Son Dakika :
medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İddialar doğruysa Özkök şerefsizdir!

Gönderen: Unknown on 1 Mart 2012 Perşembe | 05:47



Can Ataklı'nın iddiaları üzerine CNN Türk canlı yayınına bağlanan Aydın Doğan sert ifadeler kullandı!
CNN Türk'te yayınlanan Tarafsız Bölge'de Aydın Doğan şoku yaşandı. Vatan yazarı Can Ataklı'nın iddiaları üzerine programa telefonla bağlanan Aydın Doğan çok sert ifadelerle iddiaları reddetti.
Ataklı, 28 Şubat sürecinde Turizm Bakanı'nın Zafer Mutlu'nun ve Ertuğrul Özkök'ün şantajıyla istifa etmek zorunda kaldığını iddia ederek polemiğin fitilini yaktı. Bakan'ın arkadaşı olduğunu söyleyen Ataklı, "İstifa etmezse hakkında büyük bir karalama kampanyasıyla asılsız bir yolsuzluk dosyasını yayınlayacaklarını anlattım. Ailesini topladı durumu anlattı istifa kararı aldı" dedi. Ataklı daha önce TRT Haber'de dile getirdiği iddiayı CNN Türk'te daha detaylı anlatırken Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu'nun adını verdi.
Ataklı'nın iddiaları üzerine yayına bağlanan Aydın Doğan "Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu böyle bir şey yapmışlarsa dünyanın en şerefsiz en ahlaksız insanlarıdır" derken iddiaları kesin bir dille reddetti.
Aydın Doğan: Ben tartışmaya girecek değilim ama bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Can Ataklı, Hürriyet gazetesi Turizm Bakanı istifa etsin diye haber göndermiş dedi. Ertuğrul Özkök de Zafer Mutlu da eğer böyle bir şey söylemişse şerefsizlik ahlaksızlık yapmıştır. Eğer böyle bir şey yapılmışsa yarın Özkök'ü hepimiz idam edelim.
Bana göre Can Ataklı hezeyan halinde. Bunu yapmamak lazım. Medya patronları orada yok diye her şeyi medyaya yüklemek haksızlıktır. Türkiye'nin en namuslu kesimi bence gazeteciler ve gazetelerdir. Gazeteleri böyle hükümetleri düşüren bir şekilde yansıtmak, kamuoyun önünde bu kadar küçük düşürmek da doğru değil, bunu kınıyorum. Bu yaştan sonra oraya çıkıp tartışamam ama herkes gelsin tartışalım. 28 Şubat'ta siviller görevini yapmamış, basın da haber peşinde koşmuş, bazen de hatalar yapmış. Sincan'da tankları yürütenler görevden alındı mı ki biz suçlanıyoruz. Ben fazla uzatmak istemiyorum. Ama bu haksızlığı da yapmayın. Bana kalırsa Can Ataklı bir hezeyan halinde konuşuyor ve hata ediyor. Kahraman olmak istiyor ama aslında mesleğe zarar veriyor. Beyaz kağıt gibiyiz ama bize çok laf atıyorlar. Çünkü en kolayı medyayı suçlamak. Kim kartel kurdu da başkalarını kovdurmak öldürmek için çalıştı.
Can Ataklı: Çok üzülerek dinledim Aydın Bey'i. Kendisi en eski medya patronudur. Hezeyan sözü beni çok üzdü. Kahraman olmak gibi bir niyetim de yoktu. Ben tanık olduğum şeyi anlattım, Aydın Bey'la ilgili bir şey de demedim....
Aydın Doğan: Benim adımı vermedin ama benim sahibi olduğum gazetenin şantaj yaptığını söylüyorsun. Böyle bir şey olması mümkün mü? Ben deli miyim, nasıl böyle bir şey yapabilirim? Ya Can, kafasında bir senaryo kurdu ya da bunu yapanlar dünyanın en büyük şerefsizleridir.
Can Ataklı: Meslek hayatımın son günü olabilir. Ertuğrul da mesaj atıp duruyor ben öyle bir şey söylemedim diye. Ben tanık olduklarımı, bana söylenenleri anlattım sadece. Böyle şeylerin belgesi de olmaz zaten...
ZAFER MUTLU DA YAYINA BAĞLADI
Aydın Doğan'dan sonra programa telefonla bağlanan Zafer Mutlu da iddiaları reddederken Can Ataklı'nın olayları karıştırmış olabileceğini söyledi:
"Çok kısa bir şey söylemek için bağlandım. Can sanırım bazı şeyleri karıştırıyor. Ben böyle bir şey hatırlamıyorum, böyle bir şey de olmadı. Bunu söylemek istiyorum. Polemiği de girmek istemiyorum. Mantıklı da gelimiyor zaten hikaye. Aradan 15 yıl geçmiş Can karıştırıyor da olabilir"

İŞTE O ANLAR

Seni botoksumla döverim



FOX TV'de yayınlanan evlilik programı Su Gibi'ye katılan yarışmacı kadınlar sözlü sataşmaya girdiler
Fox TV'de yayınlanan evlilik programı Su Gibi ilginç anlara sahne olmaya devam ediyor.
Yaşanan son olayda programda bulunan yarışmacı kadınlardan biri önce tavrım sonra duruşum dedi...
Ardından söylediği sözlerle ise herkesi şoke etti.
İşte o anlarda yaşananlar...



Fenerbahçelileri kızdıran dizi



Dizide Fener forması diydirilen Moldovalı doktor, 'en büyük Cimbom' sözleriyle herkesi ters köşeye yatırdı
ATV'nin yeni dizilerinden Uçurum'un dün akşam yayınlanan yeni bölümünde Fenerbahçe-Galatarasay polemiği yaşandı.
Dizinin kahramanlarından biri olan Adem ile Moldova'dan gelen doktor arasında ilginç bir diyaloğa yer verildi. Adem tarafından Fenerbahçe forması giydirilen Moldovalı doktor, 'en büyük Fener' sözlerine 'en büyük Cimbom' şeklinde karşılık verdi.
İŞTE O SAHNE...

Taraf'tan ' çakma itiraf



Taraf Gazetesi, dün attığı manşet ile hükümetin itibarını zedeleyeyim derken kendi inanırlığını sarstı. Bugün attıkları manşet yalanın itirafı oldu.
Taraf Gazetesi son dönemde Başbakan Erdoğan ile olan üstü kapalı kavgası sebebiyle "çakma hatalar" yapıyor.
Dün attıkları manşet bunun son örneği oldu.

MGK+MEB+Başbakan üçlemesini birarada görünce yargı yüklü manşeti yapıştırdılar...

2.20120229103151.jpg

BALTAYI TAŞA VURDULAR

Taraf'ın iddiasına göre 4+4+4 için Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, MGK'ya çağrılmış ve 8+4 sistemi oradan çıkmıştı. Taraf'ın iması, MGK yoluyla askerin iktidara eğitim sistemini dikte ettirdiği yönündeydi. Yani bir nevi 28 Şubat yaşanmıştı...

Peki Taraf'ın bu büyük iddiasının kaynağı neydi?  
MGK'da konuşulmuş muydu bu konu?
Hayır! Bakan, Güneydoğu'da terör nedeniyle aksayan eğitim sistemiyle ilgili bilgilendirme yapmış...

PARDON MANŞETİ

Taraf, dün hükümetin itibarına çakayım derken kendi ayağına sıktığını bugünkü manşetiyle bir nevi itiraf etti. Bu kez Ömer Dinçer'i öven ve öne çıkaran bir manşetle çıktılar.

1.20120229103350.jpg

ALTAN DA İTİRAF ETTİ

Ahmet Altan da köşesinden Ömer Dinçer'e yaptıkları haksızlığı ve manşetlerinin yanlışlığını açıkça dillendirdi. Dinçer ile olan uzun konuşmasını yayınlayan Altan, şu satırlara yer verdi;

Ömer Dinçer-“Manşetinizden çok rencide oldum
, sizi temin ederim ki Milli Güvenlik Kurulu’nda bu yeni eğitim sistemiyle ilgili tek kelime konuşulmadı.”
-“Ne konuşuldu peki, niye üyesi olmadığınız Milli Güvenlik Kurulu’na katıldınız?”
-“Güneydoğu’da asayiş sorunlarının eğitimi aksatmaması konusu konuşuldu... Güneydoğu konusunun konuşulması da daha önceden kararlaştırılmıştı.”
Tabii, herkesin aklına gelecek olan soru benim de aklıma geldi.

-“Peki, neden tam da Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı ve sizin de toplantıya katıldığınız gün sistemde değişiklik yapma kararınızı Meclis’e bildirdiniz? Bu iki olayın birarada gerçekleşmesinin nasıl görüneceğini düşünmemiş olamazsınız.”

-“Aynı güne rastladı çünkü Başbakanımız sağlık nedenleriyle epeydir Ankara’dan uzaktı, kendisiyle bu konuyu yüz yüze konuşma imkânımız olmamıştı, Başbakanımızla ancak Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı gün yüz yüze konuşabildik bu konuyu.”




Sonra biraz daha eğitimden, yeryüzündeki gelişmelerden, “esnek bir eğitim” sisteminin gerekliliğinden konuştuk, kapatmadan önce Bakan bir kez daha “O manşetinizden çok rencide oldum” dedi.
Ben de, “Onu düzeltiriz, ben bu söylediklerinizi aynen yazarım” dedim.
Hem yazdım, hem de manşete “değişikliği Dinçer’in yaptığını” koyduk.
Bakan’ın söylediklerinden, bu değişikliğin generallerin emirleriyle olmadığı anlaşılıyor."

28 Şubat'a karşı



28 Şubat'a karşı en büyük mücadeleyi veren gazetecilerden merhum Behiç Kılıç son nefesine kadar tazminat davaları ve baskılarla mücadele etti
28 Şubat döneminin en büyük mağdurlarından, usta gazeteci, merhum Behiç Kılıç, 28 Şubat postmodern darbesinde yaşadıklarını geçen yıl yazdığı yazısında kaleme almıştı.
Kılıç, yazısında bugünün ünlü köşe yazarlarının nasıl asker peşinde, askeri destekleyen haberler yapmak için "koştuklarını", kendini  demokrat olarak tanımlayan anlı şanlı yazarların nasıl darbe şakşakçılığı yaptıklarını bu yazısında tek tek ortaya koymuştu.
İşte Behiç Kılıç'ın her 28 Şubat'ta okunması gereken o ibretlik yazısı...
"Bir zahmet, 28 Şubat dönemi gazetelerine, fırsat bulursanız göz atın!..
Bugün anlı şanlı "demokrat!!" köşe yazarlarını, üzerlerinde erat elbisesi ile, dönemin generali Erol Özkasnak'ın emir komutasında, onun peşine düşmüş garnizon garnizon dolaşıp askeri haber yaparken görürsünüz..
Tekrarlayalım.. Bugün "28 Şubat"a sövüp sayan, darbeye karşı mücadele ettiğini söyleyen demokratlar, askere şirin görünmek için, üzerlerine erat elbisesi/üniforma giyip "habercilik!!" yapıyorlardı..
Darbenin generali Erol Özkasnak, bunlara asker elbisesi giydirip poz verdirerek, ahaliye "Bakın, matbuat 28 Şubat'ın destekçisi işte" mesajını dayatıyordu!..
Bu Erol Özkasnak "eratı!!" bugün hem iktidarın yandaş medyasında hem de patronlar klübünün matbuatında, pek bir demokratlar olarak malı götürmektedirler!...
ZAMANIN PATRONLARI
Ve zaten dahası..
Bunların o zamanki patronları..
Devrin medya kralları, 28 Şubat darbesini organize eden, askerin işbirlikçisi iki malum tipti!..
Biri, darbeden sonra banka hortumculuğundan ortaya düştü, öbürü de vergi kaçakçılığı ile damgalı, şimdi!..
Tam bağımlı ABD cuntasının yaptığı "28 Şubat" darbesi üzerinden 14 yıl geçti.. Yıldönümünde, üzerine çok söylenecek söz olan bu "darbe"nin ardından en çok, o dönemin yalakalarının söyledikleri dikkatimi çekiyor... Sorarsanız 28 Şubat'a bu iktidar karşı...
Hani "darbelere" de karşı olan iktidar, yapılamayan darbenin failleri peşinde koşarken, bakıyorum yapılan darbenin yıldızlarından hiç söz etmiyorlar!..
Acaba Çevik Bir'in Erol Özkasnak'ın, vs.. "dokunulmazlığı" nereden geliyor?!!
Siyasetten gene "matbuata" dönelim.."28 Şubat'ta kovuldum, aç açıkta kaldım" diyen bu "yıldız" gazeteciler de..
"Demokrat olduğum için andıçlandım" diyenler de doğru söylemiyorlar!!..
Nasıl aç ve açıkta kalmışlar?..
EL PENÇE DİVAN DURAN GAZETECİLER
"Kendini PKK'ya kullandırma!!" diyen askere, "Beni siz kullanın paşam" diyen bunlar..
PKK ile yakın temasları olduğu için "andıç" takibine alınanlar bunlar!..
28 Şubat generallerinin önünde el pençe olan, askeri davetlere katılmak için yarışan, davet torpili yaptıran bunlar... Akşam Yazarı Oray Eğin, 1 Mart tarihli gazetedeki yazısında, "iki tipi" anlatıyor... Bu demokratlar, işte o "demokratlardır", gelen ağam giden paşam demokratları!..
İşin ilginç tarafı, bu iktidar, anılan "karakter" yapısından "yandaş çıkarmakta" bir sakınca görmemektedir. Kaliteden memnundur ve onlar tarafından "eteklenmekten" mutludur!..
Hadi biraz kendimle öğüneyim izninizle!.. 28 Şubat kime çaktı, bana!..
Çevik Bir, Erol Özkasnak kimi mahkemeye verdi, beni!..
Hem de, ayağımın altına ikbal halısı sürecek kadar yakın olduğum bir kadroydu bunlar..
Ama yaptıkları ayarsızlıklara ortak olmayı yediremedim..
O zaman beni kim infaz etti?..
İşte bugün "demokrat" kesilen asker yalakası medya patronlarının tosunları..

28 Şubat'ı bir de ondan dinleyin



28 Şubat sürecini ve sonrasını bir de benden dinleyin dostlar
Behiç Kılıç'ın Yeni Günaydın'daki 28 Şubat sürecine karşı direnişini bir ben bilirim, bir kendisi, bir de Allah. Hakkında bin dava açıldı, bu davaların peşine koşmakla geçti hayatı.

Kaybetti!

Davalarla boğuşa boğuşa kaybetti.

Ne evi kaldı, ne barkı. Ömrünün son gününe kadar borç içinde yüzdü. O dönemde yüzüne kapanan kapılar iş başındaki iktidar döneminde de açılmadı. O da, Pınar'ını okutmak için, çırpındı durdu.

Ve "ulusalcı yaftası" ile gözlerini hayata yumdu!

                 ***

Ankara'daydım ben.

Yeni Günaydın'da...

"Kirli Sayfa"nın nasıl açıldığına, kimi milletvekillerinin haysiyetlerine dolarla paha biçtiklerine, Çiller'in etrafındaki vekillerin nasıl çil yavrusu gibi dağıldıklarına tek tek şahit oldum. Yüksek rakımlı tepelerden gelen baskılar, iş kapılarının kapanması için sabahın köründe açılan telefonlar ve peşpeşe açılan davalar.

Yeni Günaydın'da topyekün direndik!

Direnişimizin bedelini ağır ödedik!

Kimimiz hala ödüyoruz!

Çok dava gördük, oradan oraya koşturup durduk.

Askere hakaretten, Çankaya'ya hakaretten, dayıya, yeğene, kayınbiradere hakaretten.

Keşke dava açmakla yetinselerdi!

Aldıkları tazminatlar yetebilseydi keşke!

Yetmedi!

Yetinmediler!

                                 ***

Behiç Kılıç'ı açlığa mahkum ettiler az önce de yazdığım gibi.

İşinden ettiler, evine haciz koydular, altından arabasını aldılar.

Bana gelince...

Yeni Günaydın'ı kapattırdılar.

Ben de işsiz kaldım.

Bir süreliğine orada burada oldum.

Ertan Yülek'in torpiliyle Ankara'nın mahalli televizyonu Ostim'de bile çalıştım.

Ve üç yıllık işsizlik!

Bir televizyonun haber müdürü olmuştum!

Sadece bir saat.

Bir telefon ve ben bir saat sonra yeniden işsiz kaldım.

Yıllarca gazetecilik yaptım, kalem oynattım. Bazı kişiliksiz kişilerin karşısına iş istemek için dikildiğimde, gururumla oynadılar, dalga geçtiler ayakları masanın üstünde bir halde. Biri bana dedi ki:

"Sen haber yazabiliyor musun?"

Bir başkası, daha ağır laflar etmişti.

İş için girdiğim kapıdan, hep ağlayarak çıktım.

Sonra da bir duvarın dibinde oturup, Rabbim'e sığındım!

                      ***

İsimlerini vermeyeceğim, bana o zulmü yapan mesleğimin yüz karaları daha sonra bir bir yok oldu gitti. Kimi de kapımı çalıp iş istedi. Ben onlar gibi davranmadım, çayını kahvesini ikram ettim, yemek yedirdim, yolculadım.

Onlardan bazıları bugünde çıkıyor karşıma.

Mahçup!

Başı önde!

Utanç içinde!

28 Şubat mağdurlarından biriydim evet ama, 28 Şubat'ı yaşamasaydım, bugünleri göremeyecektim belki de. İşsiz kalmasaydım İnternethaber projesi kafamda belirmeyecekti belki de.

Çok sıkıntı çektim. Çocuklarımı servisten indirmek zorunda kaldım. Elektriksiz, susuz kaldım. Ev kiramı ödeyemedim aylarca. Hatta yıllarca. Arabamı aldılar altımdan, bir evim zaten yoktu. Çile çektim, benimle birlikte çocuklarım da çekti o çileyi. Ailem de. Babam, annem hepsi!

28 Şubat geçeli çok oldu.

Ben de her 28 Şubat sürecinde...

Rabbime ellerimi açıp...

Sadece şükrediyorum!

O günlerden, bugünlere beni getirdiği için!

Başbakan Es Selamün Aleyküm der mi?



28 Şubat'a destek çıkan şair Ataol Behramoğlu gerekirse darbe yapılabileceğini söyledi
Dün akşam CNN Türk ekranlarında 28 Şubat'ı destekleyen bir isim vardı. Cüneyt Özdemir'in hazırlayıp sunduğu 5N1K programının konuğu Ünlü şair Ataol Behramoğlu'ydu. Behramoğlu,  28 Şubat'ın kesinlikle doğru bir süreç olduğunu altını çize çize vurguladı.
Behramoğlu, Cüneyt Özdemir'in o süreci eleştiren soruları karşısında zor anlar geçirdi. Behramoğlu, zaman zaman usta gazeteci ile karşı karşıya geldi ama Cüneyt Özdemir'in can alıcı soruları karşısında ezilmekten öteye gidemedi..

PİŞMAN DEĞİLİM


Cüneyt Özdemir'in 'Siz 28 Şubat sürecini desteklemiş miydiniz? Pişman mısınız?' sorusuna 'Evet destekledim. Asla pişman değilim. 28 Şubat 1997'de askerler Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin ödemdeki iktidarı tarafından başta eğitim olmak üzere yıkılmasına, bozulmasına engel oldular ' diye cevap veren Behramoğlu bu sözleriyle Cüneyt Özdemir'i kızdırdı.

BAŞBAKAN ES SELAMÜN ALEYKÜM DİYEMEZ


Başbakan Erdoğan'ın Allah'ın selamını vermesine kızan Behramoğlu, 'Hiçbir demokratik ülkede gelen başbakan ilk gün es selam ün aleyküm demez. Halkın oyları ile seçilmiş parti bir ülkenin temellerini oluşturan değerleri ortadan kaldırma hakkına sahip midir? Mesela laiklik olgusunu ortadan kaldırmaya sahip midir? Cumhuriyet'in niteliklerini ortadan kaldırmaya yönelik haklara sahip midir? Halk örgütlü değilse buna bir şekilde asker karar verebilir. Askerin yaptığına sivil toplum sahip çıkabilseydi, toplum bambaşka bir yere gidebilirdi. Ama sahip çıkamadı. Toplum örgütsüz olduğu için bilinçsiz olduğu için yapamadı ' dedi.

GEREKİRSE DARBE OLUR


Bu sözler üzerine sinirlendiği her halinden belli olan Cüneyt Özdemir'in, "Bu ülkede siyasilere darbe yapıldı. Şemdin Sakık'ın ifadelerine asker tarafından sahte ve yalan bilgiler eklenerek andıçlar oluşturuldu. Bazı gazeteciler ateşin içine atıldı. siz buna demokrasi mi diyorsunuz?" sözleri karşısında zorlanan Behramoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

'Bakacağız, göreceğiz ülke nereye doğru gidiyor. Devam etsinler oy vermeye. Toplumun uyarılması lazım, aydınlatılması lazım" dedi ve bir cümlede kendini nasıl nasıl inkar ettiğini şu sözlerle anlattı:

"Her toplumun kendine özgü gerçekleri var. Ben darbe iyidir, demokrasi kötüdür demiyorum. Asla böyle bir şeyi savunmuyorum. Ama gerekirse olabilir '

Kritik karar sonrası 3 mesaj 1 uyarı!



Fransa Anayasa Konseyi, Ermeni soykırım yasasını iptal etti. Birand canlı yayında uyardı...
Fransa Anayasa Konseyi'nin, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören yasayı iptalinin ardından en çarpıcı yorum Mehmet Ali Birand'dan geldi.
Kanal D Ana Haber'de, 'Birand yorumluyor' bölümünde yasanın iptalini değerlendiren Birand, Fransa'nın bu kararlar Türkiye'ye üç mesaj verdiğini vurguladı.
Birand ayrıca Türk yetkilileri de alınan karar karşısında nasıl davranması gerektiği konusunda uyardı.
İşte Birand'ın o sözleri;
BU İŞ BİTTİ KURTULDUK DEMEYİN
"Bu kararı Fransa Türkiye'den korktu, zafer kazandık filan diye yorumlamamak gerekiyor. Türkiye-Fransa ilişkileri büyük bir yol kazasından kurtuldu, o kadar. Ancak bunun yanı sıra, Fransa Anayasa Konseyi hem bize hem dünyaya hem de tüm politikacılara önemli bir ders verdi. Bize, fikir özgürlüğüne verilmesi gereken önemi gösterdi. Fransız politikacılara döndü, tarihi siyasete alet etmeyin dedi. Dünya döndü, soykırım iddialarının da bir sınırı olduğunu söyledi. Biz, bu iş bitti, kurtulduk demeyelim. Türkiye 2015'e kadar mayınlı bir arazide yürüyecek. Ona göre hareket etmemiz gerekecek"

Ali Bayramoğlu'na kibirlisin cevabı



Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu'nun sert yazısına Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren'den cevap geldi
Ali Bayramoğlu ile Ahmet Taşgetiren arasındaki polemik kızışıyor. MİT krizinde Gülen cemaatini eleştirdiği için Taşgetiren'in suçlamalarına hedef olan Bayramoğlu'nun Cumartesi günü kaleme aldığı sert yazıya cevap bugün geldi.
Kendisine  "Taşgetiren gibiler vs..." diyen Ali Bayramoğlu'na, Ahmet Taşgetiren, bugünkü köşesinde "Lütfen sakin ol, dostum!" diye seslendi.
Taşgetiren, Bayramoğlu'nun Taşgetiren'in 28 Şubat töneminde arkasına saklandığı iddiasına yanıt verdiği yazısında, kibirli olmakla eleştirdiği yazara işte bu sözlerle yükleniyor:
BİR KASINMA BİR KASINMA
"Şimdi kendilerini "liberal" ya da "demokrat" diye tanımlayan yazarlarda bir kasınma bir kasınma...

- AK Parti'nin meşruiyetini de biz sağladık. İslamcı kesimi biz koruduk. AK Parti'nin entelektüel derinliği yoktu, ona bu imkânı biz bahşettik.

Ondan sonra gelsin, diyetler.

İslami camia, Hüdai nabit bir olgu ya... Okumuş yazmışı yok ya... Her şeyi onlar biliyor ya... İslami camia ilk defa böyle badire atlatıyordu, onlar elinden tutup kurtardı ya...

Bu kibri çok çirkin buluyorum. Bu kibrin, AK Parti'nin ya da İslami camianın her farklı davranışında, politikasında, tavrında, önüne çıkarılmasını ve benim "liberal vesayet" diye tanımladığım şekilde "Sizi yalnız bırakırız haaa!" türünden çıkışlar sergilenmesini son derece sakil buluyorum.
Bu arkadaşlarımızın içinde yer aldığı Yeni Demokrasi Hareketi, doğdu battı, toplumda ne kadar karşılık buldu? Şimdi, toplumda karşılık bulmayan çizgilerini, AK Parti üzerinden devreye sokma, olmadığında da öfkeli feveranlara yönelme... Ne bu?

Cemaati de onlar yargılayacak, iktidarı da onlar yargılayacak ve her seferinde önünüze "Sizi biz savunmuştuk ya" gibisinden bir diyet hesabı sunulacak.

Bu mudur civanmertlik?
Ne yapalım yani kolumuzu kesip üzerlerine mi atalım bu diyet hesabından kurtulmak için..."
BAYRAMOĞLU'NA SORU
Misyonerlik tehlikesine dikkat çekerek MGK'yı göreve çağırdığı için Bayramoğlu'nun topa tuttuğu Taşgetiren, suçlamalara sessiz kalmadı. Söylediklerinin arkasında olduğunu belirten yazar, yazısının sonunda Baymaroğlu'na ilginç bir soru yöneltiyor:
"Ali Bayramoğlu halen Yeni Şafak'ta ve Aksiyon'da yazıyor. Yani, eğer o yapılar "İslami camia" içinde olduklarını reddetmiyorlarsa, hâlâ İslami camianın gazete ve dergilerinde yazıyor. Yazsın, bence mahzuru yok. Ama sorsun kendi kendisine: Hâlâ "arkasına sığınan" bizleri savunmak için mi yazıyor?

Ah şu İslami camia!

Ne otonom güçmüşsün sen!

Karayolunda Zorunlu Mola Çileden Çıkardı



Aydın’ın Söke ile Muğla’nın Milas ilçeleri arasında Bafra Gölü çevresinde ki karayolunda çalışmalar Pazartesi, Perşembe ve Cumartesi günleri 14.00-16.00 saatleri arasında yapılıyor. Ancak patlatma çalışmalarından sonra temizlik yapılması yolun kapalı kaldığı saati 17.30-18.00’e kadar uzatıyor. Haftanın üç günü yaşanan bu sıkıntı da vatandaşları zorluyor. Son olarak Bafa Gölü kıyısı Pınarcık köyü mevkiinde, 30 iş makinası ve kamyon ile 80 işçinin sürdürdüğü çalışmalarda dinamit patlatılması nedeniyle yaklaşık 2 bin 500 araç Söke ve Milas yönlerinde 5 km.’ye varan kuyruk oluşturdu. Yolun kapalı kalma süresinin iki saati aşması üzerine bazı yolcuların geldikleri istikametten geri dönerken, Kazıklı-Kıyıkışlacık köy yolunu tercih ettikleri görüldü. Şehirlerarası otobüslerden ve özel otomobillerden inenler yolun açılmasını sabırla beklemeye çalıştı.

Balıkesir’den haftanın birkaç günü Milas, Bodrum ve Marmaris’e iş için seyahat etmek zorunda kaldığını belirten Marmara Ev Tekstil Ltd. Şti.’nin yöneticisi Bedirhan Bakır, "Valiliklerden yapılan uyarıları takip edip ona göre yola çıkıyoruz. Ancak her seferinde patlatmalar en az 1-2 saat uzuyor ve gereğinden fazla zaman kaybı olduğu gibi bir çok hasta ve yaşlı insanda yollarda sefil oluyor. Bu patlatma çalışmalarını taşıt trafiğinin en kalabalık olduğu öğle saatlerinde değil de araç trafiğinin en az olduğu sabah erken saatlerde yapmak mümkün değil mi? Patlatma molası isyana dönüştü. Yolların genişlemesine karşı değiliz ama bunun acısını vatandaştan çıkarmasınlar" dedi.

VATANDAŞTAN BİRAZ SABIR BEKLİYORUZ


Şantiye çalışanları ise Milas-Söke arasındaki yol genişletme çalışmalarının en az bir yıl daha devam edeceğini belirtti. Turizm sezonu gelmeden yaşanan bu sıkıntıları sona erdirmek istediklerinin kaydeden şantiye çalışanları, "Yol kapatmalarından birkaç gün önce kaymakamlık, valilik, emniyet, belediye, muhtarlık ve jandarma ve medya aracılığı ile gerekli duyuruları yapıyoruz. Dinamit ile patlatma işlemlerinin gece yapılması emniyet açısından mümkün değil. Patlatmaların ardından yolu açmak için bütün gayretimizle çalışıyoruz. Ancak bölge tamamen kayalık, yolcuların ve araçların can güvenliğini tam olarak garantiye almadan yolu açmak doğru değil. Yaz aylarında yaşanan sıkıntı ve trafik kazalarının önüne geçmek için bu yolun ıslah edilmesi şarttı. Bu nedenle biraz daha sabır ve anlayış istiyoruz" dediler.

Bakan Dinçer'den Taraf'ın Manşetine Tepki



Taraf Gazetesi'nin dünkü manşeti sonrası Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'ı aradığı ortaya çıktı. Altan, o görüşmeyi bugünkü köşesinde anlattı. Yeni eğitim sistemi tasarısıyla ilgili düzenlemenin Dinçer'in MGK'ya katılmasının ardından değişmesine işaret eden gazete 'Bunun adı da 27 Şubat olsun' manşetini atmıştı. Bu manşet sonrası Altan'ı telefonla arayan Dinçer, "Manşetinizden çok rencide oldum' diyerek söze başlamış.

İşte Altan'ın bugünkü o yazısı:

Sabah, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer aradı.

"Manşetinizden çok rencide oldum" dedi, "sizi temin ederim ki Milli Güvenlik Kurulu'nda bu yeni eğitim sistemiyle ilgili tek kelime konuşulmadı."

NEDEN ÜYESİ OLMADIĞINIZ MGK'YA KATILDINIZ
"Ne konuşuldu peki, niye üyesi olmadığınız Milli Güvenlik Kurulu'na katıldınız?"

"Güneydoğu'da asayiş sorunlarının eğitimi aksatmaması konusu konuşuldu... Güneydoğu konusunun konuşulması da daha önceden kararlaştırılmıştı."

Tabii, herkesin aklına gelecek olan soru benim de aklıma geldi.

TASARI NEDEN MGK SONRASI DEĞİŞTİ

"Peki, neden tam da Milli Güvenlik Kurulu'nun toplandığı ve sizin de toplantıya katıldığınız gün sistemde değişiklik yapma kararınızı Meclis'e bildirdiniz? Bu iki olayın birarada gerçekleşmesinin nasıl görüneceğini düşünmemiş olamazsınız."

"Aynı güne rastladı çünkü Başbakanımız sağlık nedenleriyle epeydir Ankara'dan uzaktı, kendisiyle bu konuyu yüz yüze konuşma imkânımız olmamıştı, Başbakanımızla ancak Milli Güvenlik Kurulu'nun toplandığı gün yüz yüze konuşabildik bu konuyu."

Bakan Dinçer'in bu sözleri, "değişikliğin" Başbakan'la Bakan arasındaki görüşmede belirlendiğini ortaya koyuyordu.

Başbakanla Bakan'dan biri, diğerini bu "değişikliğin" gerekli olduğuna ikna etmişti.

BEN BAŞBAKAN'I İKNA ETTİM

"Hanginiz hanginizi değiştirme konusunda ikna etti, Başbakan mı sizi, siz mi Başbakan'ı?"

"Ben Başbakan'ı," dedi Dinçer kısa bir duraklamadan sonra.

Hemen arkasından da "bu yeni sistem önerisinin nasıl geliştiğini" anlattı.

"Biliyorsunuz bu bir tasarı, AKP'nin Meclis grubu tarafından önerildi, ben milletvekili arkadaşlarla görüşmeleri için uzmanlarımı gönderdim ama bir yanlış anlaşılma olmuş onlar görüşürlerken, onun için o yanlışlığın düzeltilmesi gerekiyordu."

YÖNLENDİRME VE MESLEKİ TERCİH HATASI


"Yanlışlığın" ne olduğunu da teknik terimlerle anlattı, "Arkadaşlar mesleki tercihle, yönlendirme kavramları konusunda bir hata yapmışlar".

Doğrusu ya "mesleki tercihle, yönlendirme" arasındaki farkı sormaya cesaretim yetmedi, hiç anlamadığım teknik bir konunun içinde yolumu kaybetmekten korktum.

Onun yerine başka bir soru sordum.

TASARI NEDEN OLGUNLAŞTIRILMADI

"Peki, Meclis'teki arkadaşlarınızın acelesi neydi de bu tasarıyı bütün yanlışlıklardan arındıracak şekilde olgunlaştırmadan Meclis'e sundular."

Gene kısa bir duraklama oldu.

"Tabii onu o arkadaşlarımıza sormanız gerekir."

Sonra bu yeni sistemi savundu Bakan.

KIZ ÖĞRENCİLERDEN VAZGEÇMEYİZ

"Bakın ben 12 yıllık bir zorunlu eğitim getiriyorum, 12 yıllık zorunlu eğitimi bir esnekliği olmadan, kesintisiz uygulayan hiçbir ülke yok. Eğer 12 yılı kesintisiz okutursanız, böyle bir katılık benimserseniz, çocuk bu 12 yıllık eğitimin hiçbir döneminde fikir değiştiremez, branşını değiştiremez. Başta verdiği karara sonuna kadar mahkûm kalır. Ama bu 4+4+4 sisteminde çocuk istediğinde branşını değiştirebilecek. Dünyada da uygulamalar böyledir zaten. Ayrıca kız öğrencilerin okula devamı için hep uğraştık, bundan sonra da bundan vazgeçmeyiz."

İMAM HATİPLERİN ORTA KISIMLARI AÇILMIŞ OLUYOR

"İmam-hatiplerin orta kısmının açılması da bu yeni sistemle mümkün oluyor değil mi?"

"Tabii o da mümkün oluyor."

Sonra biraz daha eğitimden, yeryüzündeki gelişmelerden, "esnek bir eğitim" sisteminin gerekliliğinden konuştuk, kapatmadan önce Bakan bir kez daha "O manşetinizden çok rencide oldum" dedi.

Ben de, "Onu düzeltiriz, ben bu söylediklerinizi aynen yazarım" dedim.

Hem yazdım, hem de manşete "değişikliği Dinçer'in yaptığını" koyduk.

Bakan'ın söylediklerinden, bu değişikliğin generallerin emirleriyle olmadığı anlaşılıyor.

Ama başka şeyler de anlaşılıyor.

DEVREYE BAŞBAKAN GİRİNCE DİRENÇ ÇÖZÜLMÜŞ

Meclis grubu, "bir yanlış anlaşılma" sonucu da olsa "ilk dört yılın sonunda öğrencilerin açık öğretimle devam etmesi" konusunda direnmiş, bu direnç ancak Başbakan'ın devreye girmesiyle aşılmış.

Niye direndiklerini Bakan'a sormadım çünkü onlar adına bir cevap veremeyecekti.

Ama "o grubun" istediği "imam-hatiplerin orta kısmının açılmasıysa" bu, yeni değişiklikle de gerçekleşiyor.

Açık öğretimin ilk dört yıldan sonra başlamasıyla "imam-hatipler" arasında bir bağ yok, bu amaçla direnmeleri anlamsız, geriye bir tek "kız öğrenciler" iddiası kalıyor.

KIZ ÖĞRENCİLER KONUSUNDAKİ ENDİŞE HAKLI


Sanırım, İbrahim Betil'den Halil Berktay'a, Berktay'dan Üstün Ergüder'e kadar bu konuda beni pataklayanlar da, TÜSİAD da, Güler Sabancı da "kız öğrenciler" endişesinde haklılar.

Anlayabildiğim kadarıyla AKP'nin içinde "eğitim" deyince sadece "imam-hatipleri ve kız öğrencileri" düşünen, kafası bin yıl öncede kalmış, bugünkü nesillerin gelecek yıllarda dünyadaki diğer gençlerle nasıl rekabet edeceğini hiç düşünmeyen birileri var.

Ama ortadaki bütün bu gerçeğe rağmen ben eğitimin artık "kız öğrenciler" parantezinden kurtarılarak tartışılmasından yanayım, bir grup "takıntılı" parlamenterin Ortaçağ'da gezinen zihniyetine esir olarak eğitim gündemini belirlememeliyiz, bu ülkede eğitim sisteminin değişmesi gerekiyor, bunu da cesaretle gerçekleştirmeliyiz.

BAKAN'IN SAMİMİYETİNE İNANDIM

Ben, Bakan Dinçer'in "çağdaş ve özgür" çocuklar yetiştirmek konusundaki samimiyetine inandım, MGK'nın toplandığı bir günde adını lekelemek pahasına çırpınması da bence iyi niyetinin açık bir kanıtı, başbakanın da böyle bir çabaya hemen destek vermesi çok olumlu.

Bu eğitim sistemi değişmeli.

Değişim isteyen herkes nasıl bir eğitim istediğini ortaya koysun.

"İdeolojileri" çarpıştırmadan çocukları geleceğe taşıyacak bir yol bulalım.

Sapıklığın Adı Ne Zamandan Beri Aşk Oldu?



"Kayınpederin aracında aşk"... Başlık, basınımızın amiral gemisinin üçüncü sayfasının manşetinde... Bu başlıkla anlatılanın; adının ne olduğunu koymadan önce habere bir bakalım:

"Mersin’de 16 yaşındaki bir lise öğrencisiyle kayınpederinin otomobilinde öpüşürken yakalanan öğrenci servisi şoförü tutuklandı. Çamlıyayla ilçesinde babası 2 yıl önce bir cinayete kurban giden lise öğrencisi H.K. (16), iddiaya göre Sebil Belde Belediyesi’nde görevli olan, aynı zamanda taşımalı eğitimle öğrencileri beldeden ilçeye götürüp getiren servis şoförü Esat D. (44) ile aşk yaşamaya başladı. 16 yıllık evli ve 3 kız çocuğu babası olan Esat D., kayınpederinin otomobili ile 24 Şubat’ta uzaktan akrabası da olan H.K.’yı alıp, ilçenin çıkışındaki ormana gitti. Otomobilde Esat D. ile H.K.’yi görenler durumu polise bildirdi. Genç kızla öpüşürken yakalanan Esat D., gözaltına alındı. H.K. ailesine teslim edilirken, annesi F.K., Esat D.’den şikâyetçi oldu. İfadesinde suçlamaları kabul etmeyen şüpheli, “Küçük yaşta çocuğa cinsel istismar” suçundan tutuklandı."

Bu mudur, beyler?!.. Bu mudur hanımlar böyle bir haberin başlığı... Aşk bunun neresinde... Tamam 'aşk' kelimesi cinsel ilişkiye girmek anlamında 'aşk yapmak'tan yola çıkılarak kullanılmış ancak bizim işimiz sapıklığı bu şekilde meşrûlaştırmak mıdır? 

44 yaşında, üç kız çocuğu babası bir adam... Henüz reşit bile olmamış lise öğrencisi, 16 yaşında bir kız çocuğu... Üstelik kız uzaktan da olsa adamın akrabası... Adamın -adam ifadesini lafın gelişi kullanıyoruz, özel bir nedeni yok- kızları muhtemelen öğrenci kızımızla aynı yaşta, hatta okul arkadaşları...

Değerli gazeteciler, sayın editörler... Sapıklığın adı ne zamandan beri aşk... Bilinçaltımıza yerleşmiş sapıkca fantazilerimizi gazete sayfalarından küçücük kız çocuklarının düşürüldüğü kötü durumu kullanarak ballandıra ballandıra anlatmanın adı nedir?

Acaba insan kaynakları gazetelere editör istihdam etmeden önce, editör adaylarından psikiyatrdan alınmış sağlık raporu mu isteseler... Ya da basın çalışanlarının hepsi böyle bir testten mi geçse?!.. Çünkü, gazetenin attığı bu başlığı internet siteleri de hiç sorgulamadan kullandı.... A gazetesi B gazetesinin skandalı da değil olay... Münferit hiç değil... Artık bu genlerimize yerleşmiş bir hastalık... Hepimizin bir psikiyatra ihtiyacı var, güzîde basınımızın değerli temsilcileri... İnşallah çocuklarımız aşkı bizlerin hazırladığı üçüncü sayfalardan öğrenmez....Haber365

Pavey: Ben Kendime Kıyamadım, Şevket Nasıl Kıydı?



Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın köşe yazısı...

Şevket Çandar’ın ölümünü duyunca, aradığım ilk insan, CHP milletvekili Şafak Pavey oldu. Şafak, yıllar önce bir tren kazasında sol kolu ve bacağını yitirmiş, uzun yıllar tedavi görmüştü. Hem Şevket’in durumunu hem de bu alandaki gelişmeleri çok yakından takip ettiğini biliyorum. Bakın neler anlattı:

“Bu çok riskli bir ameliyattı. Kendi tecrübemi anlatayım. Bana da geçirdiğim kaza nedeniyle 12 yıl önce İsveç’te bir doktor grubundan benzer bir teklif gelmişti. Sol koluma kemik transplantasyonu teklif ettiler. Ama yan etkileri çok ağırdı ve vücudun adapte olabilmesi için 3-4 yıl inanılmaz ağır ilaç takviyeleri gerekiyordu. Sağlığımın darbe yiyeceğini, çok sarsılacağımı açıkça söylediler. Sinirler büyümüyor ve orası beslenmiyor. Kangren riski de vardı. Ben tek kol için bile cesaret edemedim. Denek olmamaya karar verdim. Üniversiteye devam etmeyi tercih ettim. Acaba Şevket’e hayati tehlike olduğu söylendi mi? Ben o zaman kendi hayatımı o ameliyattan daha önemli gördüm, kendime kıyamadım; Şevket niye kıydı? Acaba kolsuz ve bacaksız değersiz olduğunu mu düşündü?”

Şafak üzgündü: “Batı bu ameliyatları çok önce denedi, test etti ve vazgeçti. Bu alandaki en önemli gelişme artık uzuv nakli değil, kök hücre. Şevket’e neler anlatıldığını bilmiyorum. Ama bu işlerde insan hakları odaklı, ahlaki bir duruş gerekiyor...”

Cinayet gibi ameliyatlar

Aylardır, ‘Türk doktorların büyük başarısı’ diye medyaya pompalanan sağlık haberlerini, dehşetle izliyorum.

‘En büyük Türkiye!’ sloganı atabilmek için insan vücudu üzerinde tepinen, sağlık meselesini bir Eurovision şarkı yarışmasına dönüştüren, tıp bilimine kazandırdığı hiçbir yenilik yokken bir anda taktığı uzuv sayısıyla dünyayla rekabet etmeye çalışan bir mantığa söylenecek ne var ki? Peki ya Ankara’da oturan üç kişi böbürlensin diye, ‘dünyada ilk’ denilen ameliyatlarda kolu, bacağı, rahmi, yüzü, kobay gibi değiştirilen insanların tutup da gece gündüz kameraların önünde maskara edilmesine, facebook’lardan yayın yaptırılmasına ne demeli? Amerika’sından Japonya’sına, uzaya roket fırlatan ülkelerden tutun da Nobel ödüllü doktorlara kadar bütün dünya uzuv nakli konusunda bu kadar temkinli giderken, üst üste bu kadar başarısızlık yaşamışken, Türkiye’nin bu zor ameliyatlara bu kadar heyecanla sarılması anlaşılabilir mi? Peki ya hayati ameliyatların neredeyse ‘Dest-i İzdivaç’ programı gibi canlı yayın haline gelmiş olması?

Ben tam, “Yok mudur bu ülkede hasta psikolojisi, hasta hakları bilen, izan sahibi birileri?” diye düşünürken kara haber geldi. Hacettepe Üniversitesi’nde çift kol-çift bacak nakli yapılan Şevket Çandar hayatını yitirdi.

Şevket’i maalesef hepimiz el birliğiyle öldürdük; medyası, bürokrasisi, hastanesi ve devletiyle.
Bu tarz ameliyatların dünyada yapılmıyor oluşunun nedeni, başka ülkelerdeki doktorların akıl edememesi ya da el becerileri olmaması değil, verilen çok ağır ilaçlara rağmen vücudun dışarıdan gelen uzuvları kabul etmeyişi.

Türkiye’de ise bu yaz Antalya’da bir genç kadına ‘rahim nakli’, ardından ‘yüz nakli’ ve hemen ardından ‘çift kol ve bacak’ nakli yapıldı. Yüz nakli olan hasta, gözetim altında olması gerekirken her fırsatta kameraların önünde. Gazetelere göre rahim nakli yapılan hasta hamileliğe hazırlanıyor. Allah hepimizin yardımcısı olsun, diyorum.

Kaynak: Aslı Aydıntaşbaş / Milliyet

Hıncal Uluç Sabah'ı Eleştirdi



Hıncal Uluç'ın köşe yazısı...

Ben meğer müstehcen yayın yapan bir gazetenin yazarıymışım da haberim yokmuş..

Cumartesi günü Başak Çokan kardeşimiz haberinde "Müstehcen sahnelerin olduğu Canlı Yayın adlı oyun" diye yazmış. Editör Büge Cankat Kayhan da bu satırları aynen bırakmış. Onların fikridir, saygı duyarım ama tartışırım, o ayrı.. Ama o "Müstehcen" dedikleri sahnenin resmi de sayfada aynen yayınlanmış. Onun izahı ne?. O zaman biz de "Müstehcen" yayın yapmış olmuyor muyuz?.

Dünkü gazetemizde bir uyuşturucu baskını haberi..

Ünlü bir sanatçı ve mankenin adını sanını açık seçik yazmış Tamer Oskay kardeşim. Editor Şirzat Bilallar dostum da haberi aynen kullanmış. Tamam.. İtirazım yok. Ama ayni haberde neden "İşadamı" şüphelinin adı saklanmış. Bir harf.. Bir nokta.. O kadar..

Dahası.. Uyuşturucuyu pazarlayan ve torbacıların adları da aynen, bir harf ve yanında nokta ile gizlenmiş.. Niye?. İşadamına, torbacıya saygı var da, sanatçıya mı yok?.

Su Gibi de Botokslu Tehdit



Fox Tv'de yayınlanan Uğur Arslan ve Songül Karlı'nın sunduğu Su Gibi programında gelin adayları ve yakınları arasında çıkan tartışmada ilginç diyaloglar yaşandı.

İstenmeyen gelin durumuna düşen Mehtap kendini savunurken, bazı seyircilerden de tam destek aldı.



Show TV Yayın Akışını Yenileyecek



Show TV'de Mart ayında dört yeni proje başlayacak ve kanalın prime time yayın akışı cuma hariç haftanın altı gününde de yenilenecek.

Show TV Mart ayında atağa geçiyor. 4 yeni projeye başlayacak olan Show TV'de cuma akşamları yayınlanan "Adını Feriha Koydum" hariç, haftanın altı günü prime time kuşağında yeni projeler yer alacak.

Yeni Projeler Başlıyor

Show TV'de bu perşembe Tim's Production imzalı "Suskunlar" dizisi, 9 Mart'ta Medyapım imzalı " Eve Düşen Yıldırım, 14 Mart'ta Süreç Film yapımı "Ha Babam Uzay" , 17 Mart'ta da Acun Ilıcalı'nın yarışması "Survivor" başlayacak.

Haftada üç gün yayınlanacak olan Survivor'la beraber kanalın haftalık prime time yayın akışı neredeyse tamamen yenilenecek.

Reklamcılara Projelerini Anlattılar

Mart ayında başlayacak olan dört yeni projenin yapımcısı dün Show Tv'de reklamcılarla biraraya gelerek projelerini anlattılar.

Suskunlar'ın yapımcısı Timur Savcı, "Eve Düşen Yıldırım"ın yapımcısı Fatih Aksoy, "Ha Babam Uzay"ın yapımcı ve yönetmeni Tayfun Güneyer ve Survivor'un sunucu ve yapımcısı Acun Ilıcalı'nın katıldığı toplantıda, yapımcılar projelerini şöyle anlattılar:

Fatih Aksoy: Eve Düşen Yıldırım çok içime sinen bir iş oldu. Seyircinin de çok beğeneceğini sanıyorum.

Timur Savcı: Muhteşem Yüzyıl'dan sonra şirket olarak gireceğimiz ilk iş Suskunlar Olacak. Suskunlar, perşembe'ye yeni bir rekabet katacak

Tayfun Güneyer: (Timur Savcı'ya takılarak) Çarşamba günleri birinciliği Muhteşem Yüzyıl'dan almayı düşünüyoruz

Acun Ilıcalı: Bu yıl ki Survivor'ın starı Mustafa Topaloğlu olacak

Merve Kavakçı Yıllar Sonra İlk Kez Konuştu



Programın moderatörlerinden Sevilay Yükselir, eski milletvekili Merve Kavakçı'ya "Hem Recai Kutan hem de Masum Türker diyorlarki biz aslında Merve Kavakçı'nın meclise getiriliş saatinde anlaşmıştık ve herşey tamamdı. Geliş saati değişince ister istemez bir gümbürtü koptu mecliste. Sizce gerçekten bir anlaşma var mıydı?" sorusunu yöneltti.

O ZİHNİYET SORGULANMALIDIR

Söylenenlerin biraz ilginç olduğunu ifade eden Kavakçı; Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Söylediklerinizde ilginç gelen diğer milletvekillerinin hakkına sahip olan ve hukuk çerçevesinde seçilen bir insan yemin edemiyor. Sayın Türker'in söylediği aslında Kemalizmin geldiği noktadır. Öncelikle o gece beni oraya gelmeye mecbur bırakan zihniyeti sorgulamalyız.

RECAİ KUTAN YANLIŞ HATIRLIYOR


Recai Kutan yanlış hatırlıyor o zaman hiçbir strateji belirlenmedi ve bana ulaşan böyle bir bilgi olmadı. Fazilet Partisi'ni beni o gece suçlu gibi sokmak zorunda bırakan zihniyeti sorgulamalıyız. Diğerleri seçiliyor fakat iyi bir backgroundu olan Merve Kavakçı başörtüsü var diye protesto ediliyor.

BENİ ODAYA KİLİTLEDİLER

2 mayıs gecesi Meclis'te hazır bulundum adım 2 kere okunduktan sonra beni odaya kilitlediler. Adımın okunmasını odanın içinde seyrettim ve gerekli tepkiyi de Recai Bey'e verdim. Aradan 2 yıl geçti. Küba'da yapılan bir parlamenter toplantısında Fahri Zengin'le karşılaştım.

DEMİREL VASITASIYLA MESAJ

O günlere dair şu bilgiyi aldım. Askeri cenahtan ve tam olarak emin değilim ama Genelkurmay'dan Demirel vasıtasıyla Genel Başkanlığa bir uyarı yollanmış ve "Eğer yemin ederse müdahale ederiz" denmiş. Bunun üzerine parti beni yanlız bırakmış oldu.

28 ŞUBAT BİTMEDİ

Bütün bu gerceklerin ve partinin hatalarının bedelini de ben kendi başıma ödedim. 28 Şubat bitmedi devam ediyor ama bir miktar yol aldık. Ama biz başörtülü kadınlar tarafından bu süreç bitmedi.

Love Me Back Dinlenme Rekoru Kırıyor



Yapılan açıklamaya göre, 22 Şubat akşamı yayına alınan şarkı, şimdiye kadar 400 binden fazla dinlenme sayısına ulaştı.

Milyonlarca şarkıyı ücretsiz ve yasal olarak dinleme imkanı sunan TTNET Müzik'te bu yıl Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de düzenlenecek Eurovision 2012 şarkı yarışması için Türkiye adına hazırlanan ''Love Me Back'', dinlenme sayısıyla en çok dinlenilen şarkılar listesinde zirveye yerleşti.

Söz ve müziği Can Bonomo'ya, düzenlemesi ise Can Saban'a ait İngilizce şarkı, müzik eleştirmenlerinin ve müzikseverlerin beğenisini toplamıştı.

Yurtdışında Osmanlı Dizilerine Yoğun Talep



Osmanlı temalı TV dizileri, yurtdışında kapışılıyor. Muhteşem Yüzyıl, Rusya’daki başarısından sonra yeni ülkelere açılırken, TRT’nin yakında yayına başlayacak ve başrolünde Türkan Şoray’ın rol aldığı Bir Zamanlar Osmanlı-Kıyam adlı dizisi de ihraç edilecek.

TRT’YE 10 MİLYON DOLAR SATIŞ GELİRİ

Türkiye’de bu yıl ikinci kez düzenlenen Fransız orijinli Discop İstanbul Televizyon Yayıncılığı Fuarı’na katılan TRT Uluslararası Program Satış Sorumlusu Meltem Tümtürk Akyol, Bir Zamanlar Osmanlı- Kıyam’ın yakında yayına başlayacağını belirterek, “Şimdiden görüşmeler yapıyoruz. NBC kanalı Dubai’de yayınlamak istiyor. Mısır’dan teklif var. Yunanistan’dan hem yayın hem DVD hakkını istiyorlar. Seneye yurtdışında gösterim başlar” dedi. TRT Televizyon Dairesi Başkanı Nimet Ersin de format satışından elde edilen gelirin her yıl katlandığını ifade ederek, şöyle konuştu: “TRT, program ihracından 2002’de yılda 20 bin dolar kazanırken, şimdi milyonlar kazanıyor. 2012 sonunda dizi ve çizgi filmlerin pazarlanmasından elde ettiğimiz gelir 10 milyon doları bulur. Arap Baharı olmasa çok daha büyük bir patlama olacaktı. Buna rağmen, her yıl 2’ye 3’e katlanan bir gelir var.” 72 ülkeye dizi, sinema filmi, format hakkı satan Global Agency de fuara katıldı. Şirketin patronu İzzet Pinto, Muhteşem Yüzyıl’ın yayın hakkının Afganistan’a satıldığını açıkladı. Pinto, “Savaşla boğuşan Afganistan bile bu dizinin peşinde. Muhteşem Yüzyıl, bölüm başı satış fiyatı ve toplam getirisiyle rekor kırdı. Ortalama bir diziden 3 kat pahalıya satılıyor. Talep çok yüksek. Kısa süre önce; Bosna Hersek, Hırvatistan, İran, Arnavutluk ile de anlaştık” dedi

PEPEE DE GİDİYOR

Akyol, Ayşe Şule Bilgiç’in projesi olan ve İspanyol yapımı Pocoyo’ya benzetilen Pepee’nin yurtdışına satılacağını açıkladı. Akyol, Ortadoğu ve Balkan ülkelerinden talep geldiğini belirtti.

ABD VE ASYA'DAN TÜRK DAĞITIMCI VE YAPIMCILARA TEKLİF


İzzet Pinto, henüz Türkiye’de yayınlanmaya başlamayan Suskunlar dizisinin yurtdışına açılacağını ve kısa süre önce Star TV’nin distribütörü olduklarını belirterek, “Behzat Ç ve İffet gibi yapımları da Ortadoğu pazarına çıkaracağız. Yeni hit İffet olacak. 40 ülke planlıyorum” dedi. Türkiye’de dizi sektörünün her yıl yüzde 20 civarı büyüdüğünü ve yurtdışına ihracatın arttığını kaydeden Pinto, şöyle devam etti: “Biz, 2011’de yüzde 500 büyüdük. Bu yıl yüzde 300 hedefliyoruz. 2014’te halka açılabiliriz. Uzakdoğu ve ABD’den satın alma, ortaklık teklifleri var. Yalnız biz değil, pek çok Türk yapım ve dağıtım şirketi bu teklifleri alıyor.”

Fuarda görücüye çıkan bazı film ve diziler şöyle:

Mutluluk
Devrim Arabaları
Kaybedenler Kulübü
Labirent
Romantik Komedi
Lale Devri
Yer Gök Aşk
Al Yazmalım

Birand'dan CHP Ve Muhaliflere Uyarı Geldi

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 10:02



Muhaliflerin çağrısıyla yapıla CHP'deki tüzük kurultayı Kılıçdaroğlu'nun zaferiyle sonuçlandı. Birand CHP'deki kongrelerin sona ermesinin ardından hem CHP'ye hem de muhaliflere çağrıda bulundu ve uyardı. 'Artık Yetti '

BİRAND'DAN MUHALİFLERE UYARI

Birand 'Herhalde bütün Türkiye'nin Cumhuriyet Halk Partisi'nden istediği bir şey var. Bırakın artık şu kurultayları. Bırakın doğru dürüst bir muhalefete gidelim. Ve eminim Türk demokrasisinin kuvvetli bir muhalefete ve kuvvetli bir Cumhuriyet Halk Partisi'ne ihtiyacı var. Durmadan Ak Parti aşağı çekilmeye çalışılıyor. Aslında CHP'nin kendini yukarıya itmesi gerekecek. Artık yetti. Artık Kemal Kılıçdaroğlu görevini yapmalı. Muhalefette ona bu imkanı tanımalı. ' dedi.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor