Son Dakika :
tbmm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tbmm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İntibak kanun tasarısı kabul edildi

Gönderen: Unknown on 2 Mart 2012 Cuma | 18:13



TBMM Genel Kurulunda, kamuoyunda ''intibak'' olarak bilinen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda değişiklik yapan kanun tasarısı kabul edildi.

2013 yılı Ocak ayında yürürlüğe girecek yasayla, yaklaşık 2 milyon emeklinin aylıklarında 10 ile 320 lira arasında artış olacak. 2000 yılı öncesi sigortalı iken bu tarihten sonra ölenlerin yakınları da intibak düzenlemesinden yararlanacaklar.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 2000 yılı sonrası gösterge esaslı sistemden, gelişme hızından pay alınan bir sisteme geçilmesiyle gelişme hızından pay alamayan emeklilerin intibakını düzenliyor.

İntibak düzenlemesinden emeklinin yanı sıra malullük ve ölüm aylığı alan kişiler de yararlanacak.

2000 yılı öncesinde gösterge sistemine göre bağlanan malullük, yaşlılık ve ölüm aylıkları ile bu tarihten önce malullük veya yaşlılık aylığı almakta iken bu tarihten sonra ölen sigortalıların ölüm aylıkları, asgari aylık kontrolü yapılmaksızın, gayrisafi yurt içi hasıla sabit fiyatlarla, gelişme hızı kullanılarak yeniden hesaplanacak.

Aylıklar, Aralık 1999'da yürürlükteki gösterge ve üst gösterge tablosundan sigortalı için belirlenen mevcut gösterge rakamı ile aynı dönemde yürürlükte bulunan memur aylık katsayısı esas alınarak hesaplanacak.

Malullük aylığında; gösterge tablosundan aylık hesaplanan için yüzde 60, sigortalının, başkasının bakıma muhtaç olması halinde yüzde 70, üst gösterge tablosundan aylık hesaplanan için ise Aralık 1999'da yürürlükte bulunan ve gösterge rakamına göre yüzde 59,9 ile yüzde 50 arasında belirlenen taban aylık bağlama oranı esas alınacak.

Yaşlılık ve ölüm aylıklarında; gösterge tablosundan aylık hesaplanan için yüzde 60, üst gösterge tablosundan aylık hesaplanan için ise Aralık 1999'ta yürürlükte bulunan ve gösterge rakamına göre yüzde 59,9 ile yüzde 50 arasında belirlenen taban aylık bağlama oranı baz alınacak.

Bu şekilde belirlenen taban aylık bağlama oranları, sigortalının tahsis talep tarihi veya ölüm itibariyle kadın ise 50, erkek ise 55 yaşından sonra doldurduğu her tam yaş için ve 5 bin günden fazla ödediği her 240 günlük malullük, yaşlık ve ölüm sigortaları primi için 1'er artırılacak.

Malullük, yaşlılık ve ölüm aylığının aylık bağlama oranı yüzde 85'ten fazla olamayacak.

Sigortalının, Aralık 1999 ödeme dönemi itibariyle aylığı, belirtilen gösterge rakamı, memur aylık katsayısı ve aylık bağlama oranının çarpımıyla belirlenecek.

Hesaplanan aylık tutarı, yüzde 5,9 oranında artırılarak Ocak 2000'e, 2000 yılı Ocak ayı için bu şekilde hesaplanan aylık tutar ise 7,13326594120697 çarpanı kullanılarak Ocak 2008'e taşınacak. Bu şekilde hesaplanan aylık tutarı da Ocak 2008'den başlayarak Ocak 2013 dönemine kadar, sigortalılara ödenen aylıklara uygulanan aylık artışlarıyla yükseltilecek

Hesaplanan aylık tutarın, sigortalı veya hak sahiplerine Ocak 2013 döneminde ödenen aylık tutarın altında kalması halinde mevcut aylıklar ödenmeye devam edecek. Hesaplanan aylıklar için geriye dönük herhangi bir ödeme yapılmayacak.

Sözleşme aylıklarını 2000 yılı Ocak ayı başından sonra borçlanma yapmak suretiyle tam aylığa yükseltenler ile devir alınacak sandıklardan aylık alanlara, devir tarihinden sonra intibak hükümleri uygulanmayacak.

Yasa, 1 Nisan-30 Haziran 2002 döneminde yürürlükte bulunan gelir basamakları esas alınarak hesaplanan aylıkların, aynı gelir basamakları üzerinden yeniden hesaplanması ve oluşan olumsuzluğun giderilmesini de amaçlıyor.

-Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulanacak-

İlaçtan alınan katkı payı yüzde 10-20 yerine, yüzde 1-20 olarak uygulanacak. Halen yüzde 10 olarak uygulanan alt sınır yüzde 1'e çekilerek, esneklik sağlanması hedefleniyor. Vücut dışı protez ve ortezler ile ayakta tedavide sağlanan ilaçlarda alınacak katkı payını yüzde 1'e kadar indirmeye, SGK'nın teklifi üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yetkili olacak.

Yasayla, kişilerin sağlık hizmetine gitmediği halde gitmiş gibi gösterilerek SGK tarafından yapılan usulsüz ve yersiz ödemelerin önlenmesi amacıyla ''biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulaması'' yapılmasına imkan tanınıyor.

İşten çıkardıkları personeli, 10 gün içinde ''sigortalı işten ayrılış bildirgesi'' ile bildirmeyen işverenlere her bir sigortalı için uygulanan ''asgari ücret tutarındaki'' ceza, ''asgari ücretin onda 1'i tutarına'' düşürülüyor. Bu ceza, işverenlerin tutmakla yükümlü olduğu defter ve belgeleri ibraz etmemesi halinde verilecek ceza tutarını geçmeyecek.

SGK'na aktarılmaları daha önceki düzenlemelerde yer alan banka personel sandıklarının 2 yıl olan devir süresi, 4 yıla çıkarılıyor.

İntibakla ilgili düzenleme 2013 yılı Ocak ayı ödeme döneminde, diğer düzenlemeler ise yasanın yayımı tarihinde yürürlüğe girecek.

Türkmen Başkanı'ndan Türkiye'ye Övgü

Gönderen: Unknown on 1 Mart 2012 Perşembe | 03:49



Berdimuhammedov, TBMM Genel Kurulu salonuna, Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın eşliğinde geldi. Milletvekilleri, Berdimuhammedov'u salona girişte ayakta alkışladı.

Daha sonra TBMM Genel Kuruluna hitap eden Berdimuhammedov, kardeş bir devleti ziyaret etmekten mutluluk duyduğunu ifade etti.
Türkmenistan'ın iktisadi gelişmesinde ve bağımsızlıktan sonraki aşamalarında, Türkiye'nin çok önemli destekler verdiğini belirten Berdimuhammedov, ''Türkiye, aynı zamanda stratejik ortaktır. İşbirliği giderek artmaktadır. Bu açıdan, Türkmen ve Türk kardeşler arasında çok önemli ilişkiler bulunmaktadır. İki ülke birlikte hareket etmektedir'' diye konuştu.
Türkmenistan'ın politika ve enerji çalışmalarında Türkiye ile hareket ettiğini anlatan Berdimuhammedov, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Türkmen-Türk ilişkilerinin bugünü ve geleceği konusunda görüş alışverişinde bulunduklarını ifade etti.

Berdimuhammedov, şöyle konuştu:
''İşbirliğinin karşılıklı yararı ve verimliliği konusunda bu alanda mevcut olan imkanları seferber etme konusunda geniş fikir alışverişinde bulunduk. Önceki görüşmelerimizde varmış olduğumuz anlaşmaların durumlarını ve geleceğe dönük kullanımlarını ve ikili işbirliğinin anlamının daha derinleştirmenin yollarını görüştük. Bu açıdan bakıldığında ikili ilişkilerimizin uluslararası hukuk temelinde daha da geliştirilmesinin yararlı olacağını belirtmek istiyorum. İmzaladığımız ikili anlaşmalar, karşılıklı yarara dayalı işbirliğinin bundan sonra da ilerlemesi işbirliğinin sınırlarını genişletecektir.''

-Ticari işbirliği-

İki ülke arasındaki ticari ve ekonomik işbirliğinin giderek geliştiğine dikkati çeken Berdimuhammedov, Türk işadamlarının, ülkesindeki sanayi, ulaştırma, tekstil, inşaat, yeniden işleme ve diğer önemli alanlarda katkıları bulunduğunu anlattı.

İki ülke arasındaki ticaret hacminin milyar dolarlar seviyesinde olduğunu vurgulayan Berdimuhammedov, 2010 yılıyla karşılaştırıldığında ticaret hacminin yüzde 25 oranında arttığının görüldüğünü söyledi.

Türkmenistan'da 600'den fazla Türk şirketinin faaliyet gösterdiğini belirten Berdimuhammedov, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İki ülke arasındaki dostane ilişkilerin büyüklüğüne kültürel alandaki ilişkilerimiz de şahitlik etmektedir. Bunun böyle olduğunu bu ziyaretimiz çerçevesinde çok açık görmek mümkündür. Ankara'nın en güzel yerlerinden birinde Türkmenistan Parkı'nın, yazar, şair ve düşünür Mahtumkulu heykelinin açılışını yaptık. Eğitim ve bilim alanındaki ilişkilerimiz, aramızdaki bağların daha da gelişmesine ve manevi açıdan çok zenginleşmemize yardım edecektir ve buna esas teşkil edecektir.

Türkmen talebeler, Türkiye'nin üniversitelerinde eğitim görüyorlar ve meslek sahibi oluyorlar. Burada eğitim gördükten sonra çeşitli alanlarda çalışıyorlar. Eğitim alanındaki yardımlarından ötürü Türk kardeşlerimize teşekkür etmek istiyorum. Parlamentolar arasındaki işbirliğinin bundan sonra da gelişeceğine inanıyorum.''
Türkiye'de hukukun üstünlüğü konusunda örnek alınacak çalışmalar yapıldığını da belirten Berdimuhammedov, iki ülke parlamentoları arasındaki işbirliğinin, ikili ilişkilerin gelişmesine ivme kazandıracağını ifade etti.

Berdimuhammedov'un konuşmasını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile bazı bakanlar da dinledi.

Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov, Genel Kuruldan milletvekillerinin alkışları eşliğinde ayrıldı.

Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na Hakaret Davası



TBMM'de 21 Şubat'ta yapılan partisinin grup toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ye hakarette bulunduğu gerekçesiyle, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aleyhinde toplam 100 bin TL'lik manevi tazminat davası açıldı.

Başbakan Erdoğan'ın avukatı Muammer Cemaloğlu'nun açtığı davanın dilekçesinde, Kılıçdaroğlu'nun, 21 Şubat'taki grup toplantısında AK Parti ve Başbakan Erdoğan'ın şahsiyet haklarına ağır hakaretlerde bulunduğu, onur ve saygınlığına yönelik ifadeler kullandığı iddia edildi.

Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısındaki konuşmalarından bazı bölümlere yer verilen dilekçede, Kılıçdaroğlu'nun, Hükümeti ve Başbakan Erdoğan'ı ''hırsızlıkla'' suçladığı kaydedildi.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarının, halkın yanlış bilgilendirilmesine ve demagoji yapmaya yönelik olduğu ifade edilen dilekçede, şu ifadelere yer verildi:

''Kişi siyasi de olsa 'çete kurucusu, ruh sağlığı bozuk, tipik bölücü, ahlaksız, akılsız' demek açıkça ona hakarettir. Bu sözlerin eleştiri olmadığı, düşünce açıklaması düzeyinde bulunmadığı açıkça hakaret ve aşağılama, küçük düşürme amacı taşıdığı görülmektedir. Bu dil, siyasi eleştiri sınırını da aşacak bir düzeydedir. Eleştiri yanlışı gündeme getirip, doğruyu önermektir. Doğru ve somut kanıtlara dayanmaktır. Eleştiride, topluma verilen pozitif mesajlar olmalıdır.''

Dava konusu konuşmada kamu yararı bulunmadığı savunulan dilekçede, ''Davalı, müvekkilimizi eleştirirken kamu yararının gereğini göz önüne almamış, bu haksız ve hukuka aykırı ifadelerden başka ifadelerle eleştiri yapması mümkünken, eleştiri sınırlarını aşarak müvekkilimizin kişilik haklarına saldırıda bulunmuştur'' denildi.

Dilekçede, Kılıçdaroğlu'nun, AK Parti tüzel kişiliği ve Başbakan Erdoğan hakkındaki konuşmalarından dolayı ayrı ayrı 50'şer bin liralık olmak üzere, toplam 100 bin lira manevi tazminat ödemesi talep edildi.

BDP'ye Büyük Şok



Tutuklu vekiller sorununa henüz çözüm bulunamamışken siyaseti dalgalandıracak yeni bir gelişme yaşandı. Yargıtay, BDP’nin tutuklu milletvekillerinden Kemal Aktaş hakkındaki hükmü onayladı. Aktaş’ın vekilliği düşecek.

Siyasette yeni bir “atanmış-seçilmiş” tartışması başlatması beklenen karar netleşti. Kemal Aktaş, 2006 yılı Nevruz’unda yaptığı bir konuşmadan dolayı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Cezaevinde milletvekili seçilen Kemal Aktaş’la ilgili karar kısa bir süre önce Yargıtay tarafından onaylandı ve Aktaş’ın seçilme yeterliliği ortadan kalktı. Yargıtay’ın onama kararı Diyarbakır’daki yerel mahkeme tarafından TBMM’ye de gönderildi.

Demokrasi tarihinde ilk

Radikal'in haberine göre, yaşanan gelişme, Türkiye demokrasi tarihinde bir ‘ilk’ olacak. Yargının bu kararına karşı, seçilmişleri çatısı altında toplayan TBMM’nin elinde fazla bir seçenek bulunmuyor. Meclis hukukçuları, Aktaş’ın Anayasa’nın 76’ncı maddesine göre milletvekili seçilme yeterliliğini kaybettiğini ve Yargıtay onayının ardından milletvekilliğinin düşeceğini söylüyor. Nitekim, Anayasa’nın 76. maddesinde şu ifadeler yer alıyor: “...Taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar (...) terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.”

Meclis’e sadece bildirilecek

Milletvekilliğinin nasıl düşürüleceği konusu Anayasa’nın 84’ün maddesinde yazılı. Milletvekilliğinin düşmesi için Meclis Genel kurulunda Yargıtay kararının okunması gerekiyor. Madde şöyle: “Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurul’a bildirilmesiyle gerçekleşir.”

Merve Kavakçı'ya Hakları İade Edilecek



Refah Partisi’nden (RP) İstanbul milletvekili seçilen Merve Kavakçı, başörtülü olduğu gerekçesiyle Meclis’te yemin ettirilmemişti. 28 Şubat’ın ve RP’nin kapatılma gerekçeleri arasına da giren Merve Kavakçı, daha sonra vatandaşlıktan da çıkarılmıştı. TBMM, 28 Şubat’ın yıldönümünde Kavakçı’ya yapılan ‘haksızlığı’ gidermek için çalışma başlattı. Kavakçı için 3 formül üzerinde çalışılıyor. İlki, Kavakçı’ya da tıpkı tutuklu milletvekilleri gibi maaş ödemek. Tutuklu vekiller ile Kavakçı’nın durumu örtüşmüyor. Vatandaşlıktan çıkarılma işlemi olduğu için maaş düzenlemesinin zor olabileceği düşünülüyor. Buna karşın Kavakçı’ya ‘milletvekili kimlik kartı’ verilmesi, Meclis Albümü’ne alınması ve milletvekili kimliğinin ayrıcalıklarından (VIP salonunu, TBMM misafirhanelerini kullanmak vs) yararlandırılması neredeyse kesinleşti.

Sincan’da 28 Şubat eylemi


28 Şubat’ın 15. yıldönümünde tankların yürütüldüğü Sincan sokaklarında dün ‘Tankın Sesi Değil Halkın Sesi’ yürüyüşü yapıldı.

Darbelerden kurtulmanın, darbelerin sonuçlarını ortadan kaldırmakla olacağını belirten HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Merve Kavakçı’nın haklarının iade edilmesini talep ederek, “28 Şubat sürecinde mağdurlar oldu. Bu insanlara çektirilen bu zulümlerin en azından karşılığı olmalı, dolayısıyla mağdurlara tazminat ödenmesi de sağlanmalıdır” dedi.

"Dilenci çocuğa devlet el koysun"

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 08:36



İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, ailesi tarafından dilencilik yaptırılan çocukların velayet hakkının devlet tarafından alınmasını önerdi. Şahin, MHP Milletvekili Alim Işık’ın dilencilik yaptırılan çocukları koruyacak önlemler konusundaki soru önergesine yanıt verdi. Şahin, TBMM’ye gönderdiği yanıtta, dilencilik yaptırılmak amacıyla çocukların ücret karşılığı kiralanmasına ilişkin ellerinde herhangi bir kayıt olmadığını söyledi. Çocukları dilencilikte kullandığı tespit edilenlere TCK’ya göre işlem yapıldığını bildiren Şahin, çocukların ailelerine teslim edildiğini, SHÇEK’e de bilgi verildiğini anlattı. Kabahatlar Kanunu’na göre dilencilik yapan ve 15 yaşından küçük olan çocuğa idari yaptırım uygulanamadığını vurgulayan Şahin, çocukların velayetinin devlet tarafından alınmasına ilişkin yasal düzenleme yapılması gerektiğini belirterek şöyle dedi:

‘YAPTIRIMSIZ KALIYOR’

 “15 yaşından küçük olan çocuğa idari yaptırım uygulanamamaktadır. Bu da işlenen fiilin yaptırımsız kalmasına neden olmaktadır. Birçok defa dilencilik yaptığı tespit edilen çocuk ve ailesi hakkında ne yapılacağı konusunda mevzuatımız açık değildir. Bu konuda SHÇEK’in daha etkin rol alması, gerektiğinde çocuklarına dilencilik yaptırdığı tespit edilen ailelerden velayet hakkının alınması gibi daha ağır yaptırımların yasal düzenleme altına alınarak yaşama geçirilmesi gerektiği düşünülmektedir.”

Hocalı yürüyüşüne 'ırkçı' tepki



TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, AK Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, İstanbul'daki Hocalı Katliamı Mitingi sırasında, ''Gazeteci Hrant Dink cinayetine'' ilişkin açılan pankartları değerlendirirken, ''(Türkiye, içinde her türlü rengi barındıracak) diyoruz ama hala bu tür ırkçı söylemlerin olması, başkasına hakaret edilmesi kabul edilebilir durum değildir'' dedi.

Üstün, komisyon toplantı salonunda, gazetecilerle bir araya geldi.

Bir gazetecinin, ''İstanbul'daki Hocalı Katliamı Mitingi'' sırasında, ''Gazeteci Hrant Dink cinayetine'' ilişkin açılan pankartlara yönelik görüşlerini sorması üzerine, ''Pankartlar, tamamen ırkçı, ayrımcı ve nefret uyandıran ifadeler içermektedir'' dedi.

Üstün, 2005 yılında Türk Ceza Kanunda değişiklik yapıldığını anımsatarak, ''Orada çok açık yazıyor, ayrımcılık yapanların hangi cezaya maruz kalacağı. Fakat savcılar bu maddeleri henüz tatbik etmedikleri için bu ayrımcı, ırkçı söylemler devam ediyor'' diye konuştu.

Kendilerinden nefret suçları için bir kanun çıkarılmasının istendiğini anımsatan Üstün, şöyle devam etti:

''Evet, bu kanunu çıkaralım ama öncelikle mevcut kanunları tatbik edelim. Mevcut kanunlarda var bu. Derhal savcılar orada takibat yapmalı yoksa elbette anma töreni yapılmalı. Çok daha büyüğü yapılmalı. Hatta Ermenistan'ın oradan çekilmesi için ne yapılması gerekiyorsa yapılsın ama o topluluk, o söylemleri yapanları içinde barındırmamalıydı. Yapılan işin değerini sıfıra indirdi. Ben de görünce üzüldüm pankartları. 'Türkiye büyük bir devlet olacak', 'içinde her türlü rengi barındıracak', 'birlikte yaşamak ideali oluşturacağız' diyoruz ama hala bu tür ırkçı söylemlerin olması, başkasına hakaret edilmesi, kabul edilebilir durum değildir.''

Pozantı Cezaevine ilişkin iddialarÜstün, bir başka gazetecinin, bugün Pozantı Cezaevi ile ilgili basında yer alan haberleri anımsatması üzerine, ''Bu konuları resen gündemimize alacağız. Bakacağız, ilgileneceğiz. Böyle bir şey inşallah çıkmaz. Herşeyin üzerine gitmeye çalışıyoruz. Askeri cezaevleri, kadın cezaevleri, sivil cezaevleri... Seçmece denetimler yapıyoruz. Rastgele girdiğimiz koğuşların hiçbirinde, 'bize kötü muamele yapılıyor' diye şikayet gelmedi. Ancak cezaevlerimizin temel sorunu sıkışıklık'' diye konuştu.

Haberlerde yer alan olayın ne kadar doğru olduğunu bilmediklerini ifade eden Üstün, ''Üzerine gidiyoruz, olay bazen gerçek dışı çıkıyor. İnşallah gerçek dışı çıkar. Kayıtsız kalamayız bu olaya'' dedi.

Almanya'daki ırkçı cinayetler

Üstün, bazı komisyon üyeleriyle yaptıkları Almanya ziyaretine de ilişkin gazetecilere bilgi verdi.

Ziyaretin genelinde bu ülkede gerçekleşen, ''ırkçı terörün'' konu edildiğini anlatan Üstün, ziyaret sırasında yaptıkları görüşmeleri anlattı.

Irkçı cinayetlere ilişkin Almanya Federal Parlamentosunda güzel bir önerge hazırlandığını belirten Üstün, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sayın Merkel ile de görüştük. Kendisine, 'siz karizmatik bir lidersiniz. Bu cinayetlerin sona ermesi için siyasi irade gerekiyor' dedik. Basın da orada ilkesiz ve seviyesiz davranmış. 'Dönerci cinayeti' diye lanse ediyorlar, cinayetleri. Oysa orada sadece 1'i dönerci cinayeti. Cinayetleri küçümsemişler adeta. Biz orada, 'bu işlerin sonunda Almanya'yı vuracağını' açıkça ifade ettik.

Yargı bu cinayetlerde tetiği çekeni mutlaka cezalandırmalı. Biz de çok sıkı takipçisi olacağız. Gidip orada birebir yargılanmaları izleyeceğiz. Konuya ilişkin hazırlanan raporu, Türkiye ve Avrupa kamuoyunun dikkatine sunacağız. Bu işin peşini bırakmayacağız.''

Üstün, ziyaret sırasında, ''İlişkilerin tamir edilmesi ve olayların arkasındakilerinin çıkarılmasına yönelik bir refleks algıladıklarını'' ifade etti.

AA

TBMM'de Hocalı sergisi açılacak



TBMM Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığından yapılan açıklamada, sanatçı Funda İyce Tuncel'in resimlerinden oluşan 'Karabağ-Hocalı' konulu serginin Tören Salonu'nda yarın açılacağı bildirildi. Açıklamada, sergi açılışının TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından yapılacağı belirtildi.AA

Kadına El Kaldıran Yanacak

Gönderen: Maykıl on 27 Şubat 2012 Pazartesi | 09:25



Boşanmış ve nikahsız birlikteliği olan kadınları şiddete karşı koruyamayayan Aile Koruma Kanunu tarih oluyor. Medeni durumuna bakılmaksızın ister evli, ister boşanmış ister sevgili ya da nişanlı olsun tüm kadınlar ile çocukların şiddetin ihtimalinden dahi korunmasını öngören kanun tasarısı uyarınca artık kadına el kaldıran, kötü söz söyleyen ve tehdit eden yanacak.

Hükümetin önceki gün TBMM’ye sunduğu 14 yıldır uygulanan Aile Koruma Kanunu’nu yürürlükten kaldıracak “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı” kapsamında kadın ve çocuklara şiddet uygulayanlar, hakim tarafından gerekli görülmesi halinde tedavi için hastaneye yatırılacak.

Sadece şiddet uyguladığı kadına değil, çocuklarına, kadının tanıklarına ve yakınlarına yaklaşmaktan men edilecek. Dayakçı kocalar ise evinden olacak. Tasarı aynen yasalaşırsa, kocasının şiddetine maruz kalan kadının, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ya da cumhuriyet başsavcısının talebiyle dayakçı koca müşterek konuttan derhal uzaklaştırılacak. Konut mağdur kadına tahsis edilecek. Ayrıca mağdur kadunun talep etmesi halinde tapu kütüğüne aile konutu şerhi konularak, dayakçı kocanın bu evi satmasının önüne geçilecek.

Şiddet mağduru kadınların koruma taleplerinin yerine getirilmesinde yaşanan gecikmeler nedeniyle yaşanan cinayet ve yeni şiddet olaylarının önüne geçilmesini amaçlayan tasarıda, koruma ve tedbir önlemlerinin alınması konusunda özellikle “sürat” vurgusu yapılması dikkat çekti. Tasarı uyarınca şiddet faili hakkında uygulanacak tedbir kararlarının verilebilmesi ve uygulanması için şiddetin delil ve belgesi aranmayacak. Hakimler faile yönelik tedbir ve mağdur kadına yönelik koruma kararlarını duruşmasız dosya üzerinden karara bağlayabilecek.

EVİNE DÖN DENMEYECEK
Karakola sığınan mağdur kadın evine gönderilmeyecek. Polis bu tip durumlarda şiddet mağduru ya da şiddete uğrama ihtimali bulunan kadın ile beraberindeki çocukları ivedilikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine ulaştıracak. Bunun mümkün olmadığı durumlarda mağdur kadın ile beraberindekilere geçici olarak barınma imkanı sağlanacak. Bakanlığa ait veya bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlerin yetersiz kaldığı hallerde, mağdur kadın ile beraberindekiler, kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesislerde barındırılabilecek. Hakkında koruma kararı verilen kadın çalışıyor ve çocukları varsa ücreti bakanlıkça karşılanmak üzere kendisine kreş imkanı sağlanacak. Mağdur kadına ayrıca psikolojik, mesleki, hukuki ve soysal rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilecek. Kadın talep etmese dahi, şiddet uygulayan kişi nafaka ödeyecek.

ÖFKE KONTROLÜ EĞİTİMİ

Düzenleme kapsamında şiddetin önlenmesi, mağdur kadınlara yönelik korucuyu ve şiddet faillerine yönelik önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerini sunmak üzere taşrada da 7 gün 24 saat esasıyla çalışacak “Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri” kurulacak. Şiddet önleme ve izleme merkezleri, şiddet faillerini “öfke kontrolü ve stresle başa çıkmaya” yönelik rehabilitasyon programlarına katılmaya, alkol uyuşturucu bağımlılığın ya da ruhsal bozukluğun olması durumunda tedavi olmaya, meslek edindirme kurslarına katılmaya teşvik edici çalışma yürütecek. Televizyonlar ayda 90 dakika şiddetle mücadele filmleri yayınlayacak.

Karakoldaki Kameralar Ölümü Göremedi



İzmir’de polis kurşunuyla öldürülen Baran Tursun adına kurulan Baran Tursun Vakfı, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurarak “polis karakollarında ölü bulunanlar ve failin polis olduğu ölüm olayları” ile ilgili inceleme komisyonu kurulmasını talep etti. Başvuruda 2007 yılından bu yana karakollarda meydana gelen 24 ölüm olayının tamamında kameraların “işlevsiz” kaldığına dikkat çekildi.

Vakfın başvurusunda 2007 yılında yürürlüğe giren Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) değişikliğinden sonra polisin ateşli silah kullanma konusunda arttırılan yetkilerine tereddüt göstermeden başvurmaları sonucu yaşama hakkı ihlallerinde önemli artış olduğu belirtilerek son 5 yılda 24’ü karakollarda olmak üzere 107 kişinin ölümünden polisin sorumlu tutulduğu belirtildi. Başvuruda şöyle denildi: “Bu ihlaller ‘dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürülmesinden tutun, gözaltındaki ölümlere kadar çok geniş bir serbestiyle gerçekleşmektedir. Polisin aşırı güç kullanımı sonucu gerçekleşen yaşama hakkı ihlalleri Türkiye’nin en temel yaşama hakkı sorunu olmaya devam etmektedir. Polislerin fiziksel şiddet ve orantısız güç kullanmasında ve çekinmeden silah kullanıp adam öldürme olaylarına karışması, PVSK’daki yanlış algıdan kaynaklanmaktadır. Nitekim öldürme olaylarına adı karışan ve sanık sıfatıyla yargılanan polisler ‘Biz görevimizi yaptık’ şeklinde savunma yapmışlardır. Demek ki polisler de PVSK’daki yetkilerini öldürme yetkisi olarak algılamaktadırlar.”

24 ölüm olayında da kameralar dışı

Başvuruda yaşama hakkı ihlallerinden 24’ünün polis karakollarında meydana geldiğine dikkat çekilerek şöyle devam edildi:

“Güvenlik kameraları, gözaltına alınanları ve dürüst olmayan kolluk güçlerini izlemek, asılsız işkence ve hak ihlalleri iddialarına karşı kanıt toplamak, karakolları ve dolayısıyla nezarethaneleri gözetim altında tutmak için geliştirilen bir sistemdir. İşin aslı bu, sistemin amacının bu olduğu gerçeğine karşın, farklı illerde farklı 24 karakolda 24 ölüm olayı meydana gelmesine karşın, 24 karakolun 24’ünde de güvenlik kameralarının neden işlevsiz kaldığına, neden kayıt yapmadığına dair hiç kimse hesap sormamış, soramamıştır, yargılamayı yapanlar da sormamıştır. Ölümlerden sorumlu tutulması gereken karakol polislerin anlatımlarıyla ikmal edilen davalar ya takipsizlikle sonuçlandı ya da bir kaç aylık gibi erteli sembolik cezalarla kapanmıştır.”

Ölenlerden yüzde 90’ının siyasi yönü bulunmadığı vurgulanan başvuruda bu nedenle kurbanların STK, siyasi parti ve diğer kurumlar tarafından sahiplenilmediğine de dikkat çekildi.

Demirtaş: Hükümet Elini Taşın Altına Koysun

Gönderen: Maykıl on 26 Şubat 2012 Pazar | 08:18



BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Gelinen noktada Kürt halkı duygu düzeyinde devletten kopmuş durumda. Kürt halkı bu devleti artık kendi devleti olarak görmüyor. En azından Kürt halkının büyük bir kısmı görmüyor" iddiasında bulundu.

Selahattin Demirtaş, yardımcısı Gültan Kışanak ile Mardin Cezaevi’nde 23 BDP’li tutukluyla açlık grevinde bulunan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ı ziyaret etti. Demirtaş ve Kışanak, daha sonra Diyarbakır’ın merkez Kayapınar İlçesi’ndeki parti binasında açlık grevlerini sürdüren partililerin yanına geldi. Demirtaş, açlık grevindeki arkadaşlarının morallerinin iyi olduğunu, ancak grevin 10 günü olması nedeniyle zayıflamaya başladıklarını söyledi. Demirtaş şöyle konuştu:

"Sağlık durumları bundan sonra kötüye gidecektir. Tutuklanmış olmaları mücadele etmelerini engellemiyor. Açlık grevindeki milletvekillerinin sağlıkları ve yaşamları bu saatten sonra risk altındadır. Seçildiler, aylar geçti tahliye edilmediler. Kürt halkının onuru ile oynamak istiyorlar. Kürt halkı varlığını 90’lı yıllarda verdiği mücadele ile bütün dünyaya göstermiştir. Yaygın adalet terörü ve siyasi soykırım operasyonları vardır. Kürtleri kabul ediyorlar ama haklarını kabul etmiyorlar. Ana diline ve siyasi iradesine hakaret ediliyor. Ana, çocuk ve torun aynı cezaevine atılıyor. Bütün bir halkı hedefe almış durumdalar. Bunun adına da kanun ve terörle mücadele diyorlar."

’KÜRT HALKI BİR REALİTEDİR’

Demirtaş, 10 yaşındaki çocuğun da, 75 yaşındaki ninenin de yürüyüş yaptı, slogan attı ve zafer işareti yaptı diye cezaevine atıldığını öne sürerek şöyle dedi:

"Bu halkın gerçeğidir. Savcılar bilmiyor olabilir, savcıların dünyadan haberi olmayabilir. Savcıların Kürt halkının gerçeğinden haberi olmayabilir. AKP’nin haberi olmayabilir. Ama, Kürt halkı bütün değerleri ile artık bir realitedir. Bunları her yerde savunuyor, sloganını atıyor, pankartını açıyorlar."

’HALK ÖCALAN’I ÖNDERİ OLARAK GÖRÜYOR, SUÇ OLSA NE OLUR’


Abdullah Öcalan’ın Kürt halkı tarafından Kürt halk önderi olarak kabul edildiğini savunan Selahattin Demirtaş şunları söyledi:

"Sayın Öcalan’ı halk Kürt halk önderi olarak görüyor. Kanun bunu suç saysa ne olur, suç saymasa ne olur. Milyonlarca insan söyledikten sonra o artık kanunun sorunudur. İnsanlar ’Öcalan’ diye slogan atıyorsa, o artık o kanunun sorunudur. Değişmesi gereken insanlar değil, kanundur. Sırf o slogandan dolayı 7- 8 yıl hapis cezası veren bir kanun sistemi gayri meşrudur. O kanunun değişmesi gerekiyor ama, onlar bu halkı değiştirmek istiyor. Bunlar şiddete çağrı değil, çözüme atılan sloganlardır."

’KÜRT HALKI DUYGU DÜZEYİNDE DEVLETTEN KOPMUŞ’


BDP Genel Başkanı Demirtaş, gelinen noktada devleti yönetenlerin iyi bilmeleri gereken şeyler olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kürt halkı duygu düzeyinde devletten kopmuş durumda. Kürt halkı bu devleti artık kendi devleti olarak görmüyor. En azından Kürt halkının büyük bir kısmı görmüyor. Bu devletten beslenenler, ihalesini alanlar, rantını yiyen bazı çevreler devlete sıkı sıkı sarılmış olabilir. Ama, bu Roboski (Uludere Ortasu Köyü) katliamı sonrası devletin tutumu, bütün siyasi tutuklamalar, bütün çağdışı, hukuk dışı, ahlak dışı yargılamalar, ana dilimize yönelik bu hakaretler artık Kürtleri duygu düzeyinden devletten koparmıştır. Bunu yapan biz değiliz, devletin kendisidir. Devlet bunu yapa yapa, bu halkı duygu düzeyinde kendinden koparmıştır. Eğer şimdi gerçekten eşit bir hukuk ile bu halk ile bir bağ kurmak isteniliyorsa yaptığı yanlışları düzeltmesi lazımdır."

’AK PARTİ- BDP ELE ELE VERİP SORUNU ÇÖZELİM’

Kendilerinin iki tarafa da ’savaşı durdurun’ diye açık çağrı yaptıklarını söyleyen Selahattin Demirtaş şunları kaydetti:

"Savaş ve çatışma çözüm değil diyoruz. Karşılıklı silahları susturun diyoruz. Ama bir tane AK Parti’li çıkıp bunu söyleyemiyor. O zaman savaştan ve kandan onlar besleniyor demek ki. Hükümetin dayattığı savaş gümbür gümbür geliyor, hükümet bu konuda tek söz söylemiyor. AK Parti’lilere sesleniyoruz. Barış için artık siz de elinizi taşın altına koyun. Bugün söz söyleme günüdür. Ya bugün konuşun, ya da bir daha konuşmayın. Gelin AK PARTİ-BDP el ele verelim bu sorunu çözelim. 20 yaşındaki polisin, askerin ve gerillanın canı bizim için çok kutsaldır. Anaların eli yüreğinde bizim çalışmalarımızı izliyor. Onlar bize güveniyor."

’KÜRT KONFERANSI BU YAZ YAPILACAK’


Kuzey Irak’a yaptıkları ziyareti de değerlendiren Demirtaş, Kürt Ulusal Konferansı’nın bu yaz yapılacağını, ancak tarihinin kesin olmadığını söyledi. Demirtaş, konferansa PKK dahil bütün Kürt partilerinin katılımı konusunda bir kısıtlamanın söz konusu olmadığını kaydetti.

’YENİ ANAYASA KONUSUNDA UMUTLU DEĞİLİZ’

TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından açıklanan yeni anayasa takvimi ile ilgili bir soruyu da Demirtaş, şöyle yanıtladı:

"Anayasa takvimi belirlenmişti. Ama, bir yol temizliği yapılması gerekiyordu. Bu konuda hiç bir şey yapılmadı. Halen ’ana dilde eğitim ve demokratik özerklik haktır’ dediği için insanlar tutuklanıyor. Bu durumda nasıl anayasa yapacağız. Nasıl görüşlerimizi söyleyeceğiz. İşin esasına geçmeden bu düzenlemelerin yapılması gerekir. Anayasa çalışması elbette önemlidir ama, 8 üyesi tutuklu olan Meclis Başkanı çıkıp niye tek kelime etmiyor. Yeni anayasa konusunda diğer partilerin çok istekli olduklarını ve samimi olduklarını düşünmüyoruz. Yeni anayasa konusunda ısrarlıyIz, talepkarız ama diğer partilerin tavrına baktığımızda çok umutlu değiliz."

Başbakan'a Şükür Sorusu



CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Ak Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür’ün, Başbakan’ın izni ve Meclis Sekreterliğinin sözlü onayı ile futbol yorumculuğu yaptığı yönündeki açıklamalarını Meclis gündemine taşıdı

Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na soru önergesi veren Kart, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, Şükür’ün Meclis Başkanlığı’ndan izin almadığı yönünde açıklama yaptığını, Şükür’ün ise Meclis Sekreterliği’nden sözlü onay aldığı yönünde beyanda bulunarak, Başbakan’ı kastederek, “Beyefendiye sordum gerisi lafı güzaf?” yönünde konuştuğunu hatırlattı. Kart, “Ortaya çıkan beyanlar ve gelişmelerden sonra, olay daha da ciddiyet kazanmış ve tahkiki gereken pek çok soru söz konusu olmakla, bir kez daha iş bu soru önergesinin verilmesi zorunluluğu doğmuştur” diyerek şu sorulara yanıt istedi:

Başbakan olarak neden suskun kalıyorsunuz?

 Hakan Şükür’ün sizin onayınızı alarak bu anlaşmayı yaptığı yönündeki beyanları doğru mudur? Bu beyanı doğru ise, siz kendinizi TBMM’nin üstünde görerek mi böyle bir izni verdiniz? Sizin böyle bir yetkiniz söz konusu olabilir mi? Ya da size rağmen Hakan Şükür kendi başına veyahut başka odaklardan aldığı icazet üzerine mi bu programı yapmaktadır?

Milletvekili sorumluluğuyla bağdaşmayan, TBMM’nin saygınlığını ihlâl eden bu tabloya karşı herhangi bir müdahalede bulunmayacak mısınız?

İdari ve etik olarak üstünüze düşen görevi bundan böyle de yapmayacak mısınız?

İşlem yapılacak mı?

Kart, Çiçek’in yanıtlaması istemiyle de Meclis Başkanlığı’na verdiği yazılı soru önergesinde Şükür’ün futbol yorumculuğu yapma noktasında TBMM Sekreterliği’nden sözlü görüş aldığı ve kendisine bir sorun olmadığının söylendiği yönündeki beyanını hatırlatarak, “TBMM Başkanı olarak, bu konuda size yazılı bir başvurunun olmadığı bilinmektedir. Hakan Şükür’ün, TBMM Genel Sekreterliği’nden sözlü görüş aldığı yönündeki beyanı doğru mudur? Bu yönde kendisine sözlü onay verilmiş ise; keyfi ve sorumsuz bir şekilde bu onayı verenler hakkında gerekli yasal ve idari işlemleri yapacak mısınız?” diye sordu.

Nemrut için tartıştılar!

Gönderen: Maykıl on 25 Şubat 2012 Cumartesi | 07:00



Yıllardır Adıyaman ve Malatya vekilleri arasında devam eden “Nemrut kimin” tartışması TBMM’ye taşındı. “Malatya gözünü Nemrut’a dikmiş diyor ki Nemrut’u bize zimmetleyin” diyen BDP’li Sırrı Süreyya Önder şöyle devam etti: “ Olmaz. Siz önce bu anlayışı terkedin. Medeni ölçüleri siz içselleştirin, ondan sonra size Nemrut’u kumuyla, taşıyla, harcıyla veririz, alın hayrını görün ama bu anlayışla zor. Siz onu alır, evlerin temellerine yada değirmen taşı olarak o heykelleri kulanır bu anlayış.” Oturuma başkanlık eden Meral Akşener ise vekillerin söz istemesi üzerine“ Malatya’yı koruyacaksınız tabii sonra şehre sokmazlar adamı” yorumu yaptı.

Hakan Şükür, Muharrem İnce'ye İhtarname Çekti



AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, bir televizyon programında futbol yorumculuğu yapmasına ilişkin eleştirileri nedeniyle CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’ye ihtarname gönderdi. Şükür, huzurunu bozan açıklamalara devam etmesi halinde İnce hakkında dava açacağını kaydetti. İnce ise, “Bana vız gelir, tırıs gider. Avukatlarınla tehdit etme, gel Meclis kürsüsünden cevap ver” karşılığını verdi.

İnce, 14 Şubat’ta TBMM Genel Kurulu’nda Şükür’ün milletvekilliğinin yanı sıra futbol yorumculuğu yapmasına tepki göstererek şunları söylemişti:

“11 milyar lira maaşı beğenmeyip, 200 milyar liraya TV’de yorumculuk yapan bir milletvekili, 4 komisyon toplantısının 3’üne katılmayan, 35 açık oylamanın 25’inde oy kullanmayan, soru önergesi ve araştırma önergesi bulunmayan, bir defa bir dakikalık konuşma yapan bir milletvekilinin aldığı maaşla, aldığı ek TV yorumculuğuyla, Nöbel Ödülü alan bir Türk doktorununun adaleti var mı? AK Parti’nin programına, felsefesine uygun mu bu ücret dengesi?”

‘Hukuka aykırı değil’

Şükür, bu sözlerin ardından avukatı aracılığıyla İnce’ye ihtarname gönderdi. İnce’nin bu konu üzerinde yaptığı konuşmalarını TBMM ve dışındaki her ortamda dillendirdiğini dile getiren Şükür, hukuka aykırı bu söz ve davranışların sürmesinden rahatsızlık duyduğunu kaydetti.

İhtarnamede, Anayasa, TBMM İçtüzüğü ve 3069 sayılı TBMM Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkındaki Kanunu’nda milletvekilliği ile bağdaşmayan işlere ilişkin hükümler anımsatılırken, “Gerek anayasa, gerek diğer kanunlar, gerekse Meclis İçtüzüğü’nde tarafınızca da oldukça iyi bilindiği üzere müvekkilin bir spor kanalında görev almasının önünde yasal bir engel bulunmamaktadır” denildi.

TÜSİAD: Eğitimde Geriye Gidiş Olur



Türkiye’nin ihtiyacı olan eğitim reformu bu değildir. Teklifte, ilköğretimi iki kademeye ayırma ve ilk kademe sonrasını açık öğretimle ilişkilendirme yönündeki düzenlemeler, özellikle kız çocuklarının eğitime katılım ve okula devamları açısından yaratabileceği sakıncalar ayrıca endişe vericidir” yorumunu yaptı.

TÜSİAD tarafından, TBMM gündemindeki “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” hakkında yapılan açıklamada şunlara yer verildi: “Demokratik, ekonomik ve sosyal yönden gelişmiş bir ülke olmak yolunda, eğitim reformunda önceliğimiz yaratıcılık, yenilikçilik, eleştirel düşünme, araştırma, analitik ve yabancı dil becerileri yüksek gençler yetiştirmek olmalıdır. Çocuklarımızın iyi birer dünya vatandaşı olmaları için çevre bilinci, cinsiyet eşitliği, insan hakları, çok kültürlülük gibi konularda da erken yaşlardan itibaren eğitilmeleri önem taşımaktadır. Demokratikleşme süreciyle iyi eğitimli, çoğulcu, özgürlükçü niteliklere sahip bir topluma ulaşmak ana hedef o lmalıdır. TBMM’ye sunulan kanun teklifinin ise bu hedeflere nasıl hizmet edeceği şüphelidir.”

8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçildikten sonra ilköğretime erişimde sayısal sorunların önemli ölçüde aşıldığına dikakt çekilen açıklamada, şunlar dile getirildi: “Kaliteli eğitim verilmesi, okula düzenli devam ve ilköğretimi tamamlama konularında sıkıntılar devam etmektedir. Dolayısıyla temel eğitimde öncelik, ‘nitelikli bir eğitimin, eşitlik çerçevesinde’ tüm çocuklarımıza sunulması olmalıdır. Katılımcı ve kapsamlı bir müzakere süreci işletilmeden gündeme getirilen söz konusu kanun teklifinin ise birçok açıdan sakıncalar barındırdığı görülmektedir.”

Bilinçsiz meslek seçimine yol açar

TÜSİAD, hızlı teknolojik değişimlerin, toplumdaki herkesin bu değişime ayak uydurmak için temel eğitimlerinin ve becerilerinin güçlü olmasını gerektirdiğinin vurgulayarak, şunları dile getirdi: “Kanun teklifiyle mesleki yöneltme ve yönlendirmenin erken yaşlara çekilmesinin, temel eğitim ve becerilerin yetersiz kalması ve bilinçsiz meslek seçimleri gibi riskleri bulunmaktadır. Ayrıca bu düzenleme, mesleki yönlendirmeyi geciktirmeye ilişkin diğer AB ülkeleri politikaları ile de çelişmektedir.”

Muhalefet Partilerinin 3 Teklifi Yasalaştı

Gönderen: Maykıl on 24 Şubat 2012 Cuma | 03:27




Meclis Genel Kurulu çalışmalarının 4.5 aylık bilançosu çıkarıldı. Muhalefet partisi milletvekillerinin verdiği 326 kanun teklifinin sadece 3’ü yasalaştı. 522 araştırma önergesi içinde kabul edilen tek araştırma önergesi AK Parti’nin de destek verdiği çocukların internetin zararlarından korunmasına ilişkin araştırma önergesi oldu.

Meclis Başkanvekili Mehmet Sağlam, MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin soru önergesini yanıtladı. Sağlam’ın verdiği bilgiye göre 24’üncü yasama döneminde 13 Şubat 2012 tarihi itibariyle muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin imzası ile TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifi sayısı 326 oldu. Bu kanun tekliflerinden 3’ü kanunlaştı. Bunların ikisi Çek Kanunu’nda Değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı ile birleştirildi. Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Teklifi de bütün partilerin ortak imzasıyla verildi.

Sağlam’ın verdiği bilgiye göre muhalefet milletvekilleri imzasıyla Meclis Başkanlığına 522 araştırma önergesi verildi. AK Parti’nin getirdiği “çocukların internetin zararlarından korunmasına ilişkin” araştırma önergesi CHP ve MHP’nin önergeleri ile birleştirilerek kabul edildi. Böylece Meclis’in yeni yasama dönemindeki ilk araştırma komisyonu da kurulmuş oldu.

Muhalefet milletvekillerinin verdiği sözlü soru önergesi sayısı bin 74, yazılı soru önergesi sayısı 3 bin 880 oldu. Sözlü soru önergelerinin 879’u genel kurul gündeminde bulunurken yazılı soru önergelerinin de bin 430’unun işlemde olduğu, muhatap bakanlıkların cevaplandırma süresinin devam ettiği bildirildi. Sağlam, İçtüzük’te öngörülen süreler dahilinde
cevaplandırılmadığından gelen kağıtlar listesinde yayınlanan yazılı soru önergesi sayısının bin 545 olduğunu bu önergelerin 880’ine süresi geçtikten sonra cevap verildiğini açıkladı.

CHP'den Hakan Şükür teklifi



CHP Bolu Milletvekili ve TBMM Katip Üyesi Tanju Özcan, Mecliste düzenlediği basın toplantısında, AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür'ün bir özel televizyon kanalında spor yorumcusu olarak görev almasını dün toplanan Başkanlık Divanı'nın gündemine getirdiğini söyledi. Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in Divan'da, ''Hiç bir şekilde benden izin alınmadı, fikrim dahi sorulmadı, yapılanı etik bulmuyorum. Elimiz kolumuz bağlı ne yapalım'' dediğini aktaran Özcan, ''Binlerce yurttaş Hakan Şükür'e futbol yorumcusu olsun, servetine servet katsın diye oy vermedi'' diye konuştu.Şükür'ün Meclisteki önemli toplantılarda ve oylamalarda bulunmadığını, 9 ayda sadece 5 oylamaya katıldığını iddia eden Özcan, ''Şike gibi önemli bir yasada bile Hakan Şükür oylamaya katılmadığı gibi kürsüde de konuşmadı. Oysa kendisini ilgilendiren konular ama kendisi televizyonda bülbül kesiliyor'' dedi.Özcan, Hakan Şükür'ün ''paraya tamah etmekten vazgeçmesini'' isteyerek, ''Türk futboluna hizmet etti, karşılığını da TL ve dolar olarak fazlasıyla aldı. Yorumculuğu bırakarak bir önce asli görevi olan milletvekilliğine dönmelidir'' ifadelerini kullandı. CHP'li Özcan, AK Parti'li Şükür'ün para karşılığı profesyonel yorumculuk yaparak hem Meclisin tüzel kişiliğinin hem de diğer milletvekillerinin itibarını zedelediğini öne sürdü.Kanun teklifi hakkında bilgi veren Özcan, TBMM Üyeliği İle Bağdaşmayan İşler Hakkındaki Kanun'un ilgili maddesine, ''Danışmanlık, yorumculuk gibi adlarla hiçbir surette görev alamazlar. TBMM Başkanlık Divanı, milletvekilinin yasama görevi dışında üstlendiği görevler hakkında resen veya şikayet üzerine yapacağı ilk toplantıda gerekli kararı alır'' hükmünün eklenmesini öngördüğünü söyledi. Özcan, kanun teklifinin gündeme alınmaması durumlunda Hakan Şükür'ü Meclis Başkanlığına şikayet edeceğini bildirdi.AA

Elektirik'te kayıp-kaçağa sabit ücret geliyor

Gönderen: Maykıl on 22 Şubat 2012 Çarşamba | 02:02

TBMM'de oluşturulan alt komisyon, elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedelinin, sayaç okuma bedeli gibi sabit ücret olarak alınmasını ve böylece faturalandırmanın adil sisteme kavuşturulmasını istedi.

TBMM Dilekçe Komisyonu bünyesinde elektrik faturalarında yer alan kayıp-kaçak kullanım bedelinin tüketiciye haksız olarak yansıtıldığı yönündeki şikayetler üzerine oluşturulan alt komisyon raporunu tamamladı.

Milliyet'in haberine göre, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nu (EPDK) uyaran alt komisyon, elektrik piyasası perakende satış sözleşmesindeki tüketici hak ve menfaatine aykırı hükümlerin kaldırılmasını, elektrik sayacı sökme-takma bedelinin kontrolü talep eden tarafça ödenmesini, kayıp-kaçak bedelinin, sayaç okuma bedeli gibi sabit ücret olarak alınmasını, dağıtım şirketlerinin denetlenmesini ve caydırıcı yaptırımları uygulanmasını istedi.

Dilekçe Komisyonu’nun Genel Kurul’nda kabul edilmesi beklenen raporunda tüketici lehine çarpıcı öneriler yer aldı. Kayıp-kaçak bedelinin elektrik faturalarında belirtilmemesinin tüketicinin bilgi edinme hakkına aykırı olacağı kanaatine varan komisyon, bu oranın faturaya yansıtılması halinde vergi olarak yine tüketiciden tahsil edileceğine dikkati çekti.

Komisyon, kayıp-kaçak bedelinin bir kısmının doğal nedenlerden, fiziki ve coğrafi nedenlere bağlı olarak değişim gösterebilen ve sıfırlanması mümkün olmayan enerji kaybından kaynaklandığı, bu nedenle tüketici ve dağıtım şirketlerinin teknik kayıptan oluşan maliyete ortaklaşa katlanması gerektiği kanısına vardı.

ÇOK KULLANAN DAHA ÇOK ÖDÜYOR

Kayıp-kaçak bedelinin nispi olarak hesaplandığı ve bunun tüketicilere farklı bedel ödemesi sonucunu doğurduğuna dikkat çekilerek fazla elektrik kullanan tüketicinin daha yüksek kayıp kaçak kullanım bedeli ödediği, bu durumun tüketiciler arasında adil olmayan bir şekilde faturalandırılmasına neden olduğu görüşü yer aldı. Bu nedenle bu bedelin birim enerji yerine sabit bedel üzerinden alınmasının daha adil olacağı belirtildi.

Raporda, elektrik sayaçlarıyla ilgili olarak ise bazı bölgelerde dağıtım şirketlerinin, sayaçların kalibre edilmesi veya değiştirilmesi sırasında mevzuata uygun hareket etmediği tespitinde de bulunuldu. Ancak bu konuda EPDK tarafından yapılan denetimler ve idari cezalara ilişkin somut bilgiye rastlanmadığı belirtilerek, “Dağıtım şirketlerinin müşteri hizmetleri yönetmeliği hükümlerini uygulama noktasında, EPDK tarafından yeterli denetim ve gözetim çalışmalarının yapılmadığı tespit edilmiştir” ifadesi yer aldı.

'ALEYHTE HÜKÜMLER KALKSIN'

Rapora göre, komisyonun EPDK’dan istediği düzenlenmeler şöyle:

- Bakım, yatırım ve takip çalışmalarının dağıtım şirketleri tarafından ne kadar etkin şekilde yürütülmekte olduğu denetlenmeli.

- Tüketicinin hak ve menfaatlerine aykırı sözleşme hükümleri kaldırılmalı.

- Dağıtım şirketlerinin, sayaçların kontrol edilmesi ve değiştirilmesi işlemleri esnasında mevzuata uygun hareket edip etmediği titizlikle takip edilmeli.

- Elektrik sayaçlarının sökme-takma bedelinin sayacın kontrolünü talep eden taraf tarafından ödenmesine yönelik değişiklikler yapılmalı.

- Elektrik faturaları üzerinden alınan TRT payı oranının azaltılmasına yönelik düzenleme yapılmalı.

Alkol fişlemesine şaşırtan savunma

Gönderen: Maykıl on 19 Şubat 2012 Pazar | 20:17

TBMM komisyon Başkanı Erdöl TESK’ten alkollü içki satan yerlerin listesini istemesiyle ilgili olarak kendini savundu: Sadece sayısını sordum.

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl’ün, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’ndan (TESK) alkollü içki satan büfe, bakkal, market, restorant ve birahanelerin isimlerini istemesi skandalı Ankara’yı karıştırdı. Muhalefet bu girişimi “fişleme” olarak nitelendirirken, Erdöl kendisini “müsesselerin isimlerini değil, sadece sayılarını istedim” diyerek savundu.

Erdöl, 22 Aralık 2011 tarihde TESK’e TBMM Sağlık Komisyonu Başkanlığı antetiyle resmi bir yazı göndererek, alküllü içki satan büfe, bakkal, market, birahane ve içkili lokantaların isimlerini illere göre verilmesini istedi. Yazıda alkollü içkilerin adını afişe ederek satış yapan işyerlerinin bildirilmesi talebi de yer aldı. Bu uygulamanın gerekçesi ise, “Alkollü içki sektörünün etkin şekilde denetlenmesi, alkollü içki tüketiminin sağlığa, sosyal hayatı ve konomiye verdiği zararın azaltılması amacıyla komisyonda yapılacak çalışmalar” şeklinde ifadelendirildi. Ancak bu yazı TESK’te rahatsızlık yaratınca durum Erdöl’e bildirildi. Bunun üzerine Erdöl 27 Ocak 2012 tarihinde ikinci bir yazı yazarak TESK’ten bu kez illere göre bu işletmelerin sadece sayısının bildirilmesini talep etti. Bu talebin gerekçesi ise, “Alkollü içki piyasasını düzenleyen yasal mevzuatın ilgili esnaf veya ticari işletmeleri ne ölçüde etkilediğine ilişkin çalışma amacıyla” şeklinde anlatıldı. Kamuoyuna yansıyan bu yazışmalar Ankara’yı karıştırdı.

TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP’li Süleyman Çelebi, Milliyet’e yaptığı açıklamada Erdöl’ün kendisini yürütme organının yerine koyarak durumdan vazife çıkardığını söyledi. Çelebi, “Görev sınırını aşmıştır. Bu bir skandaldır. Geçmişte de hangi evde kimler oturuyor diye kapılara kırmızı çarpı işareti konarak fişleme yapılmıştı. Bunun ondan hiç farkı yok. İsimler al sonra baskı, yaptırım uygula. Bu yazının amacı böyle bir projelendirme. Olacak şey değil.Sayın Erdöl’ün böyle bir yetkisi ve görevi yoktur. Asla kabul edilemez. TESK’in bu bilgileri vermesi doğru olmaz, vermemelidir. Komisyonumuzun böyle bir kararı yok. Görüşülmedi, haberimiz yok. Kendi başına iş yapması şık değil, doğru değil. Tehlikeli bir adım” dedi.

De Gaulle değişebilir
Bu arada, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nde, Fransa Parlamentosu’nda Ermeni soykırım iddialarının reddini suç sayan karara tepki olarak Paris ve De Gaulle caddelerinin isminin değiştirilmesi kararı,isimlendirme komisyonunda görüşülerek ikinci kez Meclis’e geldi. Meclis, Paris ve De Gaulle caddelerinin isimlerinin değiştirilmesini oy birliğiyle karara bağladı.
(Milliyet)

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor