Son Dakika :
abdullah öcalan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
abdullah öcalan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"Beni kullanın” demişti

Gönderen: Unknown on 2 Mart 2012 Cuma | 19:06



15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilen Öcalan, yıllarca savaştığı devlete sıcak mesajlar vererek, “Annem de Türktü. İmkan verilirse devlete her türlü hizmete hazırım. Beni kullanın” demişti.

Diyarbakır Cezaevi’nde yatan Şemdin Sakık, Öcalan’ın kamuoyundan saklanan sorgu kayıtlarının çok daha şaşırtıcı ifadeler içerdiğini iddia etti.

Sakık, PKK’nın eski medya sorumlusu Şükrü Gülmüş’ün sahibi olduğu Serçavan sitesinde yayınlanan mektubunda Öcalan’ın, sorguda çözüldüğünü ve emrindeki teröristleri gammazladığını öne sürdü. Sakık, o dönemde Öcalan’ın sorgusuna katılan bir güvenlik görevlisinin, kaldığı cezaevinde kendisine yaptığı ziyarette, “Öcalan’ın kayıt altına aldığımız söz ve davranışlarını basına yansıtırsak, Türkiye’de ne kadar Kürt varsa onun yüzüne tükürür” dediğini aktardı.

Yakından tanıdığı Öcalan’ın verdiği ifadeye şaşırmadığını belirten Sakık, yetkililere 1991’de HEP’lilere 200 bin mark yardımda bulunduğunu söyleyen kişinin de Öcalan olduğunu ifade etti. Şemdin Sakık, ispiyonculukla suçladığı Öcalan’ın asıl derdinin Kürtlerin hakları olmadığını vurguladı.

“AÇIKLANIRSA ÖCALAN DİYE BİRİ KALMAZ”

Almanya’da yaşayan PKK’nın eski yöneticilerinden Şükrü Gülmüş de Akit’e yaptığı açıklamada, Öcalan’ın yıllardır Kürt halkına yalan söylediğini kaydetti. Kayıt altına alınan ifadelerinin ortaya çıkması halinde artık Öcalan diye birisinden bahsedilemeyeceğinin altını çizen Gülmüş, “Kürtlerin artık Öcalan’ın gerçek yüzünü görmesi lazım. Ancak onu hala kullanmak isteyen güçler kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesini engelliyor. Çünkü şişirdikleri balonun patlayacağının farkındalar” dedi.

Abdullah Öcalan’ın yakalandığında günlerce Genelkurmay tarafından sorgulandığına, ancak o sorguya ilişkin en ufak bir ayrıntının dahi bilinmediğine dikkat çeken Gülmüş, “Genelkurmay’ın elinde dışarıya sızdırılmayan Öcalan kayıtları var. Hükümete karşı bile psikolojik harekat siteleri kuranların Öcalan’ın imajını zedeleyecek, onun foyasını ortaya çıkaracak delilleri gizlemesine bir anlam veremiyorum. Öcalan’ın sorgu kayıtların artık kamuoyuna açıklanması lazım. Kürtler o kayıtlarda Öcalan’ın neler söylediğini bilsin ki kimin ajan ve işbirlikçi olduğu netlik kazansın” şeklinde konuştu.


Kaynak: Yeni Akit

Bozdağ: 'İhtiyaç varsa Öcalan'la görüşülür'

Gönderen: Maykıl on 27 Şubat 2012 Pazartesi | 01:44

Bozdağ: ''Ülkenin ihtiyacı, yararı varsa geçmişte görüşüldüğü gibi gelecekte de görüşme ihtiyacı duyduğunda terör örgütü elebaşı Öcalan ile görüşülmesinde herhangi bir sakınca yoktur'' dedi.

Bozdağ, AA Editör Masası'nda Anadolu Ajansı'nın yurt dışı, yurt içi temsilcileriyle birim editörlerinin sorularını yanıtladı.

Üçüncü Yargı Paketi kapsamında Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 250 ve 251. maddelerinde değişiklik yapılıp yapılmayacağı ve tutukluluk sürelerini ilişkin bir düzenleme olup olmadığının sorulması üzerine Bozdağ, tasarıda tutukluluk süreleriyle ilgili herhangi bir düzenleme olmadığını söyledi.

Özel yetkili mahkemelerin yetkilerini aştığı yönünde eleştiriler yapıldığının hatırlatılması üzerine de Bozdağ, CMK 251. maddeyle ilgili bir düzenleme bulunduğunu ancak bu düzenlemenin de özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına yönelik olmadığını belirtti.

Bozdağ, özel yetkili mahkemelerin devam eden davalar nedeniyle eleştirildiğini, bunun da demokratik bir ülkede normal karşılanması gerektiğini vurgulayarak, ''Türkiye demokratik bir ülke, demokrasilerde her şey eleştirilebilir. Mahkemelerin kararları da eleştirilebilir. Kararlar bir takım sonuçlar doğursa bile demokratik bir ülkede siyasiler, medya, sivil toplum kuruluşları ve başkaları o kararları kendi açılarından değerlendirebilir, eleştiri yapabilir. Bunlar demokrasinin gereğidir. Doğru olan şeylerdir. Bunların olması o ülkenin demokratik bir ülke olduğunun, hukuk devleti olduğunun göstergesidir. Yargı, eleştirilmez değildir, yargı kararları da kutsal metinler değildir. Dolayısıyla eleştirilir ve gereken değerlendirme de yapılır'' diye konuştu.

-''Özel yetkili mahkemelerin varlığı kalıcı değildir''-

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin 2004'te kaldırıldığını, yerlerine özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kurulduğunu anımsatan Bozdağ, şunları söyledi:

''DGM'lere ilişkin maddeler alındı ve Ceza Usul Kanununa konuldu. CMK 250, 251 ve 252. maddeler, DGM'deki madde ve Ceza Usul Kanunu'ndaki madde aynıdır. Oradaki aynen alınmış, daha sonrakine monte edilmiştir. Sanki bu yeni gelmiş bir durum gibi, biz getirmişiz gibi gösteriliyor. Biz getirmedik. Fakat neden hala muhafaza ediliyor derseniz, o da şundan; Türkiye terörle uzun zamandır mücadele eden bir ülke. Organize, çıkar amaçlı suç örgütleri ve uyuşturucu ve benzeri suçlara dönük faaliyetleriyle mücadeleye baktığımızda sadece Türkiye'de değil başka ülkelerde de böylesi özel yetkilerle donatılmış savcıların, özel görevlendirilmiş mahkemelerin bulunduğunu görürsünüz. Çünkü bunlara ilişkin yargılamaların ve soruşturmaların belli bir ihtisas ve uzmanlaştırma gerektiğini herkes kabul ediyor. Türkiye de bu kabul çerçevesinde bunu kurmuş ve bugüne baktığınız zamanda bu kabul devam ediyor, yani bu ihtiyaç devam ediyor, ama özel yetkili mahkemelerin varlığı kalıcı değildir, geçicidir. Çünkü demokratik hukuk devletlerinde böylesi istisnai mahkemeler olmaz, ihtiyaca binaen kurulmuş mahkemelerdir. Bu geçici bir süreyi kapsayacak, ama bu geçici süre ne kadardır, baktığınızda 1975'ten beri var. Devam eden bir süreç var. Umuyoruz ki Türkiye terörle mücadelesinde artık bu mahkemelere, organize suç örgütleriyle mücadelesinde bu mahkemelere ihtiyaç duymayacağı güvenli ortama, huzurlu ortama kısa sürede geçer ve bu mahkemelere de ihtiyaç kalmaz. İhtiyaç kalmadığı zaman mahkemelerin kaldırılmasını zaten Türkiye tartışmayacaktır bile. Gönül rahatlığıyla kaldıracaktır ama şu anda bunun devamına ihtiyaç vardır.''

-''Herkesin bildiği sır...''-

Bozdağ, ANASOL-M hükümeti döneminde terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'la görüşmeler yapıldığına ilişkin açıklamalarının sorulması üzerine de Türkiye'nin 30 yıldır terörle mücadele ettiğini anımsatarak, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından bugüne kadar değişik zamanlarda değişik devlet görevlilerinin Öcalan ile görüştüğünü söyledi. Bozdağ, ''Bu görüşmeler suç da değildir. Ülkenin ihtiyacı, yararı varsa geçmişte görüşüldüğü gibi gelecekte de görüşme ihtiyacı duyulduğunda görüşülmesinde herhangi bir sakınca yoktur'' dedi.

İmralı'da cezasının infazı gerçekleştirilen terör örgütü elebaşı Öcalan'ın cezaevinde gardiyan, cezaevi güvenliği, cezaevi müdürü gibi devlet görevlileriyle temas halinde olduğunu ifade eden Bozdağ, şöyle devam etti:

''Baktığınızda devlet görevlileriyle temas etmesi imkansız mı? Değil. Temas etmeden zaten cezasının infazı fiilen mümkün değil. Öyle bir hava var ki sanki kim temas ederse suç işliyor, kim temas ederse yanlış yapıyor. Cezaevinde şu anda cezası infaz olunan birisi doğaldır ki onunla birtakım devlet görevlilerinin irtibatı, görevleri gereği doğal, yapmak zorunda. Bu yanlış bir şey değil. İnsanlar görevlerini ifa ederken böylesi bir temas kaçınılmaz olduğunda bunu yapmak zorunda. Bu ayıplanacak bir şey değil. Kınanacak bir şey de değil.

Siz terörle mücadele ediyorsunuz, pek çok şehidiniz var. Ülke bu beladan kurtulmak istiyor ve sizin cezaevinizde terör örgütünü kuran, yönetmiş olan bir mahkum var. Onunla bu belayla alakalı devlet görevlileri görüştüğü zaman yanlış bir şey mi yapmış oluyor. Yani sizin elinizde duruyor 'Yok ben hiç görüşmeyeceğim, konuşmayacağım' demek olur mu? Olmaz. Bu bir imkandır. Devlet görevlileri görüşmüştür geçmişte de. Şimdi MHP konuşuyor. Görüşmeler, terörün elebaşı Abdullah Öcalan yakalandıktan sonraki süreçte başlıyor. Hikmet Sami Türk'te açıkladı bunu. O dönemde görüşmelerin olduğunu açıkladı ve hatta terör örgütünün eylemsizlik kararı ve yurt dışına çıkmasını da bununla irtibatlandırdı. MHP, DSP, ANAP koalisyon hükümeti döneminde de devlet görevlilerinin bölücü başıyla görüştüğü herkesin bildiği bir konu. Onun için 'yok, falan, filan' diyorsa o zaman hükümetin olan bitenden haberi yok demektir. Hükümetin olan bitenden haberinin olmaması düşünülemez. Yani devlet görevlileri ne yapmıştır, o dönemde de görüşmüştür. Devletin istihbarat örgütünün terör örgütüne sızmasıyla, oralarda bulunması, zaten kanun gereği onlara verilmiş bir görev. Ülkenin istihbaratı için bilgi toplamak ve ülkenin güvenliği, huzuru, barışı için alınması gereken tedbirlerin doğru alınmasına katkı vermek onun görevi. Baktığınızda bu geçmişte de var. MHP döneminde de var, daha önce de var.''

-''ANASOL-M hükümeti, Öcalan'ın dosyasını Meclis'e göndermemiştir''-

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam kararının ANASOL-M hükümeti döneminde Başbakanlıkta bekletildiğini, Parlamentoya gönderilmediğini anlatarak, Öcalan hakkındaki idam kararının 12 Ocak 2000'de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile Başbakan Yardımcıları Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli'nin düzenlediği bir toplantıda açıklandığını, açıklamanın son cümlesinde de ''Terör eylemlerinin yeniden başlaması halinde infazın kaldığı yerden devam edeceğine'' vurgu yapıldığını belirtti.

Bu son cümleyle terör örgütüne ''yeniden terör başlarsa biz infaz sürecini kaldığı yerden işletiriz'' mesajı verildiğini dile getiren Bozdağ, şöyle konuştu:

''Türkiye'de bütün idam cezalarının kesinleşmiş dosyaları Meclis'e gelir, Meclis'te bekler. Meclis'e gitmeyen tek dosya Öcalan'ın dosyasıdır. Orada tuttular. Niye tuttular. Çünkü Meclis'e gelen bir dosya, 45 gün görüşülmezse, bir vekilin talebi üzerine komisyon gündemine alıp karara bağlayabilir. Karara bağladığında Genel Kurul, belli prosedür dahilinde oylanıp karar çıkabilir. Hükümet, o zaman bu dosyayı 'Meclis'te biz vekilleri kontrol edemeyiz' diyerek Başbakanlıkta tutmuştur. Esasında Başbakanlıkta tutmaları da kanuna aykırıdır. İmza atmışlardır, orada tutmuşlardır. Bu tutuşun ana nedeni budur.

Sayın Bahçeli'nin, Ertuğrul Özkök'e zannedersem 25 Haziran 2002'de bir röportajı var. Sayın Bahçeli, imza meselesini konuştu. Orada Özkök diyor ki 'Yarın milletvekilleri derse ki (getirin infaz edelim) MHP'nin tavrı ne olacak' diyor. Bahçeli, 'Biz idam cezaları infaz edilmeyecek diye imza atmadık mı? Elbette imzamıza sadık kalacağız' diyor. Bu nedir? Mart 2001'de Türkiye'nin Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin ulusal programı var ve orada Türkiye taahhütte bulunuyor. Orta vadede idamın kaldırılacağına dair. Orta vade dediğimiz şey 2001'de başlayıp 2002'de bitecek. Tarif ediyor, orada tarifleri de var. Orada diyor ki; 'Türkiye, 1983'ten beri herhangi bir infaz yapmıyor, bundan sonra da bu devam edecektir' diyor. Yani 'endişe etmeyin, infaz yapmayacağız' diyor. Arkasından da diyor ki orta vadede biz bunu kaldıracağız. Bahçeli, buna atıf yaparak diyor ki; 'biz imzamıza sahip çıkacağız'. Şimdi baktığınızda Sayın Bahçeli, siyaseten başka şeyler konuşuyor, ama kamuoyu bunun başka şey olmadığını, bizim dediğimiz olduğunu biliyor.

-''Ülkenin yararı varsa Öcalan ile görüşülmesinde herhangi bir sakınca yoktur''-

Bozdağ, terör örgütü elebaşı Öcalan yakalandıktan sonra değişik zamanlarda, değişik devlet görevlilerinin Öcalan ile görüşmeler yaptığını, bu durumun da suç olmadığını anlatarak, ''Ülkenin ihtiyacı, yararı varsa geçmişte görüşüldüğü gibi gelecekte de görüşme ihtiyacı duyduğunda terör örgütü elebaşı Öcalan ile görüşülmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Gizlemelerine gerek yok. Bu herkesin bildiği bir sır. 'Sayın Bahçeli görüştü' demiyoruz biz. 'Bahçeli'nin bir bakanı görüştü' falan da demiyoruz. Hükümet onların hükümeti olduğu dönemde, devlet görevlilerinin bazıları, devleti kim yönetiyor, hükümet yönetiyor, dolayısıyla hükümetin yönettiği bir devlette, o devletin bazı görevlileri orada bazı görüşmeler yapmıştır. Bunları bilmemesi mümkün değil. Çünkü oradaki görüşmelerle ilgili bilgilerin kimlere gittiğini, onlar da çok iyi biliyor. Bilmesi gereken herkes de çok iyi biliyor'' diye konuştu.

Bekir Bozdağ, Anayasa Uzlaşma Komisyonu tarafından geçen hafta dinlenen İstanbul Fener Rum Patriği Bartholomeos'un bazı taleplerde bulunduğunun anımsatılması üzerine de azınlıkların eşitlik noktasında bir sıkıntıları olduğuna inanmadığını kaydetti.

-''Azınlıklar hem vatandaşlık hem de Lozan'dan kaynaklı haklara sahipler''-

Azınlıklara Lozan Antlaşmasıyla sağlanan haklar, imtiyazlar bulunduğunu ve bunların eşitliğin ötesinde imkanlar sağladığını ifade eden Bozdağ, ''Bütün azınlıkların hepsi Türk vatandaşıdır. Türk vatandaşı oldukları için vatandaşının sahip olduğu bütün haklara sahipler, o haklarını kullanma noktasında bir ayrım söz konusu olamaz. Hem vatandaşlık hakları var hem de Lozan'dan kaynaklı azınlık haklarına, imtiyazlarına sahipler. Yani, çifte bir hakları var'' diye konuştu.

Hükümetin ruhban okulu açılmasına karşı çıkmadığını, bu okulun Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) çatısı altında kurulmasını istediklerini, ancak bunun kabul edilmediğini anlatan Bozdağ, şöyle konuştu:

''Türkiye'de bütün okullar YÖK'ün çatısı altındadır. İlahiyat fakültelerine baktığımızda herhangi bir üniversitenin çatısı altında açılıyor ve eğitimini görüyor. Türkiye'de Hristiyanlık ile alakalı ilahiyat eğitimi veren, buna ruhban okulu dersiniz, başka bir şey dersiniz, kurulmasına engel yasal bir düzenleme yoktur. Bunlar kurulduğu zaman devletin desteği vardır. YÖK'e bağlı kurulması konusunda bizim tavsiyelerimiz var, 'hemen yapalım' diye önerilerimiz var, ama bunun ayrı, bağımsız bir okul olarak kurulmasıyla ilgili onların istekleri var. Esasında tartışma konusu bu. Yoksa Türkiye'nin kurulmasına izin vermeme gibi bir durum söz konusu değil. Bugün dünyanın her yerinde böyle. Almanya'da ilahiyat fakültesi var ve hepsi Alman üniversitelerinin bünyesinde. Bizim önerdiğimiz de burada üniversitelerin bünyesinde böyle bir okulun kurulmasında, fakültelerin kurulmasında hiçbir engel yok. Hükümet olarak da onlara böyle bir desteği her zaman veririz. İfade ettik kendilerine.''

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, azınlık statüsünde olan vatandaşlara bugüne kadar hiçbir hükümet döneminde verilmeyen imkanları AK Parti hükümetlerinin verdiğini ifade ederek, vakıf malları iade ettiklerini, azınlık vakıflarının tüzel kişiliklerini iade ettiklerini, 1974'te Yargıtay kararıyla el konulan vakıf mallarının 2011'de tamamının iadesine karar verildiğini anlattı.

Bozdağ, ''Akdamar Kilisesi'ni biz ibadete açtık, Sümela Manastırı'nı biz onardık, biz ibadete açtık. Azınlıklara mensup kardeşlerimizin taleplerini hayata geçirmek konusunda biz bu dönemde önemli adımlar attık ve onların kendilerini azınlık hissetmeyecekleri bir ortamı hep sağlamaya çalıştık. Çabalarımızı bundan sonra da devam ettireceğiz'' dedi. (aa)

Güçlü: KCK Kürtler'e Kurulmuş Tuzak

Gönderen: Maykıl on 25 Şubat 2012 Cumartesi | 03:02



Kürt aydını İbrahim Güçlü, siyasetin kriminalize edildiğini ve Kürt gençlerin 'kirli mekanizmaya' sokulduğunu belirtirken KCK'yı "Kürtlere kurulmuş tuzak" olarak tanımladı. Güçlü, "PKK ve JİTEM devletin kompartımanıdır. Görev bölüşümü yaparak katliam yaptılar" dedi.

Kürt siyasi hareketinin önemli ismi ve Ala Rızgari örgütü liderlerinden İbrahim Güçlü, terör örgütü PKK'nın iç infazlarını deşifre eden isim olarak gündemde. İnfaz listesini Meclis'e sunan, ardından savcılığa bilgi veren Güçlü, geçmişteki Kürt hareketlerinin PKK tarafından acımasızca katledilerek yok edildiğini söyledi. PKK'nın üst yapılanması KCK için "Kürtlere kurulmuş tuzaktır" diyen Güçlü, 90'lı yıllarda PKK'nın iç infazları ile JİTEM'in bölgedeki katliamlarının aynı tarihlerde yükselişe geçmesini "Görev bölüşümü yaparak katliamları gerçekleştirdiler. PKK ve JİTEM devletin kompartımanıdır" şeklinde değerlendirdi.

KÜRT’Ü KÜRT’E KIRDIRDI

Bugün Gazetesine çarpıcı açıklamalarda bulunan Güçlü, PKK'nın Kürt hareketinin geçmişiyle bir bağı olmadığını kaydetti. Toplumun ittiği bir kesimin PKK etrafında örgütlendirildiğini ifade eden Güçlü, Kürt hareketindeki bütün örgütlerin 'devlet refleksi' ile düşman ilan edildiğini aktardı. Güçlü, şunları dile getirdi: "Öcalan Kürt liderlerini öldürttü. Bir yandan hedeflerini yok etti diğer yandan oluşum sürecini tamamladı. Dünyada, herkesi düşman ilan ederek öldüren başka bir ulusal hareket var mı? Asıl gerekçe derin devletin Kürt hareketini içerden kuşatmak ve daha ucuz yoldan Kürt’ü Kürt’e kırdırmak istemesiydi." Öcalan Türkiye dışına çıktıktan sonra PKK’nın özerk ve otonom hale geldiğini belirten Güçlü'ye göre KCK, MİT tarafından bu süreçte örgütlendi. Güçlü şöyle devam etti: "Bütün yumurtalar bir sepete konularak Öcalan ve BDP'nin boynuna asıldı. Bu devlet yıkılsa Öcalan ve çetesi bir gün ayakta kalmaz. Çünkü bunları ayakta tutan üniter ve Kemalist devletin devamından yana ısrar edenlerdir. Kürtler’e 'Siz Kemalizmin kıymetini bilmiyorsunuz, biz bu bölgede yeniden yaratacağız' diyorlar. Öcalan ve ekibi bunu yapıyor."

ÖCALAN NiYE AÇLIK GREVi YAPMIYOR?


12 Eylül darbesinin hazırlanmasında PKK'nın kullanıldığını savunan Güçlü, yakın zamanda gerçekleştirilen olumlu gelişmelerin PKK eylemleri ile bozulmak istendiğine işaret etti. "Askeri vesayet son bulunca, PKK'yı örgütleyenler aynı sistemi belli bir bölgede oluşturarak, gelecekteki iç iktidar mücadelesinde de kullanmanın senaryosunu çizdi. İktidar mücadelesinde de askerlerin yanında saf tutuyor" diyen Güçlü otoriterliğe teslim olan kesimlerin PKK'yı desteklemeye devam ettiğini vurguladı. "Ateist olan, din düşmanı olan bir örgüte meleler nasıl üye olur? Yani bu Stockholm sendromu değilse nedir" sorularını yönelten Güçlü, "Aydınlar yıllarca sesini kesti, bir şey diyemedi. PKK ayrıca büyük bir ekonomik sektördür. Kaç milyar dolara hükmediyor? Hangi ulusal kurtuluş hareketinin liderleri lüks içinde yaşıyor? Bu kadar insanın öldüğü yerde bu şatafat olamaz. Öcalan İmralı'da 2 gün açlık grevi yapsın da görelim" ifadelerini kullandı.

ERGENEKON GENERAL KATLETTi

Derin devletin PKK'yı senaryolaştırarak kurdurduğunu ve kendi amaçları doğrultusunda kullandığını kaydeden Güçlü, Öcalan'ın Türkiye dışına çıktıktan sonra dış ülkelere dayanarak otonom bir örgüte yöneldiğini söyledi. Uluslararası güçlerin PKK'yı bölgede bir aktör haline getirerek Kürt hareketini bastırmaya çalıştığını savunan Güçlü, "Devletin amaçlarından biri bölgeyi insansızlaştırmaydı. Ölen insanların yanı sıra 4 bin köy boşaltıldı. 7 milyon insan göç ettirildi. PKK derin devletten hiç ayrılamaz. Öcalan, 'Bizimkiler generalleri öldürmek istedi ama izin vermedim' diyor. Böyle bir hareket normalde üst düzeye saldırır ama yok. Ergenekon hep subay ve ciddi isimleri öldürdü. Yani derin devlet ayakta kalabilmek için kendi adamını bile öldürmekten geri durmadı" diye konuştu.

ASKERLERİ ÖLDÜREN DE KCK’YDI

İbrahim Güçlü KCK yapılanmasını şöyle anlattı: "Devlet PKK'yı yeniden örgütlüyor. KCK, PKK'nın yerine 1999- 2000'den sonra ikame ettiği örgüttür. Silah olmadan PKK olmaz. KCK büyük beladır. Öcalan'ın çıkarları ile dağdakilerin çıkarları ayrışınca silah olduğu sürece yatmaya devam edecek bir Öcalan ile Karayılan'ı uzlaştırmak için KCK'yı kurdular. Sonra da örgütü iç iktidar mücadelesinde kullanmaya başladılar. Başbakan'a suikasttan askerleri öldürenlere, seçimlerden önce 'AK Parti'ye karşı savaşı geliştirin' diyenlere kadar hepsi KCK'lıydı. KCK, Kürtlere kurulmuş bir tuzaktır. BDP legal bir örgüt. Neden kendi içinde örgütlenmesine ihtiyaç duyuyor. Belli illegal seni yakalayacaklar. Öcalan emir veriyor.”

KCK BELGELERiNi CEVAT ÖNEŞ YAZDI

Güçlü, KCK sözleşmesi ve belgelerinin hiçbirinin Öcalan'ın ürünü olmadığını iddia etti. KCK sözleşmesi ve belgelerini Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş'in yazdığını ileri süren Güçlü, "Öneş yazarsa öyle ayrıntılı olur tabii" dedi. Sözde sözleşmenin Kürtleri değişik hedeflere iterek kandırdığını anlatan Güçlü, "Bu, resmi ideolojinin mantığına çok uygundur. KCK ile siyaseti kriminalize ettiler. Binlerce insanın yakalanmasına neden oldular. Kürt gençlerini kirli mekanizmaya soktular. BDP bu illegalitiye nasıl izin verir" değerlendirmesinde bulundu.

ÖNEŞ YALANLADI: OLMASI MÜMKÜN DEĞiL

Cevat Öneş, Güçlü'nün kendisiyle ilgili iddialarına "Kesinlikle yalan" karşılığını verdi. Öneş, "Böyle bir bilgiyi nereden almış. En küçük bir kırıntısının dahi doğruluğu yok. Olması da mümkün değil. Beni yazdıklarımı takip edenler söylediklerimi dikkatle dinleyenler bunun olmayacağını bilirler. Bu ancak çarpıtma olabilir. Anlayabilmiş de değilim" dedi.

DTK TOPLANTILARINA KATILDI


Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, 1989-1991 yılları arasında MİT Diyarbakır Bölge Başkanlığı, Psikolojik İstihbarat Başkanlığı, Personel Başkanlığı görevlerinde bulundu. 2000 yılında İstihbarattan Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı'na terfi ederek 2005'de emekli oldu. Öneş, Öcalan'ın talimatıyla terör örgütüne bir halk hareketi imajını kazandırmak için kurulan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Türkiye Barış Meclisi gibi yapıların konferans ve çalıştaylarına aktif olarak katılması ile dikkat çekiyor.

Teröristbaşı Abdullah Öcalan avukat görüşme notlarında Öneş'in fikirlerini beğendiğini söylüyor. Öcalan, 3 Mart 2010'da "Cevat Öneş'in, 'Öcalan sorunun çözümünde Nelson Mandela rolünü oynayabilir' görüşü doğrudur" diyor.
(Bugün)

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor