Son Dakika :
erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ümit Boyner :TÜSİAD 28 Şubata Destek Vermedi

Gönderen: Unknown on 1 Mart 2012 Perşembe | 07:31



TÜSİAD ve hükümet arasında başlayan 4+4+4 tartışması tam gaz devam ediyor! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın grup toplantısında 'İşinize bakın' diyerek eleştirdiği TÜSİAD'dan, o sözlere bu kez de canlı yayında yanıt geldi. Sky Türk'te yayınlanan 'Ekonomi Manşeti' programına konuk olan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, 'Görüş bildirmek saldırı olarak nitelendirilmemeli' görüşünün bir kez daha arkasında durdu.

28 Şubat döneminde TÜSİAD'ın tavrına dikkat çekildiğini belirten Ümit Boyner, eskiye geri dönüş yaparak o dönemi araştırdığını ve TÜSİAD'ın 28 Şubat'a bir desteği olmadığını açıkladı. Ancak Boyner, Başbakan Erdoğan'ın çıkışının 28 Şubat'ta yapılması ve '28 Şubat tarihine vurgu yapıyor' olmasının kendisini rencide ettiğini de sözlerine ekledi.

Başbakan Erdoğan'ın sert sözlerinin içinde yer alan 'İmam Hatip' çıkışına da değinen Boyner, 'Bizim 4+4+4 sistemi için önerilerimizi sunduğumuz açıklamanın içinde ne din vardı, ne de İmam Hatip ' dedi. İşte Boyner'in konuşmasından satırbaşları;

- Eğitim konusuna değinmek TÜSİAD'ın işi mi?

TÜSİAD'ın işi iki türlü. TÜSİAD aşağı yukarı 20 senedir eğitim konusunda ciddi anlamda yol katetmiş bir kurumdur. Bu sene ilk ziyaret ettiğimiz bakanlardan birisi Milli Eğitim Bakanı'ydı. 2012 çalışma raporumuzda da öncelikle gündem konusunun eğitim olduğunu söyledik.

Bunun da sebebi şudur;

1'ncisi Türkiye'nin önünde bir büyüme hedefi var.
2'nci konu ise Türkiye daha çok rekabet eden bir ülke olsun dediğimiz zaman bunu yapacak insan kaynağına ihtiyacımız var.

O açıdan TÜSAD'ın bu konuda çalışma yapması ve fikir beyan etmesi çok geçerlidir.

BAŞBAKAN'IN TEPKİSİ BİZİ ŞAŞIRTTI

- Başbakan Erdoğan TÜSAD'ın durduğu noktayı dinsel açıdan irdeliyor gibiydi...

Biz açıkçası buna şaşırdık. Kanun teklifinin Meclis'e sevk edileceği noktada görüş bildirmek zorunda kaldık. Biz burada aslında üç konu üzerinde durduk.

1 - Kesintisiz eğitim önemli. 12 yıla çıkması önemli. Takvim belirlenmesi çok önemli

2 - 4+4+4 dediğimiz zaman bu açıköğretime ilk 4'ten sonra geçersek, Türkiye'de zaten okullaşma oranlarında sıkıntı var. Kızların katılımında sorun var.

3 - Mesleki eğitimle ilgili 10 yaşında yönlendirmenin erken olacağı konusunda kaygımız var.

Bu açıklamanın içinde ne din var, ne İmam Hatip var. O açıdan aldığımız tepki bizi çok şaşırttı.

TÜSİAD'A VURMAK CAZİBE HALİNE GELDİ

TÜSİAD'a vurmanın dayanılmaz bir cazibesi var haralde. Sadece bu hükümet için söylemiyorum. TÜSİAD tarihine baktığımız zaman 40 sene içinde siyasetçiler bunu yapıyor.

TÜSİAD 28 ŞUBAT'A DESTEK OLMADI

Erdoğan'ın çıkışı 28 Şubat günü yapılıyor ve 28 Şubat'a bağlanıyor. Şunu altını çizmek istiyorum. Şöyle bir efsane var. TÜSİAD'ın 28 Şubat'taki rolü... Bunu çok değerlendirdik, geriye gittik, arşivlere baktım. 28 şubat sürecinde bazı STK'lar tarafından süreci destekleyenler olmuş. TÜSİAD'ın buralarda bir katkısı katılımı olmadığı gibi, hiç bir Genelkurmay Başkanı ile TÜSİAD başkanının görüşmesi olamaz. Burada bir yaftalama var. Bunun bu şekilde kullanılmasına da rencide oldum.

ERDOĞAN'IN ÇIKIŞI TÜSİAD'IN KORKUTUYOR MU?

Bu hiç birimizin arzu ettiği bir durum değil. Bir fikir beyan ederken tabiki, net olmak, şeffaf olmak zorundasınız, saygı ölçüleri içinde olmak zorundasınız. Ama bu tüm taraflar için geçerli. Demokrasilerde böyle bir eşitlik, karşışılıklı diyolog ortamı bulmak lazım yoksa demokrasi olamayız.

Korku... Ben pek korku kelimesini sevmiyorum çünkü korkarsanız bir şey yapamazsınız. Benim lügatımda öyle bir sözcük yok açıkçası.

Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na Hakaret Davası



TBMM'de 21 Şubat'ta yapılan partisinin grup toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ye hakarette bulunduğu gerekçesiyle, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aleyhinde toplam 100 bin TL'lik manevi tazminat davası açıldı.

Başbakan Erdoğan'ın avukatı Muammer Cemaloğlu'nun açtığı davanın dilekçesinde, Kılıçdaroğlu'nun, 21 Şubat'taki grup toplantısında AK Parti ve Başbakan Erdoğan'ın şahsiyet haklarına ağır hakaretlerde bulunduğu, onur ve saygınlığına yönelik ifadeler kullandığı iddia edildi.

Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısındaki konuşmalarından bazı bölümlere yer verilen dilekçede, Kılıçdaroğlu'nun, Hükümeti ve Başbakan Erdoğan'ı ''hırsızlıkla'' suçladığı kaydedildi.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarının, halkın yanlış bilgilendirilmesine ve demagoji yapmaya yönelik olduğu ifade edilen dilekçede, şu ifadelere yer verildi:

''Kişi siyasi de olsa 'çete kurucusu, ruh sağlığı bozuk, tipik bölücü, ahlaksız, akılsız' demek açıkça ona hakarettir. Bu sözlerin eleştiri olmadığı, düşünce açıklaması düzeyinde bulunmadığı açıkça hakaret ve aşağılama, küçük düşürme amacı taşıdığı görülmektedir. Bu dil, siyasi eleştiri sınırını da aşacak bir düzeydedir. Eleştiri yanlışı gündeme getirip, doğruyu önermektir. Doğru ve somut kanıtlara dayanmaktır. Eleştiride, topluma verilen pozitif mesajlar olmalıdır.''

Dava konusu konuşmada kamu yararı bulunmadığı savunulan dilekçede, ''Davalı, müvekkilimizi eleştirirken kamu yararının gereğini göz önüne almamış, bu haksız ve hukuka aykırı ifadelerden başka ifadelerle eleştiri yapması mümkünken, eleştiri sınırlarını aşarak müvekkilimizin kişilik haklarına saldırıda bulunmuştur'' denildi.

Dilekçede, Kılıçdaroğlu'nun, AK Parti tüzel kişiliği ve Başbakan Erdoğan hakkındaki konuşmalarından dolayı ayrı ayrı 50'şer bin liralık olmak üzere, toplam 100 bin lira manevi tazminat ödemesi talep edildi.

Yeni Açılım Sürecinde Baş Aktör Barzani

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 10:01



Abdulkadir Selvi'nin köşe yazısı...

Yol haritası

Mart ve Nisan ayları yaklaştıkça Ankara'da bir kaygı kendini hissettirmeye başlıyor.

Kış aylarında hareket alanı kısıtlanan örgütün baharla birlikte eylemlere başlamasından endişe duyuluyor.

Güvenlik boyutunda polis ve Jandarma özel harekata keşif ve gözetleme uçakları alınması, uzun menzilli karadan karaya ya da havadan karaya güdümlü füzeler gibi.

Ama bir de Kandil'in dağıtılması, dağdakilerin indirilmesi, örgüt liderlerinin üçüncü ülkelere gönderilmesi gibi ayaklar üstüne oturan "sivil çözüm" sürecinin de yeniden devreye girmesi için bir çaba var.

Burada akla hemen "Oslo süreci"nin geleceğinden eminim. O sürecin aktörleri MİT, PKK ve üçüncü ülke olarak Norveç'ti.

YENİ SÜRECİN AKTÖRLERİ KİM OLACAK?


Yeni sürecin aktörü kim olacak? Aktör ya da aktörler demek mi daha doğru olacak orasını bilemiyorum.

Çünkü siyasi irade henüz bu konuda kararını vermiş, neyin, ne zaman, kimle ve nereye kadar müzakere edileceği konusunda bir çerçeve çizmiş değil. Hakeza süreci eskiden olduğu gibi MİT mi yoksa Kamu Güvenliği Müsteşarlığı mı yürütecek o da belli değil. Böyle bir sürece girilecek mi o da kesinleşmiş değil ama Başbakan'ın son grup konuşmasında, "siyasetle müzakere, terörle mücadele edileceği" açıklaması da gösteriyor ki, böyle bir irade varlığını koruyor.

Başbakan Erdoğan'ın geçirdiği 2 ameliyat bu konuda karar alma sürecini de etkilemiş gözüküyor.

Eğer böyle bir süreç başlarsa, geçmiş deneyimlerin büyük katkısı olacağı kesin. Taraflar artık birbirini daha iyi tanıyor.

Burada bir noktayı belirtmeden geçemeyeceğim. Polis ve Jandarma Özel Harekat timlerinin ortak operasyonları ve MİT'in nokta istihbaratları sonucunda alınan başarılı sonuçlar masaya oturulurken rollerin değiştiğini gösteriyor. Artık psikolojik ve alan hakimiyetinin devletin elinde olduğu bir dönemdeyiz. İkinci nokta; Kürt sorununun çözümünün diyalog ve müzakereden geçtiğini savunanlar da artık, "Operasyonlar dursun, biz görüşmeler yoluyla sonuç alalım" demiyorlar.

PKK'nın Silvan ve Çukurcu saldırıları bu tezin varlığını ortadan kaldırdı.

YENİ TREND


Yeni trend; PKK-KCK operasyonları devam ederken, diğer yandan da görüşmeler başlayabilir.

İsrail'in arka kapı diplomasisini yürüttüğü bir merkez olarak biliniyor Norveç. Bu kez üçüncü ülke konusunda Norveç üzerinde tereddütler var.

Bir tereddüt noktası da Öcalan'la görüşme konusu. Kürt halkındaki karşılığı ve örgütün yaşayan lideri olması Öcalan'ın rolünü önemli kılıyor. Öcalan'sız bir çözümün zorluğu biliniyor. Ama bu kez, Öcalan biraz kenarda tutulacak gibi gözüküyor. Ya da ileri aşamalarda sürece eklenebilir.

Ama bir eğilim, müzakere sürecini Barzani'yi sürece dahil ederek yürütme yönünde.

PKK kurulduğu günden, 2005 yılına kadar geçen 25 yıllık süreç içinde Bekaa vadisinden Şam'a, Kandil'den İmralı'ya uzanan zaman diliminde bir şekilde Öcalan'la bir şekilde temas vardı. Hele yakalandıktan sonra sivillere tamamen kapalı, askerin kontrolünde bir 6 yıl geçirildi. Bu sürede PKK işi tamamen askerin kontrolünde oldu. O istediği kadar görüştü, sivillere de bilgi verme gereği duymadı.

Ta ki Başbakan Erdoğan soruna el atana dek.

Açılım sürecinde yaşananları çok iyi biliyoruz. Bu işin ne denli zor olduğunu hepimiz görmüş olduk. Çözümü sabote etmek isteyenlerle, açılımı yönetenlerin eksikleri çözüm sürecine çok büyük zarar verdi. Habur'da olduğu gibi.

O nedenle, bu işte doğru bir "yol haritası", operasyonel yönü güçlü ve güven telkin eden aktörlerin varlığı önemli.

YOL HARİTASI

Yeni sürecin yol haritası adına yapılan zihin egzersizinden bir bölümü aktarmak istiyorum. Ama bu, hükümetin yeni yol haritası gibi anlaşılmamalı. Görüşlerden birisi demek daha doğru olur.

1-Kandil, Kuzey Irak topraklarında olması başta olmak üzere yeni süreçte Barzani'nin hem bölgesel hem de Kürt halkı üzerindeki etkisinden yararlanılmalı. Neçirvan ve Mesrur Barzani ile Kerim Sincari önemli aktörler olarak değerlendirilmeli.

BDP ile görüşmelerinde silahlı çözümün çare olmadığını, siyaset yoluyla Kürt sorunun çözümü konusunda çalışma yapılmasını öneren Mesud Barzani'nin, "Saddam Hüseyin, Türkiye'nin Kürtlere verdiği hakları ve sağladığı imkanları sağlasa biz kendisine karşı savaşmazdık. Ben dağlara çıkmam Bağdat'a gider, siyaset yapardım" dediği belirtiliyor.

2-Barzani böyle bir süreçte rol üstlenebilmek için Başbakan Erdoğan'ın güvencesini önemsiyor. Zaten Erdoğan'ın Kuzey Irak'ı ziyareti bu açıdan çok başarılı geçmişti. Burada bir sorun yok. Ancak Barzani, asker tarafından da kabul edilmek istiyor. "Türkiye'ye gelince Genelkurmay Başkanı kabul etsin, bir kahvesini içeyim" diyor. Bunu önemli bir güvence olarak görüyor.

3- Türkiye'nin, "Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nda koyduğu şerhi kaldırması.

Burada PKK'nın silahlı gücünün yerel yönetimlerin güvenlik kuvvetleri olacağı gibi bir şey anlaşılmasın. Devlet içinde ikinci silahlı güce izin verilir mi? Bu tartışılamaz bulunuyor.

Güvenlik, vergi, yargı gibi hususların dışında yerel yönetimlere kısmı özerklik sağlayan imkanların verilmesi.

4-Ana dilde eğitim.

Ama burada Kürtçenin resmi dil olması gibi bir şey düşünülmüyor. Anadilde eğitimin tüm etnik kökenliler için seçmeli ders olması.

5-Af.

Topluma Kazandırma Yasası'nı ne kadar esnetirseniz esnetin beklenen amaca ulaşılamıyor. Dağdakilerin indirilmesinden daha önemli bir nokta var. 330 örgüt liderinin Türkiye'ye getirilmesi, topluma kazandırılması ya da bir kısmının üçüncü bir ülkeye gönderilmesi konusu.

Bunlar tartışılacak. Başka görüşler de eklenip bir "yol haritası" oluşturulacak. Bir de bu yol haritasının, "psikolojik zeminini" sağlamlaştırmak için, özgüveni artıracak, örgütün psikolojisini bozacak bir şok yaşatılacak.

'Evren paşaya da karşıyız Recep paşaya!'



MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ''Gücü eline alan milletin üzerinde baskı kuruyor. 28 Şubat, ülkede bir politik dönüşüm sağlamak istemiştir, sağlamıştır. Müdahalenin ürünü yönetime karşı muhalefet edenlere karşı da bugün, o günün aynı psikolojik harekatları kullanılıyor'' dedi.

28 Şubat'ın, ulusalararası bir projenin Türkiye ayağı olduğunu öne süren Vural, ''Aslında bugün AKP'nin doğum günüdür. AKP'nin doğum günü olarak kutlamalı bugün aslında. Bugün ülkeyi yönetenlere bakarsak başarılı olmuştur da diyebiliriz'' diye konuştu.

Vural, 28 Şubat'ın asıl amacının, politik düşünceleri değiştirmek olduğunu ileri sürerek, şöyle devam etti:

''İşte bugün politik düşünceleri değiştirilmiş, gömlek değiştirmişlerin amaç ve eksenleriyle 28 Şubat'ın amaç ve ekseni bir araya geldi. Başbakan da kendisine verilen görev çok önemsedi. Bir zamanlar, laiklikle ilgili neler söylüyordu, sonra Mısır'a gitti, 'biz laikiz, siz de olun' dedi. Bu dönüşüm değil de nedir? 28 Şubat'ın ülkedeki sonucu AKP, bölgedeki sonucu ise BOP'tur. Bu darbenin, meyvelerini bugünkü ortamla birlikte değerlendirmek gerekir. Demokrasileri yönetmek için demokrasiyi hazmetmiş partilere ve liderlere ihtiyaç vardır. '28 Şubat ile hesaplaşıyoruz' diyen iktidara bir de bu gözden de bakmak lazım.

Şimdi 28 Şubat belgeseller çekenlere sesleniyorum; bu iktidarın temsilcileri 28 Şubat'tan önce ne düşünüyorlardı, 28 Şubat'tan sonra ne düşünüyorlar, bunu da ortaya çıkarsınlar.''

''Soros destekli, muhafazakar soslu''

''Millet dışı organların müdahalesinin ardından düşünce değiştirip, ondan sonra atıp tutmayın'' diyen Vural, ''Soros destekli muhafazakar soslu bir anlayışla müdahalenin millete hazmettirilmeye çalışıldığını'' öne sürdü.

''Bugünkü iktidar eklemlendi darbeci zihniyeti'' ifadesini kullanan Vural, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Müdahale döneminden bugüne ne değişti? 'O zamanlar, asker medyaya brifing veriyormuş' Şimdi olmuyor mu bunlar? Şimdi de Başbakan, medya patronlarıyla toplantılarda bir araya gelmiyor mu? Açılım pazarlamaları basketçilere, topçulara, popçulara yapılmadı mı? Yine aynı yöntemler. Toplumun tüm kesimleri baskı altına alınmaya çalışılıyor. Milletin özgürlüğünü kısıtlamak isteyenlerin kullandığı yöntemler hep aynı. Biz Evren Paşa'ya karşı çıktık da Recep Paşa'ya mı karşı çıkamayacağız?

Gücü eline alan milletin üzerinde baskı kuruyor. 28 Şubat, ülkede bir politik dönüşüm sağlamak istemiştir, sağlamıştır. Müdahalenin ürünü yönetime karşı muhalefet edenlere karşı da o günün aynı psikolojik harekatları kullanılıyor. AKP, mazlum tiyatroları kuracak bir alan sahip değil artık. Zalimler yer değiştirdi o kadar. 28 Şubat'ın arzuladığı siyasi transformasyon bugün başarılı olmuştur. Asıl sorgulanması gereken bu 28 Şubat'ın arkasında kimler vardı, amacı neydi?''

Basın toplantısına getirdiği tablet bilgisayardan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, ABD, AB ve Heybeliada'daki ruhban okuluna ilişkin ''28 Şubat'' öncesi ve sonrasındaki ifadelerini dinleten Vural, ''Bunlar siyasetin rallicileri, nasıl da 'U' dönüşleri yapıyorlar. Bu da benim belgeselim'' diye konuştu.AA

Kutan: Erdoğan ayrılmakla doğru yaptı

Gönderen: Maykıl on 27 Şubat 2012 Pazartesi | 05:54



Burcu Bulut'un röportajıEski Başbakan Necmettin Erbakan'ın yakın arkadaşı Recai Kutan, 28 Şubat dönemiyle ilgili Yeni Şafak'a önemli açıklamalarda bulundu. Erbakan'ın hayata geçirdiği ekonomik programın Türk-İş, TESK, TİSK, TOBB ve DİSK gibi sendikalarca temsil edilen işçi-memur kesimini memnun ettiğini belirten Kutan, "Fakat en büyük darbeyi de memnun ettiğimiz bu 5'li çeteden yedik" dedi

28 Şubat daha fazla mı konuşulmaya başlandı?

Bu yıl kamuoyunda 28 Şubat'a çok daha büyük bir ilgi var. Geçmiş yıllarda bu kadar ilgi yoktu. Bunun en önemli sebeplerinden biri Necmettin Erbakan'ın 27 Şubat'ta vefat etmesidir. Erbakan'ın vefatı kamuoyunda o kadar yankı uyandırdı ki, ister istemez 28 Şubat enine boyuna incelenmeye başlandı.

Sizce 28 Şubat'ın amacı neydi?

28 Şubat'ı sadece Milli Güvenlik Kurulu'nda alınmış kararlar olarak görmek yanlış olur. Öncesi ve sonrasını da düşünmek, bunları bir bütün olarak ele almak gerekir. 28 Şubat önceden dikkatlice planlanmış ve adım adım uygulanmış bir oyundu. Bu tür müdahalelerin olabilmesi için gerekli psikolojik ortamın hazırlanması şarttır. İşte bu oyunu planlayanlar gerekli ortamı da hazırladılar.

Bu oyunu planlayanlar kimlerdi?

Ordu içinde eski geleneğe bağlı bir cunta var ve o cuntalar yakın bir zamanda yaptıklarının hesabını verecekler. Seçimde Refah Partisi'nin büyük bir başarı elde etmiş olması ve hatta içinden bir Başbakan çıkartması cuntacılar tarafından endişeyle karşılandı ve bu durumdan hiç memnun olmadılar. Mesela Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, 28 Şubat'ın başrol oyuncularından biriydi. Tam bir cephe çalışması yapıldı.

Neler yapıldı mesela?

Cuntacılar önce dediler ki "Bu darbe silahlı değil, silahsız gerçekleşecek..." Bunun için de sivil toplum örgütlerinden, medyadan büyük ölçüde destek gördüler. Öyle ki Erbakan Hükümeti'nin en başarılı olduğu alanlarda bile darbe görmesine neden oldular.

MEMNUN ETTİKLERİMİZ DARBE VURDU

Sizce hangi konuda başarılıydınız? Bu başarıyı nasıl gölgelemek istediler?

Başbakan Erbakan o dönem farklı bir ekonomik model uyguladı. Buradan temin edilenler memura, çiftçiye, emekliye verildi. Ama gelin görün ki darbe gördüğümüz kesim memnun ettiğimiz kesim oldu. Türk-İş, DİSK, TESK, TİSK, TOBB basında 'BEŞLİ ÇETE' diye tanımlananlar ve gazeteciler oyunun parçası oldular. MGK'da oyunlarını icra ettiler, Erbakan Hoca tek başına kaldı.

O günlerde ekonomide nasıl bir dengesizlik vardı?

O dönem hazinenin imkânları öncelikle İstanbul, İzmir gibi büyük sermaye gruplarının olduğu şehirlere aktarılıyordu. Anadolu sermayesi denen bir şey yoktu. Erbakan Hükümeti buna "Hayır, Türkiye'nin her yeri kalkınacak" dedi. Bunu belli çevreler istemediler. Sonra İsrail, Amerika ve AB üyesi ülkeler de durumdan rahatsız oldular.

ERBAKAN'LA BİRLİKTE D8'E İMZA ATANLARIN BAŞINA GELMEDİK KALMADI

Batılı güçler tam olarak neden rahatsız oldu?

D8 projesini sevmediler. Erbakan 8 tane İslam ülkesini biraraya getirdi. "Bundan sonra siyasette ekonomide kültürel faaliyetlerde birlikte hareket edeceğiz" dedi. Batılı güçler de "Türkiye bizim elimizden kaçıyor, bu adamı mutlaka işbaşından uzaklaştırmalıyız" dediler. O dönemde sadece Erbakan'ın değil, D8'e imza koyanların hepsinin başına gelmedik kalmadı. Cuntacılar ABD'nin talimatıyla hareket etti demiyorum ama batılı güçler de etkili unsurlardı.

SORUN NE LAİKLİKTİ NE DE İRTİCA

Koalisyon ortağınız DYP ile ilişkiniz nasıldı?

Koalisyona en büyük tahribat DYP'nin etkili isimlerinden Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna ve Yalım Erez'in "Türkiye laiklikten vazgeçmeyecektir, irtica hortluyor" açıklamalarıyla oldu. Sonrasında bu koalisyonun yerine Mesut Yılmaz'ın hükümeti geldi. Madem MGK'da kabul edilen 18 madde yüzünden istifa etmemiz istendi, neden yerimize geçen Yılmaz hükümeti 8 yılık zorunlu eğitim dışında hiçbir şey yapmadı? Demek ki bu meseleyi gündeme getirenlerin derdi ne laiklik ne de irticaydı. Öyle olsaydı bu yönde tedbirler alınırdı.

'OLMASI GEREKEN OLDU'

Peki eli kolu bağlı oturdunuz mu? Ne yaptınız?

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya gittim ve "Bizi ite kaka istifa ettirdiniz. Darbe geliyor dediniz. Biz de inandık. Ama zaman içinde baktık ki esas dert ne laiklik ne de irtica... Sizi, bizi gaza mı getirdiler paşa" dedim. O da, "Olması gereken oldu" dedi.

Yılmaz Özdil: Boğaz'ı Katlettiğimizin Resmi

Gönderen: Maykıl on 25 Şubat 2012 Cumartesi | 01:52



Yılmaz Özdil'in köşe yazısı...

Kimisi "kadınlar ayakta dururken erkekler oturur mu"ya takılmış...
Kimisi "kravatsız"lığa.

Halbuki...
Boğaz'ı katlettiğimizin resmi'dir!

Sık sık duyarız, kıyı şeridini beton yığınına çevirdiler filan... Bunu diyene sor, ister misin o betonlardan birini? Yılışık bi sırıtma belirir suratında... Anında yavşar. İsterim tabii der, kim istemez ki? Bırak tapusunu, şaka yollu hayalini bile teklif etsen, omurgalı durmayı beceremez.

Netice?
Büyüklerimiz poz veriyor.
Arkayı talan etmişler.
Ağaç kalmamış.

E hal böyle olunca... Gemileri karadan yürütecek yer de kalmıyor haliyle!

Bakın mesela...
Boat Show var şu anda.
Her tarafımız deniz...
Fuar karada.

Limana getirilen tekneler, limanda fuar yapmak varken, sergi alanına tır'larla taşındı. E5 trafiğe kapatıldı. Yükseklik kurtarmadı, üstgeçitlerin altından geçilemediği için, refüjler kesildi. Yelkenliler asfaltta ters yönden yürütüldü. Ara caddelere girince, enden boydan sığmadı, köşeleri dönemedi, mecburen, arabalar park etmesin diye 50 santim yüksekliğinde yapılan kaldırımlar söküldü. Kano'lar jetski'ler falan kolay da, bazı yatlar 12 milyon dolar... Yanlışlıkla çizilse, ömrün boyunca çalışsan ödeyemezsin. Geçerken oraya buraya sürtünmesinler diye güzergâh üzerindeki ağaçların dalları budandı. Fuar bitince, gene karadan yürütülerek, limana geri götürülecekler.

Büyüklerimizin fotoğrafında...
Bi kayık bile yok bu arada.

Bu Fotoğraflar İlk Kez Yayınlandı



Erdoğan'ın cezaevi yıllarında çektirmiş olduğu fotoğraflar ilk kez CNN Türk ekranlarında yayınlandı.

Okuduğu şiir sonrası cezaevine mahkum olan Başbakan Erdoğan, tutukluluk süresinde neler yaşadığını Mehmet Ali Birand'a anlattı.

'Son Darbe 28 Şubat' belgeselinde yer alan bu bölümde Erdoğan'ın cezaevi yıllarından kalma ve hiç görülmeyen iki fotoğrafa da yer verildi.

Fotoğrafların birinde hapse girmek üzere olan Recep Tayyip Erdoğan'ın halkı selamladığı görülüyor. Diğerinde ise cezaevi penceresinin camından baktığı...


http://rsm.haber365.com/N/1330072658_22_esh_49605.jpg


Erdoğan o süreci Birand'a şöyle anlatıyor; "Bir cezaevi sürecim oldu. Cezaevindeki yeni dönemle ilgili gayretlerim, çalışmalarım orada devam etti. Orada bir yerde belki geleceği kazandık.

Siz oraya girdiğiniz ana kadar olan süreci ve bir de geleceği, orada muhasebesini yapabiliyorsunuz. Onun için geçmişte büyüklerimizin, yani Medres-i Yusufiye dedikleri o mekanda bu imkanı buluyorsunuz.

Ve çıktıktan sonra da yeni sürecin, yeni dönemin adımlarını attık"

Kuzey Kore Lideri Time Kapak Oldu

Gönderen: Maykıl on 24 Şubat 2012 Cuma | 05:28



Daha önce de Başbakan Erdoğan için iki farklı kapakla çıkan Time dergisi, bu kez de Kuzey Kore'nin yeni lideri Kim Jong Un için iki farklı kapakla çıktı.

Dünya'nın en çok okunan dergilerinden Time, 27 Şubat'ta çıkacak olan sayısının kapağına Kuzey Kore'nin yeni lideri 29 yaşındaki Kim Jong Un'u koydu. Daha doğrusu Amerika, Avrupa ve Güney Pasifik'te satılacak olan dergilerin kapağında NBA hayranı olduğunu daha önce de belirten Kim var.

ASYA İÇİN FARKLI KAPAK


Ancak Kim Jong Un, arka bahçesi Asya kıtasının kapağını New York Knicks'de forma giyen ve bir anda yıldızı parlayan 23 yaşındaki Jeremy Lin'e kaptırmış. Bakalım Kuzey Kore'nin yeni lideri "Linsanity" başlıklı kapağa nasıl bir tepki gösterecek.

TIME ÇİFT KAPAKLA ÇIKIYOR

Dünya'nın en çok okunan dergilerinden Time, çift kapak uygulamasını sürekli yapıyor. Dergi, ABD'de satılan sayılarda farklı, diğer bölgelerde farklı kapakla çıkıyor. Time, 'Yılın Adamı' anketinde birinci olan Başbakan Erdoğan'ı da ABD baskısında kapağa çıkartmamış, Asya ve Avrupa baskılarında kapak yapmıştı.

Erdoğan'ı Cezaevine Götüren Süreç




28 Şubat Son Darbe belgeselinde Erbakan'ın görevi ortağı Çiller'e bırakmak üzere istifası ve sonrasında Cumhurbaşkanı Demirel'in hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz'a vermesinin perde arkası, Tansu Çiller'in kuvvet komutanları ile Genelkurmay başkanını emekliye sevketme planı ve bu girişimden haberdar olan TSK'nın buna tepkisi, askerin Yılmaz'ın kurduğu Anasol-D hükümetine de baskıyı sürdürmesi ve Yılmaz'a muhtıra verilmesinin arka planında yaşananlar, Refah Partisi'nin kapatılması, Recep Tayyip Erdoğan'ın cezaevi günleri ve andıç olayı anlatıldı.

Refah Partisi'nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının ardından, Refahlıların toparlanıp Fazilet Partisi'nin kurulduğu hatırlatılan belgeselde, o dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Siirt'te okuduğu bir şiir yüzünden DGM'ye sevk edildiği ve Erdoğan'ın yıldızının parladığı ifade edildi.

ERDOĞAN'IN AĞZINDAN CEZAEVİ GÜNLERİ
Erdoğan'ın mahkemede yargılandığı ve Erdoğan'ın cezaevine giriş-çıkış görüntülerinin de yer aldığı belgeselde Tayyip Erdoğan cezaevi günlerini anlattı. Erdoğan cezaevi süreci içinde yeni dönemle ilgili çalışmalarda bulunduğunu ifade ederek 'Orada bir yerde belki geleceği kazandık. Siz oraya girdiğiniz ana kadar olan süreci ve birde geleceği orada muhasebesini yapabiliyorsunuz. Onun için geçmişte büyüklerimizin Medrese-i Yusufiye dedikleri o mekanda bu imkanı buluyorsunuz. Ve çıktıktan sonra da yeni sürecin, yeni dönemin adımlarını attık. 'dedi.

Fetih 1453'ü evinde izlemiş

Gönderen: Maykıl on 18 Şubat 2012 Cumartesi | 01:21

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, merakla beklenen “Fetih 1453” filmini evine gönderilen kopyasından izledi. Başbakan’ın filmi beğendiği öğrenildi.

İstanbul’un fethini konu alan ve yapımcının 17 milyon dolarlık bütçesi olduğunu söylediği “Fetih 1453” filmi, dün saat 14.53’te vizyona girdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, merakla beklenen filmi herkesten önce izledi. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Faruk Aksoy’un üstlendiği filmin bir kopyası, geçtiğimiz pazar günü Başbakan Erdoğan’ın evine gönderildi. Başbakan’ın, evinde izlediği filmi beğendiği açıklandı.

16 bin figüran
Faruk Aksoy, “Sinemaya vefa borcumu ödemek için ‘Recep İvedik’lerden kazandıklarımın neredeyse tamamını yatırdım” dediği “Fetih 1453” filmi hakkında ilginç ayrıntılar verdi. “Fetih, sadece bizleri değil, dünya tarihini ilgilendiren bir olay. Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açtı” diyen Aksoy, filmde 16 bin yardımcı oyuncunun rol aldığını ve oyuncuların kıyafetleri için 44 bin metrekare kumaş kullanıldığını söyledi. Ünlü yapımcı ayrıca, 5 bin metrekarelik kapalı stüdyoda dekor hazırlandığı, özel olarak 10 bin silah ve silah aksesuvarı üretildiğini açıkladı. Devrim Evin, İbrahim Çelikkol, Dilek Serbest, Recep Aktuğ, Erden Alkan’ın yanı sıra geniş bir oyuncu kadrosunun rol aldığı filmin senaryosu İrfan Saruhan ve Atilla Engin’in imzasını taşıyor. Filmin müzikleri ise Benjamin Wallfisch tarafından hazırlandı.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor