Son Dakika :
darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Amokachi, Erbakan'a ne dersi vermişti?

Gönderen: Unknown on 2 Mart 2012 Cuma | 05:44




Ersin Çelik'in haberiBeşiktaş'a gelmiş önemli yıldızlardan birisi Amokachi. Özellikle derbi maçlarda attığı gollerle Beşiktaş taraftarının sevgilisi olmuştu. Valencia ile oynanan UEFA Kupası maçında, kaleye bir metreden topu üstten auta atmasıyla da hatırlarız onu.Nijeryalı'ydı Amokachi. Müslüman'dı. Maçlara çıkarken ya da sonradan oyuna dahil olurken, ellerini açıp dua etmesi de bunun göstergesiydi. Sempatikti. Çok güçlü bir fiziği vardı ve hızlıydı da. Bu yüzden "Karaboğa" lakabını almıştı. Sağ kanattan söküp aldığı topla kaleye inmesi bir olurdu. Beşiktaş taraftarı onun için tezahürat bile bestelemişti.Amakachi'nin bir 28 Şubat günü bu habere konu olmasının sebebi ise 15 yıl öncesinin bugünüyle alakalı. Refahyol'u iktidardan indiren 28 Şubat postmodern darbe sürecine medya eliyle alet edilmişti çünkü...

"AMOKACHİ'DEN ERBAKAN'A DERS"

Hürriyet Gazetesi, 23 Şubat 1997 tarihli sayısında manşetine taşıdığı Amokachi ile Başbakan Erbakan’a ders vermeye kalkmıştı.İsmail Er imzalı spor sayfası söyleşisini çok önemseyen Hürriyet, 9 sütuna “Amokachi’den ders” manşetini atmıştı. Haberin spotundaki aklı başında her insanı güldürecek satırlar ise şöyleydi: “Beşiktaş’ın Nijeryalı yıldızı Amokachi, “İslam en güzel ama en istismar edilen din” diyerek Türkiye’deki din simsarlarına çok büyük bir ders verdi.” Hürriyet’in haberde, Amokachi’nin “Türkiye’ye gelen her Avrupa’lı ülkenin laik olduğunu görecektir. İsteyen istediği gibi giyiniyor” sözlerini ön plana çıkarması da dikkat çeken başka bir ayrıntı. Laikliği sadece kılık kıyafet serbestliği olarak algıladığı anlaşılan Amokachi'nin, sözlerini siyasilerine değerlendirten Hürriyet, aldığı görüşleri de hemen manşetin altından yayınlamıştı.İlginç olan bir başka ayrıntı ise; ANAP, DYP ve CHP'nin parti temsilcilerinin Amokachi'nin sözlerini önemseyip Erbakan ve Refah Partisi'nin bunlardan ders çıkarmasını istemesi. İşte o değerlendirmeler:

REFAHLILAR DERS ALSIN

Amokachi'nin sözlerine siyasi parti temsilcilerinden olumlu mesajlar geldi:Yaşar Okuyan (ANAP Genel Sekreteri)Amokachi, Türkiye gerçeğini Erbakan ve RP'lilerden daha iyi görüyor.Cihan Paçacı (DYP Genel Başkan Yardımcısı)Amokachi'nin görüşlerine katılıyorum.Eşref Erdem (CHP Genel Sekreter Yardımcısı)Umarım, RP ve temsilcileri gerekli dersi alırlar!2011 yılında bile, eyaletlerde kadın vali (belediye başkanı) seçilip seçilmemesini tartışan Afrika ülkesi Nijerya’dan 1996'da ülkemize gelen Amokachi’den, Erbakan’a “din ve laiklik dersi” verdiren Hürriyet’in, 28 Şubat sürecinde, darbeye giden yolda nelere sarıldığı da gözler önüne serilmiş oluyor.Haber 7

28 Şubat, Erbakan'a değil yeni nesle darbeydi

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 08:17



Fatih Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ömer Çaha ile yaptıığ röportaj:Prof. Çaha: 28 Şubat sanılanın aksine Refah Partisi’ne değil topluma karşı yapıldı. Amaç 80 sonrasında ortaya çıkan nesli tasfiye edip yeni bir nesil yaratarak topluma kalıcı bir darbe vurmaktı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, ordu ve bürokrasi merkezli bir darbe olan, sivil müttefikleri bulunan 28 Şubat süreci için "bin yıl sürecek" demişti. Hedefe yapıştırılan öcü “irtica” idi. Sonrasında neler oldu? Hızlı bir özetle;

Sürecin 5. yılında, darbecilerin ezmek, itmek, bastırmak istediği değerler dünyasından çıkan bir siyasi parti, çağın ruhuyla tazelenmiş ve yüzde 35 oyla desteklenmiş olarak iktidar oldu. 10 yıldır iktidarda.

MGK kararıyla, uyduruk yönetmeliklerle zorla, zorbalıkla okullarından edilen, ikna odalarında psikolojik işkenceye maruz bırakılan, kazanılmış hakları gasp edilen, puanları kesilen öğrencilerin büyükçe bir kısmı dünyanın sayılı üniversitelerinden başarıyla mezun oldu, birkaç dil öğrendi.

Yeşil sermaye denilerek fişlenen, ambargo uygulanan holdingler, işletmelerini işletmeye, vergi vermeye, işçi çalıştırmaya, üretim ve ihracat yapmaya devam etti.

Ve sürecin 15. yılında 28 Şubat’ın sorumlularının yargılanmasına da başlandı.

Post-modern darbe denilen, iktidardaki partinin düşürüldüğü, meşru hükümetin kuşatılarak işlevsiz kılındığı, o partinin sonradan, içinde ‘vampirler’ gibi sıfatların, gazete kupürlerinden suçlamaların bulunduğu bir iddianame yardımıyla kapatıldığı, 6 milyondan fazla insanın fişlendiği, vahşi bir cadı avının yaşandığı, seçilmiş bir milletvekilinin Meclis’e kabul edilmediği, İHL’lerin orta kısımlarını ortadan kaldırmak için tüm eğitim sisteminin allak bullak edildiği, üniversitelere gayri hukuki bir giyim-kuşam yasağının getirildiği… 28 Şubat’ın üzerinden 15 yıl geçti. Bu sürede ve o süreçte ne olduğunu, olanların ne anlama geldiğini Türkiye siyasetini en iyi okuyan siyaset bilimcilerden Prof. Dr. Ömer Çaha ile konuştuk ve ortaya bir z raporu çıkardık. Halen Fatih Üniversitesi öğretim üyesi olan Çaha’nın yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunuyor.

28 Şubat’ın 15. sene-i devriyesinde bir “z raporu” çıkaralım istiyorum. Şuradan başlayalım: 28 Şubat, asker yönetime fiilen el koymadı diye evvelki darbelerden daha hafif bulunur ve buna post-modern darbe denir. Sizce de böyle midir? Evvelkilerden farkı nedir?

28 Şubat’ı diğer darbelerden ayıran temel özellik, kişisel kanaatime göre bu darbenin topluma karşı yapılmasıdır. 27 Mayıs doğrudan doğruya bir partiye, Demokrat Parti’ye karşı yapılmıştı. 12 Eylül hem partilere karşı ama hem de partilerin arka planındaki örgütlü topluluklara, sosyal hareketlere karşı yapılan bir darbeydi. Oysa 28 Şubat doğrudan doğruya topluma, toplumun yöneldiği değerlere karşı yapıldı.

DARBE REFAH’A KARŞI YAPILMADI

28 Şubat da Refah partisine karşı yapılmış değil miydi?

Sahnede o olduğu için öyle görünüyor ama 28 Şubat tam anlamıyla topluma karşı yapılan bir darbedir. Adımları Refah Partisi’nden çok öncelere gider. 28 Şubat’ın mermisi Bahriye Üçok’un öldürülmesiyle atılmıştır. Ardından işlenen aydın cinayetleriyle ve Sivas katliamıyla süreç pişirildi. Özal’ın tasfiyesi ile de yönetime yumuşak bir geçişle el konuldu. Refah Partisi, darbe rüzgârının estiği bir dönemde iktidara geldi. Onun için darbenin rüzgârları ona denk gelmiş oldu.

Refah Partisi iktidarda olmasaydı bu müdahale yine olur muydu yani?

Şöyle söyleyeyim: Özal’la yeni bir Türkiye doğdu. Dünyaya ve topluma daha fazla açılan, toplumsal inisiyatifi ön palana çıkaran, hak ve özgürlükleri temel değerler haline getiren muazzam bir liberal rüzgâr esti. Bu özgürlük rüzgârına karşı askeri ve sivil bürokrasi çok şiddetli bir kin besliyordu. Özal’ın ölümü zaten büyük ölçüde bununla bağlantılıdır. Bu sürecin intikamı sürecin mimarından alındı diye düşünüyorum.

DEMİREL ÇANKAYA’YA ÇIKTI VE…

Turgut Özal’a suikast şüpheniz var, o halde?

Bir bilim adamı olarak somut veriler olmadan suikastla ilgili bir şey söyleyemem. Ancak Özal’ın ölümünün ardından Demirel’in Çankaya Köşkü’ne çıkmasıyla operasyon tamamlandı. 28 Şubat, Demirel’in Çankaya’nın merdivenlerinden çıktığı gün başladı. Bu süreci dikkate aldığımızda Özal’ın ölümünün neyi ifade ettiğini daha iyi anlarız. Dolayısıyla 28 Şubat süreci, tümüyle Refah Partisi’ne karşı yapılmış bir süreç olarak görmüyorum. Bu, Özal sonrası gelişen Türkiye’ye karşı yapılan bir süreçtir. 28 Şubat özgür topluma karşı yapıldı. Başka bir deyişle yeni Türkiye’ye karşı yapıldı. Refah Partisi ve onun temsil ettiği değerler yeni Türkiye’nin sonuçlarından biriydi. 28 Şubat’ın hedefi, 80 sonrasında ortaya çıkan nesli tasfiye edip yeni bir nesil yaratarak topluma kalıcı bir darbe vurmaktı. 28 Şubatçılar sosyolojik etkileri uzun sürecek bir yapıyı hedefliyorlardı. 28 Şubat’ı diğerlerinden ayıran budur. Refah Hükümeti olmasaydı da asker, yeni bir nesil yaratmak için muhtemelen başka mekanizmaları devreye sokarak yine inisiyatifi eline alacaktı.

27 MAYIS SOL CUMHURİYETİ

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında da yeni bir toplum yaratılmak istenmişti. Var olan toplumda istenmeyen özellikler bastırılmış, istenen özelliklerin eğitim yoluyla topluma aşılanması amaçlanmıştı. 28 Şubat’la bu anlamda bir paralellik kurulabilir mi?

Bazı yönleriyle evet. Cumhuriyet netice itibariyle devlete bağlı olan, yükümlükleri haklarının önünde olan, yekvücut organik bir toplum yaratmak istiyordu. Böyle bir topluma uyum sağlayabilecek standart bireyler oluşturmak istiyordu. Fakat darbelerin bir kısmı, organik toplumu devam ettirmek istediyse de ona kendi rengini kattı. 27 Mayıs böyle bir darbedir mesela. 27 Mayıs, Cumhuriyet’in değerlerini büyük ölçüde sola kaydırdı. Cumhuriyet’in değerlerine baktığınızda 1920’lerde 1930’larda sağ unsurlar da var, sol unsurlar da. Cumhuriyet’in değerleri daha merkezde bir yerlerde. Ama 27 Mayıs o merkezi alıp sola kaydırdı. Devlet hem bürokratik yapısıyla sola kaydı, hem de eğitim ve ekonomi politikalarıyla. Aslında 27 Mayısçılar bir bakıma kendi Cumhuriyetlerini kurmak istediler. Cumhuriyeti kendi değerleriyle yoğurdular. Ne yazık ki biz bugün hala 27 Mayıs’ın Cumhuriyet’e kattığı değerlerle cedelleşiyoruz.

12 Eylül’de ibre aksi yönde değişti ama…

12 Eylül sola kaymış olan o merkezi biraz sağa çekmeye başladı. Bunun için 27 Mayıs’a alkış tutan sol 12 Eylül’ü yerden yere vuruyor. Fakat 28 Şubat Cumhuriyet’in değerlerine damgasını basmakta başarılı olamadı. Başarılı olmuş olsaydı Cumhuriyet bugün elitist, jokaben, merkezden kumandalı sola daha fazla yaslanıyor olacaktı. 28 Şubatçılar 1970’lerin başındaki Devrim Gazetesi’nin, 1960’ların Yön hareketinin oluşturduğu kültürel aura ile endoktrine olmuş bir kadroydu. Dolayısıyla 28 Şubat’ta başarılı olsalardı, Türkiye yeniden 1960’lar, 70’ler Türkiye’sine geri dönecekti. Türkiye bu anlamda gerçekten büyük bir kaza atlatmıştır.

"Biz askeriz, cezaevi sorun değil"

Gönderen: Maykıl on 27 Şubat 2012 Pazartesi | 06:20



İnternet Andıcı davası kapsamında tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, uluslararası haber ajansı Reuters’a konuştu. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Bağbuğ, Avukatı İlkay Sezer aracılığıyla kendisine hapishanede iletilen soruları yanıtladı. 68 yaşındaki emekli orgeneral, sağlık durumunun gayet iyi, moralinin ise yüksek olduğunu söyledi. Başbuğ, Silivri Cezaevi’nde yaptığı düzenli egzersiz sayesinde formda kaldığını anlattı. 

‘KİTAP OKUYORUM’

Kitap okuyarak, cezevindeki diğer generallerle sohbet ederek vakit geçirdiğini belirten Başbuğ “Burada bir televizyon var, bizler asker olarak en zor şartlar dikkate alınarak eğitildik, dolayısıyla herhangi bir problem söz konusu değil. Ancak terör örgütü lideri olarak TSK’nın içine sızmış olmakla suçlanmayı hâlâ kabullenemiyorum” dedi.

DURUŞMA 22 MART’TA

 6 Ocak 2012’den beri Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İlker Başbuğ hakkında, “darbeye teşebbüs suçu”ndan ağırlaştırılmış müebbet, “terör örgütü yöneticiliği”nden de 22.5 yıl hapis isteniyor. Başbuğ, 22 Mart’ta yapılacak duruşmada hâkim karşısına çıkacak.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor