Son Dakika :
yazarlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazarlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nuray Mert suskunluğunu bozdu

Gönderen: Maykıl on 22 Şubat 2012 Çarşamba | 02:04

Milliyet Gazetesi'nden kibarca kovulan Nuray Mert, suskunluğunu bozarak yazılı bir açıklama yaptı. 12 Şubat'taki yazısının sonuna izne ayrıldığı notunun nasıl konduğunu anlatan Nuray Mert, gazeteden kendisine gelen telefonu da anlattı. Yaşanan süreci özetleyen Mert, açıklamasının finalinde hükümete 'İktidar' kavramı üzerinden sert mesaj gönderdi.

İşte Mert'in "Zorunlu Açıklama" başlıklı o açıklaması:
Milliyet gazetesindeki son 'durumum'a ilişkin okuyucularım ve medya çevreleri başta olmak üzere, yaygınlaşan merak ve tepkiler dolayısı ile bir açıklama yapmak zorunluluğu hissediyorum.

GAZETE YÖNETİMİNİ ZOR DURUMA SOKMAMAK İÇİN SUSTUM
Farklı spekülasyonlara yol açan durum, 12 Şubat tarihli yazımın sonunda izne ayrıldığım şeklinde bir not ile başladı. 11 Şubat Cumartesi günü Milliyet yönetimi beni telefonla arayarak benimle ilgili 'sıkıntılı' bir durum oluştuğunu, konunun netleşmesi için zamana ihtiyaç olduğunu söyleyerek, bu süre içinde 'izne' çıkmamım mümkün olup olmadığını sordu. Böyle başlayan bir sürecin nasıl sonuçlanacağını gayet iyi tahmin ettiğim halde, yönetimi zor durumda bırakmamak üzere, konuyu hafta içinde netleştirmek üzere, daha önce göndermiş olduğum yazımın sonuna 'izne' ilişkin notun konulmasını kabul ettim. Zaten tam o esnada çok ciddi bir sağlık sorunu nedeniyle gittiğim doktor randevumdan henüz çıkmış, o konuda ne yapacağımı düşünmekle meşguldüm.

GAZETENİN AÇIKLAMA YAPMAMASI RAHATSIZ EDİCİ
Olaylar hiç arzu etmediğim ancak tahmin ettiğim şekilde devam etti; Milliyet'deki durumum netlik kazanmadı. Bu koşullar altında, gerekli açıklamayı gazetemin yapmasını bekledim, ancak bu gerçekleşmediği gibi, bir noktadan sonra gazete yönetimi ile iletişim imkanı bulamadım. Şu an itibarıyla beni en çok rahatsız eden husus budur.

ŞU ANA KADAR YAYINLANMAYAN YAZIM OLMADI
Hiçbir medya kurumunun hiçbir yazarının istihdamını devam ettirmek gibi bir zorunluluğu olmadığını da, mevcut medya özgürlük ortamının sınırlarını da gayet iyi biliyorum. Ancak, asgari medeni davranış ve nezaket, hiç olmazsa net bir açıklamanın yapılmasıdır, bunun yapılmamış olması fazlasıyla üzüntü verici oldu. Dahası, 11 Şubat tarihine kadar gazete yönetiminden bana iletilen hiçbir rahatsızlık ve dolayısı ile 'baskı' diye nitelenebilecek bir yaklaşım söz konusu olmamıştır. Şu ana kadar gönderdiğim halde basılamayan bir yazım olmadı, sorun yazılarımın gönderemediğim, bu imkanın kapatılması dolayısı ile basılamamasıdır.

İLK KEZ BAŞIMA GELEN BİR DURUM DEĞİL
Söylemeye gerek yok, siyasal görüşlerimin tek sorumlusu benim, bağlı bulunduğum medya kuruluşunun benim yüzünden bedel ödemesini hiçbir zaman beklemedim. Bu konuda mesele, bu ülkede siyasi görüşlerin ifadesinin bedelinin, bu görüşleri ifade etme imkanının elinizden alınmasıdır. Bu ne ilk kez benim başıma geliyor, ne de benim başıma ilk kez geliyor. Türkiye'de özgürlükler ortamının geldiği nokta hepimizin malumudur. Siyasi görüşlerimi beğenen veya beğenmeyenler olabilir ancak beğenmeyenlerin tuttuğu yol susturmak veya susturulunca sevinmek değil, tartışmak veya hiç dikkate almamak olmalıydı, olmadı.

Bu noktada, en acıklısı, bu tür durumlarda, meslektaşlarımızdan pek çoğunun madur olanı itham yolu ile maduriyetlere meşruiyet kazandırma davranışıdır. Şimdiye kadar olan budur, benim başıma aynısı gelirse hiç şaşırmam. Bunun ötesinde değerlendirmeyi takdirlerinize bırakıyorum.

DUYARLILIK GÖSTEREN HERKESE TEŞEKKÜR EDERİM
Son olarak, içinde bulunduğum durum konusunda duyarlık gösteren tüm okuyucu ve meslektaşlarıma çok çok teşekkür ederim. Böyle durumlarda en önemlisi yalnız kalmamaktır. Bana bu duyguyu yaşatmadıkları için hepsine tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İzninizle, en sevdiğim yazarlardan Arif Altan'ın sözleri ile bitireyim;

İKTİDARA GÖZ KOYANLARIN KORKUNÇ HASTALIĞI
"Kendine yetemeyen, kendine söz geçiremeyen, kendinden bir yapıt, kendinden bir güzellik meydana getirecek güçten yoksunların saplandıkları hükmetme arzusu... İktidar, tanrının ya da doğanın, insanın kusurlu varlığına kestiği bir ceza. Kimsenin sahip olamayacağı, ona göz dikenlerin onun kölesi olacağı, onun herkese sahip olabileceği korkunç bir hastalık... İktidarla mutlu gelecek arayan, düşüncenin hangi doruklarında parende atarsa atsın bugünü de yitirmekle mükellef..."

Selam ve sevgilerimle...

Nuray Mert

Çölaşan: Şimdi kenetlenme zamanı

Gönderen: Maykıl on 20 Şubat 2012 Pazartesi | 00:06

ATATÜRKÇÜ Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Tansel Çölaşan, Türkiye’nin çok önemli bir süreçten geçtiğini, Atatürkçü düşüncenin, yönetenler tarafından yok edilmeye çalışıldığını ileri sürdü. 

Çölaşan, kenetlenme zamanı olduğunu belirterek, "Vurdular ama bumerang gibi geri döndü. Şu anda Türkiye’de bu geri dönüşü yaşıyoruz. Vatandaş ’Ne oluyor kardeşim’ deme ihtiyacını hissetti. Yan yana gelebilme potansiyeli oluştu" dedi.

Denizli’de Halk Eğitim Merkezi’nde düzenlenen ADD 2’nci Ege Bölge Toplantısı’na Afyonkarahisar, Aydın, Denizli, Uşak ve Muğla şube başkanları ile yöneticileri katıldı, divan başkanlığını Bekir Kılıç yaptı. ’Bayramıma dokunma’ konulu sinevizyon gösterisinin ardından konuşan ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, gösterilenlerin Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu çok iyi anlattığını belirtti. Türkiye’nin çok önemli bir süreçten geçtiğini, Atatürkçü düşüncenin, ideolojisinin yönetenler tarafından yok edilmeye çalışıldığını ileri süren Çölaşan şunları söyledi:

"ADD de hedef. Biz siyasi bir parti değiliz ama siyasi nedenlerimiz var. Cumhuriyet’in kurucu felsefesini amaç edinmiş bir derneğiz. O nedenle alınacak kararlar ve uygulamalar bizi de ilgilendiriyor. Cumhuriyet’in kurucu felsefesinin özü tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlığı ilke edinmezsen içeride halkın açlıkla, işsizlikle boğuşurken, etnik ve dini ayrışmaya uğrarken, vatanın bölünürken, dışarıda birilerinin taşeronu olursun. Bugün bunu görüyoruz. Atatürk ilkelerini ve devrimleri yaşatmak istemeyenler, siyasetçiler. Türkiye Cumhuriyeti’nin, siyasetinin gündeminde Atatürk var."

İktidarın, Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilkelerini reddetme ve yok etme düşüncesinde olduğunu, ancak duvara vurduğunu öne süren Çölayan, "Şimdi kenetlenme zamanı" dedi. Çölaşan, "Vurdular ama bumerang gibi geri döndü. Şu anda Türkiye’de bu geri dönüşü yaşıyoruz. Vatandaş ’Ne oluyor kardeşim’ deme ihtiyacını hissetti. Bu nedenle yan yana gelebilme potansiyeli oluştu" diye konuştu.
(gazetevatan)

Yılmaz Özdil: 'Onurlu yaşam'

Gönderen: Maykıl on 19 Şubat 2012 Pazar | 20:21

Onurlu yaşam

Pişmiş kelle gibi sırıtarak ekrana çıkan tiplerin, insan içine çıkamadığı bi dönemde… Değerli ağabeyim Uğur Dündar’a, Beşiktaş Kent Konseyi tarafından “Onurlu Yaşam Ödülü” verildi.

*
Hepinize selamı var.
*
İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu…
Atasözlerine
inanmayacaksın.
“Paranın satın
alamayacağı şey
yoktur, herkesin
fiyatı vardır”
gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla…
Kimliğinle…
Ve beyninle…
Akıllı yaşayacaksın.
*
Müjdat Gezen’in, Uğur Dündar için yazdığı bu şiirle başladı tören.
*
Ve, aynı zamanda, kendi kendime mırıldandığım “Allah sonumuzu hayır etsin” temennimle başladı… Çünkü, Müjdat Gezen’in yanı sıra Levent Kırca da oradaydı. Dördümüzün en son bir araya geldiği gün, hakkımızda dört yüz tane filan dava açılmıştı!
*
Ki, Levent ağabey de işin hakkını verdi, en az üç dava çıkabilecek “Hitler fıkrası” anlattı.
*
Duayen Halit Kıvanç, namus denince akla ilk gelen siyasetçilerden Sadettin Tantan, hayatımız boyunca örnek aldığımız ve layık olmaya çalıştığımız rahmetli Çetin Emeç’in eşi Bilge Emeç, doktor’dan ziyade sihirbaz olduğunu düşündüğüm Eser Alptekin, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, liseliler, üniversiteliler… Ev sahipliğini Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ın, sunuculuğunu ise, büyük usta Altan Erkekli’nin yaptığı gecede, Akatlar Kültür Merkezi güzel insanlarla hınca hınç doldurulmuştu.
*
İlerde…
Şu an yaşadığımız dönemi anlatacak “tarihi” gecelerden biriydi.
*
Çünkü…
Çalışandan çok, çalışmayana veriliyor artık onur ödülleri! Çalışıyormuş gibi rol yapanlara değil, çalışmasa bile, duruşuyla, varlığıyla gazeteciliği onurlandıranlara veriliyor.
*
Değerli ağabeyim bahsedilmesinden utanır, neredeyse yirmi metrelik duvarı boydan boya kaplayan ödülleri var ama… Ekranı bıraktıktan sonra, ödüller durmadı, hızlandı.
*
Şu bi kaç aylık kısa sürede, 20’den fazla üniversiteden, 30’dan fazla liseden, 50’den fazla sivil toplum kuruluşundan, ödül aldı. Bursa’dan Manisa’ya, Ankara’dan Gaziantep’e konferanslara yetişemiyor. Ekrana çıkanları değil, çıkmayanı görmek, çıkmayanı dinlemek istiyor insanlar.
*
(Bu satırları yazarken, ODTÜ’den telefonla aradılar, ODTÜ’den de onur ödülü almış.)
*
Türk televizyonculuk tarihinde, futbol maçından bile fazla izlenme oranı yakalayabilen tek haberci, Uğur Dündar…
Bunu da başardı.
*
Çalışmıyor diyorum ama, sanmayın ki, oturuyor…
Kitap yazıyor.
İşte Hayatım’ın devamını.
*
Star Haber’de birlikte çalışmaktan gurur duyduğum, bana göre son yılların en önemli öykü kitabı “Fransız Kal Ayvalık”ın yazarı, Mustafa Sağlamer’le birlikte kaleme alıyorlar.
*
Peki, ya ekrana ne zaman geri dönecek derseniz? Bizi izlemeye devam edin.
Azzz sonra!

Yılmaz Özdil: 'Cemaat'

Gönderen: Maykıl on 17 Şubat 2012 Cuma | 16:51

Aslında...

“Provokatör” yoktur.

“Bürovokatör” vardır.
Yani...
Savsaklayan, işini yapmayan bürokrat.
*
Sabahtan akşama kadar fosur fosur bürosunda oturur, dünya yansa, en son onun haberi olur... İş işten geçtikten sonra “provokatörün işi” der, çıkar işin içinden.
*
Bi de “purovokatör” vardır, “bürovokatör”ün en yakın arkadaşı, kankası.
Ne kadar çok işini yapmayan bürovokatör olursa, purovokatör de o kadar rahat at oynatır, malı götürür, keyifle purosunu tüttürür.
*
Trafik canavarı...
Yoktur.
“Biz bu makamlarda oturuyoruz ama, haybeye oturuyoruz, bildiğin beceriksiziz, durduramıyoruz” diyemediğin için, her defasında ne dersin?
“Trafik canavarı hortladı” dersin.
*
“Tüyü bitmemiş yetim” mesela... 
Yoluna yoluna kaz’a dönen devlet babanın efsane evladı... Güya “hakkını koruyoruz” diye diye hırsızların
dilinde tüy bitti ama, 
yetim kabak hâlâ.
*
Ya “dış mihrak?”
Hiçbir günahı olmayan hükümetlerimizi zor duruma sokan her türlü fenalığın altında onun parmağı vardır. Cumhuriyet kurulduğundan beri arıyoruz. Henüz robot resmi bile çizilemedi.
*
Kurumları çalışmayan...
Başına bi iş gelmesin diye “korktuğu için mi kaçtığını, kaçtığı için mi korktuğunu” bilemeyen adam sende’ciler tarafından yönetilen uyduruk ülkelerde olur böyle şeyler.
*
Ve “cemaat” denilen de... Böyle bi şeydir.
*
Yok desen...
Bu ne?
Var desen...
Hani nerde?


'Terörist’anbul'

Gönderen: Maykıl on 16 Şubat 2012 Perşembe | 07:59

Terörist’anbul
İddianame kabul edildi.
Genelkurmay Başkanı...
Resmen “terörist” sanık.
* Kara, Hava, Deniz.. Komple içerde. TSK bi nevi terör örgütü.
* MİT Müsteşarı... Terör şüphelisi. Eski MİT Müsteşarı... Terörden aranıyor.
* İki CHP... Bir MHP mebusu terörist.
* Nedim Şener terörist. Tuncay Özkan terörist. Doğu Perinçek terörist. Hanefi Avcı terörist. Aziz Yıldırım terörist.
* Alayı İstanbul’da yargılanıyor. Terörist’anbul.
* PKK’yı ayır... Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük terör olayı İstanbul’da yaşanmış, beş gün arayla, ikiz bombalar patlamış, banka, sinagoglar, konsoloslukla beraber, insanlarımız havaya uçmuştu.
* İtalyan gazetesi Corriere della Sera’ya demeç veren Başbakanımız, aynen şunları söylemişti: “Tek tesellimiz teröristlerin yerli olması... En azından yabancı teröristler ülkemize sızmadı.”
* E çok şükür yani.

Yılmaz Özdil


Olay Haberler

olayhaberler.com

Diğer Haberler

Spor

Copyright © 2012. Fiber Haber - All Rights Reserved. Blogger tarafından desteklenmektedir.
 
Copyright © 2012. Fiber Haber - Tüm Hakları Saklıdır
Powered by Blogger | Sitemap | Ping | Olay Haber | Spor