Son Dakika :
sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Acı vermeden gençleştiriyor

Gönderen: Unknown on 28 Şubat 2012 Salı | 08:28



Ne kadar heyecanlı olduğumu anlatamam. Şu anda bir hastanenin bekleme salonundayım. Az önce bir hasta doktorun odasına alındı. Kulak misafiri oldum, yüzündeki beni aldıracakmış. Ondan sonra da sıra bende. Hemşire yanıma yaklaştı ve bilgilerimi aldı. Adımı, soyadımı, yaşımı, herhangi bir rahatsızlığım olup olmadığını sordu, hızlıca yanıtladım. Ancak kalbim ağzımdan fırlayacak gibi! Birkaç arkadaşım PRP isimli yöntemi anlatmıştı, onu yaptırmak üzere bu hastaneye geldim. Vampirlerin yöntemi olarak da bilinen tedavinin birkaç videosunu bu hastaneye gelmeden önce izledim. Açıkçası bekleme odasından bir an önce dışarı kaçma hissiyatını oluşturdu izlediğim görüntüler. Görüntülerde kocaman şırıngalarla kanınız alınıyordu ve yine kocaman şırıngalarla bu kan yüze enjekte ediliyordu. Deyim yerindeyse korkunçtu. Daha önce Sağlık sayfasında bu yönteme ilişkin pek çok haber yapmıştık. Aradaki tek fark şimdi bu yöntemi deneyecek olmamızdı... Aradan yarım saat geçti, su içtim, kahve içtim ve doktorumuz bana doğru yaklaştı. "Merhaba" sohbetinden sonra "Sizi odaya alalım" sesini duyduğumda başıma ağrılar girdi. Korkunun ecele faydası yok misali odaya doğru eşlik ettim doktorla.Doktorumuz Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Leyla Arvas'la ilginç bir deneyim yaşıyoruz şimdi. İlk önce kanımı aldılar kolumdan ama izlediğim görüntülerdeki gibi bir şırıngayla değil. Canım yanmadı yani. Sonrasında kanımdan elde ettiğimiz onarıcı hücrelerim ve büyüme faktörlerim santifirüj edilerek yüzüme enjekte edildi. Yüzüme uyuşturucu bir krem sürüldüğünde "İşte bittiğim son nokta" diye düşünsem de öyle olmadığını işleme başladıktan sonra gördüm. Acı veren bir yöntem değil... Yüzümdeki değişimi şu anda pek çok kişi fark ediyor, inatla ne olduğunu söylemiyorum. "İyi dinleniyorum", "Siz de iyi uyuyun" diyorum sadece...Ayşegül Aldinç, Tiger Woods ve Madonna'nın sıkça başvurduğu yöntemin özelliği kişilerin kendi kanıyla gençleşmesi...PRP, özellikle güneşten etkilenen ciltlerdeki renk sorunlarına, ciltteki kuruluk ve hasara, ince kırışıklıklara ve izlere çözüm getirerek 30 yaş üstü her cilde sağlık, parlaklık kazandırmak için uygulanabiliyor. Sonuçlar; kişinin yaşı, cildinin güneşten ne kadar etkilendiği, sigara içme, stres ve beslenme durumları ile değişmekle beraber 1-3 hafta içerisinde görülmeye başlanıyor.Kolunuzdan alınıp santrifüj edilen kan ayrıştırılıyor, kanın alyuvar ve akyuvarlar gibi şekilli elemanları dibe çökerken trombositten zengin bölümü de ortaya çıkarılıyor. Bu plazma özel bir işlemle alınıyor ve tedavi edilecek bölgeye mikroenjeksiyonlar yoluyla yüze veya saça enjekte ediliyor. İşlem yaklaşık 30 dakika sürüyor ve aynı gün içerisinde kişi evine dönebiliyor.Uygulamadan sonra cilt, daha nemli, gergin, parlak ve daha açık renkli görünür. Saç dökülmelerini engellemek, saçların kalitesini ve miktarını artırmak için de saçlı deriye uygulanıyor... Habertürk

Topuklu ayakkabıdaki tehlike



ANTALYA-AHTÜber ya da gökdelen topuklu ayakkabılar bu sene çok revaçta. Ancak uzmanlar topukları 22.8 santimetreyi bulan ayakkabılar konusunda kadınları uyarıyor. Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Turan Aydın kadınların yüksek topuk seçiminde 5 santimetreyi geçmemeleri gerektiğini, 8 santimetreden yüksek topukların kamburluğa yol açtığına dikkat çekiyor. Yüksek topuklu ayakkabıların vücudun fizyolojik yapısını bozduğunu vurgulayan Aydın, sağlık açısından en ideal ayakkabının yaklaşık 5 santimetre yükseklikte olduğunu belirtiyor. Ayakkabı seçiminde sadece topuk yüksekliğine değil, parmakların rahatlığına da bakılması gerektiğini dile getiren ve 5 santimetreye kadar olan topuklu ayakkabıların spor ayakkabısı kadar sağlıklı olduğunu kaydeden Aydın, "8 santimetreden uzun topuklu, sivri uçlu bir ayakkabı ise uzun süreli kullanıldığında bel, kalça, diz, ayak bileği ve ayağın ön kısmında anormal yüklenmelere neden olur" diyor.Aydın sözlerini şöyle sürdürüyor: "8 santimetre yüksekliğinde topuğu olan bir ayakkabı fizyolojik duruşu bozuyor. Bu da diz ve kalçanın hafif bükülmesine neden oluyor. Kalçanın bükülmesiyle bel öne doğru kamburlaşacağı için belin normal çukurluğu artıyor."

Her derde deva



İran Tarımsal ve Doğal Kaynaklar Araştırma Merkezinden kongreye katılan Sayed Mazaher Sayedi'nin bildirisine göre, balın insanlardaki zihinsel ve davranışsal etkileriyle ilgili araştırmalar ilginç sonuçlar ortaya koyuyor. Bu araştırmalar, ahlak dışı davranışlar sergileyen, sabıkalı veya suçlu bireylerin hayatları boyunca az miktarda bal tükettiğini gösteriyor. Balı fazla tüketenlerin mütevazı, iyi huylu ve nazik olduğu görülüyor. Bal, kortizol salgısını kontrol altına alarak stresi engelliyor.Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Dilek Dülger'in bildirisine göre, antioksidan özelliğiyle dikkati çeken bal ve diğer arı ürünlerinin kanserden korunma, yara kapama, doku tamiri, sindirim sistemi, deri enfeksiyonları, antienflamatuvar (ödem azaltma), anestezi, diş sağlığı, kalp-damar ve bağışıklık sisteminde etkili olduğu birçok bilimsel çalışmayla ortaya konuluyor.Bangladeş Turizm Vakfında görevli Mokhlesur'un ''Apiterapi: En iyi doğal tıp'' başlıklı bildirisine göre de bal, yüzyıllardır kireçlenme, romatizma ve doku sertleşmesi tedavisinde kullanılıyor. Arı sütü, romatizma, dermatit, iştahsızlık, depresyon ve egzamanın tedavisinde, polen mantara karşı ve ödem çözmede, balmumu ise kozmetik alanında destek tedavi yöntemi olarak kullanılıyor.

AA

Ankara'daki organ naklinde şok gelişme!



Hacettepe Üniversitesi (HÜ), iki kol ve iki bacak nakli yapılan Şevket Çavdar'ın nakil ameliyatının başarılı geçtiğini, ancak ilerleyen süreçte kalp-damar ve kan sisteminin nakledilen dokuların idamesini sağlayamadığından sol bacağın, ardından metabolik komplikasyonların ortaya çıkması üzerine uzuvların aile bilgisi dahilinde alındığını bildirdi. Dün sol bacağı bugün de diğer uzuvları alınan Şevket Çavdar'ın sağlık durumuna ilişkin üniversiteden yapılan yazılı açıklamada, şunlar kaydedildi:''İki kol ve iki bacak nakli yapılan hastamızın ameliyatı daha önce basın toplantımızda bildirdiğimiz gibi başarılı geçmiş, ancak daha sonraki açıklamamızda da belirtildiği üzere, hastanın kalp-damar ve kan sisteminin hastamıza nakledilen dokuların idamesini sağlayamaması nedeni ile sol bacak ameliyat sonrası birinci günde bilimsel kurulun kararı ve ailenin onayı ile alınmıştı.Devam eden süreçte dokuların idamesi kısmen sağlanmış, ancak bu sorunlara metabolik komplikasyonların da eklenmesi üzerine bilimsel kurulumuz toplanmış ve hastanın nakledilen ekstremitelerin bu sorunların çözülmesi için kademeli olarak alınmasına karar verilmiştir. Aile bilgilendirilerek ekstremiteler alınmıştır. Hastamız, ameliyathane yoğun bakımında izlenmektedir. Kritik dönem devam etmektedir.''Açıklamada, yüz nakli gerçekleştirilen Cengiz Gül'ün de sorunsuz olarak izlendiği, hafta içi uyandırılmasının planlandığı ifade edildi.

AA

Kısırlıkta Umut Işığı

Gönderen: Maykıl on 27 Şubat 2012 Pazartesi | 17:11



Araştırmaya imza atan biliadamlarından Jonathan Tilly ve ekibi, yumurtalıklarda oluşum aşamasındaki kök hücreleri izole etti ve bunların yumurta hücreleri üretebildiğini gösterdi.

Bilimadamları, izole edilen kök hücreleri yeşil flüoresan protein ile "işaretledi". Kök hücreler önce insan yumurtalığından alınan dokuya, daha sonra da bir farenin derisinin altına enjekte edildi.

2 hafta sonra, bazı "işaretli olan" yumurta hücrelerinde "filizlenmeler" oldu.

İngiliz "Nature Medicine" dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarının başka araştırmalarla da doğrulanması halinde, kadının üreme sisteminin yaşlandığına ilişkin teorilerin gözden geçirilmesinin gerekeceği vurgulandı.

50 yılı aşkın süredir her kadının doğduğunda kendisine ait belli bir yumurta sayısına (yumurta rezervi) sahip olduğu, yaş ilerledikçe yumurta rezervinin azaldığına inanılıyordu.

Bu dogma, ilk kez 2004'te Massachusetts General Hospital'dan bilimadamlarının yaptığı, dişi farelerin yaşamları boyunca yumurta hücresi üretebildiğini gösteren araştırma ile biraz sarsılmıştı. Ancak bu araştırma, sadece fareler üzerinde yapılmış olması ve kullanılan yöntemde gedikler bulunması nedeniyle bazı bilim çevrelerinden kabul görmemişti.

Tilly ve ekibinin yaptığı araştırmanın, özellikle hastalık sonrasında (kanser tedavisi) kadınlara umut ışığı olabileceği belirtildi.

El Titremesine Dikkat!



Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Çağdaş Erdoğan, genç yaşlarda görülen el titremesinin bazı hastalıkların habercisi olabileceğini söyledi.

Yrd. Doç. Dr. Erdoğan, son yıllarda el titremesi şikâyetiyle çok sayıda hastanın kendilerine başvurduğunu belirterek şunları söyledi:

''İleride sıkıntı yaratabilecek bazı hastalıklar elde titremeyle başlayabiliyor. Örneğin Parkinson hastaları genellikle diğer bulguların farkına varmayıp eldeki titreme yakınmasıyla bize başvurabiliyor. Bu tarz hastalarda genellikle istirahat ederken belirgin olan bir titreme söz konusudur. Bazen de guatr sorunları olan veya kullandığı çeşitli ilaçlara bağlı titreme yaşayan hastalarımız oluyor. Yine çok önemli olmayan ama hastanın günlük hayatını etkileyebilen hastalıklar var. Bir şeye uzandığında veya tuttuğunda elleri titreyen hastalar gibi. Günlük hayatı etkileyebildiği için bazen bu hastalar sosyal hayattan kendilerini soyutlayabiliyor, insan içine çıkmıyor, çünkü titreme giderek artıyor, hastanın yaşamını çekilmez hale getirebiliyor.''

TİTREMENİN KARAKTERİ ÖNEMLİ
Genç yaşlarda görülen titremenin nedeninin heyecan, stres veya sıkıntı olabildiğini ifade eden Erdoğan, ''El titremesi birçok hastalığın habercisidir. Bu nedenle çok önemsenmelidir. Gençlerdeki el titremeleri guatr, vitamin eksikliği ve ailesel bazı tip hastalıkların da belirtisidir. Ellerde titreme varsa mutlaka bir hekim görüşüne başvurulmalı. Titremenin karakteri çok önemli. Hastanın günlük hayatını etkileyen ancak masum bir titreme olabileceği gibi ilerleyici bir hastalığın belirtisi de olabilir'' dedi.

Kadınlarda Akciğer Kanseri Artıyor



Türk Akciğer Kanseri Derneği tarafından yapılan Ulusal Akciğer Kanseri Kongresi’nde konuşan Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, Türkiye’de akciğer kanseri vakalarında artış olduğunu söyledi.

Prof. Mandel, “Türkiye’de yeni akciğer kanseri hasta sayısı, 7 merkezin verilerine göre 7300. Bu verilere İstanbul dâhil değil. Akciğer kanserinin görülme sıklığında erkeklerde hafif bir artış görülüyor. Kadınlarda ise oldukça yoğun bir artış var” dedi.

EN ÖNEMLİ ETKEN SİGARA

Akciğer kanserinin en çok İzmir’de görüldüğünü belirten Prof. Mandel, “Bizim için önemli olan akciğer kanseri ve sigara ilişkisi. Türkiye genelinde beklenen yıllık yeni hasta sayısı yılda 30 bin civarında. Hastalığa yakalananlarda sigara içenlerin oranı yüzde 91,5. Ailesinde akciğer kanseri bulunanlardaki oran aşağı yukarı yüzde 9.6. Yani hastalık ağırlıklı olarak sigarayla ilişkili. Akciğer kanserini erken evrede teşhis etme oranı biraz düşük. Özellikle ileri evre akciğer kanserini daha çok yakalama durumunda oluyoruz. Bu yüzden de sağ kalımlar daha düşük oluyor.

Bu hastalıkta sağ kalım süresi ortalama 18 ay veriliyor. Ama bu hastalığın evresine, yapılan tedaviye ve hastanın performansına göre değişiyor. Hastalıkla ilgili çok yeni gelişmeler var. Türkiye’de bu hastalığa karşı tedbir almaya ve günü gününe takip etmeye çalışıyoruz. Hastalığın erken tanısına yönelik çok çeşitli yöntemler araştırıldı. Bu yıl sonuçlanan bazı çalışmalarla da kurtulma şansının olduğu belirlendi” dedi.

KEMOTERAPİNİN ETKİLERİ HASTAYA GÖRE DEĞİŞİYOR

Cerrahi ve radyoterapi yapıldıktan sonra hastaların çoğunda hastalığın farklı organlara sıçradığını ve bu metastazdan sonra hastalığın 4. evreye yükseldiğini belirten Prof. Mandel şunları söyledi:

“Metastaz yaptığı zaman biz bu hastalık dönemine evre 4 hastalık diyoruz. Evre 4 hastalık döneminin tedavisinde bugün kullanmakta olduğumuz klasik yöntemler var. Tabii ki herkesin bildiği ve korktuğu kemoterapi. Şimdi kemoterapi eskisi gibi hastalara eziyet eden bir yöntem olmaktan çıktı. Çünkü yan etkilerini önleyecek birçok destek tedavisine sahibiz. Ama yine de hastalarla konuşurken mevcut diğer hastalıklarını dikkate alarak onlara daha iyi bir yaşam sağlamak üzere bu tedavileri öneriyoruz. 1995’li yıllarda aslında “acaba kemoterapiye hiç mi gerek yok? Sadece destek tedavi mi yapılsın?” tartışması vardı. Bugün ameliyat olan hastalarda bile risk gruplarına bakıp koruyucu olarak bir kemoterapi önerisine geçmiş bulunuyoruz.”

Gençlerde 'Agresifliğin' Nedeni



İngiltere’de “Ulusal Aile Araştırmaları Merkezi”nin yöneticisi Profesör Stephen Scott liderliğinde bir araya gelen grup ebeveynlerin disiplin kurallarının çocuklar üzerindeki etkisini inceledi.

Araştırmacılar çalışma kapsamında yaşları 4-7 arasında değişen çocuklara sahip 300 aileyi mercek altına aldı. Sonuçlara göre çocuklarına eleştirel bir gözle yaklaşan ve düzenli disiplin kuralları uygulamayan ebeveynlerin çocuklarının sosyallikten uzaklaştığı ve agresif davranışlar sergilediği görüldü.

Dr. Scott araştırmayla ilgili olarak şunları söyledi: “Çocuklarına çabuk öfkelenen ve uygulamaya çalıştığı disiplini olumsuz öğelerle kullanan ebeveynlerin çocuklarında davranış bozuklukları gözlendi. Onlara sıcak davranan ama aynı zamanda da düzenli disiplin uygulayan ebeveynler ise olumlu davranış şekilleriyle karşılaştı.”

Horlamak da Şişmanlatıyor



Horlayan kişiler, gece daha az oksijen aldıkları ve kaliteli uyumadıkları için ne kadar diyet yaparsa yapsınlar kilo alıyorlar ve aldıkları kilolarından kurtulamıyorlar.

Anatomica Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Opr. Dr. Tahir Akdeniz’e göre horlama nedeniyle; gün içerisinde alınan besinlerin, enerjiye çevrilmesi için gerekli oksijenin vücuda alımı azaldığından, besinler de yeterli derecede yakılamıyor ve sindirilemiyor. Bundan dolayı, alınan besinlerin, vücutta yağ olarak depolanmaya başladığı da kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Horlayan kişilerin, yorgun uyanmaları ve gün içinde kendilerini bitkin hissetmeleri nedeniyle, hareketleri azalıyor. Bu kişiler, hem hareket azlığından hem de besinleri enerjiye çeviremedikleri için hızla kilo almaya başlıyorlar.

Horlama ve uyku apnesi, artık çağımızın hastalığı olduğundan, daha kaliteli bir yaşam için sorunun mutlaka çözüme ulaştırılması gerekiyor. Bunun için de bir Kulak Burun Boğaz hekimine başvurulmasını öneriyoruz.

Prof. Dr. Özkan'dan Hacettepe'ye Geçmiş Olsun



Prof.Dr. Ömer Özkan, HÜ’de dünyada ilk kez çift kol ve bacak nakli yapılan Şevket Çavdar’dan önce sağ bacağın, bugün de sol bacak ve iki kolun alınması üzerine yaptığı açıklamada, hastaya geçmiş olsun dileğinde bulundu. Hastanın bir an önce eski sağlığına kavuşması dileyen Prof.Dr. Özkan, bu konuda başka bir değerlendirmede bulunmasının doğru olmayacağını kaydetti.

KAVDIR’IN DURUMU İYİ

37 gün önce AÜ Hastanesi’nde çift kol nakli yapılan Atilla Kavdır’ın sağlık durumunun ise iyi olduğunu aktaran Prof.Dr. Özkan, "Atilla Kavdır’ın tıpkı daha önce çift kol nakli yapılan Cihan Topal gibi fizik tedavisine 10 gün sonra başlayacağız. İç organlarının etkilenmemesi için kullanılan ilaçları da bir hafta sonra kesecek ve rutin ilaç kullanımına izin vereceğiz. Kavdır’ın sağlık durumu gayet iyi. Tırnakları da uzamaya başladı" diye konuştu.

ACAR FİZİK TEDAVİYE BAŞLAYACAK

Türkiye’nin ilk yüz nakilli hastası Uğur Acar’ın ise normal yaşamına döndüğünü ve taburcu olacağı günü beklediğini aktaran Prof.Dr. Ömer Özkan, Uğur Acar için de fizik tedavi takvimini belirlemek için çalıştıklarını vurguladı.

YENİ YÜZ VE PARMAK İZİ 1 YIL SONUNDA BİLDİRİLECEK


Sağlık Bakanlığı yönergesi gereği yeni yüz ve parmak izini 1 yıl içerisinde valilik ve emniyete bildirmek zorunda olduklarını sözlerine ekleyen Prof.Dr. Ömer Özkan, "Yaklaşık 1.5 yıl önce çift kol nakli olan Cihan Topal’ın parmak izini 1 yılın bitiminde valilik ve emniyete bildirdik. Yüz nakli olan Uğur Acar’ın yüz hatlarının oturması, mimiklerinin gelişmesi, sinir ve kasların şekillenmesi 1 yılı alacaktır. Bu süre sonunda yeni yüzünü kimliğinde kullanabilecek. Atilla Kavdır da Cihan Topal’da olduğu gibi 1 yılın sonunda parmak izlerini valilik ve emniyete bildirecek" diye konuştu.

Ayakkabıları Gözleri Olacak



Öğrenciler Ozan Çakmak ve Hakan Çaldaş tarafından gerçekleştirilen proje kapsamında ayakkabıların ön ve arka bölümlerine ultrasonik sensörler yerleştirildi. 2 metre mesafe algılaması olan bu sensörler sayesinde engellilerin herhangi bir yere çarpma riski ortadan kalkmış olacak.

Sokakta yürüyen bir engelli, kulaklığa gelecek sinyaller sayesinde herhangi bir cisme yaklaştığını rahatlıkla anlayabilecek. Kişi cisme yaklaştıkça cihaz uyarı şiddetini daha da artıracak ve yaşanabilecek olumsuzluk bu şekilde ortadan kalkmış olacak. Proje danışmanı Bünyamin Kıvılcım "Aslında çok basit görünen bu proje, görme engellilerin karanlık dünyalarını aydınlatabilecek nitelikte" dedi.

En İyi Doğal Tıp: Bal


Erciyes Üniversitesi Seyrani Ziraat Fakültesince düzenlenen 1. Uluslararası Bal ve Bal Arısı Ürünleri Çalıştay, Fuar ve Kongresi'ne katılan 18 ülkeden 200'e yakın bilimadamı, bal ve bal ürünlerinin farklı kültürlerde insan hayatındaki önemini anlattı.

Kongrede sunulan bildirilerden derlediği bilgilere göre, sadece bal değil polen (arıların topladığı bitki özü), arı sütü (genç işçi arıların kraliçe arıyı beslemek için salgıladıkları süt), propolis (birçok bitkinin gövde, yaprak, tomurcuk ve ağaç kabuğundan bal arıları tarafından toplanan reçinemsi madde) ve balmumu (arıların petek yapımında kullandıkları madde) gibi ürünler büyük önem taşıyor.

Kongrede Iğdır Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Bayram Yurt'un sunduğu “Balın besin değeri” başlıklı bildiriye göre, bal hem besin değeri hem de insan sağlığına katıkları bakımından doğal gıdalar arasında çok önemli bir yere sahip.Bal, vitaminler, enzimler, mineraller, aminoasitler ve vücut için gerekli birçok maddeyi barındırıyor. Bu özelliğiyle şekerli ürünlerden ayrılan baldan 1 gram üretmek için arılar 4 binden fazla çiçekten nektar topluyor. Bu nedenle bal, binlerce çiçeğin besleyici değerini ve şifasını taşıyor.

İran Tarımsal ve Doğal Kaynaklar Araştırma Merkezinden kongreye katılan Sayed Mazaher Sayedi'nin bildirisine göre, balın insanlardaki zihinsel ve
davranışsal etkileriyle ilgili araştırmalar ilginç sonuçlar ortaya koyuyor.

Bu araştırmalar, ahlak dışı davranışlar sergileyen, sabıkalı veya suçlu bireylerin hayatları boyunca az miktarda bal tükettiğini gösteriyor. Balı fazla tüketenlerin mütevazı, iyi huylu ve nazik olduğu görülüyor.

İnsanlardaki stres kaynaklı hastalıkların çoğu aşırı kortizol salgılanmasından kaynaklanıyor. Kortizolun vücuttaki glikoz metabolizmasını olumsuz etkilemesi sonucunda vücut, hücrelerin hayatını devam ettirebilmesi için hayati önemdeki proteinleri kullanmaya başlıyor. Bu tüketimden kaynaklanan stres, farklı dokularda farklı hastalıklar olarak ortaya çıkıyor. Bal, kortizol salgısını kontrol altına alarak stresi engelliyor.

Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Dilek Dülger'in bildirisine göre, antioksidan özelliğiyle dikkati çeken bal ve diğer arı ürünlerinin kanserden korunma, yara kapama, doku tamiri, sindirim sistemi, deri enfeksiyonları, antienflamatuvar (ödem azaltma), anestezi, diş sağlığı, kalp-damar ve bağışıklık sisteminde etkili olduğu birçok bilimsel çalışmayla ortaya konuluyor.

Balın içeriğinde yüksek oranda bulunan flavonoidler (bitkilerde bulunan bir madde) vücudu strese ve dış etkenlere karşı koruyor. Bu madde, antibakteriyel ve antibiyotik özelliğiyle vücudu hastalıklara karşı güçlendiriyor.

Bangladeş Turizm Vakfında görevli Mokhlesur'un “Apiterapi: En iyi doğal tıp” başlıklı bildirisine göre de bal ve arı ürünlerinin insanları hastalıktan korumak ve iyileştirmek amacıyla kullanılmasına “apiterapi” adı veriliyor.

Bal, yüzyıllardır kireçlenme, romatizma ve doku sertleşmesi tedavisinde kullanılıyor. Arı sütü, romatizma, dermatit, iştahsızlık, depresyon ve egzamanın tedavisinde, polen mantara karşı ve ödem çözmede, balmumu ise kozmetik alanında destek tedavi yöntemi olarak kullanılıyor.
Malezya Cyberjaya Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Syed Mohammed Naveed Ul Huda'nın bildirisine göre, arı zehri gerek modern tıpta gerekse geleneksel tedavide diz eklem rahatsızlığı tedavisinde kullanılıyor. Bazı depresyon vakalarında iyileşme duygusunun gelişmesi için de arı sokma yöntemi tercih ediliyor.

Cildinizi Soğuktan Korumanın Yolu


Soğuk ve kuru hava, nem ve rüzgar.

Cilt sağlığını tehdit eden faktörler soğuk havalarda artıyor. Cildin içerdiği su miktarı düşüyor.

Soğuk havayla temas, cildi kurutuyor ve çabuk yaşlanmaya sebep oluyor. Bunların önüne geçebilmek için birkaç basit önlem almak yeterli.

Dermatolog Uzman Doktor Hülya Sağlam, eldiven, atkı ve şapka gibi malzemelerle soğuktan mümkün olduğunca derinin temasını azaltmak gerektiğini dile getirdi.

Bol Sıvı Tüketin...

Bol sıvı tüketiminin cilt sağlığı için çok önemli olduğunu vurgulayan Dermatolog Sağlam, su tüketiminin cildin nemini, nem tutma kapasitesini artırmış olunduğuna dikkat çekti.

Koruyucu Kremler Kullanın...

Güneşten koruyucu kremlerin kışın da kullanılması gerekiyor.

"Dışarı çıkacağımız zaman yaz aylarında olduğu gibi güneşten çok iyi korunmak lazım. Güneş ışınları kış aylarında etkisini göstermekte. Hatta kar yağdığında etkisini zararlı etkilerini gösterebilmekte."

Eğer ciltte hala sorunlar yaşanıyorsa doktora gitmekte fayda var.

Çünkü cilt sorunları, iç hastalıkların ilk işareti olabilir.

Oturarak Çalışan Kadınlar Dikkat!



Kan testlerinde yapılan ölçümlerde bu kadınların diyabete yatkınlığı tespit edildi.

Ancak araştırmada erkekler için benzer bir sonuç elde edilemedi. Uzmanalar bunun nedeninin kadınların metabolizmasının hareketsizliğe daha fazla tepki vermesi olduğunu düşündüklerini belirtti.

59 yaş ve üstü 505 kadın ile erkek üzerinde yapılan araştırmada her gönüllüye günde ne kadar zamanlarını oturarak geçirdikleri soruldu. Ayrıca kanda bulunan ve diyabet habercisi olan maddelerin seviyesi ölçüldü.

En uzun süre oturan kadınlarda insülin seviyesi en yüksek çıktı. İnsülin seviyesi vücutta gereksiz salgılandıkça vücut bu hormona direnç gösteriyor ve bu da tip 2 diyabetin oluşmasını sağlıyor.

Çay keyfiniz kabusa dönüşmesin!



Çay ve kahveyi plastik bardakla içiyorsanız dikkat! Prof. Dr. Selma Çivi, plastik bardakların sağlık üzeri üzerindeki korkunç etkisini açıkladı

Prof. Dr. Selma Çivi, kahve ve çay gibi sıcak içecekler için kullanılan plastikten üretilen bardakların, kanserojen bir madde olarak bilinen benzenden üretildiğini ve bu bardakların özellikle erkeklerdeki testosteron hormonunu etkileyerek, erkeklerde kısırlık ve güçsüzlüğe neden olduğunu söyledi.

Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Selma Çivi, yaptığı açıklamada, ABD'de yapılan bir araştırmada, plastik ürünlerini fazla kullananlarda, özellikle karaciğer enzimlerinin yükseldiğinin, karın yağlanmasının arttığının tespit edildiğini söyledi.

Plastik ürünlerinde bisfenol A ve flalein isimli maddelerin kullanıldığını ifade eden Çivi, "Çevresel kirleticiler olarak vasıflandırdığımız plastikler, boğazımızdan başlayarak tiroit bezini, karın bölgesinde yer alan pankreas bezini, kadınlarda yumurtalıkları, erkeklerde de testisleri temel olarak etkilemekte ve kısırlığa neden olmaktadır" dedi.

Çivi, bebek biberonlarında da bu maddelerin kullanılabildiğine dikkati çekerek, biberonların ısıtılmasıyla çocukların küçük yaşlarda, plastik ürünlerdeki zararlı maddelere maruz kaldığını dile getirdi.

"CAM VE ÇELİK TERCİH EDİLMELİ"
Bu maddelerin, çocuklarda davranış bozukluklarına sebep olduğunu vurgulayan Çivi, "Bu zararlı maddeler, çocukların bütün genetik yapılarını değiştirebilmekte. Bu nedenle plastikleri, günlük yaşamımızdan mümkün olduğunca uzaklaştırıp, plastik ürünler yerine içindeki sıvıya zararlı maddelerini bırakmayan cam ve çelik gibi ürünleri tercih etmeliyiz" diye konuştu.

Çivi, plastiklerde üçgen biçimindeki bir kutunun içerisinde numaralar olduğunu belirterek, bu numaralardan en tehlikeli olanların 3-6-7 numaralı maddeler olduğunu bildirdi.

Bu numaralardan 3, V ya da PVC yazan plastiğin, gıdalarda kullanılmaması gerektiğini anlatan Çivi, şunları kaydetti:

"7 işareti bulunan veya numarasız olan cam gibi parlak ve sert plastik, en tehlikeli olan plastiktir ve 'güvenli değildir' demektir. İçindeki zararlı maddeleri gıdalara sızdıran bu plastikler yiyecek ve içeceklerde kullanılmamalıdır. 6 numaralı plastik ise kahve ve çay gibi sıcak içecekler için kullanılan köpük bardakların plastik olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Bu malzeme benzenden üretilir. Kanserojen bir madde olarak bilinen bu maddenin mutfaktan kesinlikle uzak tutulması gerekir."

PLASTİKTEN KORUNMAK İÇİN PRATİK ÖNLEMLER

Günlük hayatta tamamen vazgeçilemeyecek olan plastiklerin zararlarını en aza indirgemek için pratik önlemlerin alınabileceğini anlatan Çivi, "Konserve yerine daha çok taze sebze ve meyveleri tercih ederek bunlardan büyük ölçüde korunabiliriz. Ayrıca biberon kullanmak yerine annelerin bebeklerini emzirmeleri veya toz şeklindeki mamaları tercih etmeleri daha uygun olur" diye konuştu.

3-6-7 ve numarasız plastik ürünlerinin gıdalardan uzak tutulması gerektiğinin dile getiren Çivi, şu tavsiyelerde bulundu:

"Plastiklerin içerisinde herhangi bir sıvıyı dondurmamak ve ısıtmamak gerekiyor. Aynı şekilde asitli ve tuzlu yiyecekler, plastiğin yapısını bozarak Bisfonel maddesinin gıdaya geçmesine neden oluyor. Konserve veya salamura gibi yiyecekler için plastik kaplar kullanmamalıyız. Plastik ürünlerinde bulunan flalein maddesi, özellikle erkeklerdeki testosteron hormonunu etkileyerek, erkeklerde kısırlık ve güçsüzlüğe neden olmaktadır."

Çay-kahve keyfi



Günlük hayatta sık kullandığımız plastik bardakların öyle zararları varki.. Bu haberimizi mutlaka okuyun

Kahve ve çay gibi sıcak içecekler için kullanılan plastik bardakların, kanserojen bir madde olarak bilinen benzenden üretildiği ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği bildirildi.

Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Selma Çivi, ABD'de yapılan bir araştırmada, plastik ürünlerini fazla kullananlarda, özellikle karaciğer enzimlerinin yükseldiğinin, karın yağlanmasının arttığının tespit edildiğini söyledi.

Plastik ürünlerinde bisfenol A ve flalein isimli maddelerin kullanıldığını ifade eden Çivi, ''Çevresel kirleticiler olarak vasıflandırdığımız plastikler, boğazımızdan başlayarak tiroit bezini, karın bölgesinde yer alan pankreas bezini, kadınlarda yumurtalıkları, erkeklerde de testisleri temel olarak etkilemekte ve kısırlığa neden olmaktadır'' dedi.

Çivi, bebek biberonlarında da bu maddelerin kullanılabildiğine dikkati çekerek, biberonların ısıtılmasıyla çocukların küçük yaşlarda, plastik ürünlerdeki zararlı maddelere maruz kaldığını dile getirdi.

İnternet ve PC bağımlısı mısınız?



Bir genç için kaç saat internet başında olması bir hastalıktır?

İnternet ve bilgisayar bağımlılığının belirtileri arasında aşağıdakileri sayabiliriz:
Yanlış olduğunu bildiği halde kendini durduramamak
Giderek harcanan zamanın artması
Aile ve arkadaşların ihmal edilmesi
Boşluk hissi, depresyon, bilgisayar başında olmayınca huzursuzluk veya sinirlilik Yaptıkları konusunda yalan söyleme
Bilgisayar başında kendini iyi hissetme
Kontrolünü kaybetmek

İŞLEVSELLİK BOZULUYOR

Aslında en belirleyici olan işlevselliğin bozulmasıdır. Yani kişinin okul başarısının düşmesi, işe performansının azalması, ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirememesi psikososyal işlevlerin bozulması bağımlılığın en önemli belirtisidir.

Bir genç için kaç saat internet başında olması bir hastalıktır?

Eğer işlevselliği bozulmadıysa, sürenin önemi yoktur diyebiliriz. Eğer dersleri iyi, arkadaşlarıyla buluşuyorsa, onun ne kadar zamanını internet başında geçirdiğinin önemi kalmaz. Örneğin: Cumartesi evde bilgisayar başında ama Pazar günü arkadaşlarıyla beraberse işlevselliğin bozulduğundan söz edemeyiz.

İzmir'de organ bağışı



İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde beyin ölümü gerçekleşen Erdal Çelik'in (35) organları, bağışlandı.

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde beyin ölümü gerçekleşen Erdal Çelik'in (35) organları, ailesi tarafından bağışlandı.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde, Çeşme Alaçatı'da kazada yaralanan ve beyin ölümü gerçekleşen Nazım Akan'ın yüzü dahil tüm organlarının bağışlanmasının hemen ardından yine aynı hastaneden organ bağış haberi geldi.

Urla'da yüksek tansiyona bağlı olarak beyin kanaması geçiren ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi altına alınan Erdal Çelik'in beyin ölümü gerçekleşti. Evli üç çocuk babası Çelik'in ailesi hastanenin Organ Nakil Koordinatörlüğü'ne başvurup organlarını bağışlamak istediklerini söyledi.

Çelik'in karaciğer ve korneasının Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde, böbreklerinin ise Ege Üniversitesi'ndeki hastalara nakledileceği öğrenildi.

Kalp ve şeker hastalarına iyi haber



İntibak Yasası'na yapılan bir ilave ile kurul raporlu hastaların ilaçlarına da katkı payı getiriliyor.

Tansiyon, kalp, şeker gibi kronik hastalığı olanlar bundan sonra ilaç fiyatının yüzde 1-5'i arasında katkı payı ödeyecek.

Vatandaşların ilaca ödediği katkı payı sisteminde yeni değişiklikler geliyor. Raporlu olduğu için katkı payı alınmayan tansiyon, şeker, kalp, astım ve kanser ilaçlarından yüzde 1-5 oranında katkı alınması gündemde. Meclis'te görüşülen emeklilere yönelik intibak yasa tasarısına eklenen bir maddeyle ilaçtaki katkı payındaalt sınır yüzde10'danyüzde 1'e çekildi. Düzenleme TBMM Genel Kurulu'nda da kabul edilirse, katkı payından muaf tutulan bazı raporlu ilaçlardan yüzde 1 ila yüzde 5 oranında katkı payı alınmasının önü açılacak.

ÜÇ TİP KATKI PAYI VAR
İntibak Yasası'na eklenen önerge Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda yer alan ve SGK'lılardan yüzde 10 ile yüzde 20 oranında katılım payı alınmasını hükme bağlayan 68'incimaddeyi değiştiriyor.Önerge, yüzde 10'luk alt sınırı yüzde 1'e çektiği için, düzenleme "katkı payı düşecek" şeklinde yorumlandı.

Ancak hedefin katkı payını düşürmek değil, kapsamını genişletmek olduğu ifade edildi.Düzenlemenin gerekçesini anlatan yetkililer, amaçlarının katkı payındaki bazı eksiklikleri ve sorunları düzeltmek olduğunu belirttiler. SGK, bu maddeye göre kişilerin gelir ve aylıklarına, sağlık hizmetlerinin hayati önem derecesine göre ilaçtaki katkı payını belirliyor.

Halen çalışanlar yüzde 20, emekliler ise yüzde 10 oranında ilaç katkı payı ödüyor. Buna karşılık 'hayati önemehaiz hastalıklar listesi'nde yer alan kanser, AİDS, tüberküloz, kalp hastalığı, şeker hastalığı, tansiyon gibi hastalıklar rapora bağlanıyor, dolayısıyla ilaç katkı payı alınmıyor.

Kanser ilaçlarına şimdilik düşünülmüyor

Edinilen bilgilere göre, değişikliğin ardından katkıdanmuaf tutulan bazı raporlu ilaçlardan yüzde 1-5 aralığında katkı alınabilecek. Yetkililer, hangi ilaçların bu yeni gruba gireceği konusunda henüz net bir karar oluşmadığını, Sağlık Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı birimleri arasında yapılacak teknik görüşmeler sonucunda yeni listelerin belirleneceğini söylediler.

Yetkililer, tüm raporlu ilaçlardan yüzde 1-5 oranında katkı payı alınması gibi bir hedeflerinin olmadığını, katkı alınacak ilaçların vatandaşı ön planda tutan seçici bir anlayışla belirleneceğini belirttiler. Yetkililer, tedavimaliyeti yüksek kanser gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlara katkı payı düşünülmediğini belirtmekle birlikte, son kararın henüz verilmediğini ifade ettiler.

50 yaş üzeri vatandaşlar unutulmadı



Bakırköy Belediyesi Sanat Evi ve Kent Müzesi'nde 50 yaş üzeri yurttaşlar üzerinde dikkat eksikliği ve hafıza ile ilgili test yapıldı

Yeşilköy'de bulunan Bakırköy Belediyesi Sanat Evi ve Kent Müzesi'nde 50 yaş üzeri yurttaşlar üzerinde dikkat eksikliği ve hafıza ile ilgili test yapan Nöroloji Uzmanı Dr. Emel Ur Özçelik, ileri yaş grubunda bunama ile başvuran hastaların %65'ine Alzheimer Hastalığı tanısı konduğunu belirterek erken tanının hastalığın seyrinde önemli olabileceğini vurguladı.

DR. EMEL UR ÖZÇELİK'TEN ÖNEMLİ TESPİT

Alzheimer Hastalığının sinsi ve yavaş ilerleyen, kalıcı bir hastalık olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Emel Ur Özçelik,'Özellikle genç yaş grubunda günlük hayatta en sık stresör faktörler ve depresyon dikkat eksikliği yaparak unutkanlığa sebep olabilir. Atlanmaması gereken bir diğer durum da beslenme yetersizliğine ve mide-bağırsak sisteminden geri emilim bozukluğuna bağlı B12 vitamin eksikliği ile tiroid bezinin az çalışması sonucu görülen dikkat eksikliği ve buna bağlı unutkanlık yakınmaları gelişebileceğidir. İleri yaşlarda bunama(demans) ile başvuran hastaların %65'i Alzheimer Hastalığı tanısı almaktadır. Bu yüzden dikkat eksikliğinden başlayarak unutkanlık ve Alzheimer'a kadar uzanan sürecin önüne geçmek için yakınmalar olduğunda doktora başvurulmalıdır' şeklinde konuştu.

ÇALIŞMALARA DEVAM EDİLECEK

Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen de," İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğümüz bünyesinde faaliyetlerini sürdüren Bakırköy Belediyesi Sanat Evi ve Kent Müzesi'nde sanatın yanı sıra toplum sağlığı hakkında bilgilendirici çalışmalara bundan sonra da devam edeceğiz. "dedi.

Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor