Son Dakika :
Ahmet Hakan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmet Hakan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ahmet Hakan: Ferdi Tayfur Haklı Gibi

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 17:36



"Ferdi Tayfur, "Ata Demirer senaryomu çaldı" dediğinde ben de herkes gibi burun kıvırdım. Kendisi beni affeder mi bilmiyorum ama Allah'tan af diliyorum bu önyargım nedeniyle..." diyen Ahmet Hakan yazısında Tayfur'un haklı olduğuna dair yargısını okurlarıyla paylaştı.

Ferdi Tayfur, "Ata Demirer senaryomu çaldı" dediğinde ben de herkes gibi burun kıvırdım. Neden?

Çünkü sansasyon peşinde koşanların yegane sığınağı haline geldi, "senaryomu çaldılar" iddiasıyla ortaya çıkmak.

Ferdi Tayfur'u da o kapsamda değerlendirdim.
Kendisi beni affeder mi bilmiyorum ama Allah'tan af diliyorum bu önyargım nedeniyle...

Çünkü olayın ayrıntılarına bakınca Ferdi Tayfur'un gayet haklı olduğuna dair işaretler alıyorum.

* * *

Düşünün:
Ferdi Tayfur ile Ata Demirer 2009 yılında bir televizyon programında bir araya geliyorlar. Ferdi Tayfur programında bir senaryo yazdığından söz ediyor. Filminin hikayesini üç cümleyle özetliyor. Şöyle diyor:

"Film Almancı, eski bir boksörü anlatıyor. Almanya'dan kesin dönüş yapıyorlar. Annesi, babası, yatılı okuyan bir kızı var. Üst katlarında oturan hatun bir kiracıları var. Bir bağlama icat ediyor. Gurbetçilerimizde vardır böyle bir heves. Sazının peşine düşüyor. Müthiş bir komedi".
İş burada bitmiyor.

Ferdi Tayfur, Ata Demirer'den filmde başrol oynamasını istiyor, o da "senaryoyu gönder Ferdi Abi" diyor.

* * *

Ferdi Tayfur senaryoyu gönderdi mi bilmiyoruz.
Ata Demirer senaryoyu bire bir çekti mi bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var:

Filmin ana öyküsünün fikri Ferdi Tayfur'dan çıkmış.
Yani bire bir intihal olduğu kuşkulu ama esinlenme olduğu su götürmez gerçek.

En azından ben artık şunun farkındayım:
Ferdi Tayfur hepten boş konuşmuyor ve Ata Demirer gerçekten de töhmet altında."

Ahmet Hakan'dan CHP'ye: Bölünün Belki Büyürsünüz

Gönderen: Maykıl on 26 Şubat 2012 Pazar | 08:01



Ahmet Hakan'ın köşe yazısının bir bölümü...

Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından iki ayrı partinin doğma ihtimali, tarafları inceden tedirgin etmişti.

“Bölünüyoruz, küçüleceğiz” endişesiydi bu...

Fakat çok geçmeden anlaşıldı ki: Yersiz bir endişe imiş bu...

Çünkü:

Bölünen parçalardan biri küçüldükçe küçüldü, diğer parça ise büyüdükçe büyüdü.

Bakınız: Saadet Partisi... Bakınız: AK Parti...
* * *
Bir partinin içinde iki ayrı “dünya görüşü”, iki ayrı “yöntem anlayışı”, iki ayrı “duyarlılık” varsa...

Ve bu ikisi birbiriyle “uzlaşmaz” durumdaysa...

İlle de “bölünmeyelim” diye tutturmaktansa...

“Bölünelim, siz de kurtulun biz de” denilmesi daha evladır.
* * *
“Bölünmeye övgü” başlığı altında söyleyecek çok sözüm var.

Ama en başta iki temel faydayı hemen söyleyeyim:

BİR: Parti içindeki iki ayrı duyarlılıktan ortak bir duyarlılık çıkarmaya çalışmak için enerji harcamaya gerek kalmaz, enerji tasarrufu sağlanır.

İKİ: Parti, iki ayrı duyarlılığı da incitmemek adına kamuoyuna muğlâk bir bildiri sunmak durumundan kurtulur, bildirisini netleştirir.
* * *
Bugünün CHP’sine baktığımızda iki temel sorun görüyoruz:

BİR: Enerjisinin önemli bir bölümünü parti içi çekişmelere ayırmak zorunda kalıyor.

İKİ: Parti içindeki iki farklı duyarlılığı idare etmek adına ortaya doğru dürüst bir “bildiri” sunamıyor.
* * *
“İki ayrı duyarlılık” nedir mi?

Açıklayayım:

BİRİNCİ DUYARLILIK: Çağdaş sosyal demokrat bir parti olma özlemi içindeler... “Özgürlükler” diye tutturalım diyorlar. İktidarı “özgürlükler” açısından sorgulamak istiyorlar.

“Türbana özgürlük isteyelim” diyorlar. Şehirlerin lüks semtlerinin dışına çıkmak istiyorlar. Kürt sorununun çözümünde demokratik yöntemleri benimsiyorlar. Günümüzde ortaya çıkan “adalet” ihtiyacını dile getiriyorlar. Türkiye’nin yeni statükosuyla mücadele etmek istiyorlar. Avrupa normlarına sarılıyorlar. Ulusalcı çizgiyle araya mesafe koymak istiyorlar.

Umudu seslendirmek istiyorlar.

İKİNCİ DUYARLILIK: “Ulusalcılık yapalım” diyorlar. “İrtica tehlikesinden söz edelim” diyorlar. “İmam-hatiplerin önünü açtırmayalım” diyorlar. “Türban, ille de türban diye tutturalım” diyorlar. “Kürt sorununda ödün vermeyelim” diyorlar. “Cumhuriyet’in ilk dönem uygulamalarına yanlış da olsa sahip çıkalım” diyorlar. Yeni statükoyla mücadele etmek yerine eski statüko özlemiyle yanıp tutuşuyorlar. Avrupa’ya kuşkuyla yaklaşıyorlar. Umut yerine umutsuzluğu, iyimserlik yerine karamsarlığı aşılamak istiyorlar.
* * *
Bu “iki duyarlılık” arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen mücadele şunlara yol açıyor:

- Partiyi yiyip bitiriyor.

- Enerjisini tüketiyor.

- Cesur çıkışların önünü kesiyor.

- Açık konuşmaya engel oluyor.

Böylece ortaya iki duyarlılığı da tatmin etmeyen bir parti çıkıyor.

Ulusalcının da, sosyal demokratın da şikâyetçi olduğu bir parti...

Oysa bölünseler...

Her iki duyarlılık da şöyle aslanlar gibi bildirilerini topluma açıklama imkânına kavuşsa...

Biz de görsek: Ulusalcılar mı yaman, sosyal demokratlar mı?

Uğur Acar'a Daha Ne Kadar İşkence Edeceğiz?

Gönderen: Maykıl on 25 Şubat 2012 Cumartesi | 01:32



Uğur Acar'ın apar topar basının önüne çıkarıldığı günkü görüntülerdeki bir detay, Habertürk yazarı Rahşan Gülşan'ın dikkatinden kaçmadı. Gülşan, "Çocuğun ağzından kan sızıyor yahu'' başlıklı yazısında şu vahim detaya dikkat çekerek şöyle yazdı:

RAHŞAN GÜLŞAN: FOTOĞRAFI GÖRÜNCE İÇİM EZİLDİ

"Önceki gün yapılan basın toplantısında bir ara Uğur'un dudağından kan sızdı. Belli ki yaralar daha tam iyileşmemiş, Uğur konuşmaya çalışınca kanamalar oluyor. Fotoğrafı görünce içim ezildi. Allak bullak oldum. Yazık, değil mi bu çocuğa? Tamam ülkemizde bir ilk. Tamam bu hikaye Türk doktorlarının başarısı. Ama bir izin vermediler ki, bu işin tadını çıkaralım."

Gülşan ayrıca, Haber365'in bir hafta önce sorduğu o çarpıcı soruyu da sordu: "Bu çocuğun şu anda mecburen sahip olduğu zoraki şöhreti ileride ne yapacağını düşünen var mı?"

AHMET HAKAN: HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ YİNE KIVAM KAÇTI

Dün de Hürriyet'ten Ahmet Hakan ile Cengiz Semercioğlu benzer bir hassasiyetle konuya yaklaştı. Ahmet Hakan, "Rahat bırakın yüz nakli yapılan genci" başlıklı yazısında, "Her zaman olduğu gibi, yine kıvam kaçtı. Olay müstehcenlik sınırlarını zorlamaya başladı" diye yazdı. Hakan, "Tıp adamlarının görevi, hastalarının sadece fiziki sağlığını korumak değildir; hastaların onur ve haysiyeti de onlara emanettir" diyerek bitirdi.  

Ahmet Hakan: Aziz Yıldırım'ın Atatürk Vurgusu

Gönderen: Maykıl on 24 Şubat 2012 Cuma | 05:04




Aziz Yıldırım'ın köşe yazısı...

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, beklenen savunmasını yaptı.

Şöyle dedi:

“Şike iddiaları beni ve arkadaşlarımı 100 yıldır süren Atatürkçü yoldan çevirmekten başka bir şey değil. Fenerbahçe Atatürk’ü ve Türk gençliğini sembolize eder.”

Aziz Yıldırım’ın eski statükonun yıkıldığını, yeni bir statükonun kurulduğunu bilmeyecek kadar saf biri olduğuna zerre kadar ihtimal vermem.

İşte bu nedenle...

Savunmasında “Atatürk vurgusu” yapmasını fazlasıyla cesur, fazlasıyla kahramanca, fazlasıyla yiğitçe buldum.

Neden mi?

Şundan dolayı:

Eski statüko döneminde “Atatürk vurgusu”, kurtarıcı bir rol oynardı.

Suçlama ne olursa olsun suçlanan kişi “Ben Atatürkçüyüm” dedi mi, işi bitirirdi.

Oysa bugün sözü Atatürk’e getirmenin herhangi bir kurtarıcı tarafı kalmadı.

Ne kurtarıcılığı!

Sözü Atatürk’e getiren, durumu kendi açısından daha da zora sokmuş oluyor.

Geçmişte her türden ithamdan yırtmak isteyenler, “Atatürk vurgusu”na sığınırdı.

Oysa bugün her türden ithamdan yırtmak için şu türden savunma cümlelerine ihtiyaç var:

- Küçükken Kuran’ı hatmetmiştim...
- Hocaefendi ile geçmişte çok diyalogum oldu.
- Gençken MSP’li gençlerle takılırdım.
- Eniştem Süleymancı idi...
- Bu hükümet çok büyük hizmetler yaptı.
- Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nü ezbere bilirim.

Aziz Yıldırım bunların hiçbirine tenezzül etmedi.

Yavşamak yerine düzene başkaldırmayı tercih etti.

Bu açıdan...

Aziz Yıldırım’ın 2012 Türkiye’sinde “Atatürkçüyüm” diye haykırması, Deniz Gezmiş’in 70’lerin başındaki konjonktürde mahkemede “Tek yol devrim” diye bağırması gibi bir şeydir.

Zor zamanda konuş, kolay zamanda sus

Galatasaray’ın efsane isimlerinden Hakan Ünsal, bir zamanlar dini inancı nedeniyle kendisine yapılan zulümleri anlatmış.

Demiş ki:

“Futbol oynadığım dönemlerde odamda takke ve seccade bulundurduğum için bana ‘cemaatçi’ dediler. Hatta bu nedenle kadro dışı bırakıldım”.

Hiç sevmem zor zamanda suspus olup kolay zamanda ortaya çıkma durumunu...

Hakan Ünsal’ın “bir zamanlar zulümlere uğramıştım” açıklamasını da işte bu yüzden sevmedim.

Ben mazlumdan, zalim zulmünü icra ederken diklenmesini beklerim.

Zulüm yapılırken kenara köşeye saklanmayacak.

Çıkacak, “bana zulmediyorsun” diye haykıracak.

Hadi diyelim ki bunu yapacak mertliği, yiğitliği ve delikanlılığı gösteremedi...

O zaman da hiç olmazsa...

Zor zamanda suspus olmanın verdiği utançla kolay zamanda sesini çıkarmayacak.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor