Son Dakika :
erbakan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erbakan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat'ın 15. Yıldönümü

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 17:58



Bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçti: 28 Şubat. Mimarları yanılsa da demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat süreci, yıl dönümünde bir kez daha sorgulanıyor.

On binlerce mağduru ve ekonomiye verdiği milyarlarca liralık zarar hiç unutulmadı ve unutulmayacak. Yaralar zor da olsa sarıldı, yargı o dönemi soruşturmaya başladı.

O dönemde yaşananların kısa özeti şöyle...
Çiller-Erbakan’ın El Sıkışması Sonrası Korku Senaryoları Üretildi

Halk 1995 Genel seçimlerinde partilere tek başına iktidar şansı tanımadı. Uzun süren arayışlardan sonra Çiller ile Erbakan el sıkıştı. Artık başbakan Erbakan'dı. 54'üncü hükumetle birlikte korku senaryoları da bir bir sahnelenmeye başladı.

Çakır: “İşin Sivil Ayağı Belki Askerden Çok Daha Fazladır”
Gazeteci-Yazar Ruşen Çakır, o günlerde yaşananlarla ilgili olarak, “28 Şubat kolektif bir olaydır. İşin sivil ayağı belki askerden çok daha fazladır" dedi.
“İrtica Korkusu” Pompalandı

Korku senaryolarıyla ilgili her gün ekranlarda haberler yapılıyor, gazetelere manşetler atılıyordu. Muhalefet, sendikalar, iş dünyası aynı korkulardan bahsediyordu. O korkunun adı “İrtica”ydı.

Gazeteci Yazar Haluk Şahin, o dönemde medyada işlenen senaryolarla ilgili şunları söyledi:
"İşte imam hatip liseleri şu anda şu kadar mezun veriyor, filanca yıl geldiğinde şu kadar imam hatip mezunu olacak, yeşil sermaye şuralarda şöyle gelişiyor, şu kadar yıl sonra toplumun bütün kesimleri için projeksiyon yapıyorlardı."

Fişlemeler ve Görevden Uzaklaştırmalar

Olayları fişlemeler takip etti. Akademisyenler, subaylar ve yöneticiler görevlerinden uzaklaştırıldı.
Üniversiteye Girişe “Katsayı” Engeli

Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapandı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi, katsayı uygulaması ile engellendi.
Demokrasiye Balans Ayarı

Demokrasiye balans ayarı tanklarla yapıldı. Bu çerçevede Ankara Sincan’da tanklarla geçiş yapıldı.

Ve Tarih 28 Subat 1997

En uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından Başbakan Necmetin Erbakan'a yapılan baskılar iyice arttı.
O MGK’da “bin yıl sürecek” denilen süreç için önemli bir viraj dönülüyordu.

Radikal Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin, “Refah-Yol Hükumeti 28 Şubatta yeterli dik duruş sergileyemedi” yorumunu yaptı.

Ve 28 Şubatçıların İstediği Oldu

Sonunda 28 Şubatçıların istediği oldu, Başbakan Erbakan istifa etti. Bu istifayla birlikte, korku senaryoları yerini siyaset mühendisliğine bıraktı.
Demirel, Çiller’e Değil Yılmaz’a Hükümeti Kurma Görevi Verdi

Hükumet ortağı DYP'nin Genel Başkanı Tansu Çiller'in başbakan olmasını beklenirken Cumhurbaşkanı Demirel, hükumeti kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz'a verdi.

Radikal Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin, bu konuda ise şunları söyledi:

“Süleyman Bey, ‘o zaman ben sayısal ağırlığa değil, siyasal ağırlığa baktım’ dedi"

DYP’de Art Arda İstifalar
Doğru Yol Partisi’nden art arda istifalar gelirken Başbakan Mesut Yılmaz oldu.

Radikal Ankara Haber Müdürü Ömer Şahin,"Korku oldu bazı tehditler oldu bazı milletvekillerine telefon edilip paşanın ricası var ayrılmanız gerekiyor istifa edin yoksa ceza evine girersiniz../ yani korkuyla sindirme ile doğruyol partisinden bir çok milletvekili istifa etti” diye konuştu.
Siyasi Krizleri Ekonomik Krizler İzledi

O süreçte siyasi krizleri ekonomik krizler takip etti. Türkiye ekonomik olarak adeta diz çöktürüldü. Bankalar boşaltılırken pek çok ocak söndü.

İşadamı Zeynel Abidin Erdem, darbenin ekonomik maliyetiyle ilgili olarak, "Batan bankalara baktığınız zaman onların bize maliyeti 80 milyar dolar oldu" dedi.

Yaraları sarmak kolay olmadı. Devletiyle, milletiyle Türkiye yıllar süren uğraşlarla toparlandı ve istikrar sağlanabildi.

28 Şubat Artık Soruşturuluyor

Şimdi 28 Şubat döneminin aktörlerine soruşturma başlatıldı. İncelemeler YÖK'teki dosyalara kadar uzandı.
Savcı o döneme damga vuran isimleri dinlemeye hazırlanıyor. Türkiye şimdi post modern darbe ile ilgili yargının vereceği kararı bekliyor.

Bahçeli: 'Olan Erbakan'a Oldu...'



MHP lideri Bahçeli, “AKP’nin bir 28 Şubat yapımı, klasiği, sürümü ve imalatı olduğunu şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve berraktır” dedi.

Türkiye’de belirli periyotlarla demokrasi dışı müdahalelerin sancılarına ve tahribatlarına maruz kaldığını, silahların gölgesi altında demokrasinin farklı tarihlerde askıya alındığını ve millet iradesinin tarumar edilip hırpalandığını anlatan Bahçeli, doğrudan veya dolaylı tüm müdahale veya ara rejimlerin ülkeyi biraz daha geriye götürüp enerji ve gücünü israf ettiğini söyledi. Demokrasinin ikamesiz ve yeri dolmaz bir değer olduğunu söyleyen Bahçeli, “Yetersiz ve eksik yönleri olsa da kavga ve anlaşmazlıklara kapı aralasa da sivil yönetimlerin meşruiyeti hiçbir şeyle mukayese edilemez. Kendilerine görev vehmederek durumdan vazife çıkaranlar, ne demokrasiye katkı vermişlerdir ne de ülke yönetimine fayda sağlamışlardır. Aziz milletimiz ne diyorsa doğru ve geçerli olan odur. Kimi tercih ediyorsa kimden yana tavır koyuyorsa siyasi sorumluluk mührü onun elindedir” dedi.

“28 ŞUBAT’TA OLAN ERBAKAN VE ARKADAŞLARINA OLDU”


Siyaseti dışarıdan tanzim etmeye, demokrasiyi etkisizleştirmeye ve alanını daraltmaya tevessül edenlerin açıkça millet kararı ve iradesine kast ettiklerini söyleyen Bahçeli, 28 Şubat post modern müdahalesinin 15’inci yılında bu gerçekler üzerinde dürüstçe yeniden muhasebe yapılması gerektiğini söyledi. 28 Şubat sürecinin diğerlerinden ayrı ve kıyaslanamaz bir özelliği olduğunu belirten Bahçeli şöyle devam etti:

“AKP zihniyeti bu karanlık dönemde yeşermiş ve bin yıl süreceği iddia olunan bu süreçten siyasetin kundağına düşmüştür. Olan Maalesef rahmetle andığımız merhum Necmettin Erbakan Bey ve arkadaşlarına olmuştur. Sıkıntıyı onlar çekmiş, siyaseten onlar yasaklanmış, hükümetten onlar uzaklaştırılmıştır. Ve elbette AKP’ye gün doğmuş, başta Başbakan olmak üzere, Milli Görüş gömleğini çıkartanlar sözde mazlum görüntüleriyle demokrasi dışı temas ve dayatmalardan ziyadesiyle kazançlı çıkmışlardır. Zira Başbakan Erdoğan’ın düştüğü kısa süreli cezaevi şartlarını kast ederek; ‘O günler sayesinde geleceği kazandık, yeni dönemin adımlarını attık’ sözleri görüş ve düşüncelerimizi fazlasıyla doğrulamaktadır. Artık AKP’nin bir 28 Şubat yapımı, klasiği, sürümü ve imalatı olduğu şüpheye yer bırakmayacak kadar net ve berraktır.”

“AKP, SİVİL VESAYETİN UYGULAYICISI”

Askeri vesayet şartları altında filizlenen bu zihniyetin bugünkü zaman diliminde otoriter ve baskıcı bir yönetimin tüm çirkin ve katlanılmaz yöntemlerine başvurduğunu ileri süren Bahçeli, “AKP, Cumhuriyet’in ara dönemi, sivil vesayetin uygulayıcısı, sömürgecilerin figüranı, bizdenmiş gibi görünen siyaset misyoneri olarak bugün Türkiye’yi musibetlerle dolu korku tüneline sürüklemektedir. Müslümanların canıyla, kanıyla, malıyla beslenen küresel güç merkezlerinin yanaşması olan AKP; bu niteliğini gizlemek için ise her türlü milli ve manevi kıymeti istismar etmekten uzak durmamıştır” dedi.

“EĞİTİM SİSTEMİ YAPBOZ TAHTASINA ÇEVRİLDİ”

MHP lideri Devlet Bahçeli, grup konuşmasında eğitim sistemini değiştirecek AKP’nin yeni teklifini de değerlendirdi. Eğitim sisteminin stratejik bir öneme sahip olduğuna dikkat çeken Bahçeli, AKP döneminde eğitimle ilgili önemli bir gelişmenin kaydedilemediğini ileri sürdü. AKP’yle birlikte eğitimde bilimsel yöntemler değil, deneme-yanılma yöntemleri uygulandığını iktidar partisinin, sorun çözmek yerine attığı her adımla yeni problem alanları oluşturduğunu savunan Bahçeli, bugüne kadar alkışlayacakları ve takdir edecekleri bir projenin henüz hayata geçirilemediğini söyledi. Bahçeli, “Hükümet, günü kurtarmaya dönük çelişkileriyle, polemik dozu had safhada olan yaklaşımlarıyla ve istimara prim veren siyasi tutumuyla eğitim sistemimizi adeta yap boz tahtasına çevirmiştir” dedi.
MHP’nin okul öncesi eğitimin 6 yaş grubu dâhil edilmek suretiyle, zorunlu temel eğitimin iki kademeli olarak 9 yıla çıkarılmasını öngördüğünü anlatan Bahçeli, uzun vadede de 12 yıllık zorunlu temel eğitimin tesis edilebilmesi için gerekli alt yapı çalışmasının yapılmasını savunduklarını söyledi.

“HER BAKANIN KENDİ EĞİTİM POLİTİKASI VAR”

Milli eğitim sistemini yozlaştırarak her bakan değişikliğiyle yeni bir maceraya atılmanın gelecek nesillere büyük maliyetler yükleyeceğini ifade eden Bahçeli, “Buna da hiç kimsenin, hele hele Milli Eğitim Bakanlığı görevini yürüten şahısların hiç hakkı yoktur. AKP hükümetlerinde, bugüne kadar eğitim konusunda dört bakan görev almıştır. Şu çarpıklığa bakınız ki, her bakanın kendine ait bir politikası olmuş, gelen gidenin uygulamalarını reddedercesine kendi zihniyetindekileri hayata geçirmenin çare ve arayışı içinde olmuştur. Zannedersiniz ki, AKP’nin bir eğitim politikası ve gelecekle ilgili bir hedefi bulunmamaktadır. Hadiselerin görünen yüzü böyledir, ortaya çıkan gerçekler buna işaret etmektedir. Sorarım sizlere, her bakanla birlikte eğitim sisteminin bütünüyle değişmesine, yeni bir kulvara girmesine acaba dünyanın neresinde tesadüf edilmektedir?” dedi.
AKP’nin zorunlu eğitimi 12 yıla çıkartacağı iddiasıyla getirdiği teklifin iddiasının aksine zorunlu eğitimin bazı hallerde 4 yıllık ilköğretim birinci kademeyle sınırlandırılacağını gösterdiğini ileri süren Bahçeli şöyle devam etti:

“Birçok mahsuru içinde barındıran bu sözde hazırlığın, geleceğimize katkı sağlaması ve evlatlarımızın ihtiyaçlarını karşılaması söz konusu bile olmayacaktır. Ancak, dün itibariyle teklifte eleştirilere neden olan ilk 4 yılın ardından açıköğretim seçeneğinden geri adım atıldığı ve açıköğretim uygulamasının ikinci 4 yılın ardından devreye sokulacağı kamuoyuna yansımıştır. Böyle olsa bile, zorunlu eğitimin kesintisiz 12 yıla çıkması söz konusu olmayacaktır.”

“YENİ İSTİSMAR ALANLARI AÇILMASIN”


Tartışmaların meslek liseleri, özelde imam hatip liseleri ekseninde yürütülmesinin yeni bir kutuplaşmaya davetiye çıkardığını ileri süren Bahçeli, “Bu ülkede meslek veya imam hatip lisesinde okuyan evlatlarımızın hiç kimseden eksik kalır yanı ya da herhangi bir yetersizlikleri bulunmamaktadır. Ve geçmişte yaşanan haksızlıkların, adaletsizliklerin bizim açımızdan meşru hiçbir tarafı da görülmemektedir. Düz liselerde okuyanlar neyse, imam hatiplerde okuyan evlatlarımızda aynı değer ve takdire layıktır” dedi.

Bahçeli, “Bu nedenle yeni istismar alanları açmadan, AKP’nin eğitim politikasını ve gündeme taşıdığı önerilerini gözden geçirmesinde ve yeniden değerlendirmeye tabi tutmasında sayısız yararlar ve hayırlar olacağı aşikârdır” değerlendirmesinde bulundu.

28 Şubat, Erbakan'a değil yeni nesle darbeydi



Fatih Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ömer Çaha ile yaptıığ röportaj:Prof. Çaha: 28 Şubat sanılanın aksine Refah Partisi’ne değil topluma karşı yapıldı. Amaç 80 sonrasında ortaya çıkan nesli tasfiye edip yeni bir nesil yaratarak topluma kalıcı bir darbe vurmaktı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, ordu ve bürokrasi merkezli bir darbe olan, sivil müttefikleri bulunan 28 Şubat süreci için "bin yıl sürecek" demişti. Hedefe yapıştırılan öcü “irtica” idi. Sonrasında neler oldu? Hızlı bir özetle;

Sürecin 5. yılında, darbecilerin ezmek, itmek, bastırmak istediği değerler dünyasından çıkan bir siyasi parti, çağın ruhuyla tazelenmiş ve yüzde 35 oyla desteklenmiş olarak iktidar oldu. 10 yıldır iktidarda.

MGK kararıyla, uyduruk yönetmeliklerle zorla, zorbalıkla okullarından edilen, ikna odalarında psikolojik işkenceye maruz bırakılan, kazanılmış hakları gasp edilen, puanları kesilen öğrencilerin büyükçe bir kısmı dünyanın sayılı üniversitelerinden başarıyla mezun oldu, birkaç dil öğrendi.

Yeşil sermaye denilerek fişlenen, ambargo uygulanan holdingler, işletmelerini işletmeye, vergi vermeye, işçi çalıştırmaya, üretim ve ihracat yapmaya devam etti.

Ve sürecin 15. yılında 28 Şubat’ın sorumlularının yargılanmasına da başlandı.

Post-modern darbe denilen, iktidardaki partinin düşürüldüğü, meşru hükümetin kuşatılarak işlevsiz kılındığı, o partinin sonradan, içinde ‘vampirler’ gibi sıfatların, gazete kupürlerinden suçlamaların bulunduğu bir iddianame yardımıyla kapatıldığı, 6 milyondan fazla insanın fişlendiği, vahşi bir cadı avının yaşandığı, seçilmiş bir milletvekilinin Meclis’e kabul edilmediği, İHL’lerin orta kısımlarını ortadan kaldırmak için tüm eğitim sisteminin allak bullak edildiği, üniversitelere gayri hukuki bir giyim-kuşam yasağının getirildiği… 28 Şubat’ın üzerinden 15 yıl geçti. Bu sürede ve o süreçte ne olduğunu, olanların ne anlama geldiğini Türkiye siyasetini en iyi okuyan siyaset bilimcilerden Prof. Dr. Ömer Çaha ile konuştuk ve ortaya bir z raporu çıkardık. Halen Fatih Üniversitesi öğretim üyesi olan Çaha’nın yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunuyor.

28 Şubat’ın 15. sene-i devriyesinde bir “z raporu” çıkaralım istiyorum. Şuradan başlayalım: 28 Şubat, asker yönetime fiilen el koymadı diye evvelki darbelerden daha hafif bulunur ve buna post-modern darbe denir. Sizce de böyle midir? Evvelkilerden farkı nedir?

28 Şubat’ı diğer darbelerden ayıran temel özellik, kişisel kanaatime göre bu darbenin topluma karşı yapılmasıdır. 27 Mayıs doğrudan doğruya bir partiye, Demokrat Parti’ye karşı yapılmıştı. 12 Eylül hem partilere karşı ama hem de partilerin arka planındaki örgütlü topluluklara, sosyal hareketlere karşı yapılan bir darbeydi. Oysa 28 Şubat doğrudan doğruya topluma, toplumun yöneldiği değerlere karşı yapıldı.

DARBE REFAH’A KARŞI YAPILMADI

28 Şubat da Refah partisine karşı yapılmış değil miydi?

Sahnede o olduğu için öyle görünüyor ama 28 Şubat tam anlamıyla topluma karşı yapılan bir darbedir. Adımları Refah Partisi’nden çok öncelere gider. 28 Şubat’ın mermisi Bahriye Üçok’un öldürülmesiyle atılmıştır. Ardından işlenen aydın cinayetleriyle ve Sivas katliamıyla süreç pişirildi. Özal’ın tasfiyesi ile de yönetime yumuşak bir geçişle el konuldu. Refah Partisi, darbe rüzgârının estiği bir dönemde iktidara geldi. Onun için darbenin rüzgârları ona denk gelmiş oldu.

Refah Partisi iktidarda olmasaydı bu müdahale yine olur muydu yani?

Şöyle söyleyeyim: Özal’la yeni bir Türkiye doğdu. Dünyaya ve topluma daha fazla açılan, toplumsal inisiyatifi ön palana çıkaran, hak ve özgürlükleri temel değerler haline getiren muazzam bir liberal rüzgâr esti. Bu özgürlük rüzgârına karşı askeri ve sivil bürokrasi çok şiddetli bir kin besliyordu. Özal’ın ölümü zaten büyük ölçüde bununla bağlantılıdır. Bu sürecin intikamı sürecin mimarından alındı diye düşünüyorum.

DEMİREL ÇANKAYA’YA ÇIKTI VE…

Turgut Özal’a suikast şüpheniz var, o halde?

Bir bilim adamı olarak somut veriler olmadan suikastla ilgili bir şey söyleyemem. Ancak Özal’ın ölümünün ardından Demirel’in Çankaya Köşkü’ne çıkmasıyla operasyon tamamlandı. 28 Şubat, Demirel’in Çankaya’nın merdivenlerinden çıktığı gün başladı. Bu süreci dikkate aldığımızda Özal’ın ölümünün neyi ifade ettiğini daha iyi anlarız. Dolayısıyla 28 Şubat süreci, tümüyle Refah Partisi’ne karşı yapılmış bir süreç olarak görmüyorum. Bu, Özal sonrası gelişen Türkiye’ye karşı yapılan bir süreçtir. 28 Şubat özgür topluma karşı yapıldı. Başka bir deyişle yeni Türkiye’ye karşı yapıldı. Refah Partisi ve onun temsil ettiği değerler yeni Türkiye’nin sonuçlarından biriydi. 28 Şubat’ın hedefi, 80 sonrasında ortaya çıkan nesli tasfiye edip yeni bir nesil yaratarak topluma kalıcı bir darbe vurmaktı. 28 Şubatçılar sosyolojik etkileri uzun sürecek bir yapıyı hedefliyorlardı. 28 Şubat’ı diğerlerinden ayıran budur. Refah Hükümeti olmasaydı da asker, yeni bir nesil yaratmak için muhtemelen başka mekanizmaları devreye sokarak yine inisiyatifi eline alacaktı.

27 MAYIS SOL CUMHURİYETİ

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında da yeni bir toplum yaratılmak istenmişti. Var olan toplumda istenmeyen özellikler bastırılmış, istenen özelliklerin eğitim yoluyla topluma aşılanması amaçlanmıştı. 28 Şubat’la bu anlamda bir paralellik kurulabilir mi?

Bazı yönleriyle evet. Cumhuriyet netice itibariyle devlete bağlı olan, yükümlükleri haklarının önünde olan, yekvücut organik bir toplum yaratmak istiyordu. Böyle bir topluma uyum sağlayabilecek standart bireyler oluşturmak istiyordu. Fakat darbelerin bir kısmı, organik toplumu devam ettirmek istediyse de ona kendi rengini kattı. 27 Mayıs böyle bir darbedir mesela. 27 Mayıs, Cumhuriyet’in değerlerini büyük ölçüde sola kaydırdı. Cumhuriyet’in değerlerine baktığınızda 1920’lerde 1930’larda sağ unsurlar da var, sol unsurlar da. Cumhuriyet’in değerleri daha merkezde bir yerlerde. Ama 27 Mayıs o merkezi alıp sola kaydırdı. Devlet hem bürokratik yapısıyla sola kaydı, hem de eğitim ve ekonomi politikalarıyla. Aslında 27 Mayısçılar bir bakıma kendi Cumhuriyetlerini kurmak istediler. Cumhuriyeti kendi değerleriyle yoğurdular. Ne yazık ki biz bugün hala 27 Mayıs’ın Cumhuriyet’e kattığı değerlerle cedelleşiyoruz.

12 Eylül’de ibre aksi yönde değişti ama…

12 Eylül sola kaymış olan o merkezi biraz sağa çekmeye başladı. Bunun için 27 Mayıs’a alkış tutan sol 12 Eylül’ü yerden yere vuruyor. Fakat 28 Şubat Cumhuriyet’in değerlerine damgasını basmakta başarılı olamadı. Başarılı olmuş olsaydı Cumhuriyet bugün elitist, jokaben, merkezden kumandalı sola daha fazla yaslanıyor olacaktı. 28 Şubatçılar 1970’lerin başındaki Devrim Gazetesi’nin, 1960’ların Yön hareketinin oluşturduğu kültürel aura ile endoktrine olmuş bir kadroydu. Dolayısıyla 28 Şubat’ta başarılı olsalardı, Türkiye yeniden 1960’lar, 70’ler Türkiye’sine geri dönecekti. Türkiye bu anlamda gerçekten büyük bir kaza atlatmıştır.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor