler. Adımın okunmasını odanın içinde seyrettim ve gerekli tepkiyi de Recai Bey'e verdim. Aradan 2 yıl geçti. Küba'da yapılan bir parlamenter toplantısında Fahri Zengin'le karşılaştım.

DEMİREL VASITASIYLA MESAJ

O günlere dair şu bilgiyi aldım. Askeri cenahtan ve tam olarak emin değilim ama Genelkurmay'dan Demirel vasıtasıyla Genel Başkanlığa bir uyarı yollanmış ve "Eğer yemin ederse müdahale ederiz" denmiş. Bunun üzerine parti beni yanlız bırakmış oldu.

28 ŞUBAT BİTMEDİ

Bütün bu gerceklerin ve partinin hatalarının bedelini de ben kendi başıma ödedim. 28 Şubat bitmedi devam ediyor ama bir miktar yol aldık. Ama biz başörtülü kadınlar tarafından bu süreç bitmedi.

Arınç: '28 Şubat 1000 Yıl Sürecekti, 10 Yıl Sürmedi'

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 21:07



Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bugün "önemli olan 28 Şubat sürecinin '1000 yıl sürecek' dendiği halde 10 yıl bile sürmemiş olmasıdır ve 28 Şubat'ın faillerinden, yargı tarafından hesap sorulacak noktaya gelinmiş olmasıdır" dedi.

Bülent Arınç, 28 Şubat'ın yıl dönümü olduğu hatırlatılarak, "Sizin için 28 Şubat nedir, neler söylemek istersiniz?" sorusuna şu yanıtı verdi: "28 şubat ile ilgili söyleyeceklerim ayaküstü şeyler değil, o dönemi yaşamış bir siyasetçi olarak zaman zaman belgesellerin içerisinde, televizyon mülakatlarında çoğu zaman da gazetelere verdiğimiz röportajlarda bildiklerimizi anlatıyoruz.

Önemli olan 28 Şubat sürecinin '1000 yıl sürecek' dendiği halde 10 yıl bile sürmemiş olmasıdır ve 28 Şubat'ın faillerinden, yargı tarafından hesap sorulacak noktaya gelinmiş olmasıdır. Bunu olumlu bir gelişme olarak görebilirsiniz."

Bülent Arınç, MGK toplantısına Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in de katılmasının sorulması üzerine şöyle konuştu: "MGK'nın asıl üyeleri bellidir ancak ihtiyaç duyulduğunda gündeme göre bakanlar, ilgili genel müdürler, müsteşarlar da kendilerinden bilgi alınmak üzere çağrılabilmektedir. Geçtiğimiz MGK toplantılarında bazen Enerji, bazen Sağlık Bakanımızın çağrıldığını biliyorum. Bugün de Milli Eğitim Bakanımız ve bir müsteşar yardımcısı, kurula bilgi vermek üzere davet edilmişti.

Genelde Türkiye'de eğitimin geldiği nokta, öğretmenlerimiz, dersliklerimiz, yatılı bölge ilköğretim okulları ve yeni sistem içerisinde eğitimi daha rasyonel hale gelmesi için Milli Eğitim Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar bir rapor olarak sunuldu. Bu konularda neler görüşüldüğü kısa kısa bazen bildiriye alınabilir. Esasen MGK'daki konuşmaların gizli olduğunu biliyorsunuz ama kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla da kısa özetler verilebiliyor.

4+4+4 tartışması

Benim de söyleyeceğim, bildiride sunulan görüşlere itibar edilmesidir. Yoksa zannediyorum ki bazı arkadaşlar şunu sormak istiyor; mecliste bir kanun teklifi var, 4 4 4 şeklinde yeniden yapılanma ile ilgili bu konu kesinlike MGK toplantısında konuşulmamıştır. Çünkü bu bir kanun teklifidir, kanun teklifini veren bir milletvekilidir. Genel kurul çalışmalarında şüphesiz hükümet tarafından sıralara oturmak suretiyle düşünceleri alınacaktır ama bir hükümet meselesi olmaması sebebiyle böyle bir teklifin MGK gündemine girmesi ve konuşulması esasen mümkün değildir."

Arınç, "Zorunlu eğitimi yeniden yapılandıran teklifte açık öğretimin ikinci dört yıldan sonraya alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusunu, "Bilemem. teklifin sahibine sormak lazım. Tasarı olsaydı hükümet sözcüsü olarak söylerdim" diye yanıtladı.

28 Şubat'ın ekonomiye maliyeti!



Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan, 28 Şubat sürecinde hatırlamak dahi istemedikleri olaylar silsilesinin sonuçlarını bu ülke insanının her alanda çok pahalı ödediğini belirterek, ''Yıllar sonra, o günlerde yapılanların yavaş yavaş sorgulanmaya başladığı, eski defterlerin açıldığı, karanlık dosyaların aydınlığa kavuşturulmaya başlandığı günümüzde, gerçeklerin çok kısa zamanda tüm halkımızla paylaşılmasını ümit ediyorum'' dedi.

Vardan, 28 Şubat sürecinde yaşananlara ilişkin yaptığı değerlendirmede, üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen, hala hafızalarda tazeliğini muhafaza eden ve Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yerleşen 28 Şubat sürecinin ''dini olmaktan çok, ekonomik, politik ve sosyal temelli'' olduğunu bugün hemen herkesin anladığını ve sürecin de sorgulanmaya başladığını belirtti.

O dönem ülkede yıllardır ekonomide, bürokraside, askeriyede, yargıda, finans sisteminde ve hatta medyada hakim olmuş düzen sahiplerinin, yeni bir dönemin başlangıcının kendi mevcut durumlarını kaybettireceği endişesiyle topluma hayal ürünü korku saldıklarını dile getiren Vardan, ''Sözde bir tehdit havası oluşturularak, ülkenin geleceğinin kararacağı mesajını vermeye çalışmışlardır'' dedi.

Vardan, oysa dönemin hükümeti, 18 Haziran 1997'de istifa edene kadar ekonomide toparlanmanın başladığını, iş dünyasında da olumlu bir gelişmenin söz konusu olduğunu, ancak buna tahammül edemeyenler ve iktidarlarının ellerinden gideceğini düşünenler tarafından başlatılan süreç marifetiyle, her an bir ''darbe oldu-olacak'' korkutmaları ve paranoyası ile toplumda bir teyakkuz hali yerleştirilmeye çalışıldığını kaydetti.

Özellikle medya tarafından kasti olarak uygulanan dezenformasyon sonucunda, insanlarda bir korku hali oluşturulduğunu, bilahare, bir gazetede çıkan 'Ordudan yeşil sermayeye ambargo' haberinin özellikle iş dünyası üzerine bir baskı oluşturulmaya başladığının net göstergesi olduğunu ifade eden Vardan, akabinde, bazı şirketlere bankaların teminat mektubu veya çek defteri vermeme gibi adımlara kadar uzanan yıldırma harekatı ile karşı karşıya kalındığını belirtti.

''Üye sayımız 2823'den 1800'e düştü''

Vardan, sermayenin renklere boyandığı, bunlar içinde de ''yeşil sermaye'' diye adlandırılan kesimin gazetelerde boy boy isimleri verilerek boykota davet edildiği o günlerin, ülke adına talihsiz günler olduğunu, sadece 9-10 dindar arkadaşın bir araya gelip şirket kurmalarının ardından 'gizli hesapları var' denilerek gecenin 2'sinde 3'ünde evlerine çilingir marifetiyle girilerek yataklarından kaldırılıp sorgulamaya götürüldüğü ve günlerce kimsenin haber almasının engellendiği utanç dolu günlerin hala hafızalarda olduğunu dile getirerek, değerlendirmesinde şu görüşlere yer verdi:

''Hatırlamak dahi istemediğimiz bu olaylar silsilesinin sonuçlarını bu ülke insanı her alanda çok pahalı ödedi. 28 Şubat sürecinde, ülkemizin yarınlarını ipotek altına alacak, hatta karartacak birçok karara imza atıldı.

Öyle ki, banka hortumlamaları, iş hayatında bazı kesimin önü kesilmesi, imtiyazlı kesime sağlanan özel iltimaslar, okullarda dindar insan yetişmesinin veya dindar kesimin okumasının engellenmesi gibi atılan adımlar ülkeyi, 2001'deki büyük ekonomik krize sürükledi.

Sadece bir kesimin önünü kesmek adına 'katsayı' garabeti icat edilerek, tüm meslek liselerinin neredeyse kapılarına kilit vuruldu. Bu ve benzeri olaylarla MÜSİAD üyesi ya da dindar bir müteşebbisin, iş hayatında var olamayacağı gibi bir algı oluşturularak firma sahipleri ürkütüldü.

O dönemde MÜSİAD üyeliğinden istifa eden iş adamları da oldu. 1997 ortalarında 2823 üyeyle dönemin en yüksek üye sayısına ulaşmışken, istifaların ardından üye sayımız 1800'e kadar düşmüştü.

Ancak, MÜSİAD'ın 28 Şubat döneminde sayısal olarak küçülmesi esasında üyeleri kenetledi ve derneği güçlendirdi, bu süreç üyeler nezdindeki dayanışma ruhunu, mücadele gücünü artırdı.''

''Anadolu sermayesi artık daha güçlü ve özgüven kazandı''

Vardan, 28 Şubat lafzı gündeme geldiğinde, üzerinde konuşmak ve o günleri hatırlamak dahi istemediğini ve birçok kişi gibi kendisinin de ülkede tekrar yaşanmasını istemediği olaylar zinciri olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

''Yıllar sonra, o günlerde yapılanların yavaş yavaş sorgulanmaya başladığı, eski defterlerin açıldığı, karanlık dosyaların aydınlığa kavuşturulmaya başlandığı günümüzde, gerçeklerin çok kısa zamanda tüm halkımızla paylaşılmasını ümit ediyorum.

Bahsettiğim bu olaylar ve buna benzer yüzlerce konunun yeni nesil tarafından çok iyi bilinmesi gerekir.

Bugün, Türkiye'de ekonomiden siyasete, sosyal hayattan hukuksal alana kadar birçok reform hayata geçirildi. Anadolu sermayesi artık daha güçlü, tüm dünyaya açılmış ve özgüvenini kazanmış durumda.

İşte bu özgüven, Türkiye'nin artık on yıllık, on beş yıllık büyük hedefler koymasını sağlıyor. Umarım artık herkes aynı hedefe kilitlenir ve Türkiye çoktandır hak ettiği seviyelere kısa zamanda gelir.''

****

'Yeşil sermaye' yakıştırmasıyla Anadolu sermayesinin büyümesi önlenirken, bakkalından kebapçısına varıncaya kadar çok sayıda esnaf fişlendi.

28 Şubat süreci siyasi yapıyı olumsuz yönde etkilediği için 2001 ekonomik krizine de zemin oluşturdu. Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Başkanı Mustafa Koca, antidemokratik muhtıranın yatırım, ihracat, büyüme gibi kalemleri olumsuz yönde etkilediğini; faturanın 300 milyar doları bulduğunu söyledi.

Anadolu sermayesinin büyümesinin engellendiğini vurgulayan Koca, "28 Şubat'ı yapanlar işin ekonomik boyutunu, sosyal olayları düşünmeden bir antidemokratik bir muhtıra verdiler.

O zamanki değerler ve saptamalar çerçevesinde tahmini 300 milyar dolar civarında bir fatura ortaya çıktı. O gün antidemokratik uygulamalar olmasaydı Türkiye'nin bugünkü borç stoku da olmazdı. Türkiye ekonomisi daha borçsuz olarak 2023 hedeflerine daha erken ulaşabilirdi." dedi.

Anadolu Aslanları olarak adlandırılan işletmelerin 28 Şubat sebebiyle küresel şirketler haline gelemediğine dikkat çeken ASKON Başkanı, insanların fişlenmesi ve sermayenin renklere göre ayrılmasının ekonominin yanı sıra sosyal boyutlu yansımalara da yol açtığını vurguladı.

Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanı Rızanur Meral de, Türkiye'nin milli gelirinin Avrupa Birliği ülkelerinin milli gelirinin dörtte biri kadar olmasının 28 Şubat ve benzeri demokrasi dışı müdahalelerin sebep olduğuna işaret etti.

Meral, atılım hamlesine girilen her 10 yılda bir yapılan askerî müdahalelerle Türkiye'nin dengesinin bozulduğunu kaydetti. Darbenin yaptığı tahribatı toparlamanın yıllar aldığını vurgulayan Meral, şöyle konuştu:

"Türkiye bir atılım hamlesine girdiği anda iktidardakileri beğenmeyenler siyasete, hükümete, siyasi partilere müdahale ederek Türkiye'nin dengelerini altüst ediyorlar. Türkiye'nin AB'den geri olmasının en önemli sebebi budur. Bundan sonra önümüzde önemli bir şans var. Tekrar gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmamız lazım. Demokrasimize sahip çıkmamız, sıkı sıkıya sarılmamız lazım. Hedeflenen on ekonomi arasına ancak böyle girebiliriz."

Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Başkanı Nurettin Özgenç ise 28 Şubat ile Türkiye ekonomisine darbe vurulduğunu kaydetti. Bazı kesimlerin kendi menfaatleri için halkı uçuruma sürüklediğini vurgulayan Özgenç, sermayenin ikiye ayrıldığını kaydetti.

Yeşil sermaye yakıştırmasının yanı sıra esnaf kesiminin de fişlendiğini aktaran Özgenç, "Türkiye, bugün dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi arasında olamamışsa bunun en büyük sebebi de 28 Şubat postmodern darbesidir. O büyük yıkımı üzerimizden attık, ancak kalıntıları hâlâ görülmekte." dedi.

Özgenç, 28 Şubat sürecinde TOBB, Türk-İş, TİSK, DİSK ve TESK'in demokrasi dışı hareketin içerisinde yer aldığı için 'beşli çete' olarak hatırlandığını belirterek, bu kuruluşların şimdiki yöneticilerinin halktan özür dilemesini istedi.

Özgenç, "Bazı sivil toplum kuruluşları antidemokratik oluşumların dolaylı veya açıktan içerisinde bulundu. Bunlardan bazıları işi pişkinliğe verip kendilerini beşli çete olarak tanımladılar. Hâlâ daha yapılanın yanlış olduğuna dair resmi açıklama yapmadılar. O dönem adına bugün bu kuruluşların yöneticileri halktan özür dilemeli." ifadelerini kullandı.

Ajanslar

28 Şubat'ın 15. Yıldönümü



Bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçti: 28 Şubat. Mimarları yanılsa da demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat süreci, yıl dönümünde bir kez daha sorgulanıyor.

On binlerce mağduru ve ekonomiye verdiği milyarlarca liralık zarar hiç unutulmadı ve unutulmayacak. Yaralar zor da olsa sarıldı, yargı o dönemi soruşturmaya başladı.

O dönemde yaşananların kısa özeti şöyle...
Çiller-Erbakan’ın El Sıkışması Sonrası Korku Senaryoları Üretildi

Halk 1995 Genel seçimlerinde partilere tek başına iktidar şansı tanımadı. Uzun süren arayışlardan sonra Çiller ile Erbakan el sıkıştı. Artık başbakan Erbakan'dı. 54'üncü hükumetle birlikte korku senaryoları da bir bir sahnelenmeye başladı.

Çakır: “İşin Sivil Ayağı Belki Askerden Çok Daha Fazladır”
Gazeteci-Yazar Ruşen Çakır, o günlerde yaşananlarla ilgili olarak, “28 Şubat kolektif bir olaydır. İşin sivil ayağı belki askerden çok daha fazladır" dedi.
“İrtica Korkusu” Pompalandı

Korku senaryolarıyla ilgili her gün ekranlarda haberler yapılıyor, gazetelere manşetler atılıyordu. Muhalefet, sendikalar, iş dünyası aynı korkulardan bahsediyordu. O korkunun adı “İrtica”ydı.

Gazeteci Yazar Haluk Şahin, o dönemde medyada işlenen senaryolarla ilgili şunları söyledi:
"İşte imam hatip liseleri şu anda şu kadar mezun veriyor, filanca yıl geldiğinde şu kadar imam hatip mezunu olacak, yeşil sermaye şuralarda şöyle gelişiyor, şu kadar yıl sonra toplumun bütün kesimleri için projeksiyon yapıyorlardı."

Fişlemeler ve Görevden Uzaklaştırmalar

Olayları fişlemeler takip etti. Akademisyenler, subaylar ve yöneticiler görevlerinden uzaklaştırıldı.
Üniversiteye Girişe “Katsayı” Engeli

Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapandı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi, katsayı uygulaması ile engellendi.
Demokrasiye Balans Ayarı

Demokrasiye balans ayarı tanklarla yapıldı. Bu çerçevede Ankara Sincan’da tanklarla geçiş yapıldı.

Ve Tarih 28 Subat 1997

En uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından Başbakan Necmetin Erbakan'a yapılan baskılar iyice arttı.
O MGK’da “bin yıl sürecek” denilen süreç için önemli bir viraj dönülüyordu.

Radikal Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin, “Refah-Yol Hükumeti 28 Şubatta yeterli dik duruş sergileyemedi” yorumunu yaptı.

Ve 28 Şubatçıların İstediği Oldu

Sonunda 28 Şubatçıların istediği oldu, Başbakan Erbakan istifa etti. Bu istifayla birlikte, korku senaryoları yerini siyaset mühendisliğine bıraktı.
Demirel, Çiller’e Değil Yılmaz’a Hükümeti Kurma Görevi Verdi

Hükumet ortağı DYP'nin Genel Başkanı Tansu Çiller'in başbakan olmasını beklenirken Cumhurbaşkanı Demirel, hükumeti kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz'a verdi.

Radikal Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin, bu konuda ise şunları söyledi:

“Süleyman Bey, ‘o zaman ben sayısal ağırlığa değil, siyasal ağırlığa baktım’ dedi"

DYP’de Art Arda İstifalar
Doğru Yol Partisi’nden art arda istifalar gelirken Başbakan Mesut Yılmaz oldu.

Radikal Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin,"Korku oldu bazı tehditler oldu bazı milletvekillerine telefon edilip paşanın ricası var ayrılmanız gerekiyor istifa edin yoksa ceza evine girersiniz../ yani korkuyla sindirme ile doğruyol partisinden bir çok milletvekili istifa etti” diye konuştu.
Siyasi Krizleri Ekonomik Krizler İzledi

O süreçte siyasi krizleri ekonomik krizler takip etti. Türkiye ekonomik olarak adeta diz çöktürüldü. Bankalar boşaltılırken pek çok ocak söndü.

İşadamı Zeynel Abidin Erdem, darbenin ekonomik maliyetiyle ilgili olarak, "Batan bankalara baktığınız zaman onların bize maliyeti 80 milyar dolar oldu" dedi.

Yaraları sarmak kolay olmadı. Devletiyle, milletiyle Türkiye yıllar süren uğraşlarla toparlandı ve istikrar sağlanabildi.

28 Şubat Artık Soruşturuluyor

Şimdi 28 Şubat döneminin aktörlerine soruşturma başlatıldı. İncelemeler YÖK'teki dosyalara kadar uzandı.
Savcı o döneme damga vuran isimleri dinlemeye hazırlanıyor. Türkiye şimdi post modern darbe ile ilgili yargının vereceği kararı bekliyor.

Bahçeli: 'Olan Erbakan'a Oldu...'



MHP lideri Bahçeli, “AKP’nin bir 28 Şubat yapımı, klasiği, sürümü ve imalatı olduğunu şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve berraktır” dedi.

Türkiye’de belirli periyotlarla demokrasi dışı müdahalelerin sancılarına ve tahribatlarına maruz kaldığını, silahların gölgesi altında demokrasinin farklı tarihlerde askıya alındığını ve millet iradesinin tarumar edilip hırpalandığını anlatan Bahçeli, doğrudan veya dolaylı tüm müdahale veya ara rejimlerin ülkeyi biraz daha geriye götürüp enerji ve gücünü israf ettiğini söyledi. Demokrasinin ikamesiz ve yeri dolmaz bir değer olduğunu söyleyen Bahçeli, “Yetersiz ve eksik yönleri olsa da kavga ve anlaşmazlıklara kapı aralasa da sivil yönetimlerin meşruiyeti hiçbir şeyle mukayese edilemez. Kendilerine görev vehmederek durumdan vazife çıkaranlar, ne demokrasiye katkı vermişlerdir ne de ülke yönetimine fayda sağlamışlardır. Aziz milletimiz ne diyorsa doğru ve geçerli olan odur. Kimi tercih ediyorsa kimden yana tavır koyuyorsa siyasi sorumluluk mührü onun elindedir” dedi.

“28 ŞUBAT’TA OLAN ERBAKAN VE ARKADAŞLARINA OLDU”


Siyaseti dışarıdan tanzim etmeye, demokrasiyi etkisizleştirmeye ve alanını daraltmaya tevessül edenlerin açıkça millet kararı ve iradesine kast ettiklerini söyleyen Bahçeli, 28 Şubat post modern müdahalesinin 15’inci yılında bu gerçekler üzerinde dürüstçe yeniden muhasebe yapılması gerektiğini söyledi. 28 Şubat sürecinin diğerlerinden ayrı ve kıyaslanamaz bir özelliği olduğunu belirten Bahçeli şöyle devam etti:

“AKP zihniyeti bu karanlık dönemde yeşermiş ve bin yıl süreceği iddia olunan bu süreçten siyasetin kundağına düşmüştür. Olan Maalesef rahmetle andığımız merhum Necmettin Erbakan Bey ve arkadaşlarına olmuştur. Sıkıntıyı onlar çekmiş, siyaseten onlar yasaklanmış, hükümetten onlar uzaklaştırılmıştır. Ve elbette AKP’ye gün doğmuş, başta Başbakan olmak üzere, Milli Görüş gömleğini çıkartanlar sözde mazlum görüntüleriyle demokrasi dışı temas ve dayatmalardan ziyadesiyle kazançlı çıkmışlardır. Zira Başbakan Erdoğan’ın düştüğü kısa süreli cezaevi şartlarını kast ederek; ‘O günler sayesinde geleceği kazandık, yeni dönemin adımlarını attık’ sözleri görüş ve düşüncelerimizi fazlasıyla doğrulamaktadır. Artık AKP’nin bir 28 Şubat yapımı, klasiği, sürümü ve imalatı olduğu şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve berraktır.”

“AKP, SİVİL VESAYETİN UYGULAYICISI”

Askeri vesayet şartları altında filizlenen bu zihniyetin bugünkü zaman diliminde otoriter ve baskıcı bir yönetimin tüm çirkin ve katlanılmaz yöntemlerine başvurduğunu ileri süren Bahçeli, “AKP, Cumhuriyet’in ara dönemi, sivil vesayetin uygulayıcısı, sömürgecilerin figüranı, bizdenmiş gibi görünen siyaset misyoneri olarak bugün Türkiye’yi musibetlerle dolu korku tüneline sürüklemektedir. Müslümanların canıyla, kanıyla, malıyla beslenen küresel güç merkezlerinin yanaşması olan AKP; bu niteliğini gizlemek için ise her türlü milli ve manevi kıymeti istismar etmekten uzak durmamıştır” dedi.

“EĞİTİM SİSTEMİ YAPBOZ TAHTASINA ÇEVRİLDİ”

MHP lideri Devlet Bahçeli, grup konuşmasında eğitim sistemini değiştirecek AKP’nin yeni teklifini de değerlendirdi. Eğitim sisteminin stratejik bir öneme sahip olduğuna dikkat çeken Bahçeli, AKP döneminde eğitimle ilgili önemli bir gelişmenin kaydedilemediğini ileri sürdü. AKP’yle birlikte eğitimde bilimsel yöntemler değil, deneme-yanılma yöntemleri uygulandığını iktidar partisinin, sorun çözmek yerine attığı her adımla yeni problem alanları oluşturduğunu savunan Bahçeli, bugüne kadar alkışlayacakları ve takdir edecekleri bir projenin henüz hayata geçirilemediğini söyledi. Bahçeli, “Hükümet, günü kurtarmaya dönük çelişkileriyle, polemik dozu had safhada olan yaklaşımlarıyla ve istimara prim veren siyasi tutumuyla eğitim sistemimizi adeta yap boz tahtasına çevirmiştir” dedi.
MHP’nin okul öncesi eğitimin 6 yaş grubu dâhil edilmek suretiyle, zorunlu temel eğitimin iki kademeli olarak 9 yıla çıkarılmasını öngördüğünü anlatan Bahçeli, uzun vadede de 12 yıllık zorunlu temel eğitimin tesis edilebilmesi için gerekli alt yapı çalışmasının yapılmasını savunduklarını söyledi.

“HER BAKANIN KENDİ EĞİTİM POLİTİKASI VAR”

Milli eğitim sistemini yozlaştırarak her bakan değişikliğiyle yeni bir maceraya atılmanın gelecek nesillere büyük maliyetler yükleyeceğini ifade eden Bahçeli, “Buna da hiç kimsenin, hele hele Milli Eğitim Bakanlığı görevini yürüten şahısların hiç hakkı yoktur. AKP hükümetlerinde, bugüne kadar eğitim konusunda dört bakan görev almıştır. Şu çarpıklığa bakınız ki, her bakanın kendine ait bir politikası olmuş, gelen gidenin uygulamalarını reddedercesine kendi zihniyetindekileri hayata geçirmenin çare ve arayışı içinde olmuştur. Zannedersiniz ki, AKP’nin bir eğitim politikası ve gelecekle ilgili bir hedefi bulunmamaktadır. Hadiselerin görünen yüzü böyledir, ortaya çıkan gerçekler buna işaret etmektedir. Sorarım sizlere, her bakanla birlikte eğitim sisteminin bütünüyle değişmesine, yeni bir kulvara girmesine acaba dünyanın neresinde tesadüf edilmektedir?” dedi.
AKP’nin zorunlu eğitimi 12 yıla çıkartacağı iddiasıyla getirdiği teklifin iddiasının aksine zorunlu eğitimin bazı hallerde 4 yıllık ilköğretim birinci kademeyle sınırlandırılacağını gösterdiğini ileri süren Bahçeli şöyle devam etti:

“Birçok mahsuru içinde barındıran bu sözde hazırlığın, geleceğimize katkı sağlaması ve evlatlarımızın ihtiyaçlarını karşılaması söz konusu bile olmayacaktır. Ancak, dün itibariyle teklifte eleştirilere neden olan ilk 4 yılın ardından açıköğretim seçeneğinden geri adım atıldığı ve açıköğretim uygulamasının ikinci 4 yılın ardından devreye sokulacağı kamuoyuna yansımıştır. Böyle olsa bile, zorunlu eğitimin kesintisiz 12 yıla çıkması söz konusu olmayacaktır.”

“YENİ İSTİSMAR ALANLARI AÇILMASIN”


Tartışmaların meslek liseleri, özelde imam hatip liseleri ekseninde yürütülmesinin yeni bir kutuplaşmaya davetiye çıkardığını ileri süren Bahçeli, “Bu ülkede meslek veya imam hatip lisesinde okuyan evlatlarımızın hiç kimseden eksik kalır yanı ya da herhangi bir yetersizlikleri bulunmamaktadır. Ve geçmişte yaşanan haksızlıkların, adaletsizliklerin bizim açımızdan meşru hiçbir tarafı da görülmemektedir. Düz liselerde okuyanlar neyse, imam hatiplerde okuyan evlatlarımızda aynı değer ve takdire layıktır” dedi.

Bahçeli, “Bu nedenle yeni istismar alanları açmadan, AKP’nin eğitim politikasını ve gündeme taşıdığı önerilerini gözden geçirmesinde ve yeniden değerlendirmeye tabi tutmasında sayısız yararlar ve hayırlar olacağı aşikârdır” değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan 4+4+4'ü savundu, TÜSİAD'a sert çıktı



Başbakan Tayyip Erdoğan, AK Parti Grup Toplantısında partililere seslendi. Başbakan, ikinci ameliyatı sonrasında pazar akşamı Ankara'ya gelmişti. Ameliyat sonrası ise ilk kez grup toplantısına katıldı.

Konuşmasına ameliyatı sonrasında kendisine geçmiş olsun dileklerini ileten herkese teşekkür ederek başlayan Başbakan Erdoğan, 28 Şubat, yeni eğitim sistemi, CHP'nin kurultayları ve terörle mücadele konularına değindi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve TÜSİAD'a çok sert eleştiriler yöneltti.

Başbakan Erdoğan, bin yıl sürecek denilen 28 Şubat sürecinin mimarlarının 15 yılda tarihten silindiğini ancak kendilerinin, dönemin mağdurlarının ve TBMM'nin "dimdik ve onurlu bir şekilde" ayakta olduklarını belirtti. 28 Şubat'ın, Türkiye'nin hem demokrasisinde hem de ekonomisinde büyük tahribata yol açtığını belirten Başbakan, 28 Şubat'ın demokrasi tarihimizdeki kara bir leke olduğunu söyledi.

CHP'nin pazar ve pazartesi günleri gerçekleştirdiği kurultaylara da değinen Erdoğan, 'Demokrasi şöleni' sloganıyla yapılan kurultaylarda bile demokrasi olmadığını iddia etti. CHP milletvekili İsa Gök'ün kürsü önünde tartaklandığını ancak Kılıçdaroğlu'nun bir müdahalede bulunmadığını söyleyen Erdoğan, "Millet dizi izlemeyi bıraktı CHP'yi izliyor. Entirika, kumpas ne ararsanız var" dedi.

Eğitim sistemindeki 4+4+4 sistemine getirilen eleştirilere ise çok sert cevaplar veren Başbakan Tayyip Erdoğan, "Kız çocukları okula gidemeyecek" eleştirisi yapan TÜSİAD'a ise "Kusura bakma TÜSİAD senin değil milletin arzusu gerçekleşecek" dedi. Erdoğan ayrıca TÜSİAD'ı 28 Şubat sürecindeki ve ekomik krizdeki rolünü sorgulamaya çağırdı.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde;

"DİK DURDUK DİKLEŞMEDİK"

Ameliyatımdan sonra geçmiş olsun dileklerini ileten, sevgi mesajlarını gönderen herkese kalpten muhabbetlerimi gönderiyorum.

Gençlerimiz Ankara'ya gelişimde bir mesaj verdiler sloganlarıyla, 'Dik dur eğilme bu gençlik seninle' Milletimin bu güveni boşa çıkmayacak, hepsinin içi ferah olsun. Bugüne kadar hep dik durduk, dikleşmedik. Bu can bu bedende olduğu sürece hizmete devam edeceğiz.

Biz aldığımız oyla değil kazandığımız gönüllerle hareket eden bir partiyiz.

HOCALI MİTİNGİNDEKİ IRKÇI PANKARTVE SLOGANLAR

Pazar günü Hocalı katliamını tekrar protesto ettik. Hocalı'da katledilen kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyoruz. Burdan bir kez daha Azeri kardeşlerimize desteğimizi iletiyoruz. İstanbul'daki mitingde marjinal bazı slogan ve pankartların olması Hocalı'ya dair görüşlerimizi değiştirmez. O acıyı anmamızı engellemez.

Türkiye'nin bütün vatandaşları etnik kimliğine, dinine ve kökenine bakılmadan eşittir. Taksim'deki mitingde marjinal fikirlerini öne çıkarmak isteyenlere karşı da tetikte olmaya devam edeceğiz.

Merhum Hocamız Necmettin Erbakın'ı da seneyi devriyesinde rahmetle anıyor, mekanı cennet olsun diyorum.

DIŞ POLİTİKA

Haftaiçi birçok dış politika görüşmesi yaptık. Türkiye'nin yoğun çalışmaları neticesinde Somali dünya gündemindeki yerini koruyor. Bizim öncülüğümüzde Londra'da konferans toplandı. Yine haftaiçinde Tunus'ta 60'dan fazla ülkenin katılımıyla Suriye'nin Dostları grubu toplandı. Burada da aktif rol oynadık. Mart ayı içerisinde de İstanbul'da bir toplantı düzenlenecek.

"28 ŞUBAT DEMOKRASİ TARİHİMİZDEKİ KARA BİR LEKEDİR"

Ülkemizin yakın tarihinde maalesef milletçe hatırlamak istemediğimiz tarihler var. 27 Mayıs, 12 Eylül gibi bugün de bir demokrasi faciasının yıldönümünde grup toplantımızı gerçekleştiriyoruz. 28 Şubat demokrasi tarimize bir kara leke olarak yazılmıştır.

28 Şubat müdahalesi 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'ün devamı niteliğinde, aynı ideolojinin yaptığı bir müdahaledir. Milletin iradesi ve milletin kendisi hedef alınmıştır.

"28 ŞUBAT'IN MAĞDURLARI DİMDİK AYAKTA MİMARLARI TOPLUM İÇİNE ÇIKAMIYOR"

28 Şubat ardından çok büyük bir enkaz bırakmıştır. En başta demokrasi ve ekonomi çok büyük yara almıştır. Türkiye yoksulluğa, yoksunluğa ve yokluğa mahkum edilmiştir. Yüzlerce insan görüşleri, inançları, kıyafetleri nendeniyle suçlu ilan edilmiştir. Binlerce insan fişlenmiştir. Bürokraside cadı avı başlatılmıştır. Toplum mühendisliği yapılmıştır. Üniversite kapılarında milletin evlatları rencide edilmiştir. Kılık kıyafettinden dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır.

Bizler bugün 28 Şubat'ın mağdurları olarak ayaktayız; onurla ve gururla ayaktayız. TBMM 28 Şubat'ın mağduru olarak burada onurlu bir şekilde ayakta. Ama inanın 28 Şubat'ın mimarları toplum karşısına çıkmaktan utanıyorlar.

Tarih 28 Şubat'ın sadece mimarlarını değil onların taşeronu STK yöneticilerini, medya üyelerini ve yazarlarını bin yıl boyunca unutmayacaktır. Onları bin yıl geçse de affetmeyecektir. 12 Eylül'ün yargılanması için yol açılmıştır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın 28 Şubat'la da hesaplaşılacaktır.

'KİNDAR GENÇLİK' POLEMİĞİ

AK Parti Gençlik Kongresi'nde kullandığım üstad Necip Fazıl'ın ifadeleri üzerinden bir kısım fırtına kopartıyor. Ne diyor üstad, "Dilinin, dininin, ırzının, kininin davacısı bir nesil" diyor. Bazı CHP'liler nasıl olduysa Yunus Emre'yi hatırlatmış bize. Biz kime karşı Yunus Emre ile kime karşı Köroğlu ve Dadaloğlu ile cevap vereceğimizi iyi biliriz. Biz mazluma karşı Yunus Emre ile zalime karşı Dadaloğlu ve Köroğlu ile konuşuruz.

"DEMOKRASİ DIŞI KURUMLARIN YASAMA YÜRÜTME YARGIYA MÜDAHALE ETME HAKKI YOK"

Vesayetçi sistemin, özellikle millet iradesine musallat olmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Demokrasilerde karar da yetki de milletindir. Demokrasi dışı kurumların yasama, yürütme, yargıya müdahale etmeye hakkı yoktur. Vesayetçi anlayışa müsaade etmeyiz. Genç nesillerin istikbalinin gölgelenmesine izin vermeyiz. Kendisini milletin üzerinde gören seçkinci, ukala zihniyet millet iradesini zedelemekten çekinmedi.

"TÜRK SOLU GEÇ UYANIR ÇÜNKÜ BİR GECE ÖNCE ÇOK İÇMİŞTİR"

Kurultaylarında bile demokrasi yok. Ama peki, demokrasiye bu kadar aşıktınız da 28 Şubat'ta neredeydiniz? 27 Mayıs'ta ne yaptınız? Bunların demokrasi anlayışı platonik. CHP'nin jetonu geç düşüyor.

Yazar merhum Oğuz Atay'ın bir lafı var: "Türk solu geç uyanır çünkü bir gece önce çok içmiştir." Bakın ben demiyorum Oğuz Atay diyor. Bunlar 28 Şubat'a da geç uyandılar. Ergenekon konusunda da geç uyanacaklar. O zaman biz de onlara günaydın diyeceğiz.

Kaset operasyonundan sonra iktidara gelen bir genel başkanının vesayete karşı duruşunu zaten hiç beklemedik. Kılıçdaroğlu, geçmişleriyle gurur duyduklarını söyleyerek tek parti dönemine sahip çıktı. Dersim katliamından dolayı da, İstiklal Mahkemeleri konusunda da gurur duyuyor musunuz? CHP'den aldığı enkaz ülkeyi 10 yılda ayağa kaldıran Demokrat Parti'ye yaptığınız 27 Mayıs darbesiyle de gurur duyuyor musunuz?

"MİLLET DİZİ İZLEMEKTEN BIKTI SİZİ İZLİYOR"

'Başbakan CHP'den korkuyor, bütün konuşmalarını bize ayırıyor' diyorlar. Yahu aynaya bakın aynaya, millet dizi izlemeyi bıraktı sizi izliyor. Entirika, kumpas ne ararsanız var. Tekrar söylüyorum biz Kılıçdaroğlu'dan ziyadesiyle memnunuz. CHP'den çok memnunuz. CHP'nin başında böyle bir genel başkan olduğu sürece biz gücümüze güç katacağız.

Kurultayda çok ilginç bir şekilde kürsünün önünde kendi vekillerinden biri linç ediliyor. Kılıçdaroğlu şirazesinden çıkmış bir şekilde korumalara "Beni CHP'lilerden korumayın" diyor. Yahu orada linç edilen senin kendi milletvekilin. Konuştuğu kürsünün önünde kendi milletvekili tartaklanıyor, Kılıçdaroğlu engel olacağı yerde konuşmasında bize hakaret ediyor.

"YENİ SİSTEM 28 ŞUBAT'IN EĞİTİME VERDİĞİ TAHRİBATI ONARACAK"

Menderes döneminde, Özal döneminde milletin genç, fakir, zeki çocukları iyi üniversitelerde okuyarak bir yerlere geldiler. İşte 28 Şubat bu duruma da müdahale etmiştir. Bu ülkenin, bu milletin çocukları okumasın, iyi yerlere gelmesin diyen elitist, seçkinci bir anlayışın ürünüdür 28 Şubat. 4+4+4 sistemi 28 Şubat'ın eğitime verdiği tahribatı onaracaktır.

"TÜSİAD ÖNCE 28 ŞUBAT'TAKİ EKONOMİK KRİZDEKİ ROLÜNÜ SORGULASIN"

Üç kademeli eğitim Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu en modern eğitimdir. 4+4+4'e malum çevrelerin tepkisi Türkiye gerçeklerinden uzak. Yapılan bir reform karşısında CHP'nin statükoyu savunmasına alışmış durumdayız. Ama 8 yıllık kesintisiz eğitimin mimarlarından TÜSİAD'ın bu reforma karşı çıkması ilginç.

Kusura bakma TÜSİAD senin istediğin olmayacak. Milletin dediği olacak. Sıkılmadan 'kız çocukları okula gidemeyecek' diyorlar, el insaf. 9 yıllık raporlara bir bakar insan. Secaat eylerken sirkatin söylüyorsunuz. TÜSİAD önce 28 Şubat'taki rolünü sorgulasın. TÜSİAD önce 28 Şubat'taki ekonomik krizdeki payını sorgulasın. Bu yeni sistemde kız çocuklarının dışarıda kalmasını savunmak saçmalıktır.

"KIZ ÇOCUKLARININ OKULLAŞMASI REKOR SEVİYEDE"

Dertleri başka, dertleri ideoloji. Okullaşma oranı özellikle de kız çocuklarındaki okullaşma oranı AK Parti döneminde rekor seviyelere ulaşmıştır. Bunları biliyor musun TÜSİAD? Türkiye'de kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocuklarının okullaşma oranından daha fazla. En fazla yatırımı eğitime yaptık. Bu şekilde saldırmak bakar kör olmaktır.

TERÖRLE MÜCADELE

Terörle mücadele konusunda, güvenlik kurumları arasında bir çatışma varmış gibi göstermek Türkiye'ye bir yarar sağlamaz. Uludere'deki kardeşlerimizi unutmadığımızı da belritmek isterim. En az onlar kadar acı hadisenin aydınlatılmasını bekliyoruz. Uludere'deki ve bölgedeki kardeşlerimiz merak etmesin. Bu süreç, hukuk süreci netleşecektir.

Komisyondaki toplantının ardından muhalefet milletvekilleri dezenformasyon yaptı. CHP ve BDP'nin her zamanki tutumu.Habertürk

"28 Şubat'ın askerleri yargılansın"



TBMM Başkanvekili, 28 Şubat döneminin iç işleri bakanı Meral Akşener, Basın Kulübü programında Nihal Bengisu Karaca, Belkıs Kılıçkaya, Selçuk Tepeli ve Abdullah Kılıç'ın sorularını yanıtladı.

28 Şubat'a 15 yıl sonra bakıldığında "derin bir acı çekildiği"nin görüldüğünü kaydeden Akşener, "28 Şubat'ın 80 ve 60 ihtilallerinden net bir farkı var. Sivil toplum, yargı, sermaye ve medyanın üzerinden, aydın diye tabir edilen kişiler üzerinden, sihirli demokrasi sözcüğü üzerinden yapılmış bir müdahale olmasıdır" dedi.Refah Yol hükümetinin uyguladığı ekonomi politikalarının da süreci etkilediğini kaydeden Akşener, "Refah Yol hükümetinin ekonomi yönünün başarılı olduğunu dün de söyledim, bugün de söylüyorum. Refah Yol'un ekonomik tedbirleri İstanbul sermayesinin ciddi manda işine gelmemişti. Refah Yol yıkıldıktan sorna birden bire bankaların çöktüğünü görebeliriz. Birileri durumdan vazife çıkardı, birileri de milletin parasından hırsızlık çıkardı" şeklinde konuştu. 

"ERBAKAN'A BÜYÜK HAKSIZLIK YAPILDI"

Akşener şöyle devam etti: "Refah Yol'un kurulmasını istemeyen DYP'li milletvekilleri, il başkanları vardı. Ben kurulmasını savunanlardanım. Bu bir siyasi parti, eşit rekabet şartları içinde seçime gitmişsiniz. Savunma nedenim de cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ihtilaf sahaları var. Millet - devlet kaynaşmasının sağlanmasında önemli bir adım olacağını düşünmüştüm. Hâlâ bu iddianın arkasındayım. Rahmetli Erbakan'a büyük haksızlık edildiğini düşünüyorum. Bütün her şey onun üzerine bırakıldı ama kimse düşünmüyor. Afganistan'da Kur'an-ı Kerim yaktılar, bir tane askerinizi çekmiyorsunuz. Aynı dönemde Erbakan'ın partisinin tabanı Filistin'di, imam hatiplerdi... Halktan bir tazyik söz konusuydu. Rahmetli Erbakan yıllardır bir siyasi geleneğin temsilcisi olarak 'Biz bu iktidarı yönetebiliriz' deyip sistemin sahibi olduğunu iddia eden aktörelere öyle bir tavrı vardı. Tabanının tazyikine rağmen uyuşmaya gayret ediyordu.

"AKIL TUTULMASI"

Refah Yol hükümeti 28 Şubat'taki o maddeleri imzalamayıp mesele erken seçim kararı alsaydı, doğru olan buydu. Ama haksızlık ediliyor. O günün şartlarında rahmetli Erbakan için şunu gördüm. Devlet kurumu diye kabul ettiği asker başta olmak üzere kurumların mensuplarıyla uzlaşmaya açık tavır sahibiydi. Meşruiyetini elde etmeye yönelik bir tavrı vardı. Erbakan'ın o gün yanında bulunanlardan en yüksek perdeden itiraz ettikerini duymadım. Ama taban taleplerini çok sert, baskıcı ve sürekli biçimde dile getiriyoru. Bir taraftan da bu iktidarı yürütmeye kararlı bir başbakan vardı."28 Şubat'ta bir akıl tutulması yaşandığını, tarihin ve halkın hüküm vereceğini kaydeden Akşener, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için de "Hangi saiklerle bilmiyorum ama Demirel süreçte taraftı" dedi.Refah Partisi'nin kapatılması için açılan davada tanık olmayı kabul ettiğini ancak Anayasa Mahkemesi'nin tanıklığını reddettiğini anlatan Akşener, "28 Şubat'ın askerleri inşallah yargılanırlar, hesap verirler" dedi.

Emniyet de 28 Şubat sürecinde psikolojik harekat planı uygulamış



Postmodern darbe 28 Şubat'ın ardından insanların fişlenmeye devam edildiği ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen 'Yavuz PH Planı'yla 1998 yılında vakıf, dernek, yurt, Kur'an kursu, şirket ve camiler fişlenmiş. 'Gizli' ibareli ve Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ imzalı 'Yavuz PH Planı'nda, şu ifadeler yer alıyor: "Genel Müdürlüğümüzce uygulanan Yavuz Psikolojik Harekat Planı kapsamında, laikliğin iç ve dış tehlikelere karşı korunmasına yönelik olarak 1998 yılı içerisinde icra edilecek faaliyetleri içeren faaliyet programı ekte gönderilmiştir. Planın uygulamasında milli menfaatlerin zedelenmemesi için gizliliğe riayet edilerek yetkisiz şahıs ve kuruluşlara açıklanmamasını; bu doğrultuda icra edilecek uygulamalar neticesinde yapılan değerlendirmelerin Ağustos ve Kasım aylarının ilk haftasında EK-2 faaliyet programı sonuç rapor çizelgesine uygun olarak tanzim edilmesini ve Genel Müdürlüğümüz Terörle Mücadele ve Harekat Daire Başkanlığı'nda olacak şekilde gönderilmesini konu üzerinde hassasiyetle durularak herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesini rica ederim." Merkez teşkilat, 80 il emniyet müdürlüğü ve eğitim kurumlarına gönderilmesi istenen emrin eklerinde ise 3 sayfa faaliyet planı, 1 adet faaliyet program dönüşüm sonuç raporu bulunuyor. Söz konusu belge, gazeteci yazar Aslan Değirmenci'nin kaleme aldığı ve Çıra Yayınları'ndan çıkan 'Belgeleriyle 28 Şubat'ın Çözülen Kodları' adlı kitapta yer aldı. Belgede, yurt içi ve yurt dışında Türkiye'ye yönelik yürütülen irticai faaliyetler konusunda 'kamu görevlilerinin aydınlatılması, aday memurların aydınlatılması, belli bir program dahilinde Emniyet teşkilatı mensuplarının aydınlatılması, kamuoyunun aydınlatılması' isteniyor.Yapılacak tüm faaliyetlerde TV, radyo, gazete, seminer gibi yöntemlerden faydalanılması, aydınlatma için bilim adamlarından destek alınılması, irticai faaliyetlere karışanlar hakkında yasal işlem yapılması, kıyafet genelgesinin uygulanmasının sağlanması, irticai faaliyetlerde bulunan vakıf, dernek, yurt, Kur'an Kursu, şirket ve camilerin takibi ve kontrolü isteniyor. İrticai faaliyetlere karışan kamu görevlileri hakkında yasal işlem yapılması, kıyafetle ilgili Başbakanlık genelgesinin uygulanmasının sağlanması talep ediliyor.CHA

28 Şubat, Erbakan'a değil yeni nesle darbeydi



Fatih Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ömer Çaha ile yaptıığ röportaj:Prof. Çaha: 28 Şubat sanılanın aksine Refah Partisi’ne değil topluma karşı yapıldı. Amaç 80 sonrasında ortaya çıkan nesli tasfiye edip yeni bir nesil yaratarak topluma kalıcı bir darbe vurmaktı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, ordu ve bürokrasi merkezli bir darbe olan, sivil müttefikleri bulunan 28 Şubat süreci için "bin yıl sürecek" demişti. Hedefe yapıştırılan öcü “irtica” idi. Sonrasında neler oldu? Hızlı bir özetle;

Sürecin 5. yılında, darbecilerin ezmek, itmek, bastırmak istediği değerler dünyasından çıkan bir siyasi parti, çağın ruhuyla tazelenmiş ve yüzde 35 oyla desteklenmiş olarak iktidar oldu. 10 yıldır iktidarda.

MGK kararıyla, uyduruk yönetmeliklerle zorla, zorbalıkla okullarından edilen, ikna odalarında psikolojik işkenceye maruz bırakılan, kazanılmış hakları gasp edilen, puanları kesilen öğrencilerin büyükçe bir kısmı dünyanın sayılı üniversitelerinden başarıyla mezun oldu, birkaç dil öğrendi.

Yeşil sermaye denilerek fişlenen, ambargo uygulanan holdingler, işletmelerini işletmeye, vergi vermeye, işçi çalıştırmaya, üretim ve ihracat yapmaya devam etti.

Ve sürecin 15. yılında 28 Şubat’ın sorumlularının yargılanmasına da başlandı.

Post-modern darbe denilen, iktidardaki partinin düşürüldüğü, meşru hükümetin kuşatılarak işlevsiz kılındığı, o partinin sonradan, içinde ‘vampirler’ gibi sıfatların, gazete kupürlerinden suçlamaların bulunduğu bir iddianame yardımıyla kapatıldığı, 6 milyondan fazla insanın fişlendiği, vahşi bir cadı avının yaşandığı, seçilmiş bir milletvekilinin Meclis’e kabul edilmediği, İHL’lerin orta kısımlarını ortadan kaldırmak için tüm eğitim sisteminin allak bullak edildiği, üniversitelere gayri hukuki bir giyim-kuşam yasağının getirildiği… 28 Şubat’ın üzerinden 15 yıl geçti. Bu sürede ve o süreçte ne olduğunu, olanların ne anlama geldiğini Türkiye siyasetini en iyi okuyan siyaset bilimcilerden Prof. Dr. Ömer Çaha ile konuştuk ve ortaya bir z raporu çıkardık. Halen Fatih Üniversitesi öğretim üyesi olan Çaha’nın yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunuyor.

28 Şubat’ın 15. sene-i devriyesinde bir “z raporu” çıkaralım istiyorum. Şuradan başlayalım: 28 Şubat, asker yönetime fiilen el koymadı diye evvelki darbelerden daha hafif bulunur ve buna post-modern darbe denir. Sizce de böyle midir? Evvelkilerden farkı nedir?

28 Şubat’ı diğer darbelerden ayıran temel özellik, kişisel kanaatime göre bu darbenin topluma karşı yapılmasıdır. 27 Mayıs doğrudan doğruya bir partiye, Demokrat Parti’ye karşı yapılmıştı. 12 Eylül hem partilere karşı ama hem de partilerin arka planındaki örgütlü topluluklara, sosyal hareketlere karşı yapılan bir darbeydi. Oysa 28 Şubat doğrudan doğruya topluma, toplumun yöneldiği değerlere karşı yapıldı.

DARBE REFAH’A KARŞI YAPILMADI

28 Şubat da Refah partisine karşı yapılmış değil miydi?

Sahnede o olduğu için öyle görünüyor ama 28 Şubat tam anlamıyla topluma karşı yapılan bir darbedir. Adımları Refah Partisi’nden çok öncelere gider. 28 Şubat’ın mermisi Bahriye Üçok’un öldürülmesiyle atılmıştır. Ardından işlenen aydın cinayetleriyle ve Sivas katliamıyla süreç pişirildi. Özal’ın tasfiyesi ile de yönetime yumuşak bir geçişle el konuldu. Refah Partisi, darbe rüzgârının estiği bir dönemde iktidara geldi. Onun için darbenin rüzgârları ona denk gelmiş oldu.

Refah Partisi iktidarda olmasaydı bu müdahale yine olur muydu yani?

Şöyle söyleyeyim: Özal’la yeni bir Türkiye doğdu. Dünyaya ve topluma daha fazla açılan, toplumsal inisiyatifi ön palana çıkaran, hak ve özgürlükleri temel değerler haline getiren muazzam bir liberal rüzgâr esti. Bu özgürlük rüzgârına karşı askeri ve sivil bürokrasi çok şiddetli bir kin besliyordu. Özal’ın ölümü zaten büyük ölçüde bununla bağlantılıdır. Bu sürecin intikamı sürecin mimarından alındı diye düşünüyorum.

DEMİREL ÇANKAYA’YA ÇIKTI VE…

Turgut Özal’a suikast şüpheniz var, o halde?

Bir bilim adamı olarak somut veriler olmadan suikastla ilgili bir şey söyleyemem. Ancak Özal’ın ölümünün ardından Demirel’in Çankaya Köşkü’ne çıkmasıyla operasyon tamamlandı. 28 Şubat, Demirel’in Çankaya’nın merdivenlerinden çıktığı gün başladı. Bu süreci dikkate aldığımızda Özal’ın ölümünün neyi ifade ettiğini daha iyi anlarız. Dolayısıyla 28 Şubat süreci, tümüyle Refah Partisi’ne karşı yapılmış bir süreç olarak görmüyorum. Bu, Özal sonrası gelişen Türkiye’ye karşı yapılan bir süreçtir. 28 Şubat özgür topluma karşı yapıldı. Başka bir deyişle yeni Türkiye’ye karşı yapıldı. Refah Partisi ve onun temsil ettiği değerler yeni Türkiye’nin sonuçlarından biriydi. 28 Şubat’ın hedefi, 80 sonrasında ortaya çıkan nesli tasfiye edip yeni bir nesil yaratarak topluma kalıcı bir darbe vurmaktı. 28 Şubatçılar sosyolojik etkileri uzun sürecek bir yapıyı hedefliyorlardı. 28 Şubat’ı diğerlerinden ayıran budur. Refah Hükümeti olmasaydı da asker, yeni bir nesil yaratmak için muhtemelen başka mekanizmaları devreye sokarak yine inisiyatifi eline alacaktı.

27 MAYIS SOL CUMHURİYETİ

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında da yeni bir toplum yaratılmak istenmişti. Var olan toplumda istenmeyen özellikler bastırılmış, istenen özelliklerin eğitim yoluyla topluma aşılanması amaçlanmıştı. 28 Şubat’la bu anlamda bir paralellik kurulabilir mi?

Bazı yönleriyle evet. Cumhuriyet netice itibariyle devlete bağlı olan, yükümlükleri haklarının önünde olan, yekvücut organik bir toplum yaratmak istiyordu. Böyle bir topluma uyum sağlayabilecek standart bireyler oluşturmak istiyordu. Fakat darbelerin bir kısmı, organik toplumu devam ettirmek istediyse de ona kendi rengini kattı. 27 Mayıs böyle bir darbedir mesela. 27 Mayıs, Cumhuriyet’in değerlerini büyük ölçüde sola kaydırdı. Cumhuriyet’in değerlerine baktığınızda 1920’lerde 1930’larda sağ unsurlar da var, sol unsurlar da. Cumhuriyet’in değerleri daha merkezde bir yerlerde. Ama 27 Mayıs o merkezi alıp sola kaydırdı. Devlet hem bürokratik yapısıyla sola kaydı, hem de eğitim ve ekonomi politikalarıyla. Aslında 27 Mayısçılar bir bakıma kendi Cumhuriyetlerini kurmak istediler. Cumhuriyeti kendi değerleriyle yoğurdular. Ne yazık ki biz bugün hala 27 Mayıs’ın Cumhuriyet’e kattığı değerlerle cedelleşiyoruz.

12 Eylül’de ibre aksi yönde değişti ama…

12 Eylül sola kaymış olan o merkezi biraz sağa çekmeye başladı. Bunun için 27 Mayıs’a alkış tutan sol 12 Eylül’ü yerden yere vuruyor. Fakat 28 Şubat Cumhuriyet’in değerlerine damgasını basmakta başarılı olamadı. Başarılı olmuş olsaydı Cumhuriyet bugün elitist, jokaben, merkezden kumandalı sola daha fazla yaslanıyor olacaktı. 28 Şubatçılar 1970’lerin başındaki Devrim Gazetesi’nin, 1960’ların Yön hareketinin oluşturduğu kültürel aura ile endoktrine olmuş bir kadroydu. Dolayısıyla 28 Şubat’ta başarılı olsalardı, Türkiye yeniden 1960’lar, 70’ler Türkiye’sine geri dönecekti. Türkiye bu anlamda gerçekten büyük bir kaza atlatmıştır.

'Evren paşaya da karşıyız Recep paşaya!'



MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ''Gücü eline alan milletin üzerinde baskı kuruyor. 28 Şubat, ülkede bir politik dönüşüm sağlamak istemiştir, sağlamıştır. Müdahalenin ürünü yönetime karşı muhalefet edenlere karşı da bugün, o günün aynı psikolojik harekatları kullanılıyor'' dedi.

28 Şubat'ın, ulusalararası bir projenin Türkiye ayağı olduğunu öne süren Vural, ''Aslında bugün AKP'nin doğum günüdür. AKP'nin doğum günü olarak kutlamalı bugün aslında. Bugün ülkeyi yönetenlere bakarsak başarılı olmuştur da diyebiliriz'' diye konuştu.

Vural, 28 Şubat'ın asıl amacının, politik düşünceleri değiştirmek olduğunu ileri sürerek, şöyle devam etti:

''İşte bugün politik düşünceleri değiştirilmiş, gömlek değiştirmişlerin amaç ve eksenleriyle 28 Şubat'ın amaç ve ekseni bir araya geldi. Başbakan da kendisine verilen görev çok önemsedi. Bir zamanlar, laiklikle ilgili neler söylüyordu, sonra Mısır'a gitti, 'biz laikiz, siz de olun' dedi. Bu dönüşüm değil de nedir? 28 Şubat'ın ülkedeki sonucu AKP, bölgedeki sonucu ise BOP'tur. Bu darbenin, meyvelerini bugünkü ortamla birlikte değerlendirmek gerekir. Demokrasileri yönetmek için demokrasiyi hazmetmiş partilere ve liderlere ihtiyaç vardır. '28 Şubat ile hesaplaşıyoruz' diyen iktidara bir de bu gözden de bakmak lazım.

Şimdi 28 Şubat belgeseller çekenlere sesleniyorum; bu iktidarın temsilcileri 28 Şubat'tan önce ne düşünüyorlardı, 28 Şubat'tan sonra ne düşünüyorlar, bunu da ortaya çıkarsınlar.''

''Soros destekli, muhafazakar soslu''

''Millet dışı organların müdahalesinin ardından düşünce değiştirip, ondan sonra atıp tutmayın'' diyen Vural, ''Soros destekli muhafazakar soslu bir anlayışla müdahalenin millete hazmettirilmeye çalışıldığını'' öne sürdü.

''Bugünkü iktidar eklemlendi darbeci zihniyeti'' ifadesini kullanan Vural, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Müdahale döneminden bugüne ne değişti? 'O zamanlar, asker medyaya brifing veriyormuş' Şimdi olmuyor mu bunlar? Şimdi de Başbakan, medya patronlarıyla toplantılarda bir araya gelmiyor mu? Açılım pazarlamaları basketçilere, topçulara, popçulara yapılmadı mı? Yine aynı yöntemler. Toplumun tüm kesimleri baskı altına alınmaya çalışılıyor. Milletin özgürlüğünü kısıtlamak isteyenlerin kullandığı yöntemler hep aynı. Biz Evren Paşa'ya karşı çıktık da Recep Paşa'ya mı karşı çıkamayacağız?

Gücü eline alan milletin üzerinde baskı kuruyor. 28 Şubat, ülkede bir politik dönüşüm sağlamak istemiştir, sağlamıştır. Müdahalenin ürünü yönetime karşı muhalefet edenlere karşı da o günün aynı psikolojik harekatları kullanılıyor. AKP, mazlum tiyatroları kuracak bir alan sahip değil artık. Zalimler yer değiştirdi o kadar. 28 Şubat'ın arzuladığı siyasi transformasyon bugün başarılı olmuştur. Asıl sorgulanması gereken bu 28 Şubat'ın arkasında kimler vardı, amacı neydi?''

Basın toplantısına getirdiği tablet bilgisayardan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, ABD, AB ve Heybeliada'daki ruhban okuluna ilişkin ''28 Şubat'' öncesi ve sonrasındaki ifadelerini dinleten Vural, ''Bunlar siyasetin rallicileri, nasıl da 'U' dönüşleri yapıyorlar. Bu da benim belgeselim'' diye konuştu.AA

"Babam 28 Şubat'ta tanka çıksa, 'tanka zarar verdi' yazarlardı..."

Gönderen: Maykıl on 27 Şubat 2012 Pazartesi | 09:46



Bugün Cumhuriyet tarihinin en önemli figürlerinden, eski 'Başbakan Necmettin Erbakan'ın 1. ölüm yıldönümü. Yarın ise Milli Güvenlik Kurulu kararıyla irticai faaliyetleri gerekçe gösterilerek istifaya zorlanan Erbakan liderliğindeki Refahyol Koalisyonu'nun sonunu getiren 28 Şubat sürecinin 15. yılı. Zeynep Erbakan, Necmettin Erbakan'ın 4 çocuğundan biri Saadet Partisi Kadın Kolları Genel Başkanı Zeynep Hanım'la Ankara'da buluşup hem babası Necmettin Erbakan'ı, hem de babasıyla ilgili tarihi tanıklıkları konuştum. Necmettin Bey'in bugün 1. ölüm yıldönümü, geriye dönüp baktığınızda kendisinden size kalan en önemli hatıra ne?Babam çok sabırlı ve hoşgörülü bir insandı. Ben de öyle olabilmeyi isterdim. Büyüklerimiz küçükken, "Nasıl biriyle evlenmek istersin?" diye sorduğunda ben, "Babam gibi biriyle" derdim. Bana kalan en önemli değerin çalışma azmi olduğunu düşünüyorum. O en son nefesine kadar insanlığın saadeti için çalıştı. Kamuoyu Necmettin Bey'i, hınzırca yaptığı espri ve ironilerle de hatırlar. Evde de böyle miydi?Evde pek konuşmazdı. Torunlarına karşı daha şakacıydı. Onlarla birlikte oynamayı severdi. Onlar ne yaparsa onları taklit etmeye çalışırdı. Benim kızım dedesini o kadar çok seviyordu ki, şu an hâlâ onun yattığı yatakta yatıyor ve bana, "Anne burası hâlâ dedem gibi kokuyor" diyor.

Sizi güldüren bir hatıranız var mı?ODTÜ'de öğrenciyken anlamadığım bir konu vardı. Babama sormuştum. Basit bir artı-eksi meselesiydi. "Bunu anlayabilmen için önce maddenin oluşumunu anlaman lazım" demiş ve anlatmaya başlamıştı. O kadar uzun anlattı ki; bitirdiğinde sabah namazı olmuştu. Onu anladım ama diğer konulara çalışmaya vakit kalmadığı için sınavım çok kötü geçmişti.

Çocukluk ve gençlik yıllarınız muhafazakâr bir ortamda, üniversite yıllarınızsa sol görüşlü öğrencilerin yoğun olduğu ODTÜ'de geçmiş.Siyasi çizgim hiç değişmedi. Çünkü babam bizim milli ve manevi değerlere bağlı birer insan, iyi birer Müslüman olmamız için sürekli nasihatte bulunurdu. Buna özel bir önem verirdi. Tabii ki farklı görüş ve ideolojilerden arkadaşlarım oldu. Ama benim siyasi çizgim hep aynıydı.

12 Eylül sabahı ne yaşadınız?12 yaşındaydım. Yaşım itibarıyla 12 Eylül'den daha çok etkilendim. Babamın askerler tarafından götürüldüğünü görünce bayılmıştım. Beni hastaneye götürdüler.O sabaha dönersek.Babam 12 Eylül sabahı her zaman yaptığı gibi abdest alıp namazını kıldı. Ondan sonra annemi çağırdı. Sonra annemin bize anlattığına göre, "Birtakım şeyler olabilir. Hiçbir zaman Cenab-ı Allah'a teslimiyetinizi kaybetmeyin. Çocuklara söyle üzülmesinler" demiş.Ya yargılanma süreci?Babamın yargılanma sürecinde tabii birçok asılsız iftira gündeme geldi. Bunlardan biri de eroin kaçakçılığı iftirasıydı. O zaman Annem (Nermin Erbakan) beni karşısına aldı; "Bak kızım... Artık benim dayanacak gücümkalmadı. Babanı idam edilecek olarak kabul et. Kendimizi böyle hazırlayalım" demişti. Tabii bunlar o kadar uçuk kaçık iftiralar ki, insan gerçekten ürküyor. Annem de sanırım orada bütün gücünü kaybetti. Annem öyle deyince, "Babasız kalırsam bundan sonra önemli kararlarımı nasıl veririm" diye düşündüm. Çünkü benim kararlarımı hep babamın vermesini isterdim.

Yarınsa babanızı iktidardan düşüren 28 Şubat sürecinin yıldönümü. 15 yıl önce 28 Şubat'ta evinizde nasıl bir hava vardı?Babamın bir özelliği vardı. Ne olursa olsun, bize hep tebessüm ve şefkatle yaklaşırdı. Mütevekkil bir insandı. Hiçbir zaman sükûnetini bozmazdı. 28 Şubat gecesi de öyleydi. Tabii ben, 12 Eylül'e göre yaş olarak daha büyük ve bilinçliydim. Olayları daha sağduyulu değerlendirebiliyordum. Babam o gece eve geldiğinde, her zaman ki gibi büyük bir tevekkül içindeydi. Hiçbir şey olma mış gibi mutfağa oturdu, "Hadi bakalım bana bir soda verin" dedi. Babam soğuk şeyler içmeyi çok severdi. En sevdiği de buzlu sodadır. O gece annem ise hem Kuran okuyor, hem ağlıyordu.

Neden?Çünkü kötü şeyler olmasın diye dua ediyordu. Özellikle annem, babam eve gelince onu soru yağmuruna tutmaya başladı. Babam sodasını içtikten sonra; "Çok geç oldu. Gece de namaza kalkacağız. Şimdi uyuyalım sabahleyin inşallah görüşürüz" dedi. Sabahleyin de zaten herkes sakinleşmişti.

Gazeteci Fikret Bila, 28 Şubat'la ilgili olarak medyaya yöneltilen eleştirilere, "Erbakan tankların üstüne çıktı da medya yazmadı mı?" sözleriyle karşılık verdi. Siz bu soruya ne karşılık verirdiniz?

Kişileri hedef alarak konuşmayı doğru bulmuyorum. Bizim siyasi anlayışımız kişilerle değil zihniyetlerle ilgilidir. Herkes görüşünü söyleyebilir. Ama milletimiz o dönem verilen brifingleri hâlâ unutmadı. Ayrıca medyanın birçok önemli ismi de daha sonra,

28 Şubat'ta nasıl yönlendirildiklerini kendileri itiraf ettiler. Ama şimdi düşünüyorum da, herhalde tankın üzerine çıksaydı, o zaman da, "Erbakan tanka zarar verdi" diye yazarlardı. O dönem maalesef medyanın yaklaşımı böyleydi.

Türkiye Ergenekon ve Balyoz davalarını konuşuyor. Babanızın askerlere karşı öfkesi var mıydı?Babam, "Nasıl üç-beş öğretmenin yaptığı yanlıştan dolayı bütün Milli Eğitim'i suçlayamazsak, üç-beş cuntacının yaptığından dolayı bütün askeri suçlayamayız" derdi. Hatta bir keresinde bir yabancı gazeteci, "28 Şubat'ta size yapılanlardan dolayı kırgın mısınız? Onların cezalandırılmasını ister miydiniz?" diye sormuştu. Babam da, "Hayır, cezalandırılmalarını değil, eğitilmelerini isterim' demişti. "Onlar Milli Görüş'ü bilmedikleri için böyle yapıyorlar. Bilseler böyle yapmazlar" diye cevap vermişti.Sizin yaklaşımınız ne?Ben de öyle düşünüyorum. Gerçek manada Milli Görüş'ü bilen ve tanıyan bir kişi, Milli Görüş'e karşı çıkmaz. Zaten zaman Milli Görüş'ü haklı çıkardı. O dönem Milli Görüş'ün karşısında olan birçok insan, bugün "Hata yapmışız. Yanlış yapmışız" diyor.

Kendisi Başbakan olsa, bu davalara nasıl yaklaşırdı sizce?Babam milletimizin hayrına çalıştı. Millet sevgisi, vatan sevgisi her şeyin üstündeydi. Bu yüzden belki hayatı boyunca hep bu tür engellemelere maruz kaldı. Ama bunları millete olan sevgisinden dolayı sineye çekti. O zaman da yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı gerekli girişimleri yapmıştı. Bence 28 Şubat sürecinde kaybeden babam ve Milli Görüş camiası değil, hukukun değil baskının yanında saf tutan bir kısım medya ve siyasiler oldu.

Erdoğan'ın "Milli Görüş gömleğini çıkardım" sözleri babanızda nasıl karşılık bulmuştu?Babamın kişisel olarak kimseye kırgınlığı olmazdı. Ama bir yanlış yapıldığında uyarmayı görev bilirdi.



'Suriye'de, Müslüman kanı akmasın istiyoruz'Suriye'de yaşanan gelişmeler sizi de kaygılandırıyor mu?Biz zulmün her türlüsüne karşıyız. Ancak bölgemizdeki gelişmeler konusunda ciddi endişeler taşıyoruz. Son dönemde baş gösteren gelişmelerin Büyük İsrail Projesi ile bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Biz bölgedeki karışıklığın bir an evvel sona ermesini istiyoruz. Daha fazla Müslüman kanı akmasın istiyoruz. Suriye halkıyla köklü bir tarihi ve kültürel geçmişe sahibiz. Orada yaşanacak her türlü sıkıntı en başta bizi üzer. Hükümet bu konuda daha sağduyulu bir şekilde hareket etmeli. ABD'nin, İsrail'in taleplerini değil, Türkiye'nin menfaatlerini öncelemeli.

Zenginleşen muhafazakâr ailelerde, bir çözülme ya da yozlaşma gözlemliyor musunuz?Bunu muhafazakâr, liberal, solcu, sağcı diye ayırmak doğru değil. Ancak genel bir toplumsal bir çözülmeden bahsetmek mümkün. Türkiye maalesef hızla tüketim toplumu haline getirilmek isteniyor. Ahlaki ve manevi tahribat had safhada. İsraf, şiddet, kötü alışkanlıklar, alkol ve uyuşturucu madde kullanımının hızla yaygınlaşması bunu gösteriyor.Kendinizi, "İslami sosyetenin bir yerine ait" görür müsünüz?Kendimi, canıyla malıyla İslam'a hizmet etmeye çalışan bir insan olarak görmeyi isterim.

'MSP-CHP koalisyonu çok önemli işler yaptı'Babanız son günlerde çokça tartışılan Fethullah Gülen Hareketi'ne nasıl bakardı?Babam, milletin hayrına çalışan herkesi takdir etmiştir. Babamın üzerinde en çok durduğu konu, İslam kardeşliğiydi. Ben de öyle düşünüyorum. Kim bu milletin hayrına çalışıyorsa, Allah onlardan razı olsun.

Babanızın siyaset kulvarında en yakın arkadaşlarından biri de, bir dönem koalisyon kurduğu rahmetli CHP Lideri "Karaoğlan Ecevit"ti. Bülent Bey'i siz nasıl hatırlarsınız?Milli Görüş hareketinin temel özelliği, rekabeti değil fazileti esas almasıdır. Çünkü rekabet çatışmayı, fazilet ise paylaşmayı getirir. Ben özellikle '70'li yıllardaki MSP-CHP koalisyonunun bu ülkeye çok önemli kazanımlar sağladığını düşünüyorum. Biliyorsunuz; Kıbrıs Barış Harekâtı'nı o koalisyon gerçekleştirdi, ağır sanayi hamleleri o dönemde başlatıldı.

Bugün, kimi sosyal demokratların "2. Ecevit" olarak nitelediği Kemal Kılıçdaroğlu ile Ecevit'i kıyasladığınızda nasıl bir tablo ortaya çıkar?Bunu değerlendirmek bana düşmez. Onu CHP seçmenine sormanız lazım.

‘Hangi dilde konuştuğunuzdan çok, ne konuştuğunuz önemli'Başbakan, sıklıkla kamuoyuna "3 çocuk yapın" mesajı veriyor. 4 çocuk annesi bir siyasetçi olarak buna nasıl bakıyorsunuz?Bana göre önemli olan çocuk sayısı değil, sahip olduğumuz çocukların nasıl yetiştirildiğidir. Burada kastettiğim sadece ekonomik anlamda çocukl ara bakabilmek değil, onları, hem dünyasını hem de ahiretini kazandıracak niteliklerle, iyi birinsan ve iyi bir Müslüman olarak yetiştirebilmektir."Ana dilde eğitim" ve Kürt sorununa yaklaşımınız ne?Ana dilde eğitim elbette en temel in i san haklarından biri. Ama burada tartışma yanlış bir mecrada yapılıyor. Hangi dilde konuştuğunuzdan çok, ne konuştuğunuz öneml i. Babamın bu konuda yıll ar önce yaptığı bir değerlendirme var. Orada şöyle diyor: "Ne konuşacaksın? Efendim, ateizm konuşacağım. Materyalizm konuşacağım. Bu ülkeyi böleceğim. Kürtçe de konuşsan zararl ısın o zaman. Ne konuşa caksın? Efendim, İslam kardeşi iğini konuşacağım. Birl ik ve beraberl iğimizi anl ata cağım. İstersen Ugandaca konuş, ben seni alnından öperim" diyor. Bence de öyle. Önemli olan birlik ve beraberliğimiz.12 yıllık eğitim sistemiyle ilgili teklif, tartışmalara neden oldu.Kesintisiz eğitim biliyorsunuz; 28 Şubat'ın bir ürünüydü. Bir yani düzeltilmiş olacak. Endişel eri yersiz bul uyorum. Ayrıca, "Kız çocukl arı eve kapatıl acak" diyenler, yıllardır başörtüsü yüzünden okul kapısından çevrilen, üniversitelere sokulmayan kız çocukları konusunda neden aynı hassasiyeti göstermediler? Bu çıkışları biraz ideolojik buluyorum.

Necmettin Erbakan Kabri Başında Anıldı



Eski bakan ve SP Genel İdare Kurulu Üyesi (GİK) Oğuzhan Asiltürk ve partililerle birlikte kabre gelen Kamalak Erbakan’ın peygamberlerin hak anlayışını hakim kılmak için mücadele ettiğini söyledi.

“Erbakan Haftası” etkinlikleri kapsamında düzenlenen programda 54. hükümetin başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın kabrini ziyaret eden Kamalak ve Asiltürk, okunan Yasin-İ Şerif ve dualara eşlik etti. Çok sayıda partilinin katıldığı ziyarette dua okunurken bazı katılımcıların gözyaşlarına hakim olamaması dikkat çekti. Erbakan ve ailesi için edilen duaların ardından katılımcılara etli pilav dağıtıldı.

Basın mensuplarına kısa bir açıklama yapan Genel Başkan Mustafa Kamalak, Erbakan’ın peygamberlerin hak anlayışını hakim kılmak için mücadele ettiğini belirterek “Biliyorsunuz 4 kere partisi kapatılmıştır. Kapatılma gerekçesi de asıl itibariyle İslam’ı savunuyor olmasıdır. Mekanı cennet olsun. Kendisine rahmet diliyorum” dedi.

Saadet Partisi GİK üyesi Oğuzhan Asiltürk de Genel Başkan'ın ifade ettiği düşüncelere aynen katıldığını belirtti. Asiltürk’e basın mensupları daha önce bazı Ergenekon davası sanıkları için söylediği sözler hatırlatıldı. Asiltürk “ Şimdi dua için geldik yeri değil onun” şeklinde cevap verdi.

Siyaset 28 Şubat'a kilitlendi



İstanbul’da 10 şubat’ta geçirdiği ikinci sindirim operasyonunun ardından dinlenen ve mesaisini düşük yoğunluklu olarak Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde sürdüren Başbakan Erdoğan, bugün Ankara’ya gidecek. Yarın MGK toplantısına katılacak olan Erdoğan, 28 şubat Salı günü de ikinci ameliyatı sonrasında ilk kez AK Parti Grup toplantısında partililere hitap edecek.
Erdoğan’ın 28 şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı olduğu iddia edilen, ordu ve bürokrasi merkezli sürece ilişkin açıklamalar da bulunması bekleniyor. Erdoğan’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadeye çağrılması sonrasında kamuoyunda tartışılmaya başlanan “AK Parti-Cemaat” çatışması iddiası konusunda da değerlendirmede bulunması bekleniyor.

ERDOĞAN 59 YAŞINDA 

26 şubat 1954 doğumlu olan Başbakan Erdoğan, bugün 59 yaşına giriyor. Başbakan Erdoğan dün öğleden önce Kısıklı’daki evinde HAS Parti Genel Başkanı Prof. numan Kurtulmuş ve eşi Sevgi Kurtulmuş’u kabul etti. Emine Erdoğan’ın da katıldığı ziyaret yaklaşık 1.5 saat sürdü.

Erbakan kabri başında anıldı



Eski bakan ve SP Genel İdare Kurulu Üyesi (GİK) Oğuzhan Asiltürk ve partililerle birlikte kabre gelen Kamalak Erbakan’ın peygamberlerin hak anlayışını hakim kılmak için mücadele ettiğini söyledi.

“Erbakan Haftası” etkinlikleri kapsamında düzenlenen programda 54. hükümetin başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın kabrini ziyaret eden Kamalak ve Asiltürk, okunan Yasin-İ Şerif ve dualara eşlik etti. Çok sayıda partilinin katıldığı ziyarette dua okunurken bazı katılımcıların gözyaşlarına hakim olamaması dikkat çekti. Erbakan ve ailesi için edilen duaların ardından katılımcılara etli pilav dağıtıldı.

Basın mensuplarına kısa bir açıklama yapan Genel Başkan Mustafa Kamalak, Erbakan’ın peygamberlerin hak anlayışını hakim kılmak için mücadele ettiğini belirterek “Biliyorsunuz 4 kere partisi kapatılmıştır. Kapatılma gerekçesi de asıl itibariyle İslam’ı savunuyor olmasıdır. Mekanı cennet olsun. Kendisine rahmet diliyorum” dedi.

Saadet Partisi GİK üyesi Oğuzhan Asiltürk de Genel Başkan'ın ifade ettiği düşüncelere aynen katıldığını belirtti. Asiltürk’e basın mensupları daha önce bazı Ergenekon davası sanıkları için söylediği sözler hatırlatıldı. Asiltürk “ Şimdi dua için geldik yeri değil onun” şeklinde cevap verdi.AA

28 Şubat astsubaylıktan pazarcılığa sürükledi



Ordudan atıldıktan sonra ailesini geçindirmek için pazarlarda 13 yıl boyunca işportacılık yapan Aygül, 28 Şubat 1997’de bazı komutanların fişleme yapmak amacıyla eşli davetler verdiğini belirtti. Aygül, Atatürk ilkeleri ve laiklik gündeme getirilerek, subay ve astsubay eşlerinin başının açtırılmaya çalışıldığını ileri sürdü. 12 Eylül 2010’da yapılan referandumdan sonra görevine dönen Aygül, “Allah bu ülkeye bir daha 28 Şubat süreci yaşatmasın.” dedi.

28 Şubat sürecinde inançlarından dolayı 'irticacı' fişlemesiyle hukuksuzca ordudan atılan binlerce astsubay ve subaydan birisi de Kırşehir’in Kaman ilçesinde yaşayan Adem Aygül. Post modern darbe döneminde ordudan atılan Aygül, askerliğe İzmir İstikam Astsubay Okulu'nda başladığını ifade etti. Asker olduktan sonraki süreci anlatan Aygül, okul bittikten sonra kura çektiğini ve ilk görev yerinin Diyarbakır olduğunu söyledi. Diyarbakır’da 4 sene görev yaptığını belirten Aygül, daha sonra sırasıyla Tekirdağ, İzmir, Kars-Kağızman ve son olarak Osmaniye’de 6 ay görev yaptığını belirtti.

“ATATÜRK İLKELERİ VE LAİKLİK GÜNDEME GETİRİLEREK, ASKER EŞLERİNİN BAŞININ AÇILMASI İSTENİYORDU”

Ordudan ayrılma sürecini anlatan Aygül, “Genelde subay ve astsubayların eşlerinin başörtülü olması sıkıntı oluyordu. Eşleri başörtülü olan subay ve astsubaylar sürekli ikaz ediliyordu, açılması için. Atatürk ilkeleri ve laiklik gündeme getirilerek, subay ve astsubay eşlerinin başının açık olması gerektiği söyleniyordu. 14 Aralık 1998’de ben ordudan atılmıştım. O dönemde 163 subay ve astsubay atıldı, benimle beraber. Benimle aynı dönem çalıştığım yerde bir kişi atıldı. Fakat isim olarak tanımıyorum. Osmaniye’de ilişiğimiz kesilirken, subay ve astsubayları birlik komutanımız odasında topladı. Eşi başörtülü subay ve astsubay istemiyoruz, istenmiyor, yoksa ilişiğiniz kesilecek diye bize tebliğ edildi. Bu arada eşini açanlar oldu ve göreve devam etti. Daha sonra da eşi kapalı olan birkaç arkadaşın ilişiği kesildi.” diye konuştu.

“KAPALI EŞİ OLAN ASKERLERİ FİŞLEMEK İÇİN EĞLENCE VE YEMEK DÜZENLENİYORDU”


Başörtülü eşleri tespit etmek için eğlenceli yemek düzenlendiğini belirten Adem Aygül, “Genelde subay ve astsubayların eşlerine veya ailece yemek ve eğlence düzenleniyor, orada eşlerin kapalı olduğu tespit ediliyor. Bunun üzerine ya işlem yapılıyor ya da ikaz ediyorlar. Sözlü olarak baskı görmedim, sadece 'eşiniz açılmadığı takdirde hakkınızda ayrılmanız için işlem yapacağız' diye söylendi. Bunu ise bölük komutanımız söyledi. Tabi ilişiğimiz kesilince büyük bir sıkıntı oluyor, bunalıma düşüyorsunuz. İnsanın düşüncesi duruyor ve bir şey düşünemeyecek duruma geliyor. Eşiniz, çocuklarınız aynı durumda yani insan hiçbir şey düşünemiyor. Eşim tabi başı kapalı olduğu için durumu anlıyordu. Ama çocuklarımın yaşı küçük, biri ilkokul 4, biri ise ilkokul 1. sınıfa gidiyordu. Çocuklar durumdan pek bir şey anlayamamışlardı.” ifadelerini kullandı.

“ATILDIKTAN SONRA ÇOCUĞUMA KIŞLIK AYAKKABI BİLE ALAMADIM”

Astsubay Başçavuş Adem Aygül atıldıktan sonra pazarcılık yaptığını söyledi. Pazarlarda oyuncak sattığını anlatan Aygül, şunları söyledi: "12 yıla yakın süredir Kaman pazarlarında tezgah açarak, oyuncak araba sattım. Yaşam standardımız düşüktü. Geçim sağlamakta zorlandık. Hatta ilk atıldığımızda 5 -6 ay belki bir yıl hiçbir iş yapamadım. Daha sonra çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayamadık. Örnek verecek olursak; Osmaniye sıcak bir yerdi. Osmaniye’den Kaman’a geldiğimizde aralık ayıydı. Orada çocukların ayakkabısı yazlıktı yani kış olmadığı için idare edilebiliyordu. Kaman'a geldiğimizde kar ve kıştı. Çocuğumun ayağına ayakkabı almakta sıkıntı çektim. Bir süre kışlık ayakkabı alamadım."

Bugünkü durumundan da bahseden Aygül, "2 oğlum var. En büyüğü edebiyat öğretmeni, küçük oğlum ise maden mühendisliğinde okuyor. Bu zorluklarda biraz ailem, ağabeylerim, destek oldu. Kendi gücümle olmadı. Son çıkan yasayla göreve iade hakkı verildi. Geçmiş haklarımızı iade ettiler. Tabi geçmişe dönük maaş haklarını alamadık henüz ama hükümetin bununla ilgili bir çalışması var. Buradan Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyoruz, Allah razı olsun diyoruz, o ve arkadaşlarına. En azından geçmişe dönük haklarımız için iade-i itibar yapıldı. Daha önce toplumda ve çevremizde hakir gözle bakılıyorduk. Hakir görülüyorduk ordudan atıldığımız için, şu anda yeniden çalışmaya başladık. İnsanlar itibar edip saygı gösteriyor. Ailem ve çocuklarım bu duruma çok sevindi. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı.CİHAN

28 Şubat 'La Havle'de konuşulacak


“Haberden Daha Fazlası” mottosuyla birçok yeni programı izleyicisi ile buluşturan TVNET’te Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Salih Tuna’nın sunduğu “La Havle” ekrandan evinize konuk olmaya devam ediyor.

Programda, gündemde olan 15. Yıl dönümünde “28 Şubat süreci” konuşuluyor. 28 Şubat sürecinin getirdikleri ve Milli Güvenlik kararları neden ve sonuçlarıyla mercek altına alınıyor. La Havle’ye bu hafta, görüş ve düşünceleri ile Star gazetesinin yayın koordinatörlüğünü yapan Gazeteci-Yazar Mehmet Ocaktan ve Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert konuk oluyor.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor