Son Dakika :
ergenekon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ergenekon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şamil Tayyar: Egemen Bağış 'Müslüman Değilmiş' Demedim

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 14:48



Geçtiğimiz hafta S Haber'de Hakan Şükür'le birlikte katıldığı canlı yayında Aziz Yıldırım'a 'Ergenekoncu ' AB Bakanı Egemen Bağış'a 'Müslüman değil ' dediği şeklindeki iddiaları yalanladı.

ÇAVUŞOĞLU'NDAN SAYIN LAFINI GERİ ALDI

Ömer Çavuşoğlu'nun Ve Gol programında 'Şamil Tayyar Egemen Bağış için 'Müslüman değilmiş ' ifadelerine tepki gösteren Şamil Tayyar konuyu mahkemeye taşıyacağını ifade ederek 'Sayın Ömer Çavuşoğlu'nun.. Sayın lafını geri alıyorum. Ömer Çavuşoğlu'nun programda söylediği lafla ilgili olarak tümden yalandır, hezeyandır bununla ilgili olarak hem RTÜK'e suç duyurusunda bulundum, hem de dava açıyorum. Programda Egemen Bağış'la ilgili en ufak bir cümle dahi geçmemiştir. 'dedi.

AZİZ YILDIRIM İÇİN ERGENEKONCU DEMEDİM

Aynı programda Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım hakkında 'Ergenekoncu ' şeklinde bir ifadesi olmadığını belirten Tayyar, Ressam Bedri Baykam'la da kısa süreli bir polemik yaşadı. Baykam, Şamil Tayyar'ın Aziz Yıldırım için 'Ergenekoncu ' ifadesini internet sitelerinden ve sosyal paylaşım sitesi Twitter'den okuduğunu söyleyince; Şamil Tayyar Bedri Baykam'a tepki göstererek 'Eğer sizin referans noktanız Twitter'sa benim zaten söyleyecek bir şeyim yok. ' dedi.


Ergenekon davasında 4 sanık ifade verdi



İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan tutuksuz sanıklardan Hüseyin Buzoğlu, ofisinde bulunan ''flash belleğin'' kendisine ait olmadığını ve hakkındaki arama ve el koyma kararlarının savcılar tarafından değil emniyet görevlilerinin kontrolünde gerçekleştirildiğini öne sürdü.

Buzoğlu, ''Öncelikle büromdaki aramanın nasıl yapıldığının değerlendirilmesi ve ertesinde söz konusu belleğin nasıl bulunduğunun irdelenmesi zorunludur'' ifadesini kullandı.

Belleğin bulunma anının da yer aldığı iddia edilen görüntülerde 9 dakikalık bir kayıp olduğunu ifade eden Buzoğlu, ''Görüntü bir ara gidiyor, geldiği zaman ile gittiği zaman arasında 9 dakikalık bir kayıp söz konusudur. Bu da gösteriyor ki açıkça hukuka aykırı delillerle yargılama yapılıyor'' iddiasında bulundu.

Buzoğlu, iletişim tutanaklarında yer alan örgütsel bağlamda konuştuğu iddialarına da değinerek, konuşmalarında suç isnat edilecek bir durum olmadığını savundu. Hakkındaki tüm suçlamaları reddeden Buzoğlu, beraatını talep etti.

Tutuksuz sanık gazeteci Muhammet Murat Avar da, 24 Şubat 2012 tarihine kadar asker olduğunu ve terhis olur olmaz da duruşmaya ifade vermeye geldiğini söyledi. Davanın sanıklarından Neriman Aydın ve Kemal Aydın'ı tanıdığını belirten Avar şöyle devam etti:

''Doğu Anadolu'da gazetecilik yapıyorum. Orada iddianamede geçtiği gibi misyonerlik faaliyetleri ile ilgili de haber yaptım. Gazeteciyim, polis ve asker başta olmak üzere haber kaynağı olabilecek herkesle görüştüm. Suçlamaları kabul etmiyorum. Yaptıklarım gazetecilik faaliyetinin dışında değildir.''

Bir an önce kendisi hakkında karar verilmesini talep eden Avar, annesinin duruşmaya geldiğinden haberi olmadığını, kendisini askerde sandığını söyledi.

Sanık Rıza Ferit Bernay

19 Mayıs Üniversitesi eski Rektörü tutuksuz sanık Rıza Ferit Bernay da, iki dönem rektörlük yaptığını ifade ederek, yasa dışı hiçbir faaliyette bulunmadığını anlattı. Terör örgütü üyeliği suçlamasını kabul etmediğini söyleyen Bernay, ''Ergenekon ismini ilk defa bu dava nedeniyle duydum. Buradakilerin çoğunun, sanık mı ziyaretçi mi olduğunu ancak yaka kartlarından ayırt edebildim'' dedi.

Tutuksuz sanık Bernay, iddianamede dava sanıklarından YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ile aynı örgüt mensubu olarak gösterilmelerinin çelişkili bir durum olduğunu savunarak, şunları kaydetti:

''2000 yılında Cumhurbaşkanı tarafından göreve atandım. O dönemde Kemal Gürüz benim atanmama karşı çıkmıştı. Rektör olduğumda iki yıl boyunca Kemal Gürüz bana akademik kadro vermedi. Bir üniversite için bu oldukça uzun bir süredir. Ben Kemal Gürüz'ün kendisini hiç tanımıyordum. Hiç tanışmadığım ve aramızda sıkıntılar olan bir insanla aynı örgüte mensup olmamız çelişkiyi ortaya koymaktadır.''

Davanın tutuklu sanıklarından Fatih Hilmioğlu'nun üniversite yıllarından sınıf arkadaşı olduğunu söyleyen Bernay, sanıklardan Mustafa Yurtkuran'ı da Rektörler Kurulu'ndan tanıdığını belirtti.

Tutuklu sanık Mustafa Balbay ile konuşmacı olarak katıldıkları bir panelde tanıştığını anlatan Bernay, ''Mehmet Haberal, Hacettepe'den hocamdır. Şener Eruygur ile Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) seçimlerinde görüşmelerim olmuştur'' dedi.

Bernay, İşçi Partisi üyesi olmadığını dile getirerek, zamanında ''Talat Paşa Komitesi''nden davet aldığını ancak katılmadığını ifade etti. Hakkındaki iddiaların üç ayağı olduğunu söyleyen tutuksuz sanık Ferit Bernay, ''İlki Cumhuriyetçi Çalışma Grubu'dur. İkincisi Jandarma Genel Komutanlığı'nda verilen yemektir, üçüncüsü de Mustafa Balbay'ın üçüncü şahıslarla yaptığı görüşmelerde adımın geçmesidir'' diye konuştu.

Cumhuriyetçi Çalışma Grubu'nun adını ilk defa soruşturma sürecinde duyduğunu öne süren Bernay, Jandarma Genel Komutanlığı'ndaki yemeğe ise YÖK tasarısındaki değişiklikleri konuşmak ve fikir alışverişinde bulunmak için gittiklerini kaydetti. Cumhuriyete saygı mitinglerinin Jandarma Genel Komutanlığı'nda kararlaştırıldığı yönündeki iddialara da değinen Bernay, söz konusu mitinglerde 'ordu göreve' pankartı açanları defalarca ikaz ettiklerini iddia etti.

Hakkındaki suçlamaların hiçbirini kabul etmediğini belirten Bernay, beraatını talep etti.

Tutuksuz sanık Mustafa Abbas Yurtkuran da, savunmasında, ''silahlı örgüt üyesi'' ve ''darbe teşebbüsü'' iddiaları ile yargılanmasının kendisini kahrettiğini belirterek, bu suçlamalarla kendisinin uzaktan ve yakından ilgisinin olmadığını öne sürdü.

''Batı Çalışma Grubu'na şikayet edildim''

Yurtkuran, 2000 ile 2008 yılları arasında Bursa Uludağ Üniversitesinde rektörlük yaptığını ifade ederek, ''Rektörlük görevim sırasında yaptığım konuşmalar dinlenirse hükümeti devirme gibi bir planımın olmadığı görülecektir'' dedi.

Cumhuriyet Mitingi'ne katıldığını belirten Yurtkuran, söz konusu mitingde ''Ordu göreve'' pankartını açanları tanımadığını ve bu olayın münferit bir hadise olduğunu iddia etti.

Davanın sanıklarından Şener Eruygur ile görevdeyken iki kere görüştüğünü anlatan Yurtkuran, Uludağ Üniversitesi'nin jandarma bölgesinde olduğunu, söz konusu görüşmelerden birinde jandarma sayısının güvenlik açısından arttırılmasını istediğini, diğer görüşmesinde ise görevli kıdemli bir astsubayın çocuğu hasta olduğu için görevinde bir dönem daha kalması için ricada bulunduğunu anlattı.

Kent Otel'de yapılan toplantılara çağrılmadığını söyleyen Mustafa Abbas Yurtkuran, İşçi Partisi'nin yurt dışı programları dahil hiçbir programına katılmadığını ancak Aydınlık Dergisinde, fotoğrafı yayınlanarak ''sanki katılmış gibi'' yansıtıldığını belirtti.

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese'nin, ''Batı Çalışma Grubu'nu duydunuz mu?'' sorusuna Yurtkuran, ''Rektörlük dönemimde Bursa Bölge Komutanı tarafından BÇG'ye şikayet edildiğimi duydum. Söz konusu komutan, il genel kurulunda dönemin valisi Ali Fuat Güven ve bana hitaben, İlahiyat Fakültesindeki kız öğrencilerin başörtüleriyle derse girmelerine izin vermem nedeniyle BÇG'ye şikayet ettiğini söyledi. Bende ilk kez BÇG'yi bu kurulda duymuş oldum'' yanıtını verdi.

2000 ile 2008 tarihler arasında görev yapan Bursa valilerinin, Bursa emniyet müdürlerinin ve cumhuriyet başsavcılarının tanık olarak dinlenilmesini isteyen Yurtkuran, hakkındaki iddiaları kabul etmediğini belirterek, beraatını talep etti.

Yurtkuran'ın savunmasının tamamlanmasının ardından duruşma yarına ertelendi.AA

Kamalak: Kuran'ı Kerim Seçmeli Ders Olmalı

Gönderen: Maykıl on 26 Şubat 2012 Pazar | 08:19



Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, ''Zorunlu eğitimi düzenleyen temel eğitim kanununa, Kur'an-ı Kerim dersleri Müslüman çocukları için seçmeli ders olarak konulmalıdır'' dedi.

Kamalak, Afitab Kültür Merkezi'nde düzenlenen partisinin İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Saadet Partisinin sadece Türkiye değil dünya için, tüm insanlık için bir kılavuz olduğunu söyledi.

Anayasanın değişmesi, Anayasa Mahkemesinin yeniden şekillenmesi, üye sayısının artması, TBMM'nin buraya üye seçmesi ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınması gerektiğini yıllar öncesinden söylediklerini anlatan Kamalak, zorunlu eğitimde 4 4 4 sistemine geçilmesi konusunda da iktidara yol gösterdiklerini ve yapılan uygulamaların kendilerini doğruladığını belirtti.

Ancak bu teklifte iki önemli eksik olduğunu ve bunlar giderilmediği takdirde düzenlemenin çok büyük sıkıntılar doğurabileceğini savunan Kamalak, şöyle devam etti:

''Bunlardan birincisi, zorunlu eğitimin ana hatları, içerik bakımından mutlak suretle kanunda yer almalıdır. İkincisi, teklifte manevi değerlerle ilgili ifade yer almıyor. Bu hususa da mutlaka kanunda yer verilmelidir. Örneğin, Anayasanın 24. maddesinin 4. fıkrasının son cümlesinde, 'Dini eğitim 18 yaşından küçük olanların velilerinin arzularına göre düzenlenir' diyor. Zorunlu eğitimi düzenleyen temel eğitim kanununa, 'Kur'an-ı Kerim dersleri Müslüman çocukları için seçmeli ders olarak konulmalıdır' diyoruz. Bu laikliğe aykırı bir düzenleme değildir. Laikliğin ve anayasanın adil hükmü ve gereğidir. Çünkü temel ilkemiz ahlak ve maneviyat. Ahlak ve maneviyat da Kur'an-ı Kerim'e uygun vuku bulduğu ölçüde muteberdir.''

Kamalak, MİT Kanunu ile ilgili düzenleme konusunda hükümetin yanlış yaptığını öne sürerek, anayasaya göre kuvvetler ayrılığının temel ilke olduğuna vurgu yaptı.

İktidar adına açıklama yapanların, ''Bu kararla özel yetkili cumhuriyet savcısının yetkisini aştığını, MİT görevlisinin verilen emri yerine getirdiğini'' söylediğini anlatan Kamalak, ''Verilen emir, yapılan görev eğer hukuki çerçeve içinde ifa ediliyorsa bizim için muteberdir. Aksi takdirde faili meçhullerin sayısını artırmaktan, dolayısıyla kardeşlik hukukunu çiğnemekten başka işe yaramaz'' diye konuştu.

''Ergenekon olayı, bir temizlenmenin vesilesi olmalıdır''

Başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin belli kişi ve kurumları suç işlemeye teşvik ettiğini öne süren Kamalak, ''Sonra o kişi ya da kurum, emperyalist düşünceye hizmet etmekte biraz gevşeklik gösterirse, bu sefer suçu gerekçe göstererek o kişi ve kurumların yakasına yapışıyor'' dedi. Kamalak, Ergenekon olayının da bunlardan birisi olduğunu savundu.

Kamalak, ''Biz Ergenekon'dan yargılanan subayların masum olduğunu iddia etmiyoruz. Elbette suçlular cezasını çekmelidir ama bir kısım subaylar bahane edilerek de ordu çökertilmemelidir. Kurunun yanında yaş da yanmamalıdır'' diye konuştu. Silahlı Kuvvetlerin tarihten ders alması gerektiğini belirten Kamalak, ''Ergenekon olayı, bir aydınlanmanın, bir temizlenmenin vesilesi olmalıdır'' dedi.

''Wikileaks'te Ünlü Türkler'' adlı kitapta ABD'nin menfaatine karşı çıkan orgenerallerin isimlerinin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği ileri sürülen bazı taahhütlerin yer aldığını söyleyen Kamalak, hükümetten bununla ilgili açıklama yapmasını beklediklerini dile getirdi.

Kamalak, Türkiye'nin AB'den vazgeçmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.


BAKANIN EVİNDE YEMEKTEYDİM

'Gözaltında değildim, Egemen Bağış'ın evinde yemekteydim 'diyen Kütahyalı Ergenekoncu ve Balyozcuların temennilerini yazdıklarını söyledi. İddialara güldüğünü ifade eden Rasim Ozan 'Ergenekoncu ve Balyozcular siz daha çok beklersiniz. 'dedi.

ÇOK KOMİK BULUYORUM

Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın evinde gazeteci arkadaşlarıyla birlikte olduğunu söyleyen Rasim Ozan Kütahyalı 'Çok komik buluyorum. Ne diyeyim gülüyorum sadece. Millet bize burada her türlü lafı ediyorlar. Ama uyduruk bir haber yüzünden bile sevinç çığlıkları atıyorlar. Nasıl bir kin, intikam var anlamıyorum. 'diye konuştu.

BİZİ KENDİLERİ GİBİ ZANNEDİYORLAR

Ergenekon'un Türkiye'de yeniden kazanması durumunda, suça gereke kalmadan gözaltına alınacaklarını ifade eden Kütahyalı 'Başkaları bizi kendileri gibi zannediyorlar. Ergenekon kazanırsa bizim şu ana kadar Türkiye'de kafaya taktığımız, hükümetle Gülen hareketini birbirine vurdurma, bu stratejiyi uygulamaya ve yemeye devam edersek, ve Ergenekon geri gelirse kazanırsa, o zaman belki dedikleri olur. O zaman suça falan gerek yok. Bunlar askeri darbecidir ve komiktir. 'ifadelerini kullandı.

Şamil Tayyar'ın Sözleri Ortalığı Karıştırdı




ERGENEKONCU JARGONU
Aziz Yıldırım'ı, ulusalcı kimliğinden dolayı, Ergenekon davasından cezaevinde bulunan generallerin kullandığı jargonu kullanmakla eleştiren Şamil Tayyar, şike davasında "Aziz Yıldırım'dan yana" tavır alan taraftarların da Fenerbahçe'yi destekleyen ulusalcı kesim olduğunu ileri sürdü.

25 MİLYON TARAFTAR DESTEKLEMİYOR
Canlı yayında Hakan Şükür'le birlikte katıldığı STV'de konuşan Tayyar, Aziz Yıldırım'ın 25 milyon taraftarı toplayacak gücü olması halinde bunu yapmaktan geri durmayacağını ifade etti. Şamil Tayyar, Aziz Yıldırım'ın, "İstersek 25 milyon taraftar toplarız" şeklindeki beyanları ile mahkeme heyetine gözdağı verdiğini belirtti.

Öte yandan Şike davasında Aziz Yıldırım'ı savunan Fenerbahçelilerin de, taraftarın çok az bir kesimini oluşturduğunu kaydeden Tayyar, "Fenerbahçe taraftarının büyük çoğunluğu adaletten yana, Aziz Yıldırım'ı desteklemiyor" dedi.

"AK Parti-cemaat ittifakı sona erdi"

Gönderen: Maykıl on 25 Şubat 2012 Cumartesi | 07:04



Akşam Raporu programında Ece Üner'in sorularını yanıtlayan Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Ali Bayramoğlu, iktidar ile cemaat arasındaki "ittifak"ın bittiğini öne sürdü.MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılmasıyla başlayan krizin öncesini ve sonrasını yorumlayan Bayramoğlu, şöyle konuştu: Video için tıklayınız..."Türkiye'de değişim sürecinde özel yetkili mahkemeler çerçevesinde 3 dizi politik nitelikli dava var: Ergenekon, Balyoz ve KCK. Bu operasyonları yürüten emniyet birimleri hemen hemen 6-7 yıldır aynı kadrolar. Yetki kullanımında ve operasyonların çapının belirlenmesinde bir yargı ve emniyet mekanizmasını görmek lazım. Bu yapının özerk bir şekilde çalıştığını ifade ettim. Bu yapı kendi güçlenmesinin pekişmesini sağlamak için yetki gaspına giden bir yol izlemeye başladı. KCK soruşturması gibi siyaset alanını baskı altına alan geniş kapsam tanımı... Ergenekon soruşturmasında, Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi isimlerin hukuki takibata eleştiri yaptıkları için hapse girmeleri... Balyoz ve Kafes'te karşımıza çıkan kimi şüpheli deliller davaların üzerine gölge düşürdü. Bütün bunlar otonom yapının kendi gücünü ve alanını genişletme refleksinin ortaya koyduğu durumdur.Ergenekon Davası demokratikleşme sürecinin çok önemli parçasıyken hukuk ihlallleri ve gazeteci tutuklamalarını eklediğiniz zaman iktidar kavgası halini alıyor. Ben bu davaların hala önemli olduğunu düşünüyorum ama hukuki eksiklikler bu yapı ile alakalı.Bu yapının içinde savcılar var. Sosyolojik olarak bakarsak orta sınıftan, mütedeyyin ailelerden gelen, özgürlük fikrine yatkın olan, dünün sıkıntılarıyla bugünün imkanları arasında bağlantı kuran reflekse sahipler. İkincisi bu kişilerin büyük çoğunluğu aynı camiadan gelen kişilerden oluşuyor. Bunu Ergenekon Davası, Odatv Davası ve Balyoz Davasını takip eden polis yapısından biliyoruz. AK Parti'nin sivilleşme ve değişim politikalarının uygulanmasında otonom bir yapı aynı zamanda cemaatin de itici güç olduğu yapı ortaya çıkıyor. Bunlar arasında süregiden ittifak bu otonom yapının daha çok genişleme eğlimiyle, daha çok iktidar talebiyle ve iktidar alanına müdahelesiyle bitmiş görünüyor. Ak Parti ile o camia aynı istikamette yürüyen ama ayrı güçler. Ortak bir hedefte buluştular. AK Parti'nin askerle mücadele ederken, yargıyı, üniversiteleri karşısına almışken el atabileceği tek alet kutusu emniyet ve emniyet içindeki kendisini korumak, askerle mücadeleye girmek için yapılanmış camiaydı. Bu ikisinin ittifakı bozuldu. Yarın ne olur? Ben bu olayın hükümet tarafından çok ciddi algılandığını düşünüyorum. 27 Nisan'dan daha ciddi algılandığını yazdım. İktidar bundan böyle kendi alanına müdahele edecek hiçbir girişime izin vermeyecektir. Böyle bir müdahale imkanı olmaması için gerekli önlemleri alacaktır. Bunun karşılığı tasfiyedir. Önce çeşitli polisler alındı. Üst düzey müdürler alındı. Muhtemelen devamı da gelecektir. Kendisine karşı kalkışan gruplarla hükümetin çalışması mümkün değildir. Kavga gürültüsü verilmek istenmiyor. Ama burada inisiyatif hükümettedir ve hükümet alan temizliği yapmaktadır ve bir ittifak sona ermiştir"

Kütahyalı: Bakanın evinde yemekteydim



BAKANIN EVİNDE YEMEKTEYDİM

'Gözaltında değildim, Egemen Bağış'ın evinde yemekteydim 'diyen Kütahyalı Ergenekoncu ve Balyozcuların temennilerini yazdıklarını söyledi. İddialara güldüğünü ifade eden Rasim Ozan 'Ergenekoncu ve Balyozcular siz daha çok beklersiniz. 'dedi.

ÇOK KOMİK BULUYORUM

Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın evinde gazeteci arkadaşlarıyla birlikte olduğunu söyleyen Rasim Ozan Kütahyalı 'Çok komik buluyorum. Ne diyeyim gülüyorum sadece. Millet bize burada her türlü lafı ediyorlar. Ama uyduruk bir haber yüzünden bile sevinç çığlıkları atıyorlar. Nasıl bir kin, intikam var anlamıyorum. 'diye konuştu.

BİZİ KENDİLERİ GİBİ ZANNEDİYORLAR

Ergenekon'un Türkiye'de yeniden kazanması durumunda, suça gereke kalmadan gözaltına alınacaklarını ifade eden Kütahyalı 'Başkaları bizi kendileri gibi zannediyorlar. Ergenekon kazanırsa bizim şu ana kadar Türkiye'de kafaya taktığımız, hükümetle Gülen hareketini birbirine vurdurma, bu stratejiyi uygulamaya ve yemeye devam edersek, ve Ergenekon geri gelirse kazanırsa, o zaman belki dedikleri olur. O zaman suça falan gerek yok. Bunlar askeri darbecidir ve komiktir. 'ifadelerini kullandı.

Ceyhan Mumcu: Uğur Mumcu Yaşasaydı Tutukluydu

Gönderen: Maykıl on 24 Şubat 2012 Cuma | 03:26




Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, Uludağ Üniversitesi (UÜ) Eğitim Fakültesi’nde düzenlenen ’Uğur Mumcu’ya Saygı ve Eğitim Sorunları’ konulu programa konuşmacı olarak katıldı. 24 Ocak 1993 tarihinin, belleğinden kolay çıkmadığını belirten Ceyhan Mumcu, "Oysa insan bünyesi yeni çile, sıkıntı, zahmetlere katlanabilmek için, unutma yeteneğini de içerir. En sevilen yitirilen değerler, düştüğü yeri yakar. Doğa, insanların yaşama dört elle sarılıp buna katlanması için, ’unutmak’ gibi bir üstünlük vermiştir. Fakat benim için unutmak çok zor oluyor. Bir kere 24 Ocak 1993 günü 1 yaşından beri tanıdığım kardeşim Uğur Mumcu’nun yüreğinin bir balkona saplanmış, bacağının bir kenara gitmiş, o parça parça halini gördüm. O benim için çok büyük şok ve travmaydı." diye konuştu.

Ceyhan Mumcu, Türkiye’nin, kardeşinin yanı sıra, kendilerini tanımaktan onur ve gurur duyduğu, Prof.Dr Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Prof.Dr. Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu gibi değerlerini kaybettiğini, Diyarbakır Emniyet Müdürü iken şehit düşen Gaffar Okan’ı da rahmetle andığını söyledi. Mumcu, Gaffar Okan’ın eşinin, kardeşi Uğur Mumcu’nun ölümünden sonra kendisine, bu cinayette dünya polis tarihine geçecek gelişmelerin görüleceğini söylediğini anlattı.

Kendisinin tarifsiz kederler yaşadığını bu nedenle unutma yeteneğinin felç olduğunu ifade eden Ceyhan Mumcu, acılarının taptaze olduğunu belirtip, toplumun kendisi için verilen emek, ödenen bedelleri çok iyi bildiğini açıkladı.

"KEMAL DERVİŞ CHP’YE ÜYE DAHİ YAPILMAZDI"

Konuşmasında, kendisini dinleyenlere, ’Uğur Mumcu bugün yaşasaydı ne yapardı?’ diye soran Ceyhan Mumcu, bu sorunun yanıtını şöyle verdi:

"Bu konuyu çok düşünüyorum. Uğur Mumcu’nun en iyi okuyucularından biriydim. Yazılarını herkes bir kere okur, ben iki kez okurdum. İkinci okuyuşumu ise, ’Bu yazıdan dolayı Uğur’un ve ailemizin başına ne gibi felaket gelebilir?’, ’Kimleri kızdırıyor?’ diye yorum yapmak için, koruma içgüdüsüyle gerçekleştiriyordum. Sizden, ’Uğur Mumcu yaşasaydı ne yapardı?’ sorusunu düşünmenizi ve tartışmanızı rica ediyorum. Bana kalırsa Uğur Mumcu yaşasaydı, Kemal Derviş gibi küresel sermayenin temsilcisi bir adam, CHP’ye asla üye dahi yapılmazdı. Uğur, yazdığı gibi, yazılarında kulis de yapardı, mücadele de ederdi. Bunun çok önemi var. Çünkü, Kemal Derviş siyaseti, mensubu olduğu partinin emekçi kesimiyle bağını onarılmaz biçimde koparmıştır."
Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcu’nun Ermeni soykırımı iddiaları konusunda önemli araştırmaları olduğunu, bu konuda uzman tanıklık yapmak istediğini de dile getiren Ceyhan Mumcu, kendisinin bu konuda Dışişleri Bakanlığı ile temasları olduğunu dile getirdi.

"SİLİVRİ’DE UMUTSUZ SAVUNMALAR YAPIYOR OLURDUM"

Mumcu, yaşaması halinde kardeşinin bugün cezaevinde olmuş olacağını ileri süren Ceyhan Mumcu, "Uğur Mumcu yaşasa;, Mustafa Balbay yerine orada tutukluydu. Ben de burada değil Silivri’de Uğur Mumcu için, tahliyesi için umutsuz savunmalar yapıyor olurdum" dedi. Eğitim konusunda da açıklamalarda bulunan Mumcu, Türk halkının büyük desteği ile hemen her ilde üniversite açıldığını kaydetti. Bunun olumlu bir gelişme olduğuna değinen Mumcu, "8 yıl eğitimi yaptırmayız’ diye tepinenler, sabah namazlarında olay çıkaranlar, şimdi lise eğitimini 12 yıla çıkarma çabası içerisinde. Çünkü halk o siyaseti reddetti. Eğitimin 8 yıla çıkarılmasına karşı olanları onaylamadı" diye konuştu.

Doğu Perinçek'e 16 celse ceza

Gönderen: Maykıl on 22 Şubat 2012 Çarşamba | 02:29

Birinci 'Ergenekon' davasında mahkeme heyeti, tutuklu sanıklardan İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ile Semih Tufan Gülaltay'ı, 16 celse duruşmalardan men etti.

-Heyet, Perinçek'in avukatı Hasan Basri Özbey ile avukat Vural Ergül'ün de esas hakkındaki son savunmaya kadar duruşmalara katılmaktan men edilmesini kararlaştırdı

-Mahkeme heyeti, Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazı yazılarak, Türkiye'de 1990 yılından bu yana faaliyeti bulunan Alman vakıflarının listesini istedi

Birinci ''Ergenekon'' davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu sanıklardan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek ile Semih Tufan Gülaltay'ı, 16 celse duruşmalardan men etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık ve avukatların taleplerini celse arasında değerlendirerek, ara kararlarını aldı.

Buna göre mahkeme heyeti, duruşmada tanık olarak dinlenilen araştırmacı-yazar Talip Doğan Karlıbel'in ''Türkiye'deki Alman Vakıfları ile bazı 'Ergenekon' sanıkları arasında bağlantı olduğu'' şeklindeki iddiaları üzerine çeşitli yerlere yazılar gönderdi.

Mahkeme heyeti, Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazı yazılarak Türkiye'de 1990 yılından bu yana faaliyeti bulunan Alman vakıflarının listesi ile ''Heinrich Böll'' veya ''Heinrich Böll Stiftung'' isminde bir vakıf varsa bunun ilk faaliyet tarihinden bu yana olan gelir giderlerini gösteren tabloların mahkemeye gönderilmesini talep etti.

İçişleri Bakanlığı Dernekler Başkanlığına yazı yazılmasına karar veren mahkeme heyeti, Türkiye'de ''Heinrcih Böll'' isimli bir Alman derneğin faaliyetlerinin olup olmadığının sorulmasına, varsa 1990 yılından bu güne kadar olan dönemdeki gelir giderlerini gösteren tabloların ve dernekler masasındaki dosyasının örneğinin istenilmesine hükmetti.

Mahkeme heyeti, Karlıbel'in beyanlarında geçen tutuksuz sanıklardan Taner Ünal'a bir ödemenin yapıldığı iddiasıyla ilgili olarak da Ünal'a bir ödeme yapılıp yapılmadığının da Gümüşsuyu'ndaki ''Heinrich Böll Stiftung'' derneğinden sorulmasına karar verdi.

-Alman Kiliseler Birliğinin raporları-

Yine bu derneğin ''Noel Baba'' derneğine yaptığı bir ödemenin olup olmadığının da aynı yerden sorulmasına hükmeden mahkeme heyeti, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü aracılığıyla da Federal Almanya Adalet Bakanlığına yazı yazılarak, Leipheim eyaletinde ''Ergenekon Tuerksport UND'' isimli bir dernek olup olmadığı, faaliyetlerinin halen devam edip etmediği ile yöneticilerinin kimler olduğu hususunda ayrıntılı bilgi verilmesini istedi.

Mahkeme heyeti, Alman Kiliseler Birliğine yazı yazılarak 2000 ile 2006 yılları arasına ait raporların birer örneğinin gönderilmesini talep etti.

-Duruşmalardan men cezaları-

Mahkeme heyeti ayrıca, defalarca uyarılmalarına rağmen aynı tavrı sürdüren tutuklu sanıklardan Sevgi Erenerol'un avukatı Vural Ergül ve İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatı Hasan Basri Özbey'in davanın esası hakkındaki son savunmaya kadar duruşmalara katılmaktan men edilmelerine karar verdi.

Mahkeme men kararında, ''Ergül ve Özbey'in duruşmadaki dava dışı ve mahkemeyi zan altında bırakmaya yönelik beyanları, mahkeme başkanının uyarıları karşısında düzen bozucu söz ve eylemlerine devam etmelerini'' gerekçe olarak gösterdi.

Mahkeme heyeti, duruşma düzen ve disiplinine uymamakta ısrarı ve bu tür davranışlarının sonraki oturumlarda da duruşmayı önemli ölçüde aksatacak olması nedeniyle tutuklu sanıklar Doğu Perinçek ve Semih Tufan Gülaltay'ın 16 duruşmadan men edilmesine karar verdi. (aa)

Yeni Şafak gazetesinde Ergenekon sanıklarını savunan isyan!

Gönderen: Maykıl on 19 Şubat 2012 Pazar | 03:53

Yeni Şafak yazarı Kaplan, Gülen cemaati bünyesindeki Zaman gazetesi ile TRT'deki İran yayınları için ''Siyonistlerin, zorba küresel şebekeler'in yayınlarından farksız'' ifadesini kullandı. 

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, "başta Fethullah Gülen cemaati bünyesindeki Samanyolu TV olmak üzere iktidar yanlısı bütün televizyon ve gazetelerin Ergenekon soruşturması için kurdukları dilin, laikçi primitiflerin ürpertici, pravdavari dilinden farksız olduğunu, bu mecralarda yapılan haberciliğin İslam'ın adalet fikri ve ahlak anlayışına taban tabana ters olduğunu" savundu. "MİT krizinin görünüşte MİT-Yargı-Emniyet kavgası olduğunu, ancak gerçekte küresel düzenbazların tuzağına düşüldüğünü" öne süren Kaplan, "madem külfetler paylaşıldı, nimetler de paylaşılsın" kavgası yapıldığını dile getirdi. Kaplan, yine Gülen cemaati bünyesindeki Zaman gazetesi ile TRT Haber'deki İran yayınları için de, "Siyonistlerin, zorba küresel şebekeler'in yayınlarından farksız" ifadesini kullandı. 

Yusuf Kaplan'ın, "Neyin kavgasını verdiğimizin farkında mıyız acaba?" başlığıyla Yeni Şafak'ta yayımlanan (17 Şubat 2012) yazısı şöyle:

Neyin kavgasını verdiğimizin farkında mıyız acaba?

Dünyadan el etek çektiğim, hedefe kilitlendiğim bir sırada, bu ülkenin müslümanlarının, galibi yalnızca "şeytan/lar" olacak kirli bir "iktidar savaşı"nda, sorumsuzca hareket ettiklerini görünce, sarsıldım.

Bu ülkenin en âkil insanları bile, hem "fitne" uyarısında bulunuyor, hem de "madem külfetler paylaşıldı, nimetler de paylaşılsın!" çağrıları yapabiliyorlar! Dahası, tarafların, bizimle alay edercesine pozisyonlarını terk etmemekte ısrar etmeleri, kimseyi dinlemeye niyetli olmamaları, ürkütücüdür. 

***

Düşünebiliyor musunuz? Daha doğru düzgün nefes alabilecek durumda bile değiliz ama "iktidar kavgası"na tutuşuyoruz! Kavurucu "kış mevsimi"nde başımıza gelebilecek -helâket sebebi olmaya yetecek- en büyük felâket bu!

Oysa "iktidar"ın kendisi fitnedir / imtihandır. Akil adamların, insanlara, "aman gözünüzü iktidar hırsı bürümesin!" diye çağrıda bulunmaları gerekirken, "madem külfetler paylaşıldı, iktidar da paylaşılsın" çağrısında bulunmaları, farkında olmadan daha büyük "fitne"lere davetiye çıkarmaktır ve bu, nerelere savrulabileceğimizin ürpertici bir habercisidir.

Felâket tellallığı mı yapıyorum? Ne münasebet! Asıl felâkete dikkat çekiyorum. Mesele, görünüşte, "MİT-Yargı-Emniyet" kavgasıdır; ama gerçekte, Müslümanların, her tür iktidar biçimiyle, sekülerizmle, dünyevîleşme hırsıyla ve ihtirasıyla imtihanıdır; dahası, küresel düzenbazların tuzağına düşmeleridir. Üstelik de hiçbir mesele, İslâmî bir çerçevede halledilmemişken; bizim bu ülkeye ve bu dünyaya Müslümanlar olarak ne/ler sunabileceğimiz meselesi, hatta temel varoluş sorunlarımız üzerinde dikkate değer hiçbir -zihnî- çaba ortaya konul/a/mamışken. 

*** 

Bu tür zor zamanlarda, ısrarla ve yılmadan hakikatin izini sürmek, iki çapraz ateş arasında kalmak demek! Hiç umurumda değil, feraset ve basiret kılıcını kuşanmış biri olarak. Zira Hakikat, bu tür bedeller ödenebildiği, yalakalıklara prim verilmediği zaman yüzünü gösterebilir ve hak edilebilir ancak! 

Adımlarımızı birkaç adım sonrasını düşünerek atmak ve asıl hedefe, -Hakikat'e- kilitlenmek zorundayız çünkü. 

*** 

Görmüyor musunuz? İslâm dünyası, sömürgecilerin bıraktığı sorunlarla boğuşuyor hâlâ. Ve sömürgecilerin, topraklarımızdan defolup gitmeleri, yakındır... Bütün katmerlenmiş, dağ gibi yığılmış, devâsâ sorunlarıyla birlikte bize kalacak bu coğrafya!

Fakat görünen o ki, hiçbir şeye hazır/lıklı değiliz! Üstelik de, küresel zorbalık düzeninin çarklarını nasıl daha iyi işletebiliriz'in kavgasını veriyoruz! 

***

Örneğin Zaman'ın, TRT Haber'in son günlerde İran'la ilgili yaptığı yayınlar, Siyonistlerin, zorba küresel şebekeler'in yayınlarından farksız ve bu durum beni ürkütüyor bir Müslüman olarak. (Bu soruna bir yazar dikkat çekmiş yalnızca: Gazeteciler sitesinden Cenk Açık).

Bunu, İran'ın, sözümona "yüksek stratejik çıkarları" adına, Suriye'deki Müslüman katliamını engellemesi mümkünken seyretmesini Müslümanca bir duyarlıkla, şiddetle eleştirmiş ve Türkiye'deki (İran sempatizanı samîmî Müslümanların dışındaki) besleme, beyinsiz İrancı şebekelerin (İngiliz kraliçesinin verdiği pasaportu reddeden -muhtemelen- tek Türk olmama rağmen bana "İngiliz ajanlığı", "Siyonist uşaklığı", ABD-İngiltere-İsrail uydusu "Suud rejiminin maşası" iftiraları atacak kadar "sapıttıkları" için muhatap bile almadığım, Allah'a havale ettiğim) gayr-ı İslâmî pespaye, insafsız ve izansız saldırılarını göze alarak yapmış vicdan ve karakter sahibi Müslüman bir yazar olarak söylüyorum. 

Yine başta STV olmak üzere, iktidar yanlısı bütün televizyonların ve gazetelerin Ergenekon soruşturması dolayımında kurdukları dil, laikçi primitiflerin ürpertici, pravdavârî dilinden farksızdır. Suçu ispatlanmamış bir insan, suçu ispatlanana kadar (aslâ "canavar" olarak sunulamaz) masumdur ve haklarını sonuna kadar gözetmek boynumuzun borcudur. Oysa yapılan habercilik, İslâm'ın yüce adalet fikrine ve ahlâk anlayışına taban tabana terstir. 

*** 

Müslüman grupların, hareketlerin, cemaatlerin sömürgecilik sonrası döneme ilişkin ciddî bir hazırlıkları yok. Hâlâ küresel sistemin projelerini uygulamakla meşguller ve bunun kavgasını veriyorlar, üstüne üstlük de!

Tıkanan küresel sistemin, "insanlığın önündeki tek seçenek" (Baudrillard) olarak gördüğü İslâm'ın yeniden tarih yapacak bir aktör konumuna gelebilmesini önlemek amacıyla çok yönlü operasyonları devreye girdirdiği ve yeni bir dünyanın kurulması sürecinde, derin tarihî tecrübemizi esaslı bir medeniyet fikriyle harekete geçirebileceğimizin küçük de olsa ipuçlarını sunabildiğimiz için bütün dünyanın bize baktığı bir zaman diliminde, Müslümanların meselesi, küresel sistemin çarklarını daha iyi döndürecek bir "iktidar kavgası" vermek olabilir mi? 

Neyin kavgasını verdiğimizin farkında mıyız acaba?
(gazetevatan)

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor