Son Dakika :
sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yüzünden Büyük Tümör Alındı

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 19:08



Bağdat yaşayan 50 yaşındaki Kerim Kano’nun yüzünde, 5-6 yıl önce sivilce olarak çıkan ve giderek büyüyen, farklı ülkelerde defalarca ameliyat edilmesine rağmen büyümeye devam eden ve en son 25 santimetre büyüklüğüne ulaşan tümör, Medicana International İstanbul Hastanesi’nde plastik cerrahi, beyin sinir cerrahi ve kulak burun boğaz doktorlarının gerçekleştirdiği ameliyatla tamamen alındı.

Iraklı hasta Kerim Kano’ya yapılan ameliyat hakkında AA muhabirine bilgi veren Plastik Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Necmettin Kutlu, "Bize geldiğinde kafasının yanında, aynı büyüklükte bir tümörle karşı karşıyaydık. Bütün yüzünü kapsayan ve kafatasına, beyne doğru uzanan bir tümörü vardı. Hasta başını hiç kaldıramıyordu. Kafasının ağırlığından ayakta duramaz ve yatamaz durumdaydı" dedi.

Görüntüsünden dolayı sosyal iletişimi son derece zayıflayan hasta ve ailesinin, bu durumdan dolayı çok üzüldüklerini vurgulayan Kutlu, sonuç olarak plastik cerrahisi, beyin cerrahisi ve kulak burun boğaz olmak üzere 3 ayrı bölümden oluşan ekip olarak hastayı ameliyata aldıklarını anlattı.

Iraklı hastanın, kendi ülkesinde, Hindistan’da ve Ürdün’de defalarca ameliyat geçirdiğini ancak bunların hiçbirinin kökten çözüm getirici ameliyatlar olamadığını kaydeden Kutlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yaklaşık 8 saat süren ameliyatta önce yüzünün aşağı yukarı yarısını almış olduk. Beyin tabanına doğru uzanan bir gözünü olduğu gibi, çenesinin üstünü ve alt bölümünün bir kısmını kaplayan kocaman bir tümörün çıkarımını kökten bir şekilde gerçekleştirdik. Tümör alınınca beyin ortaya çıktığı için beynin fonksiyonu ve emniyetini korumak amaçlı olarak beyin cerrahı devreye girdi. Prof. Dr. Hidayet Akdemir ve ekibi tarafından beyin zarının tamiri ve emniyeti sağlandı. Ardından kulak burun boğaz uzmanı Prof. Dr. Tanfer Kunt ile birlikte rekonstrüksiyon ile hastayı şu anki durumuna getirdik."

Necmettin Kutlu, hastanın şu anda son derece sağlıklı olduğunu, burnundan nefes alabildiğini, ağzından beslenebildiğini ifade ederek, yüz görünümünün de ameliyattan önceki halinden çok çok daha iyi durumda bulunduğun söyledi.

Kutlu, "Oldukça ender rastlanan bir olgu bu. Çıkarılan tümör 7,5 kilogram ağırlığında, 25 santimetre boyutunda. Amerikan futbolunda oynanan kavun tipinde bir toptan biraz daha büyüktü. Birçok tümörü içerisinde barındıran üst çenesinden beyin tabanına ve ağız ve göz içerisine uzanmıştı. Bu tür vakalar çok ender görülür. 30 senelik meslek hayatımda benim gördüğüm belki 2 veya 3. olgudur bu" şeklinde konuştu.

Kulak burun boğaz hastalıkları uzmanı Prof. Tanfer Kunt da, Iraklı hasta da görülen alt ya da üst çeneden kemik içerisinden kaynaklanan bu tümörlerin aslında iyi huylu tümörler olduğunu ancak agresif seyretmeleri nedeniyle kısa sürede yumuşak doku ve kemikleri içine alacak şekilde yayıldıklarını aktardı.

Bu tür tümörlerin tamamen temizlenmediği takdirde kısa sürede büyüyüp inanılmaz ebatlara çıkabildiklerine işaret eden Kunt, Iraklı hasta Kerim Kano’nun da bir kaç defa ameliyat edilmesine rağmen tam olarak çıkarılmadığı için tümörünün devasa boyutlara ulaştığını söyledi.

Kunt, Iraklı Kano’nun üst çenesinden kaynaklanan tümörün bir yandan beyin zarına kadar bir yandan burun içerisinde boğaz kadar geniş yayılım gösterdiğini, hastanın yaşamsal bir takım problemlerine neden olduğunu anlattı.

Ameliyatın yaklaşık 3 saatlik kısmında tümörün tamamen çıkarılması ve beynin emniyetinin sağlanmasını gerçekleştirdiklerini, sonra da geriye kalan kısımların tamirini yaptıklarını aktaran Kunt, ameliyatta hastanın solunum ve beslenmeye yönelik tüm işlevlerini yerine getirdiklerini bildirdi.

Kunt, "Hastanın tümör kitlesi içinde kalan sağ gözü ve burnunun büyük kısmı tahrip oldu. Hasta bir daha koku alamayacak ancak yaşamsal olan solunum fizyolojisi ve sindirim açısından problemi kalmadı" şeklinde konuştu.

Hastanın tahrip olan gözünün tümörle birlikte alındığını vurgulayan Kunt, bundan sonraki aşamada kozmetik olarak birtakım eksikliklerin tamamlanacağını, örneğin yapay bir göz takılacağını, burun ve dudaklara son şeklinin verileceğini belirtti.

Tümör sivilce gibi başlamış

Beyin ve sinir cerrahi uzmanı Prof. Dr. Hidayet Akdemir de, Irak Sağlık Bakanlığınca gönderilen Kerim Kano’nun çene kemiğinden çıkan iyi huylu tümörün kafatasının taban kısmına doğru, beyin zarlarına uzandığını hatta beyne doğru girmeye başladığını söyledi.

Hastanın ameliyattan önce ayakta yürümesinin kısıtlı olduğunu ifade eden Akdemir, "Adeta bir kafatasını andıran 7-8 kilo ağırlığındaki bu tümör, yüzünde burna yakın kısımda başlamış, gözünü, çene kemiğini, üst ve alt damağı tamamen içine almış" dedi.

Akdemir, "Literatürde bu kadar büyüklükteki böyle bir olgu yok. Bildiğim, tanıdığım evrensel dergilerde bu büyüklükte lezyonlar yok. Sadece daha küçük 7-8 santimliklerle karşılaştık" dedi.

Hastanın 2 aylık iyileşme süreci sonunda son olarak ameliyat öncesi açılan boğaz yolunun kapatıldığını belirten Akdemir, taburcu olabilecek aşamaya geldiğini söyledi.

"Artık sokağa çıkmamaya başlamıştım"

İnşaat kalfası olan 10 çocuk babası Kerim Kano da, tümörün 5-6 yıl önce yanağında sivilce olarak çıktığını, kısa süre yüzünde hem aşağı hem yukarı doğru yayıldığını ifade ederek, son ameliyatının üzerinde bir yıl geçmeden yüzündeki tümörün devasa bir boyuta ulaştığını, son çare olarak İstanbul’a geldiğini anlattı.

İnşaat Kano, "Çok zor durumdaydım, tümörü yüzüm gibi hissetmeye başlamıştım. Artık sokağa çıkmamaya başlamıştım çünkü insanlar çok garip bakıyorlardı. Çok utanıyordum, evde oturmaya karar vermiştim. İşe gitmeyi çalışmayı bile bırakmıştım" dedi.

Türklerin Yaşamsal Değerleri Araştırılıyor



Ordu Üniversitesi (ODÜ) Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Noyan, ''Devam eden laboratuvar çalışmalarında Türk insanının bölgesel farklılıklarını da gözeterek gerçek yaşamsal değerlerini belirlemiş olacağız'' dedi.

Noyan, Türkiye'de gerçekleştirilen bazı biyokimya ve hormon testlerinin, ölçüm kitini üreten firmaların önerdiği değerler baz alınarak yapıldığını söyledi. Firmaların önerdiği bu değerlerin Amerika ve Avrupalı insanlardan elde edilen değerler olduğunu ifade eden Noyan, başlatılan çalışma ile Türk insanının gerçek ve normal değerlerinin belirlenmesinin amaçlandığını belirtti.

Türkiye'de 27 ilde yapılan çalışma kapsamında ortaya çıkacak sonucun hastalıkların tanı ve tedavisinde önemli rol oynayacağını vurgulayan Noyan, şunları kaydetti: ''İnsanların bazı biyokimya ve hormon testlerinin ölçümlerinin, yaşadıkları ülke ve beslenme alışkanlıkları dikkate alınarak yapılması gerekir. Mevcut testler için kullanılan değerler genellikle test ölçüm kitini üreten firmaların önerdiği değerler baz alınarak ortaya konuluyor. Ancak burada ortaya konulan değer sınırları söz konusu üretici firmaların Amerika ve Avrupalı insanların test sonuçlarında elde ettikleri verilerden oluşuyor. Ama ülkeden ülkeye beslenme, çevresel ve genetik özellikler gibi faktörlerin etkisiyle testler için normal değerler farklılık gösterebilir. Hatta aynı ülkede bölgeden bölgeye bu değerlerde değişiklik olabilir.''

BÖLGESEL FARKLILIKLAR GÖZ ARDI EDİLMEMELİ


Normal değerlerin o ülke ve bölgenin değişiklikleri dikkate alınarak doğru şekilde belirlenmesinin, hastalıkların tanı ve tedavisi için test değerlerindeki artış ve azalışların daha gerçekçi şekilde belirlenmesini sağlayacağını vurgulayan Noyan, ''Bu da doğrudan hastalıkların tanı ve tedavisini etkileyecektir. Ülkemizde bu konu hakkında geniş kapsamlı bir çalışma bugüne kadar yapılmamıştır. Biz ise yapacağımız bu çalışmayla Türk insanının normal değerlerini belirleyeceğiz'' dedi.

KOLESTEROLDE NORMAL DEĞER


Noyan, gerçekleştirilen uygulamaya örnek vererek Türkiye'de yapılan kolesterol testlerinde normal üst sınırın 200 miligram/desilitre olarak kabul gördüğünü, ancak bu hesaplamasının Amerika ve Avrupalı insanlar üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda elde edildiğinin altını çizerek şöyle devam etti: ''Unutulmamalı ki, oradalar da yaşayan insanlar, ülkemizde yaşayan insanlara oranla daha fazla fast food ürünleri tüketiyor. Ülkemizde Ege Bölgesi'nde yaşayan insanlar ise daha fazla sebze tüketiyorlar. Dolayısıyla sonuçlar tartışmaya açıktır. Yapacağımız bu çalışmayla Türk insanı için kolesterol normal aralık değerinin ne olması gerektiğini de ortaya koyacağız.''

NASIL BİR ÇALIŞMA YÜRÜTÜLECEK?


Çalışmanın 27 ilde aynı anda yapıldığını ve insanlardan alınan kan örneklerinin Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı laboratuvarında testlere tabi tutulacağını belirten Noyan, şunları kaydetti:

''Kan alınacak kişiler belirlenirken o bölgeyi temsil edecek şekilde katılımcılar belirlenip, yaş ve cinsiyetler eşit olacak şekilde sağlıklı, yetişkin yaş gruplarını temsil eden kişilerden kan alınmıştır. Kan alınacak kişilere çalışmaya ilişkin bilgi verip onayı alındıktan sonra kanları alınmıştır. Ordu'dan da 105 kişiden kan alınmıştır. Alınan kanlar testlerin yapılacağı Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı laboratuvarlarına gönderilmiştir. Testler Nisan ayında açıklanacaktır.''

Noyan, çalışmanın Uluslararası Klinik Kimya ve Laboratuvar Tıbbi Cemiyeti Referans Aralıkları ve Karar Sınırları Komitesi ile Türk Biyokimya Derneği tarafından desteklendiğini de sözlerine ekledi.

Çocuklara Uzun Süre TV İzletmeyin



Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikologlarından Veysi Saçak, televizyonun özellikle çocuklar ve gençler üzerinde olumsuz etkileri olduğunu söyledi.

Her çocuğun aile yapısı, genetik özellikleri, kişilik yapısı, duygusal yapısı farklı olduğundan televizyondan farklı şekilde etkilendiğini vurgulayan Saçak, şöyle devam etti: “Televizyonu izleme sıklığı ve süresi, izlerken ailelerin vermiş olduğu tepkiler, çocuğun içinde bulunduğu duygusal durum gibi etkenler çocuğun televizyondan etkilenme şeklini belirlemektedir. Araştırmalar çocukların, haftada ortalama 18 saatini TV karşısında geçirdiklerini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle TV’yi yasaklamak çözüm değil. Günümüzde TV’nin çocukların hayatında yadsınamaz bir etkisi bulunmaktadır. Çocuğun TV karşısında geçirdiği zamanı ve izlediği programları kontrol edebilirsek TV’yi olumlu yönde kullanmış oluruz. Geçmişte evlerde tek televizyon ve sınırlı sayıda TV programı ve kanalı varken günümüzde sayısız TV kanalı ve evlerimizde neredeyse her odada TV bulunmaktadır. Bu durum da TV’nin yanlış kullanımı olasılığını arttırmaktadır. Ne yazık ki bu yanlış kullanım özellikle çocuklar ve gençler üzerinde sayısız olumsuz etkiye yol açmaktadır”

0-6 YAŞ ARASI ÇOCUKLARA UZUN SÜRE TV İZLETMEYİN
Psikolog Veysi Saçak, çocukların sağlıklı TV izlemeleri için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
"Bu aralıktaki çocuklarla konuşulmadığında, onların yaptıkları ve söylediklerine tepki verilmediğinde, dokunmalarına ve oyun oynamalarına fırsat verilmediğinde beyin gerektiği gibi sağlıklı gelişmeyebilir. TV tek yönlü bir iletişim aracı olduğundan karşılıklı bir ilişki söz konusu değildir. Bu aralıktaki çocuklar 3 boyutlu objelerle ilgilenirler. Oysaki TV’deki görüntüler 2 boyutludur. Yani bu yaş aralığı için öğrenme süreçlerinde TV kullanımı yeterince anlamlı değildir. Özellikle 0-6 yaş grubu çocuklarda TV başında geçirilen süreyi en aza indirerek, çocukla birlikte onun istediği aktiviteleri yaparak vakit geçirmek, çocuğun gelişimi için en yararlı yol olacaktır.

CİNSEL VE ŞİDDET İÇERİKLİ GÖRÜNTÜLERE DİKKAT
Nasıl sunulduğuna bağlı olarak değişmekle birlikte TV’deki cinsellik, özellikle şiddetle birlikte yer aldığında küçük çocukların cinselliği yanlış yorumlamalarına yol açabilmektedir. Çocukların izledikleri yetişkin cinsel davranışları huzursuzluk duymalarına ve utanmalarına yol açabilmekte, gençler için bu davranışları sergileyenler rol modeli olabilmektedir. Eğer cinsellik, diğer tüm davranışlarımız gibi, sorumlulukları ve riskleri olan bir davranış biçiminde sunulmazsa, bu tür programlar çocukların cinsellikle ilgili uygun olmayan tutumlar geliştirmelerine yol açabilir.

7 yaş ve üstü çocuklarda özellikle şiddet içerikli görüntüler, korku, kaygı, gerilim yaratabilir. Bu tarz program ve görüntüleri anlamlandırmada zorlanan çocuk, dış dünyayı korkutucu olarak algılayabilir. Bu durum ebeveynden ayrılma zorluğu, yalnız kalmak istememe, anne aşırı düşkünlük ve okula gitmek istememe gibi davranışların oluşmasına neden olabilir. Düşünmeyi, hayal gücünü ve problem çözme becerilerini olumsuz etkileyebilir. Ayrıca ders çalışma konusunda da isteksizlik yaratabilir.

• Anne ve baba olarak olaylara ve görüntülere karşı abartılı tepkiler verilmemeli ve özellikle şiddet içeren haberler başka kanallarda aranarak tekrar tekrar izlenmemelidir.
• Özellikle ergenlik öncesi dönemde çocuğun tek başına TV izlemesine ve TV programları seçmesine izin verilmemeli, anne-baba çocuklara birlikte seçtikleri programları izlemeli ve çocuğun anlamlandıramadığı konularda rehberlik etmelidir.
• Çocuğa uyumadan önce TV seyrettirilmesi, uykuya TV karşısında geçilmesi önerilmemektedir.
• TV karşısında çocuğu beslemek daha sonraki yıllarda çocuklarda yeme bozukluklarına neden olabileceği için önerilmemektedir.

TV’NİN OLUMLU ETKİLERİ NELERDİR?
Bilinçli ve sınırlandırılmış olarak kullanıldığında bazı çocuklarda TV:
• Çocukların kelime haznesini zenginleştirebilir.
• Hayal gücünü geliştirebilir.
• Belgeseller; doğa, hayvanlar, bitkiler, farklı kültürler gibi konularla ilgili çocuğun genel bilgisi artar. Eğitim amaçlı çocuk programları okul-öncesi çocukların şekilleri, renkleri, sayıları öğrenmesi konusunda çok yararlıdır.
• Bazı konulara karşı merak duymasına ve kitaplardan bunu araştırmasına neden olabilir. Bunun sonucunda televizyon çocuğu okumaya teşvik edebilir.
• Televizyon izlemek bir anlamda çocuğun olumsuz duygularını boşaltma yolu olabilir.
• Sosyal ortamlarda konuşulacak ortak konular sağlar dolayısıyla arkadaşlarıyla iletişimi kolaylaştırabilir.

NASIL TV İZLEMEK GEREKİR?
• Çocuğun yaşına ve kavrama düzeyine uygun programlar seçilmeli.
• Anne-baba veya bir başkasıyla beraber TV izlenmeli ve izlenen olaylarla ilgili konuşulmalı ve tartışılmalı.
• TV seyrederken ışık açık olmalı: Gözlerin daha fazla yorulmaması için aydınlık bir ortamda TV izlemek daha uygundur.
• Yemek yerken TV kapalı olmalı: Yemek ortamında aile bireylerinin birbiriyle iletişim içinde olması daha sağlıklıdır.
• Ortalama TV’den 2 metre mesafe uzaklıktan seyredilmeli.
• Günde ortalama aralıksız en fazla 1 saat izlenmelidir.

TV İZLEMEYİ AZALTMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?
• Haftalık program listesi yapılması ve bu listeye göre TV’nin açılması, diğer zamanlarda TV’nin kapalı tutulması,
• Haftada bir veya birkaç gün “TV seyretmeme günleri” belirlemesi ve çocuğa TV izlemek yerine birlikte ya da yaşıtlarıyla yapılabilecek etkinlikler sunulması,
• Mümkün olduğunca TV açılmamalı. Örneğin sadece müzik dinlemek için televizyon yerine müzik seti kullanılması,
• Çocuğun odasına TV konulmaması,
• Televizyonun ceza veya ödül olarak kullanılmaması, (Çünkü bu şekilde TV’nin değerini daha da arttırmış oluruz.)
• Fazla ve uygun olmayan programları seyretmenin ne gibi sakıncaları olabileceğinin çocuğa anlatılması,
• TV izlemenin dışında yapılabilecek farklı etkinliklerin çocuklara önerilmesi. (Beraber alışverişe gitmek, kek pişirmek, arabayı yıkamak, çiçekleri sulamak, tamir yapmak, yürüyüş yapmak, bisiklete binmek, kitap okumak gibi.) Bütün bu önlemler televizyon izlemeyi azaltma açısından yararlı olacaktır.”



Hangi Meyve Suyunu Neye Karşı Tüketmeli?



Hastalıklardan korunmanın ve sağlıklı bir yaşam için güçlü bir bağışıklık sistemi gerektiğini belirten uzmanlar, güçlü bir bağışıklık sistemi için de bol bol vitamin, antioksidan ve mineral açısından güçlü meyve sularının tüketilmesini öneriyor.

Meyve sularının sağlıklı bir diyette özel bir yeri olduğunu kaydeden Erciyes Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç meyve sularının özelliklerini ve sağlığa yararlarını anlattı.

Portakal Suyu: Bir bardak portakal suyu günlük C vitamini ihtiyacını karşılıyor. Potasyum, folat, B1, B2, B6 vitaminleri ve çeşitli mineralleri içeren portakal suyunun, kanser hücrelerinin gelişimini önlediği ve kılcal damarları güçlendirdiği biliniyor.

Kayısı Suyu: Bir bardak kayısı suyu günlük A vitamini gereksiniminin 1/3’ünü karşılayacak değere sahip. Kayısıda bulunan diyet posası sadece kabızlık değil, irritabl kolon sendromu, apandisit, hemoroid, diş hastalıkları, şişmanlık, şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve kolon kanseri gibi hastalıkların oluşum riskini azaltıyor, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlıyor.

Üzüm Suyu: Üzüm suyu A, B ve C vitaminlerinden zengin olmasının yanı sıra bol miktarda potasyum ve demir içeriyor. Güçlü antioksidan özelliği sayesinde vücutta oluşan serbest radikallerle savaşarak, hücrelerdeki yıpranmışlığı azaltıyor ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor.

Şeftali Suyu: Şeftali suyu A ve C vitaminin yanında güçlü bir antioksidan ve A vitamini aktivitesi gösteren beta karoten bakımından zengin bir içecektir. İçerdiği diyet lifleri ve antioksidan maddeler, kalp damar sağlığının korunmasında ve kanserden korunmada etkili.

Nar Suyu: Kolesterol ve şekeri dengeleyerek kalp sağlığını koruyan nar suyu kanser hücrelerinin gelişmesini de engelliyor. Ayrıca bağırsak parazitlerini de düşürmede etkilidir.

Vişne Suyu: Ateşli hastalıklara karşı güçlü bir silah olan vişnede A vitamini ve potasyum bulunur. Kandaki asitleşmeyi de temizleyen vişne suyu mide ve karaciğerin düzenli olarak çalışmasını da sağlar.

Elma Suyu: Elma bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği olan B3 ve E vitamini ve potasyum içeriyor. Kan şekerini kontrol altında tutan elma suyu baş ağrısına da iyi geliyor.

Epilepsi Anneliğe Engel Değil



Epilepsisi olan ve hamile kalmak isteyen kadın, gebe kalmadan en az altı ay önce nöroloji uzmanına başvurmalı, kullandığı ilaçları etkin oldukları en az düzeye doktor kontrolünde indirmeli ve mümkünse kullanılan ilaç sayısını azaltmalı.

Bu öneriler, Nöroloji Uzmanı Dr. Bilge Çetin’e ait. Dr. Çetin ayrıca gebelik kararı verilmeden en az 3 ay önce anne adayının her gün folik asit tabletleri kullanmasının, bebekte sakatlık riskini ortadan kaldırmakta önemli olduğunu söyledi.

GEBELİĞE BAĞLI ŞİKÂYETLER ARTABİLİR

Özellikle plansız gebeliklerde, gebelik öğrenildiğinde doktora danışılmadan ilaçların kesilmesinin sık yapılan bir hata olduğunu belirten Çetin, “Böyle bir durum epilepsi nöbetlerini tetikleyerek hem anne hem de bebek için ölüm riski doğurur. Gebelikte epilepsi nöbetleri üçte bir hastada sıklaşmaktadır. Bu değişimin sebebi stres, uykusuzluk gibi nedenler, hormonal değişiklikler ve ilaçların etkisinin değişmesi olabilir.

Bununla birlikte gebelikte, tedavi olan kadınların yaklaşık yüzde 60’ında nöbet görülmez. Epilepsili kadınlarda, gebelik ve doğum komplikasyonları bir derece artar. Kusma, yüksek tansiyon, gebelik toksemisi, kanamalarda artış görülebilir” dedi.

EPİLEPTİK ANNELER BEBEKLERİNİ RAHATÇA EMZİREBİLİR

Epilepsi hastası anneden doğan bebeklerde, epilepsi oluşma riski diğer bebeklere göre biraz daha fazla. Bu bebeklerin büyüme ve gelişmelerinde bir miktar gecikme olabildiğini belirten Dr. Bilge Çetin, emzirme konusunda ise sıkıntı olmadığını vurguladı ve şunları söyledi:

“Anneler, doğumdan sonra bebeklerini rahatça emzirebilir çünkü epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu sütle bebeğe geçmesine karşın, bu bebeğe zarar vermeyecek düzeydedir. Gebelik süresince epileptik anne nörolog ve kadın-doğum uzmanı tarafından yakın şekilde izlenmelidir. İlaç kullanan epileptik annelerin normal çocuk doğurma oranı ise yaklaşık yüzde 90-95’dir.”

Uyku Haplarındaki Tehlike!



İngiliz tıp dergisi BMJ'de yayımlanan araştırmaya göre, uyku hapı kullanımı, kanser ve ölüm riskini artırıyor.

Bilim adamları, 10 bin 500 denek üzerinde yaptıkları araştırmada, 23 bin 500 kişiyi de karşılaştırmada kullandı. Deneklerin cinsiyeti, yaşı, yaşam tarzı ve muhtemel sağlık sorunları da araştırmada göz önünde bulunduruldu.

Uyku hapı kullanımının ölüm riskini artırdığını belirten bilim adamları, ilacın dozu ile ölüm riski arasında doğru orantı bulunduğunu kaydetti.

Yılda 18 doz uyku hapı içenlerin, hiç uyku hapı almayanlara oranla ölüm riski 3,5 kat fazla çıktı. Yılda 18 ile 132 kez uyku hapı içenlerde bu oran 4 katına, 132'nin üzerinde bu ilacı alanlarda 5 katına yükseldi.

Sonuçların tüm yaş gruplarında geçerli olduğunu ifade eden bilim adamları, ancak özellikle 18 ile 55 yaş arasındakilerde tam olarak bu verilere ulaşıldığını bildirdi.

Bilim adamları, sık sık uyku hapı alanların kanser olma ihtimalinin de bu ilaçları hiç kullanmayanlara oranla yüzde 35 arttığını ifade etti.

Araştırma sonuçlarının kesin olarak neden sonuç ilişkisi doğurmayabileceğini belirten bilim adamları, ancak uyku ilaçlarının ölüm riskini artırdığına dair daha önce alınan bilimsel sonuçları teyit ettiğini kaydetti.



Limonun Bilinmeyen Faydaları



Ortaçağ kaşifleri, tarih içinde sürekli büyüyen bir şekilde, iskorbüt hastalığından korunmak için limondan faydalandı. Viktorya döneminde yaşayanlar ise bir statü sembolü olarak evlerinde yetiştirdi...

Bu Sarı meyveler aynı zamanda eski insanlar tarafından çeşitli zehirlere karşı bir panzehir, bir ilaç olarak ve böceklere karşı da kullanılıyordu.

Sağlık için uygulamalar

BOĞAZ AĞRISI


Balla karıştırılan limon, şurup yerine, boğaz ağrınızı kısa dönem geçirebilecek doğal bir yöntem. Bir bardak sıcak suyun içine limon suyu ve bal karıştırın ve yudumlamadan önce biraz ılınmasını bekleyin. Mayo Clinic’e göre bal boğazı sarıp yumuşatıyor, limon ise mukusları gideriyor.

SİVİLCELER


Limonun içindeki sitrik asit akne problemlerini yenmeye yardımcı oluyor The Lemon Juice Diet’i yazan Theresa Cheung’a göre. Limon suyunu yine ballı su ile karıştırıp sorunlu bölgeye sürmeli ve durulamadan önce en az yarım saat beklenmelisiniz, her gün günde 2 kez.

YORGUNLUK

Öğleden sonraları enerji kaybı mı hissediyorsunuz? Experimental Biology and Medicine’da yayınlanan bir çalışmaya göre, limon yağı beyin aktivitesini yükseltiyor.

Yani gün içinde bileklerinize birkaç damla damlatmak ve hafifçe ovmak çok iyi gelebilir.

NEZLE VE GRİPLER

Çaya ya da sıcak suya limon sıkmak ve onu içmek, gösterişli paketlerde satılan vitaminlerin sağlayacağı ekstra vitamin görevini görecektir. İşin numarası, doğru zamanda başlamak, Mayo Clinic’e göre hastalanacağınızı anladığınız an bu küre başlamalısınız. Öyleyse o suyun içine biraz daha bağışıklık sistemi destekleyici limon sıkın!

BÖCEK ISIRIKLARI


Arı iğnesi ya da sivrisinek ısırığından mı muzdaripsiniz? Bir çay kaşığı balla karıştırdığınız limon yağıyla ısırığın acısını dindirebilirsiniz.

GÜZELLİK

Tırnak lekeleri: Oje kullanan bayanların tırnakları genellikle bir süre sonra sararır, limon suyu ile ovulduğunda temiz ve taze tırnaklara kavuşmak mümkün.

KOKAN ELLER
Ellerden bahsetmişken, yemek için kullanılan soğan ve sarımsak kokuları ele siner, ellerinizi limonla ovmak bu sorunu da çözecektir.

SERT DİRSEK VE TOPUKLAR


Limon suyu ve sıcak su ile ovulan dirsek ve topukları duruladıktan sonra kullanacağınız nemlendirici ile harika sonuçlar alacaksınız.

KÖTÜ NEFES


Nefesinizin koktuğunu mu hissediyorsunuz? Ağzınızı limon suyu ile çalkalamanız dişinizdeki ve dilinizdeki bakterileri öldürecektir. Ama daha sonra ağzınızı normal su ile çalkalamayı unutmayın çünkü limondaki asit dişleriniz için zararlıdır.

ŞİŞLER

Ekşi limon temreye yararlıdır.

HAREKET ORGANLARI


Onun yağı, gevşekliğe iyi gelir; eğer yağı kabuğundan ayrılırsa, felce iyi gelir ve ekşisi sinirlere zararlıdır.

BAŞ ORGANLARI

Limon, yüz felcine iyi gelir; pişmiş limon ağız kokusunu gerçekten giderir.

GÖRME

Ekşi Limon ile hazırlanan damlalar gözün sarılığına iyi gelir.

SOLUNUM

Ekşi limon, sıcak (sıkıntılı) kalp çarpıntısını giderir ve meramalatı boğaz ve akciğere çok yararlıdır. Lakin ekşi limonun göğüste kötü etkisi vardır ve limonun sütü sirke ile pişirilirse ve ondan yarım şekerle (4 onz tıbbi ölçü, sıvı ölçüsü olarak 6 onz, 2 ölçü küçük kaşık) içilirse, sülük denen hayvanı öldürerek vücuttan atılmasını sağlar.

BESLENME

Onun eti mideye zararlıdır, ekşime yapar. Marmelatı yenmelidir veya marmelatı balla birlikte yemek uygundur; bu şekilde yenirse, hazmı kolaylaştırır ancak yine de fazla yenmemelidir. Ancak, onun yaprağı mideyi ve bağırsakları kuvvetlendirir ve onun çiçekleri ve kabuğu eğer yemek pişirilirken içine katılırsa, sindirime yardımcı olur.

Kabuğun kendisi pişirilmeyip, öylece yenirse, hazmedilmez. Onun kabuğunun pişmişi kusmayı önler. Onun ekşi suyu mide cidarına yararlıdır. Ekşi limon sarılığa da yararlı olur. O, safravi kusmayı önler ve açıcı etki gösterir. Limon kullanılacaksa, ondan önce ve sonra hiçbir şey yenmemesi gerekir.

CİNSEL İSTEĞİ TESKİN EDER


Limonun etli kısmı, kulunç ağrısına sebep olur. Ekşi limon, karına kötü etki yapar; safravi ishale faydalıdır; çekirdeği (tohumu) basur memelerine yararlıdır. Onun çekirdeğinde güçlü bir müshil etkisi vardır ve ekşi öz suyu kadınlardaki aşırı cinsel isteği teskin eder.

ZEHİRLEME

Onun çekirdeklerinden 2 dirhemi kaynamış şuruplu veya sıcak suyla kullanıldığında, bütün zehirlenmelere karşı etkilidir. Özellikle, akrep zehirlerine karşı ağız yoluyla (oral yolla) veya akrebin soktuğu yere merhem şeklinde uygulanırsa, faydası görülür.

Kabuğu da aynı etkiyi gösterir. Şurup şeklinde, yılan sokmalarına karşı ağız yoluyla alınırsa yararlıdır; aynı zamanda, kabuğunun merhemi de (hayvanın soktuğu yere tatbik edilirse) yararlı olur.

ALKOLLE ALINDIĞINDA ZARARLI

Bazı kaynaklarda geçen kokteyllerde kullanılan limon, fazla alımında, yani, fazla alkol tüketiminde alınmasıyla ertesi güne baş ağrısı yapar.

KULLANIMI

Meyve öncelikle suyu için kullanılır, eti ve kabuğu Aşçılık ve fırında pişirmede kullanılır. Limon suyu yaklaşık % 5 asittir. pH değeri 2 ila 3 arasındadır.

Özellikle Çorbalarda yemeklerde salatalarda lezzeti arttırmak sindirimi kolaylaştırmak vucut direncini kazanmak için kullanılan önemli bir C vitamini kaynağıdır. Limon suyu ile haşlanan tavuk daha lezzetli olur. Limon ve misket limonu halihazırda limonata olarak sunulur, veya içeceklerde garnitür olarak, buzlu çay veya alkolsüz içeceklerde bir dilim şeklinde bardağın içinde veya kenarında kullanılır.

Limon suya tat vermesi içinde kullanılır. Oda sıcaklığında uzun süre tutulursa kolayca çüremeye yüz tutar. Limon suyu balık yemeği üzerine sembolik olarak sıkılır. İlave olarak limon suyu salamuraya yatırılmış et pişirilmeden önce bir parça kullanılır. Bazı insanlar limonu bir meyve gibi yemeyi sever. Fakat daha sonra sitrik asit ve şekeri dişlerden temizlemek için su kullanmak gereklidir. Limon kendisi veya misket limonu ile birlikte reçel yapımında kullanılır.

ANAVATANI

Limonun anavatanı kesin olarak bilinmemektedir. Ilıman iklime sahip bütün memleketlerde kültür şekilleri yetiştirilen yaprak dökmeyen, uçucu yağ taşıyan bu küçük ağaçların meyveleri ülkemizde çok sevilir. Ege ve Akdeniz gibi bölgelerde neredeyse her evin bahçesinde bir limon ağacı bulunur.

Ayakkabıların Gözleri Olacak



Öğrenciler Ozan Çakmak ve Hakan Çaldaş tarafından gerçekleştirilen proje kapsamında ayakkabıların ön ve arka bölümlerine ultrasonik sensörler yerleştirildi. 2 metre mesafe algılaması olan bu sensörler sayesinde engellilerin herhangi bir yere çarpma riski ortadan kalkmış olacak.

Sokakta yürüyen bir engelli, kulaklığa gelecek sinyaller sayesinde herhangi bir cisme yaklaştığını rahatlıkla anlayabilecek. Kişi cisme yaklaştıkça cihaz uyarı şiddetini daha da artıracak ve yaşanabilecek olumsuzluk bu şekilde ortadan kalkmış olacak. Proje danışmanı Bünyamin Kıvılcım "Aslında çok basit görünen bu proje, görme engellilerin karanlık dünyalarını aydınlatabilecek nitelikte" dedi.

Uyku hapları öldürüyor mu?



İngiliiz tıp dergisi BMJ'de yayımlanan araştırmayı gerçekleştiren bilim insanları, uyku hapları ile ölüm ve kanser riski arasında bağlantı olduğunu bildirdi.
Bilim insanlarının yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre uyku hapları ölüm riskini artırıyor. İngiliz tıp dergisi BMJ'de yayımlanan araştırmanın 10 bin 500 denek üzerinde yapıldığı belirtildi. 23 bin 500 kişi de karşılaştırmada kullanıldı.
Deneklerin cinsiyeti, yaşı, yaşam tarzı ve muhtemel sağlık sorunları da araştırmada göz önünde bulunduruldu.Uyku hapı kullanımının ölüm riskini artırdığını belirten bilim insanları, ilacın dozu ile ölüm riski arasında doğru orantı bulunduğunu kaydetti.
Yılda 18 doz uyku hapı içenlerin, hiç uyku hapı almayanlara oranla ölüm riski 3,5 kat fazla çıktı. Yılda 18 ile 132 kez uyku hapı içenlerde bu oran 4 katına, 132'nin üzerinde bu ilacı alanlarda 5 katına yükseldi.
Sonuçların tüm yaş gruplarında geçerli olduğunu ifade eden bilim insanları, ancak özellikle 18 ile 55 yaş arasındakilerde tam olarak bu verilere ulaşıldığını bildirdi.Bilim insanları, sık sık uyku hapı alanların kanser olma ihtimalinin de bu ilaçları hiç kullanmayanlara oranla yüzde 35 arttığını ifade etti.
Araştırma sonuçlarının kesin olarak neden sonuç ilişkisi doğurmayabileceğini belirten bilim insanları, ancak uyku ilaçlarının ölüm riskini artırdığına dair daha önce alınan bilimsel sonuçları teyit ettiğini kaydetti.

Diş teli kabusuna son



Hollywood yıldızlarının tercihi olan görünmez diş teli tedavisi Türkiye’de başarı ile uygulanıyor
Dışarıdan tamamen görünmez olduğu için yıldızların tercihi olan kişiye özel lingual tedavi ile artık diş çapraşıklıkları, çene büyüme bozuklukları görünmeyen diş telleri ile düzeltiliyor.
Ortodonti Uzmanı Diş Hekimi Kıvanç Cebesoy, lingual braketler yani dişlerin görünmeyen kısmına yerleştirilecek braketlerle diş çapraşıklıklarının çok kısa sürede tedavi edilebildiğini söylüyor. Lingual tedavide hastanın dişlerinden alınan basit bir ölçü ile kişiye özel tasarlanan braketler, ağız içine 15 dakikada kolayca yerleştiriliyor ve kullanıcıya rahatlık sağlıyor.

Dr. Kıvanç Cebesoy, "Özellikle görüntü açısından diş teli takmak istemeyenler için, kişinin kendine has yüzey şekli olan lingual (arka) diş yüzeyine uygulanan tedavi, hem süre hem de başarı açısından klasik diş çapraşıklığını düzeltme yöntemleri için iyi bir alternatif" diye konuşuyor.

AĞIZ YARALANMALARINI ENGELLİYOR

Ortodonti Uzmanı Diş Hekimi Kıvanç Cebesoy, yöntemin avantajlarını şöyle özetliyor:
• Hastanın diş teli taktığı belli olmaz.
• Lingual teller tamamen kişiye özel tasarlandığı için tedavi süresi oldukça kısa sürer.
• Hastaların diş hekimi koltuğunda geçirdikleri zaman yüzde 80 oranında azalır.
• Dişlerdeki braketlerden kaynaklı beyaz nokta lezyonlarını ya da çürüklerin ön bölgede oluşmasını engeller.
• Kişiye özel üretilen lingual braketler dişlerin arka kısmına yerleştirildiği için tedavi sırasında dudak, yanak gibi yumuşak dokuların yaralanma riskini ortadan kaldırır.

KİMLER BU YÖNTEMİ KULLANABİLİR?

Bu yöntemle çapraşık dişlerin düzeltilmesinde yaş sınırlaması yoktur. Daimi dişler tamamlandıktan sora her yaşta bu tedavi kolaylıkla uygulanabilir.


Yaşamı tehdit eden anevrizmalarda riski artıran en önemli nedenlerden biri de sigara. Hayatında en az 100 sigara içmiş 65 yaş üzerindeki herkes risk grubunda.
Bir hastalığa, yaralanmaya ya da atardamar duvarındaki doğuştan bir zayıflığa bağlı olarak da gelişebilen anevrizmalarda riski artıran en önemli nedenlerden biri de sigara.
Hayatında en az 100 sigara içmiş 65 yaşın üzerindeki herkesin abdominal aort anevrizması varlığı açısından araştırılması gerektiğini belirten Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Arif Tarhan, anevrizmaların hayati tehlikeye yol açabildiğini vurguladı.
"Ülkemizde her yıl 3 bin insan patlayan aort anevrizmaları nedeniyle ölmektedir. Patlamaya bağlı aort anevrizmaları, ülkemizde 50 yaşın üzerindeki erkeklerde 7. sıradaki ölüm nedenidir" diyen Doç. Tarhan, yırtılmaya bağlı birçok anevrizma vakasının erken tanı ve tedavi ile önlenebildiğini söyledi. Birçok anevrizmanın belirti vermeden gelişebildiğini, bu nedenle risk altındakilerin kalp damar cerrahları tarafından takip edilmeleri gerektiğini belirten Tarhan, hastalıkla ilgili şunları söyledi:
ERKEKLER DAHA FAZLA RİSK ALTINDA
"En sık anevrizma tipi olan AAA (Abdominal Aort Anevrizması) erkeklerde kadınlara nazaran 5-10 kat daha fazla gözlenmektedir. AAA riski yaşla birlikte artmakta olup, 60-80 yaş gurubunda en fazla görülür. Periferik anevrizmalar da yine bu yaş gurubunda daha fazla gözlenmektedir, beyindeki anevrizmalara ise 35-60 yaşlarında daha genç bir popülasyonda sıklıkla rastlanır. Özellikle hayatında en az 100 sigara içmiş 65 yaşın üzerindeki herkesin abdominal aort anevrizması varlığının araştırılması açısından yıllık "abdominal ultrason check-up" yaptırması gerekmektedir.
SİGARA RİSKİ 8 KAT ARTIRIYOR
"Bazı durumlarda anevrizmaya daha sık rastlanmaktadır. Bunlar içinde de en önemlisi sigaradır. Örneğin sigara içenlerde anevrizma riski gelişimi 8 kat daha fazladır" diye konuşan Doç. Tarhan, anevrizma riskini arttıran diğer durumları ise şöyle sıraladı:
• Ateroskeroz (damar sertliği), atardamarların içyüzünde yağ birikimi oluşması.
• Aşırı kilo ve obezite.
• Aile fertlerinde aort anevrizması, kalp hastalığı veya diğer atardamar hastalıkları varlığı
• Aorta duvarını zayıflatan hastalıkların varlığı:
- Marfan sendromu (dokuların normal olarak gelişmediği genetik geçişli bir durum).
-Tedavi edilmemiş Sifilis (günümüzde çok nadir rastlanır).
-Tüberküloz (günümüzde çok nadir).
• Göğüs bölgesine darbe (araba içi göğüs travması) veya yüksekten düşme.
• 35 ile 60 yaşları arasında ısrarcı yüksek tansiyon hastalığı (bu durum beyin anevrizmalarını da artırır).
• Kokain gibi uyarıcı ilaçların kullanımı.
ANEVRİZMA TİPİNE GÖRE TEDAVİ SEÇENEĞİ
Doç. Dr. Arif Tarhan'ın verdiği bilgiye göre, ilaçlar ve cerrahi müdahale anevrizmalardaki tedavi yöntemleri. İlaçlar, cerrahi tedavi öncesi verilebildiği gibi cerrahiye gerek duyulmayan hastalarda da verilebiliyor. Normal damar çapı 2 katının üzerinde genişlemiş ve patlama riski bulunan hastalarda önerilen tedavi şekli ise cerrahi. Tedavi önerileri aort anevrizmalarının çapıyla bağlantılı. Küçük anevrizmalarda hasta izlemeye alınırken, büyük anevrizmalarda cerrahi tedavi öneriliyor.

Diş teli kabusuna son



Hollywood yıldızlarının tercihi olan görünmez diş teli tedavisi Türkiye’de başarı ile uygulanıyor.
Dışarıdan tamamen görünmez olduğu için yıldızların tercihi olan kişiye özel lingual tedavi ile artık diş çapraşıklıkları, çene büyüme bozuklukları görünmeyen diş telleri ile düzeltiliyor.
Ortodonti Uzmanı Diş Hekimi Kıvanç Cebesoy, lingual braketler yani dişlerin görünmeyen kısmına yerleştirilecek braketlerle diş çapraşıklıklarının çok kısa sürede tedavi edilebildiğini söylüyor.Lingual tedavide hastanın dişlerinden alınan basit bir ölçü ile kişiye özel tasarlanan braketler, ağız içine 15 dakikada kolayca yerleştiriliyor ve kullanıcıya rahatlık sağlıyor.
Dr. Kıvanç Cebesoy, "Özellikle görüntü açısından diş teli takmak istemeyenler için, kişinin kendine has yüzey şekli olan lingual (arka) diş yüzeyine uygulanan tedavi, hem süre hem de başarı açısından klasik diş çapraşıklığını düzeltme yöntemleri için iyi bir alternatif" diye konuşuyor.
ekran-resmi-2012-02-27,-4.38.44-pm.png

AĞIZ YARALANMALARINI ENGELLİYOR
Ortodonti Uzmanı Diş Hekimi Kıvanç Cebesoy, yöntemin avantajlarını şöyle özetliyor:
• Hastanın diş teli taktığı belli olmaz.
• Lingual teller tamamen kişiye özel tasarlandığı için tedavi süresi oldukça kısa sürer.
• Hastaların diş hekimi koltuğunda geçirdikleri zaman yüzde 80 oranında azalır.
• Dişlerdeki braketlerden kaynaklı beyaz nokta lezyonlarını ya da çürüklerin ön bölgede oluşmasını engeller.
• Kişiye özel üretilen lingual braketler dişlerin arka kısmına yerleştirildiği için tedavi sırasında dudak, yanak gibi yumuşak dokuların yaralanma riskini ortadan kaldırır.
KİMLER BU YÖNTEMİ KULLANABİLİR?
Bu yöntemle çapraşık dişlerin düzeltilmesinde yaş sınırlaması yoktur. Daimi dişler tamamlandıktan sora her yaşta bu tedavi kolaylıkla uygulanabilir.

El titremesi neyin habercisi?



El titremesinin bazı hastalıkların işareti olabileceğini belirten nöroloji uzmanları uyardı: Elleriniz titriyorsa vakit kaybetmeden doktora gidin.
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çağdaş Erdoğan, genç yaşlarda görülen el titremesinin bazı hastalıkların habercisi olabileceğini söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Erdoğan, son yıllarda el titremesi şikâyetiyle çok sayıda hastanın kendilerine başvurduğunu belirterek şunları söyledi:
''İleride sıkıntı yaratabilecek bazı hastalıklar elde titremeyle başlayabiliyor. Örneğin Parkinson hastaları genellikle diğer bulguların farkına varmayıp eldeki titreme yakınmasıyla bize başvurabiliyor. Bu tarz hastalarda genellikle istirahat ederken belirgin olan bir titreme söz konusudur. Bazen de guatr sorunları olan veya kullandığı çeşitli ilaçlara bağlı titreme yaşayan hastalarımız oluyor. Yine çok önemli olmayan ama hastanın günlük hayatını etkileyebilen hastalıklar var. Bir şeye uzandığında veya tuttuğunda elleri titreyen hastalar gibi. Günlük hayatı etkileyebildiği için bazen bu hastalar sosyal hayattan kendilerini soyutlayabiliyor, insan içine çıkmıyor, çünkü titreme giderek artıyor, hastanın yaşamını çekilmez hale getirebiliyor.''
TİTREMENİN KARAKTERİ ÖNEMLİ
Genç yaşlarda görülen titremenin nedeninin heyecan, stres veya sıkıntı olabildiğini ifade eden Erdoğan, ''El titremesi birçok hastalığın habercisidir. Bu nedenle çok önemsenmelidir. Gençlerdeki el titremeleri guatr, vitamin eksikliği ve ailesel bazı tip hastalıkların da belirtisidir. Ellerde titreme varsa mutlaka bir hekim görüşüne başvurulmalı. Titremenin karakteri çok önemli. Hastanın günlük hayatını etkileyen ancak masum bir titreme olabileceği gibi ilerleyici bir hastalığın belirtisi de olabilir'' dedi.

Kadınlarda akciğer alarmı!



Türkiye’de akciğer kanserinin kadınlarda artışa geçtiğini belirten onkologlara göre, hastalığa yakalananlarda sigara içme oranı yüzde 91,5.
Türk Akciğer Kanseri Derneği tarafından yapılan Ulusal Akciğer Kanseri Kongresi'nde konuşan Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, Türkiye'de akciğer kanseri vakalarında artış olduğunu söyledi.
Prof. Mandel, "Türkiye'de yeni akciğer kanseri hasta sayısı, 7 merkezin verilerine göre 7300. Bu verilere İstanbul dâhil değil. Akciğer kanserinin görülme sıklığında erkeklerde hafif bir artış görülüyor. Kadınlarda ise oldukça yoğun bir artış var" dedi.
EN ÖNEMLİ ETKEN SİGARA
Akciğer kanserinin en çok İzmir'de görüldüğünü belirten Prof. Mandel, "Bizim için önemli olan akciğer kanseri ve sigara ilişkisi. Türkiye genelinde beklenen yıllık yeni hasta sayısı yılda 30 bin civarında. Hastalığa yakalananlarda sigara içenlerin oranı yüzde 91,5. Ailesinde akciğer kanseri bulunanlardaki oran aşağı yukarı yüzde 9.6.
Yani hastalık ağırlıklı olarak sigarayla ilişkili. Akciğer kanserini erken evrede teşhis etme oranı biraz düşük. Özellikle ileri evre akciğer kanserini daha çok yakalama durumunda oluyoruz. Bu yüzden de sağ kalımlar daha düşük oluyor. Bu hastalıkta sağ kalım süresi ortalama 18 ay veriliyor. Ama bu hastalığın evresine, yapılan tedaviye ve hastanın performansına göre değişiyor. Hastalıkla ilgili çok yeni gelişmeler var.
Türkiye'de bu hastalığa karşı tedbir almaya ve günü gününe takip etmeye çalışıyoruz. Hastalığın erken tanısına yönelik çok çeşitli yöntemler araştırıldı. Bu yıl sonuçlanan bazı çalışmalarla da kurtulma şansının olduğu belirlendi" dedi.
KEMOTERAPİNİN ETKİLERİ HASTAYA GÖRE DEĞİŞİYOR
Cerrahi ve radyoterapi yapıldıktan sonra hastaların çoğunda hastalığın farklı organlara sıçradığını ve bu metastazdan sonra hastalığın 4. evreye yükseldiğini belirten Prof. Mandel şunları söyledi:
"Metastaz yaptığı zaman biz bu hastalık dönemine evre 4 hastalık diyoruz. Evre 4 hastalık döneminin tedavisinde bugün kullanmakta olduğumuz klasik yöntemler var. Tabii ki herkesin bildiği ve korktuğu kemoterapi. Şimdi kemoterapi eskisi gibi hastalara eziyet eden bir yöntem olmaktan çıktı. Çünkü yan etkilerini önleyecek birçok destek tedavisine sahibiz. Ama yine de hastalarla konuşurken mevcut diğer hastalıklarını dikkate alarak onlara daha iyi bir yaşam sağlamak üzere bu tedavileri öneriyoruz. 1995'li yıllarda aslında "acaba kemoterapiye hiç mi gerek yok? Sadece destek tedavi mi yapılsın?" tartışması vardı. Bugün ameliyat olan hastalarda bile risk gruplarına bakıp koruyucu olarak bir kemoterapi önerisine geçmiş bulunuyoruz."

Yırtık omuz kasına son



Yırtık omuz kasına son!
YIRTIK OMUZ KASLARI ERKEN TEDAVİ İLE TAMAMEN İYİLEŞEBİLİR
Omuz Kaslarının Yırtılması Ne Anlama Gelir?
Rotator kılıf adı verilen kas grubunun tendonlarındaki yırtık omuz kaslarındaki yırtık olarak tanımlanır.
Rotator Kılıf Nedir? Görevi Nedir?
Omuz eklemini oluşturan yuva ve başın karşı karşıya durmaları ancak çevrelerindeki kas ve tendonlarının desteği ile mümkündür. Eklemi destekleyen en önemli kas grubu ise rotator kılıftır. Rotator kılıf eklemi çepeçevre sarar. Böylece hem omuz eklemini yerinde tutar hem de omuzun içe ve dışa dönüş hareketlerini yaptırır. Omuzun dönme hareketlerinden sorumlu olduğu için rotator (döndürücü) kılıf olarak adlandırılır. Aslında rotator kılıf, dört adet kasın tendonlarından oluşan bir tendon kılıfıdır. Bu dört kasın başlangıç ve tendonlarının omuzdaki yapışma yerleri farklıdır. Bu şekilde omuzu saran tek bir kılıf olmasına rağmen rotator kılıf omuza farklı yönlerde hareketler yaptırabilir. Omuz eklemini içe, dışa döndürmek ve elin baş üzerine kaldırılması rotator kılıfın omuza yaptırdığı hareketlerdir.
Rotator Kılıf Tendonları Nasıl Yırtılır?
Rotator kılıfta yırtık gençlerde ve sporcularda ani bir harekette omuzun aşırı yüklenmesi sonucunda oluşabileceği gibi, zaman içinde tekrarlayıcı omuz hareketleri sonucunda da oluşabilir. Özelllikle kolun baş seviyesinin üzerinde kullanılmasıyla oluşan zorlanma yırtık sebebidir. Rotator kılıf tendonlarının esnekliği ve sağlık durumu da yırtık oluşumu için önemlidir. Özellikle yaşlı hastalarda tendonların yapısı daha zayıf ve kırılgan olduğu için kendiliğinden ya da hafif zorlanmalarla yırtık oluşabilir. Bazı hastalarda omuz eklemi çıkığı ya da omuz sıkışma sendromunda tendon kılıfı üzerindeki kemik çatının basısına bağlı olarak da rotator kılıf tendonları yırtılabilir.
Rotator Kılıf Yırtığı Oluşması için Kimler Riskli Gruptatır?
Fırlatma hareketini yapan sporcular, ağır işlerle uğraşan işçiler, cam temizleyen işciler, tavan boyayan ustalar, tahtaya yazı yazan öğretmenler, yoğun ev işleriyle uğraşan ev hanımları, yüksekten düşenler, omuz travmasına maruz kalanlar, yıpranmaya bağlı (dejenerasyon) ileri yaşlı hastalar riskli gruptadır.
Tam ya da Kısmi Kat Rotator Kılıf Yırtığı Ne Demektir?
Rotator kılıf tendonları bir kalınlığa sahiptir. Eğer yırtık tüm kalınlık boyunca oluşmuş ise tam kat yırtık olarak adlandırılır. Böyle yırtıklarda yırtığın üzerinden bakıldığında alttaki omuz başın görülmesi mümkündür. Kısmi kat yırtıklarında (parsiyel kat) ise tendon kalınlığı alttan ya da üstten kısmi olarak yırtılır. .kısmi yırtıklarda omuz başı açığa çıkmaz. Bazı kısmi kat yırtıklar cerrahi tedavi gerektirmeyebilirler. Tam kat yırtıklarda ise cerrahi yırtık onarımı şarttır.
Rotator Kılıf Yırtıklarının Belirtileri Nelerdir?
Kolun öne veya yana doğru kaldırılırken ağrı ortaya çıkması en sık şikayettir. Bazı hastalar omuz hareketlerini tam olarak yapamazlar. Özelllikle yukarı kaldırma ve içe – dışa döndürme hareketleri zayıf ya da yoktur. Çoğu hasta gece omuzlarının üzerine yatamamaktan şikayetçidir.
Yırtılan Rotator Kılıf Tendonları Kendi Kendine İyileşmez mi?
Tam kat rotator kılıf yırtıkları genelde büyüme eğilimindedir. Yırtık uçları kasın olduğu tarafa doğru çekilerek zaman içinde genişler. Bu dönemde yırtık tendona yük verilmediği için tendonun incelmesi ve kalitesinin bozulması da söz konusudur. Sonuç olarak yırtığın çok büyümeden ve tendon yapısı bozulmadan onarılması önemlidir.
Rotator Kılıf Yırtıklarının Tedavisinde Neler Yapıyorsunuz?
Eğer yırtık tam değilse (parsiyel yırtık) omuzu ters hareketlerden korumak iyileşmeye yardımcı olur. Ağrı ve hareketlerle oluşan acının giderilmesi tedavinin en önemli basamaklarından biridir. Hastanın yaşam kalitesi ağrı ve acının kontrolüyle yeniden artırılmaya çalışılır. Ayrıca güçlendirme egzersizleri de önerilir. Rotator kılıf tendonları üzerine bası olan hastalar, tedaviye cevap vermeyen kısmi yırtığı olan hastalar ve tam kat yırtığı olan hastalarda cerrahi tedavi tercih edilir.
Cerrahi Tedavide Neler Yapıyorsunuz?
Cerrahi tedavide yapılan yırtık tendoların birbirine dikilmesi ya da kemikten ayrıldığı noktaya tespitidir. Eğer rotator kılıf tendonları üzerine eşlik eden bir bası mevcut ise bası da aynı anda kaldırılır ki yırtık tekrarlanmasın.
Cerrahi Tedavi Nasıl Yapılır?
Cerrahi tedavi kapalı (artroskopik) ya da açık iki şekilde de yapılabilir. Daha çok kapalı yani artroskopik müdahaleyi tercih ediyoruz. Artroskopide yaklaşık 1 cm' lik bir delikten sokulan kamera ile omuz eklemi ve çevre dokulara ait görüntüler ekrana aktarılır. Daha sonra diğer iki delikten sokulan küçük el aletleriyle yırtık onarılır. Açık tamir yırtığın çok büyük olduğu vakalarda daha çok tercih edilir.
Ameliyat Sonrası Rehabilitasyon Gerekiyor mu?
Rotator manşet kas grubunun yırtıklarının tamirinin sonrasında omuzun normal fonksiyonlarına dönüşü zaman alır. Yırtığın büyüklük ve tipine göre bu süre üç aya kadar uzayabilir. Rehabilitasyon programı en az cerrahi kadar önem taşımaktadır. İyi bir rehabilitasyon programı ile hastalarda mükemmele yakın sonuçlar alınabilmektedir.
Rotator Kılıf Yırtığı Onarılmaz ise Ne Olur?
Eğer rotator yırtık onarımı gecikirse her şeyden önce hastanın ağrısı hayat kalitesini düşürür. Zamanla kolun yukarıya kaldırılmasında, içe ve dışa çevrilmesinde güç kaybı artar. Rotator kılıf kas ve tendonlarında yapısal bozulma başlar. Kas dokusunun yerini yağ dokusu alır. Sonuçta yapısal bozulma oluşmuş tendonlar dikilemeyecek kadar kırılgan ve zayıf hale gelirler. Bu süreç başladığında artık geri dönüşümü mümkün değildir.

Erkek eli değmeden hamile



Para karşılığı taşıyıcı annelik yapan ve bugüne kadar hiçbir erkekle ilişkiye girmeden 8 çocuk dünyaya getiren İngiliz Jill Hawkins (47) ikiz beklediğini açıkladı. Hamile kalmadan duramadığını söyleyen Hawking, doğum başına 12 bin sterlin (34 bin TL) alıyor. 50 yaşına girmeden iki kez daha taşıyıcı annelik yapmayı düşündüğünü söyleyen Hawkins “Hiç âşık olmadım. Bundan sonra da evlenmeyi ve kendime ait bir çocuğum olmasını istemiyorum” dedi. Habertürk

Kayseri'de skandal



Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde bir kadın hastanın göğsünden alınan kitle, pataloji laboratuvarına gönderilemeden ameliyathanede kayboldu. İki çocuk annesi Serda Ardıç ''şüpheli olduğu için alınan kitlenin kanser olup olmadığını şimdi nasıl öğreneceğim, bunun cevabını nasıl alacağım?'' dedi.

Kayseri'nin Melikgazi ilçesi Beyazşehir semtinde oturan 30 yaşındaki. ev kadını Serda Ardıç , bundan bir süre önce sol göğsünde fındık büyüklüğünde bir kitle oluştuğunu farketti. Kanser şüphesiyle Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne başvuran Serda Ardıç'ın yapılan tomografi çekiminden sonra sol göğsünde, 2 santim çapında, fındık büyüklüğünde tanımlanamayan bir kitle olduğu belirlendi.

Doktorların tavsiyesine uyan Serda Ardıç'ın göğsündeki kitle, 31 Ocak 2011'de genel cerrahi servisinde Operatör Doktor Özgür Önçeken tarafından ameliyatla alındı. Lokal anestezi ile yapılan ameliyat sonrası, Serda hanımdan alınan kitlenin pataloji laboratuvarına gönderileceğini, sonuçların 10 gün sonra alınabileceği söylendi.

ALINAN KİTLE KAYBOLDU

Ameliyat sonrası 10 gün endişeyle beklediğini ve hastaneye sonuçları öğrenmek amacıyla gittiğinde, alınan kitlenin pataloji laboratuvarında bulunamadığını anlatan ve eşi bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışan Serda Ardıç, şunları söyledi:''Laboratuvara sonuç almak için gittiğimde, kayıtlara bakıp, kendilerine böyle bir kitlenin gelmediğini söylediler.

Aynı gün benimle birlikte ameliyat olan herkesin sonucu belli oldu ama benimle ilgili patalojik rapor bulunamadı. Ameliyatımın yapıldığı genel cerrahi servisi ise önce bana kitlenin laboratuvara gönderildiğini, daha sonra oradan geri geldiğimde ise kaybolmuş olabileceğini söylediler. Ben çaresiz kaldım. Psikolojim bozuldu. Şimdi (ya göğsümde kanser var ise, kitlede kanser hücreleri var ise) diye endişe duyuyorum.

Kitlenin tamamı alındığı için biopsi yapılması amacıyla yeniden parça alınması sözkonusu olmuyor. Hastalık var ve yayılırsa, tedavi için geç kalmış olmaz mıyım ? ''Talihsiz kadın, alınan kitlenin kaybolması olayıyla ilgili olarak Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği'ne 13 şubat'ta şikayet dilekçesi verdiğini, 21 şubat 'da da Kayseri Sağlık Müdürlüğü ile Sağlık Bakanlığı'na şikayet dilekçesi gönderdiğini belirterek ''Dilekçelerimden bir sonuç alamazsam konuyu yargıya taşıyıp, sorumlular hakkında tazminat ve ceza davaları açacağım'' diye konuştu.

BAŞHEKİMLİK SORUŞTURMA AÇTI

Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Mustafa Ataş, olayla ilgili soruşturmanın sürdüğünü belirterek şunları söyledi:''Kitlenin kaybolması olayı ile ilgili hastane bünyesinde soruşturma açıldı. Bu konuda kim sorumlu ise bulunacak, görevlilerin tek tek ifadeleri alınacak. Ameliyatla alınan kitle nasıl kayboldu, bu olayda kimin ihmali var, bunları ortaya çıkartacağız.''

DHA

Hacettepe'den acı haber



Hacettepe Üniversitesi (HÜ), iki kol ve iki bacak nakli yapılan Şevket Çavdar'ın yaşamını yitirdiğini bildirdi.Üniversiteden yapılan yazılı açıklamada, 24 Şubat'ta sabah saatlerinde kol ve bacak nakli yapılan Çavdar'ın nakil sürecine ilişkin bilgilere yer verildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:''Hastamızda gelişen metabolik dengesizlik maalesef hastamızın yaşamını ciddi düzeyde etkileyecek duruma gelmiş, alınan tüm önlemler ve uygulanan yoğun tedavi yaklaşımlarına rağmen hastamız 27.02.2012 tarihinde saat 19.20'de kaybedilmiştir. Yaklaşık 90 saate varan süreyle 200'e yakın doktor ve sağlık personelinin insanüstü bir çaba göstermesine karşın hastamızı kaybetmenin derin üzüntüsünü duymaktayız.Bu süreçte, hastamıza dokularını bağışlayan verici ailesine minnettarlığımızı bildirirken, kan bağışlarıyla destek veren halkımıza ve bu zorlu süreçte yanımızda olan Sağlık Bakanlığı'na müteşekkiriz. Hastamıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyoruz.''Açıklamada ayrıca yüz nakli gerçekleştirilen Cengiz Gül'ün sorunsuz olarak izlenmeye devam ettiği bildirildi.

AA

Antalya'dan iyi haber var!



Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde 37 gün önce çift kol ve bacak nakli yapılan Atilla Kavdır'ın 10 gün sonra fizik tedaviye başlayacağı ve birkaç hafta içerisinde taburcu edileceği bildirildi. Soner ÖZCAN / ANTALYA (AHT) Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde Şevket Çavdar'a nakledilen çift kol ve çift bacağın geri alınmasının ardından gözler, 37 gün önce Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde çift kol ve bacak nakli yapılan 34 yaşındaki Atilla Kavdır'a çevrildi. Bacağı ameliyattan 16 saat sonra alınan Kavdır'ın kollarıyla ilgili bir sorun olmadığı açıklandı. Tedavisi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi servisinde devam eden Kavdır'ın kısa süre içerisinde taburcu edileceği bildirildi. Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Özlenen Özkan, iki çocuk babası Atilla Kavdır'ın 10 gün sonra fizik tedaviye başlayacağını söyledi. 

DİYALİZ DESTEĞİ KESİLDİ 

Diyaliz desteğini kestiklerini ve iç organlarıyla ilgili sıkıntıların ortadan kalktığını kaydeden Özkan, "Kavdır, iç organlarına yönelik ilaç tedavisi alıyordu. İlaç tedavisi de bir hafta sonra bitecek. Beslenmesinde hiçbir sorun yok. Eşi yanında. Çocukları da zaman zaman ziyaret ediyor. Süreç 1.5 yıl önce çift kol nakli yapılan Cihan Topal'daki gibi işleyecek" dedi. Öte yandan nakilleri gerçekleştiren ekibin başında bulunan Prof. Dr. Ömer Özkan, Hacettepe'de nakledilen çift kol ve bacağın geri alınmasıyla ilgili yorum yapmak istemedi.

Kadınlara umut ışığı



Araştırmaya imza atan biliadamlarından Jonathan Tilly ve ekibi, yumurtalıklarda oluşum aşamasındaki kök hücreleri izole etti ve bunların yumurta hücreleri üretebildiğini gösterdi.Bilimadamları, izole edilen kök hücreleri yeşil flüoresan protein ile "işaretledi". Kök hücreler önce insan yumurtalığından alınan dokuya, daha sonra da bir farenin derisinin altına enjekte edildi.2 hafta sonra, bazı "işaretli olan" yumurta hücrelerinde "filizlenmeler" oldu. İngiliz "Nature Medicine" dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarının başka araştırmalarla da doğrulanması halinde, kadının üreme sisteminin yaşlandığına ilişkin teorilerin gözden geçirilmesinin gerekeceği vurgulandı.50 yılı aşkın süredir her kadının doğduğunda kendisine ait belli bir yumurta sayısına (yumurta rezervi) sahip olduğu, yaş ilerledikçe yumurta rezervinin azaldığına inanılıyordu.Bu dogma, ilk kez 2004'te Massachusetts General Hospital'dan bilimadamlarının yaptığı, dişi farelerin yaşamları boyunca yumurta hücresi üretebildiğini gösteren araştırma ile biraz sarsılmıştı. Ancak bu araştırma, sadece fareler üzerinde yapılmış olması ve kullanılan yöntemde gedikler bulunması nedeniyle bazı bilim çevrelerinden kabul görmemişti.Tilly ve ekibinin yaptığı araştırmanın, özellikle hastalık sonrasında (kanser tedavisi) kadınlara umut ışığı olabileceği belirtildi.

AA

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor